Geçtiğimiz yaz yine Kurban bayramında niyetlendiğim ancak kıç platformunun su yapması yüzünden WİM’den geri döndüğüm Marmara adası seyrini bu yaz solo yapmaya karar verdim. Kışın yeni anayelken almıştım ve onu da denemek istiyordum açıkçası. Ayrıca ne zamandır özlediğim zıpkınla balık avını yaparım diye kendime zıpkın ve kaybettiğim ufak tefek dalış ekipmanlarımı tamamladım. Teknemin motor bakımını, eskidiğini düşündüğüm mandar ve ıskotalarını değiştirip 31 Temmuz sabahı yola koyuldum. Yola çıkmadan önce Ahmet reise de danıştım. Öğlene kadar rüzgar yok saat 14:00 gibi pupadan alırsın deyince motorla yola koyuldum. Bu sırada sağolsun Mücahit reis ve Ersin reis de telefonla takiptelerdi beni. Serdümen bendeniz, navigatör Ahmet reis, taktisyen Ersin reis ve kule kontrol Mücahit reis ile Dorko 15 ilk uzun menzilli seyrine başlamıştı.
Özellikle Marmara Ereğlisine rota tutup Marmara adasını bordalayıp aşağı inmem gerektiğini söylediklerinden ben de rotamı dedikleri gibi tuttum. Sabah saat 6:00 da yola koyuldum. Burgazada’yı bordaladıktan sonra sancak bordamda uzaklarda değişik formda bir yelkenli takıldı durdu gözüme. Bu “Bidarka” sanki dedim içimden ama o saatte Ahmet reisi uyandırmak istemedim. Derken telefonu elime alınca Ahmet reisin cevapsız çağrısını görünce “Bidarka” nın 1 mil öteden bile fark yaratan formu tekrar aklıma kazındı. Ahmet reis de ailesiyle adalara doğru yol alıp devamında Yalova’ya gideceklermiş. Selametle deyip rotalarımıza doğru yüzdürdük teknelerimizi.
Sorunsuz ama yorucu bir yolculuk sonunda Wim açıklarına yaklaştım. Ancak hala rüzgardan eser yoktu. O saatlerde artık telefonla Ahmet, Ersin ve Mücahit reislerle telefonda konuşuyorduk. Açıkçası iyi de geliyordu. Solo seyrin en zor yanı yalnız yapmak ama yine de özgürlüğü hissetmek için birebir. Saat 14:00 e geldiğinde hala rüzgar yoktu ortada. Üstelik deniz çarşaf gibiydi. Bahsedilen 3 yönden gelen dalgalardan eser yoktu. Tekrar aradım Ahmet ve Ersin reisleri. Video gönder dediler, gönderdim. İlk defa bu kadar süt liman görmüşler geçtiğim denizi. Benim şansım herhalde. Ön yelkeni arada açsam da hiç çalışmadı neredeyse. Muhtemelen benim motorla seyir süratim kıçtan gelen rüzgar sürati ile aynıydı ki hava tam anlamıyla üzerimde kaldı.
Olmayan rüzgarı tutmasın diye söktüğüm fiferları tekrar yerine takmak gözümde büyüdü. Üstelik artık açık denizde tek başıma o sıcakta riske girmek de istemeyince terimdeki tuz tişörtümde iz bıraktı J . Güneşten kaçmak için bimininin gölgesinde kendime yer ararken akşam saat 5 civarı güneş tam karşıdayken kaçacak yer kalmadı bana. En sonunda tekne otopilottayken üstümü çıkartmadan 5 dakika duş alıp kendime geldim. 12 saat olmuştu neredeyse ve Marmara adası karşımda su buharından bir çeperin üzerinde nihayet yükseliyordu. Tam bu sırada, muhtemelen öğleden sonra yola çıkmış motoryatlar yanımdan geçerek Marmara adasına doğru giderken yine tekneme “pu senin kalıbına” diyesim geldi (benzeri kötü havalarda daha sık ve tazyikli geliyor).
Nihayet fener adasını iskele bordamda bırakıp Asmalı’ya doğru yaklaşırken teknemi tekrar sevdim. Sağ salim getirmişti beni neredeyse. Ama erken sevinmişim. Barınağın içine girince beton iskeledeki delikanlılar işaret ettiler bana yardım edeceklerini söyleyerek. Ancak ufak bir sorun vardı. Baştan demiri atıp kıçtan halat atmam gerekiyordu kıyıya. Benim ırgat kumandam başaltında. Benim dümeni bırakıp başaltına girip hatchi açıp kumandayı çıkartıp demirin bağını çözüp demiri atıp geri dümene yetişmem gerekiyordu. Şimdi bile gözümde büyüdü. Derken ileride aborda olabileceğim bir yer gördüm. Ancak orada kimse yoktu
. Ben de biri gelir diye dümeni alabandaya alıp düşük devirde dönmeye başladım. 10 tur atmışmdır muhtemelen. Hiç utanmadım.
Oradan bir abi el salladı. Hemen iskeleye yanaşmaya başladım. Şehir hatları vapuru kaptanıymış emekli olmuş. “Senin manevran zayıftı farkettim, çay bahçesinden geldim buraya” dedi. Eksik olmasın halatlarımı aldı ve nihayet bağlandık. Bir oğlu kılavuz gemi kaptanı diğeri muhasebeci ancak iyi zıpkıncı.
Duşumu alıp, üstümü değiştirip tek restoran olan yerin adresini alıp hemen yemeğe gittim. Sabah zıpkın yapacağım diye yemeğimi yedikten sonra uyumak üzere tekneme geçtim. Sabah botumu ve kıçtan takma motorunu hazır edip 9 gibi zıpkıncı arkadaşın dediği meraya gittim. Mırmır tatilin ilk bonusuydu. Üstelik dalmayı nasıl özlediysem akşam saat 4 olmuştu. Meraka düşmüş cevapsız arama sahiplerine tek tek iyi olduğumu söyleyip tatilin ve benim uzun zaman sonra ilk kendin yakala, kendin pişir, kendin ye menüsünü hazırladım.


