KİMİN KİME MERHAMETİ
Etrafı sazla çevrili çardağın altı daha serin. Oraya doluşmuşuz. Hasta tavlacı, emekli berber ile Nuri Ağa gene oturmuşlar pulların başına. Garip bir oyun onlarınki. Sessiz, ağır, yavaş. Taşınan pulların sesini bile duyurmadan. Sanırsın sessizliği oynuyorlar. Pullar, zarlar, ağızlar dilsiz. Biri Kasparow öteki Fişerle.
Denize gidip dalsam da serinlesem, diye düşünüyorum ya, sıcak, ter, hal mı bırakıyor insanda. Bir miskinlik, bir tembellik… Biraz daha geçsin, öğle güneşi devrilsin bir tarafa, öyle giderim, diyorum. Sıcak havalarda en iyi şey çay, diyorlar ama değil. Bu kaçıncı bardak? Bir yandan çay giriyor, çıkıyor her yandan. Kahve kazanı gibiyim. Her yanım ateş, buhar, su, ter.
Aliko dipte. Direğin yukarısına çakılı çividen dökülerek yere inen ağla uğraşıyor. Ona sıkıntı, ona sıcak işlemiyor. Dalmış burada olmayan bir aleme. Sanırsın kutuplarda, dersin ki buzhane bekçisi. Ağır ağır işliyor elindeki mekik. Çakıyla tarazlanan uçlarını kestiği deliği, birkaç katmerli düğümle sağlamlayıp örüyor, ağı bir parça aşağı çekip başka delik arıyor.
Hal, vakit denemekten korkmayan, ağın yumuşaklığına, yorganımsı haline kanan biri, boylu boyunca uzanmış, gözlerini kapamış yatıyor. Uyanık herif, akıllı. Yumuşacık ağlarda kestirmek iyi fikir.
“Ağbi kolay gelsin.”
“Eyvallah yeğenim.”
“Ne yapıyorsun.”
“Merhamet.”
Laf olsun diye sordum. Niyetim ağların üzerine oturup yanlamak. Belki daha rahattır, iyi olur bu sıcakta az kestirsem.
Takıldım bir an o ‘Merhamet’ lafına. Ne merhameti? Kimin kime, neyin neye merhameti?
“Ne demek ‘merhamet’ ağbi? Neden denmiş öyle?”
Bir an duraksıyor. Sorum, ağın arasında otomatik işleyen elinin ayarını bozmuşçasını duruyor. Belli ki soru hiç beklemediği bir yerden. Ne desin şimdi? Nasıl soru bu?
Çabuk toparlıyor. Köyün en hazır cevap kişisi olmasıyla nam salmış Aliko. Az şey mi bu?
“Ağın yırtılan, delinen yerlerinin örülmesine deniyor ‘merhamet’. Aslına bakarsan tam da öyle değil. Öyle belki de, ama eksik. Burada birden çok şeyin, birden çok şeye merhameti var görene. Düşün; denize gerili ağın yırtık deliğinden geçip de canını kurtaran balığa ağın merhamet etmesidir. Günlerce denizde gezmiş, kara görmemiş, eline toprak değmemiş balıkçı tayfasının, limanda birkaç gün yunusun parçaladığı yerleri dikmeleri de öyle. Öte yanda, ağı yamamam, deliklerini örmem, sağlamlamam da, benim ona yaptığım da bir yanıyla merhamet.”
Pek bir şey anlamadım dediğinden ya, He, he! Öyle öyle, dedim, geçiştirdim. Yosun kokulu ağlara uzanırken, o da mırıldana mırıldana devam etti işine.