AVRUPA’YI YELKENLE GEÇMEK
-Weymouth’dan İstanbul’a Nehirler Yoluyla-
Her şey soğuk bir İzmir gecesinde başladı. Aylardır her telefonunda “abi bizim hocayla tanışman lazım, abi bizim hoca şöyle, abi bizim hoca böyle” diye diye sonunda kanıma giren sevgili avukat kardeşim Murat, sonunda amacına ulaştı ve yüksek lisans dersi aldığı hocası Dr. Guy Vanhaeverbeke ile beni tanıştırdı. Konak Pier’de yer alan Mezzaluna restoranda buluştuk. Yetmişli yaşlarına girmek üzere olan, bembeyaz saçlarıyla, çakı gibi bir kurt denizci dimdik karşımda durmaktaydı. Birkaç dakika kalır, üç beş kelam eder, o her zamanki sıkılganlığımla kaçarım hemen derken, uzunca bir süre sohbete dalıp gittik.
Efendim, sadede gelelim:
Dr. Guy Vanhaeverbeke hocamız, tanıştığımızda İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde Avrupa Birliği Hukuku ve Kurumları dersini vermekteydi.
Dr. Guy Vanhaeverbeke, Avrupa Parlamentosu Enformasyon Dairesi eski başkanı ve “Trans-European Policy Studies Association” eski genel sekreteri olup aynı zamanda “Sail For Europe” Derneği Başkanı. İki defa katıldığı Fransa Yelken Turu’nu 1984 yılında Philippe Hanin ile birlikte kazanan Vanhaeverbeke, ayrıca ünlü “Constitution Race” e de iki defa katılmış.
Hocamız Türkiye’nin Avrupa’daki avukatıyım diyor, Türkiye’yi ve özellikle de Göcek’i çok seviyor.
Siz bu satırları okurken muhtemelen Fas ve Filistin topraklarında bulunuyor olacak. Oralardaki seçimlere gözetmen olarak gideceğini söylemişti. (Bu yazı 2005 civarı yazılmıştı
Doksanlı yılların sonuna doğru hocamız Marmara Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi olarak ders verirken, marinada gördüğü bir tekneye aşık olur. Golant Gaffer tipindeki bu teknenin adı Sinarit Baba’dır. Sonraları Yalı Çapkını isminde bir Golant Gaffer daha görür ülkemizde. Kısa süre sonra gittiği İngiltere’de, bir rastlantı eseri aynı tip tekneyi inşa halinde görür. Tekneyi yapan bir avukattır. Tekneyi, yani Artemis’i satın alan Vanhaeverbeke, İngiltere’nin Weymouth limanından yola çıkar. Kuzey denizinde Fransa, Belçika ve Hollanda kıyılarını takiben kıta Avrupa’sına girer. Toplam 3 bin millik bu macera, artık nehirlerde devam edecektir.
Artemis, 6 metre civarında boyu ve 8 metreden kısa direğiyle enfes bir tekne.
Dr. Vanhaeverbeke’nin yolculuğu ile ilgili anıları, Brüksel’de “Yachting Sud” Yayınları’ndan Ekim 2001’de yayınlanmış.
Dr. Guy Vanhaeverbeke 6 mart – 16 Eylül 2000 tarihleri arasında 106 gününü yelken açarak geçirdiği uzun bir yolculukla İngiltere’nin Weymouth limanından Avrupa’nın iki denizini ve dört büyük nehrini geçerek İstanbul’a ulaşmış. Yaklaşık 3.000 millik bu yolculukta Kuzey Denizi’nden Karadeniz’e ulaşmak için sırasıyla Escaut, Meuse, Ren ve Tuna nehirlerinden geçmiş.
Avrupa’yı batıdan doğuya nehir ve kanallar yoluyla katetme fikri, Almanya’nın Ren nehrini Tuna nehrine bağlayan 170 kilometrelik Ren-Main-Tuna Kanalı’nın resmen açılışının yapıldığı 25 Eylül 1992 tarihinden itibaren, Dr. Vanhaeverbeke’nin zihnini uzunca bir süre meşgul etmiş.
1998 Kasım’ında İstanbul Marmara Üniversitesi’nde “misafir öğretim üyesi” olarak ders verdiği sırada İstanbul’da bir marinada görerek aşık olduğu Sinarit Baba'nın eşini Artemis adıyla İngiltere’nin Weymouth limanında Aralık 1998’de bulan ve satın alan Dr. Vanhaeverbeke yine Weymouth limanından çıktığı yolculuğunu iki etapta tamamlamış.
1999 İlkbaharı ile yazı arasındaki ilk etapta, haftasonları ve tatil günlerinde kısa parkurlarda Kuzeybatı Avrupa’nın nehirlerinde ve kanallarında yelken açmış. Bu etap onun kendi deyimiyle “Balkanlardaki maceraya atılmadan önce malzemeyi ve kendisini test etmesi” için iyi bir fırsat olmuş. 2000 yılına ayırdığı ikinci etapta ise daha uzun parkurlarla, senelerce Avrupa Parlamentosu Enformasyon Dairesi Başkanı olarak görev yaptığı Strasburg şehrinden Orta ve Doğu Avrupa’ya doğru, Karadeniz’e ve oradan İstanbul’a ulaşmak için yelken açmış.
