Dimple Dimple Finike (Adım adım Anadolu gibi)
Salı
Sıcak bir temmuz günü, Marmaris’ten kalkan midibüsteyim. Önce Fethiye’ye orada yapılacak aktarmayla da Finike’ye gidip, sevgili dostlar Gamze ve Kaan Erdem’le buluşacağım. Bir terslik olmazsa, Cuma gününe dek denizde ne kadar yol alabilirsek, onlara eşlik edip, Marmaris’e geri döneceğim. Tekneleri Dimple’ı İstanbul’a götürüyorlar. Hesabıma göre Finike’den kabaca, tabii iyi bir hava ve ritm tutturursak, Knidos’a kadar yardımcı olabileceğimi umuyorum. Etap etap onlara eşlik edecek diğer dostlarla yollarına devam edecekler.
Karadan Finike yolculuğum ilginç geçiyor. Yol üzerindeki Kaş, Kalkan, Fethiye, Demre gibi yerleşimlerin hepsi sanki “güneyde” birbirine yakın yerler ya, insan yakın bir yola gidiyormuş gibi başlıyor güne, ama şaka maka beklemelerle filan yol 7-8 saatlere ulaşıveriyor. Beklemeler dedim çünkü Marmaris’ten Finike’ye doğrudan araba yok. Aktarma şart. Allahtan artık ulaşım araçlarının hepsi büyüğünden küçüğüne modernleşmiş, püfür püfür soğutulmuş araçlar da, kırk derece üzerindeki sıcaklarda yolculuk yapmak sorun olmuyor. Marmaris’ten uzaklaştıkça değişim başlıyor. Mesela Marmaris otogarında WC 1 YTL, Fethiye otogarında 75 ykr, Kaş otogarında 50 ykr. Doğuya gittikçe azalıyor hacet bedeli. Hesaplarıma göre Mersin’de üste para verirler.
Mersin dedim de, Dimple teknesi senelerce Mersin’de kalmış. Yabancı sahibi tüm dünyayı dolaştığı bu tekneyi artık daha uzağa götürememiş, orada bırakmış. Sebebi yaşlılık mı yoksa bir Türk hanımla evlenmesi mi bilemiyorum ama bana göre ana neden ikinci ihtimal ! Havasından mıdır suyundan mıdır nedir ülkemizin hanımları teknedeki tüm çapalardan çok daha iyi saplanıyorlar toprağa.
Doğuya doğru gittikçe, Göcek sonrası ağaç mağaç kalmıyor ortalarda. Her yan dimdik kaya, taş, makilik. Öyle yollar yapmışlar ki, tırnakla kaza kaza ortaya çıkarmışlar sanki. Denizin dibinden hemen yükselen dağların yamacına, böylesi zor inşaat yapmak ne meşakkatli bir iştir. Nitekim yol üzerindeki bir iki tabelaya o yolun yapımında vefat eden işçilerin isimleri yazılmış. Hepsine rahmet dileyelim.
Geçen sene Kaan ağabey bu tekneden bir tesadüf eseri haberdar oluyor. Tekne öyle böyle değil, bir Najad. Kuzeyin bu soylu teknesine sahip olmak başlı başına bir onur zaten. Dimple kızımız, yani kuzeyli dilberimizin tevellütü biraz eski ama halâ çok güzel ve alımlı bir kız. Najad’lar onlarca yaşında olsalar da yeni tekneler kadar değerlerini koruyorlar, o kadar iyi ve sağlam tekneler.
Salı akşamüstü Finike Marina’nın önünde indim midibüsten. Dik yamaçlara yapılmış kartal yuvası gibi apartmanların gölgesinde bir marina. Suyu açık yeşil ve bulanık. Sanırım yer yer marina içine akan tatlı su dereleri hem bulanıklığa hem de oldukça kirliliğe yol açmışlar. Yağmurlar yağdığında marina içine dağdan kütükler geliyormuş, ürperdim.
Bugün teknenin suya inmesi lazım, Eylülden beri tekne karadaydı, birçok tadilat geçirdi, hani nasıl diyorlar “cillop” gibi olmuştur herhalde kerata. Kaan abi nerdeyse bir senedir, haftanın yarısı burada yarısı İstanbul’da. İstanbul niree Finike nire. Adamcağızı uzaktan, mesajlardan izlerken, arkadaşlardan haberlerini alırken bile ben helak oldum, kimbilir kendisi ne hale gelmiştir.