Artemis, bu uzun yolculuğun Weymouth-Antwerp-Gent-Namur-Verdun-Strasburg hattından geçen ilk etabında, 8 beygir gücündeki küçük dizel motorundan da sık sık faydalanmış. Dünyanın en büyük ve işlek su yollarından biri olan Tuna nehrindeki yolculuğunda ise genelde yelken ve akıntı ile Regensburg-Viyana-Bratislava-Budapeşte-Belgrad hattını müteakiben Bulgaristan’dan geçerek Köstence’ye, oradan da Mangalia-Varna-Sozopol-Iğneada-Rumeli Feneri hattından güneye inerek İstanbul’a ulaşmış. 65. yaşgününü de kutladığı bu yolculuğu sırasında, Kosova’daki etnik çatışmalardan ve NATO hava harekâtlarından yeni çıkmış eski Yugoslavya’nın tam ortasından, hem de bir NATO ülkesi vatandaşı olarak geçmiş.
Sohbetimiz esnasında Vanhaeverbeke’ye evli bir adamın nasıl böyle bir yolculuğu yaptığını, hiç mi azar işitmediğini, ağlamaklı ve kıskanç yüz ifademle sorduğumda, “benim hanım anlayışlı bir hanımdır” demez mi?
Classic Boat dergisinin 2001 eylül sayısında bu yolculuk yer almış, ayrıca İstanbul’a geldiğinde bir çok gazetenin de büyük ilgisiyle karşılaşmış, röportajlar yapılmış.
Vanhaeverbeke bu yolculuk için hayatımın projesiydi, penceresiydi diyor. İzmir manzarasına kadehlerimizi kaldırırken, “hayalleri gerçekleştirmek için üç şey” yeterli diyor. “Fikir, malzeme ve” demin dediği “pencere”.
Vanhaeverbeke ile tanıştığımız ve sohbet ettiğimiz o geceden, beni duygulandıran bir şey daha hatırlıyorum. Hani tekneyi yapan avukat vardı ya. Tekneyi hocamıza sattıktan sonra bir başkasını kızağa koymuş. Asıl hüzünlü tarafı ise avukatın babasının Gelibolu’da savaşan askerlerden biri olması. Vanhaeverbeke Çanakkale boğazı’ndan geçerken bir İngiliz bayrağını dalgalandırarak, avukatın babasını anmış ve bu bayrağı İngiltere’ye, avukat oğula göndermiş.
Gecede aldığım notlardan bir başka ilginç olanı ise şu: Vanhaeverbeke batıl inançlara sahip olduğunu sık sık belirtiyor. Yugoslavya’nın en karışık zamanında 600 kilometrelik nehir bölümünden geçiyor. Kendi ülkesinin büyükelçiliğinde ona yola çıkmaması için ısrar ediliyor ama dinlemiyor. Kamyonla karadan o nehir bölümünü atlayarak geçmesi teklif ediliyor, o gene dinlemiyor. Dedik ya batıl inançları var diye, bunu kabul etmiyor işte. Mesela İstanbul’daki arkadaşlarına geliş zamanını ve yolda olduğunu bile söylemiyor. Neden diye soruyorum, cevap gene şu: Benim batıl inançlarım var!
Bombalanan köprülerin yakınından, bombalanan şehirlerin içinden geçiyor. Özellikle Novisat şehrinin neden Nato tarafından bombalandığını anlamadığını, çünkü bu şehrin Miloseviç’e karşı ve Kosova’dan uzak bir şehir olduğunu anlatıyor.
Nehirde başına bir şey gelmeden, hem de Belçika bayrağını Nato’nun bombaladığı şehirlerde dalgalandırarak cesurca geçmesini ben şaşkınlıkla karşılarken, kadehinden bir yudum alıp bana dönüp, alçak sesle “Belçika bayrağı güneşten soluklaşınca renkleri Romanya bayrağına benziyor, biraz da bunun etkisi var tabii” deyivermez mi?
Artemis artık Göcek’te bağlı ve yazdan yaza Hoca’mızı konuk ediyor. Göcek regatalarına katılan bu bilge tekneyi sık sık görmeye gelen Vanhaeverbeke’ye son bir soru soruyorum. Bu yaşta halâ niye dersti, üniversiteydi uğraşıyorsun be hocam diyorum. Ne dese beğenirsiniz?
“Tekneye geliş gidişim için bahane oluyor işte ! Tabi bunu bizim rektör okumasa iyi olur..”
Dr. Vanhaeverbeke’nin kitabının orijinal dili olan Fransızca’dan Türkçeye önemli kısımları çeviren, İzmir Ekonomi Üniversitesi Öğretim Üyesi sevgili dostum Ozan Arslan’a binlerce teşekkür ederek, yazımı burada noktalayayım.