Sürpriz yapayım diye geldiğimi haber vermedim, geliş saatimi bilmiyorlardı. Küçük bir geziden sonra tekneyi uzaktan gördüm, liftin olduğu yerde pırıl pırıl duran bir Najad. Yavaşça yaklaştım, ikisi de oradalar, Gamze şarabını içiyor, Kaan abi etrafta dört dönüyor. Seslendim, şaşırıldı, sarılışıldı, sohbete dalındı. Haberler kötü. Bu gün suya inen teknenin motoru, karada tıkır tıkır çalışırken, suda ilk defa yüke binince trak demiş kalmış. Moraller bozuk, Kaan abimin yüzünden düşen bin parça, Gamze kendini passifloraya vermiş. Biraz havayı dağıtmak maksatlı geyik muhabbetler açıyorum ama yok, olacak gibi değil. Moralleri çok bozuk her ikisinin de.
Finike’den çıkış programını Çarşamba sabaha karşı diye kararlaştırmıştık, program şaştı. En iyi ihtimalle Çarşamba öğleden sonraya kaldık. Elektrik tesisatının son bağlantıları, elektroniklerin kalibrasyonu filan derken, hava kararıyor. Eksik olan tek şey motor. Gamze bir passiflora daha atıp Kaan abiye eski teknede bunların olmadığından, neden taş gibi tekneyi sattık da bunu aldıklardan oluşan inceden bir ayar veriyor. Kaan abimin passiflorası efes pilsen olmuş, ya sabır çekerek bana dönüyor:
-Çeto acıktın mı?
-Ben hiç doymam ki abi?!
Tekneyi kapatıp karşı restorana gidiyoruz. Adı balık restoranı ama sanırım lahmacun kebap konusundan balık olayına geçiş dönemindeler, daha bazı şeyler oturmamış. Önce Kaan abimin balığı geldi, içi temizlenmemiş diye adamları haşladı, sonra benimki geldi benimki de aynı. Kaan abim kendini yaş üzüm rakısına vermiş, Gamze zaten iki damla rakı üç yudum passiflora formulüyle devam. Sadece midye tavadan yerim deyince ona da iki porsiyon henüz “buzu çözülmemiş ama sıcak” garip midyeler geliyor. İki lokma yiyesi vardı kızcağızın gelen tabağın görüntüsünden o da kaçtı. Birbirimize baktık, “hadi gelin teknemize geri dönelim” türküsü fışkırıyor kulaklardan. Arka kamarama çekildim, uyumadan önceki son duyduğum sesler: Kaan abim “ama canım.. ama hayatım… ama bitanem “diye Gamze’ye fırça atıyor ! Gamze de yediği fırçaların etkisiyle Kaan abime karşı çok ezik ve sinmiş bir biçimde yalvarıyor: “Senin deeee teknenin deeee….” diye. Erkek milleti çok gaddar olabiliyor, kadınları ezebiliyor bazen.
Uyku ve uyanıklık arası durumum, sabaha karşı marina dibindeki türkü barın sesi kesilene kadar devam ediyor, kalkma saatimize yakın anca uykuya dalabiliyorum. Bir marina düşünün ki teknelerle barları ve diskoları ayıran tek şey, bir buçuk metre yükseklikte bir tel çit. O da portatif, sabit değil. Teknelerle barların arasındaki mesafe yer yer otuz kırk metrelere kadar düşüyor. Tabii ki bu marinanın değil, Finike yerel yönetiminin ve şehircilik anlayışının bir ürünü.
Finike marinanın en önemli özelliği konaklama bedeli açısından ülkemizin en uygun fiyatlı marinalarından biri olması. Bu yüzden de özellikle yabancı yatlar tarafından istila edilmiş durumda. Yaş ortalaması bizim Martı marina gibi, 60 civarı. Marina çalışanları ve ustalar ise diğer marinalarda olmadığı kadar dostça ve sıcak.
Çarşamba
Sabah motor bölümünden gelen tıkırtılarla uyanıyorum. Tamir işi erken başlamış. Gamze kamarada kahvaltı hazırlıyor, elinde bıçak var, domates filan kesecek, Kaan abi uzak duruyor, ustalar motor bölümünde hummalı bir çalışmada, birkaç saat sonra yola çıkacağız. Benim gözüm Kaan abi ve domates bıçağı arasındaki mesafede. Bu öğleden sonraya kadar motor bitecek gibi, hayırlısıyla bir yola çıksak, ortam rahatlayacak. Kaan abi bıraktığı sigaraya gene başlıyor. Buraya gelmeden önceki telefon görüşmemizde sesinden telaşını ve stresini sezmiştim de elimden geldiği kadar “aman abi, yavaş abi, her şeyden önemlisi senin sağlığın abi” diye diye sakinleştirmeye çalışmıştım ama ne mümkün.
Kahvaltı sonrası yolculuk için alışverişe gittik. Kaan abi ustaların yanında kaldı, biz iki kişi market yoluna düştük. Seferberlik olacakmışçasına yiyecek ve içecek stoğu yaparak geri döndük. Markettekiler bizi aldıklarımızla beraber özel araçla marinaya getirdi! Biz dükkandan çıkarken market sahibi emlakçısını arıyordu, yatırım yapmaktan, bugünkü hasılatı gayrimenkule bağlamaktan filan bahsediyordu ki, biz ayrıldık.
Yabancı yatçıların tercih ettiği marinaların en sevdiğim yanı, seri üretim, markası bilinen, lüks, pahalı teknelerden ziyade sade, basit, ucuz, kaba saba ama sağlam, gösterişsiz ama dünyayı dolaştırıp getiren, görmüş geçirmiş bilge teknelerin sayısının fazlalığıdır. O, tekne denince akla gelen Fransız mallarının çok uzağında tekneler görürsünüz buralarda.
Tüm pontonları Kaan abimle birlikte gezdik, tekneleri inceledik, kafasını dağıtmaya çalıştım ama belli ki aklı motorda. Öğleden sonra motor tamam dediler deneme seyri için bindik tekneye. Motor şiir gibi çalışıyor, hiçbir sorun yok gibi. Derken birden hararet göstergesi çıldırıyor ve marinaya geri dönüş! Usta’nın suratı allak bullak, Kaan abinin suratı desen daha kötü, Gamze passifloraya doğru seyirtiyor. Birkaç dakika sonra çırak bisikletinin arkasına motor üst bloğunu koymuş, atölyeye doğru giderken, biz de marketten gelen biralara doğru yollandık. Kimsenin ağzını bıçak açmıyor. Birer biradan ve passifloradan sonra yüzler gülmeye başladı, madem bu marina bizi bırakmıyor biz de tadını çıkaralım dedik ve beni gene yemeğe götürdüler. Geldiğimden beri sanırım üç kilo almışımdır. İki kadehten sonra restoranın korkuluklarına çıkıp Finike’ye doğru haykırdım, Lost adası mısın len sennnn! O dizide de kazazedeler ne yapar eder kaçar ama, gene ada onları geri çeker, bir yere gidemezler. Üçüncü kadehten sonra Tayfun Talipoğlu ses tonuyla röportaja başladım: Kimsenin gelemediği, gelip de gidemediği bir yerdeyiz bu hafta… Finike’deyiz… Finike marinalarında yürürken küçük Kaan’a rastladık. Küçük Kaan ailesiyle iki göz odalı teknelerinde yaşıyor..Merhaba Kaan, kaç yaşındasın…Sekkiz!.......diye gider bu Bam Teli programı. Yaş üzüm rakısı iyi geldi. Şimdi allahı var, son iki gece bir restorana dadandık. İlk geceki balık felaketinden sonra cennet lokantası gibi geldi. (O da neresiyse artık)
Çarşamba gecesi Antalya’dan yeni conta geldi, aynı gece taşlama yapılan motora dışarıdan geldiler ve taşlamanın düzgün olduğuna, bir sorun olmadığına karar verdiler. Perşembe sabahına tek bir iş kalmıştı. Yeni conta takılacak ve viraaaa. İçimiz rahat, Çarşamba gecesi, yola çıkacağımızdan emin biçimde yataklarımıza döndük. Sahildeki türkü barlar tam mesai devam.
Perşembe
Perşembe sabahı gene motor tamir sesleriyle uyandım, kahvaltıda gene Kaan abi yiyeceğiz. Bıçaklar bilenmiş, Kaan abi halim selim, Gamze Kaan abinin yanında içecek olarak passiflora açmış, katık edecek. Bugün saat 10 a kadar çıkamazsak ben Marmarise dönmek zorundayım. Cuma Marmaris’te olmam lazım. Öğlen 12 civarı iş bitiyor, motor düzelmiş görünüyor. Yola çıkıp Cuma öğlene kadar nereye kadar gidersek orda inerim diyorum, sonuçta Marmaris yol üzerinde. Yeter ki tekneyi yola çıkaralım. Uzunca bir test çalıştırması sonucu bakıyoruz ki her şey normal. Marinayla hesap kesiliyor, sağa sola borçlar kapatılıyor. Mazot iskelesine yanaşıyoruz. Bidonlar, depo herşey dolduruluyor, bu arada motor hep çalışmakta, bir sorun yok. İçimiz iyice rahatlıyor. Öğleden sonra iki civarı yola çıkıyoruz. Finike sana koca bir nanikkkkk.
Yolda herkesin keyfi yerinde, motor 1900 devir civarında, yaklaşık 5 mil hızımız var. Soğuk biralarımız, meşrubatlarımız, mazotumuz ve hatta inanmazsınız yedek contalarımız ve filtrelerimiz bile var. İlk bir saat içinde teknede elli kere Bam Teli taklidi yaptırdılar, normalde de Tayfun Talipoğlu şeklinde konuşmaya başladım artık. Mazot ve bira tüketimi normal seyrinde, hararet düşük, yağ basıncı normal, passiflora stokları kontrol altında. Gamze Kaan abiyi affetmiş, ne iyi ettik de aldık şu tekneyi diye günah çıkartıyor. Hesaplarıma göre Cuma akşamüstü Marmaris yakınlarında bir yerlerde ineceğim. Kaş açıklarından gündüz geçeceğiz, Meis adasnın güneyine koyduk yol noktalarımızı (waypoint demeyeceğim zorlamayın)
Sonra ne mi oluyor?
Meis’e 10 mil kala, yağ basıncı sıfıra düşüyor, yelkeni açıp dört saattir geldiğimiz yolu geri dönüyoruz. Marinaya iki mil kala rüzgar da bitiyor, zar zor marinaya girip bir türkü barın tam önüne bağlanıyoruz. Yağ pompası gitmiş bu sefer de. Öğlen ayrıldığımız yerden biraz ileriye bağlanıp, bir gece önceki yemek yediğimiz yere gidiyoruz. Pes ettik, Finike lanetinden kurtulmak mümkün değil. Lost’taki ada haltetmiş, olmuyor, Finike yapıştı yakamıza.
-Kaan abi sana burdan bi daire baksak ya abi? Nüfusu da aldır buraya, nasılsa kaldın..Kih kih kih…
-Çeto bak zaten moralim bozuk bi de sen gelme üzerime
-Gamze passiflorana buz alır mısın? Heh heh heh…
-Kaan! Söyle şu arkadaşına dalga geçmesin.. Kaan!
-Gamze’cim Çeto böyledir, ehih.. Hoşgör..Çeto ayıp oluyor ama..Gamze ablan biraz asabi biliyosun..şşş
-Kaan abi, benden senin tekneye bir beş bin dolar çalışır. O da Najad hatırına..Hihi
-Çetoooooooo
-Finike’de yiyecek yer bulmak ne zor be abi, düzgün bir restoran kurulsa ne para kırar.
-Hah şöyle adam gibi konulardan konuşalım işte be Çetocum…
-Soğutma suyunun sürekli fokurdadığı yerde haşlama, egsozdan da füme balık. Motor bölümündeki boşluğa da tek masa. Motor nasılsa yok, orada ilave bir boşluk olur. Tek masalık butik bir restoran. Nasıl abi?
-Gamze bir passiflora da bana verir misin? Bu adam iyice tozuttu.
-Eheh
-Bak gülme Çeto fena olacak…
-Ya şaka maka arkadaşlar ben böyle bir marina görmedim. 30 mil gidiyorsun karşı pontona bağlanıyorsun. Ne marinaymış. Pihehehaaa
-Kalk Gamze kalk Çeto’yu da otobüse bindirip yollayalım, Finike iyi gelmedi buna..
-Ben bu pontona kadar eşlik edebildim abi, öbür pontona kadar büyük bir geçiş var, yalnız geçmeye kalkmayın. Prrppırııpihehea
-Hesap lütfen!
-Dur şunu dinle abi: Rod Heikell Finike marina için pilot kitap yazmış alsana..ahaha. Nasıl ama?
-Senin ben…!!!
(15 sene öncesinden bir yazı)
Yaşayıp gidiyoruz.