Yine yorgundum ama böyle yorulmaya can kurban. İçinde deniz var nihayetinde. Akşam yemeği için yine tek adresteydim. Zaten Asmalı köyünde bir tane A-101, bir tane kafe, bir tane kıraathane bir tane de restoran var. Marmara’ nın gizli cenneti. Çok insan gelsin istemiyor Asmalı halkı. Hiç yadsımadım. Ben de olsam ben de istemem. Koca binalar dikecek, AVM ler yapacak, saçma sapan bir hale sokup “işte Asmalı gelişti” diye reklamını yapıp kaçtığımız İstanbul’a benzeteceklerdi orayı. Böyle çok güzel Asmalı.

Ertesi sabah 7 de düştüm botla yola. Saat 14:00 e kadar daldım çıktım. Bu sefer 1 iskorpit 1 mırmır balığıydı hazinem. Ancak kendim pişirmeye üşendim. Tatil dediğin tatil gibi olmalı deyip temizlediğim balıkları restorana götürdüm. Sağolsun pişirdi J .


Ahmet reis eğer 2 gün sonra yola çıkmazsam havaya yakalanacağımı söyleyince Salı günü yola çıkmaya karar verdim. Windy şiddetli rüzgarın 1 hafta süreceğini gösteriyordu ayrıca. İş güç aksamasın diye sonraki gün çıkacağım dönüş yoluna kendimi hazır etmek için dalışa gitmedim. Akşam yemeğimi yedikten sonra uykuya daldım.
Sabah 5:45 de yola koyuldum. Halatlarımı çözüp ayrıldım adadan. Ahmet ve Ersin reisin adaya gelirken anlattığım o çarşaf gibi denize neden çok şaşırdıklarını anladım.

Dalga 3 farklı yönden geliyordu. Rüzgar tam kafadan. Marmara Ereğlisine rota tutarken teknemin kafası bir sancağa yatık, bir iskeleye yatık bir de dümdüz yükselip alçalıyordu önümde. Seperasyon hattına yaklaştıkça gözümde büyüyordu. O denizde bir de koca gemilere göre kendimi kollamak zorundaydım. Arkadaşlarımın da whatsapp ve telefondan bana ulaşıp durumumu sormalarının verdiği rahatlıkla seperasyon hattını aşıp Marmara ereğlisine doğru yoluma devam ettim. Ahmet reis saat 16:00 ya kadar Güzelce marinaya varmam gerektiğini yoksa vuracak rüzgarda yol almakta zorlanacağımı söyleyince en kısa rota ile Güzelce marinaya rota tuttum. O sahil bitmek bilmedi tabi. Tam karşıdan rüzgarı alırken bir ara tramolalarla yelkenle gitmeyi düşündüysem de çalışan sistem en iyi sitemdir mantığıyla motorla yola devam ettim. Dalga yüksekliği Silivri açıklarında iyice arttı ve hızımı 6 knottan 3.5 knotlara düşürünce kıyıladım.Sahilde yüzenlerin yüzleri seçiliriken Güzelce marina rotasını saat 15:00 sıralarında değiştirip Silivri balıkçı barınağına çevirdim. Saat 16:00 da bir balıkçı teknesine aborda olmayı başardım. Tatil hem kafamda hem de gerçekten bittiğinden yemeği kendim yaptım. Zaten yorgundum da. Dayak yemek yoruyor netekim.

Nasıl olsa az yol kaldı deyip fazlaca uyuyup 10:00 da uyanıp tekrar yola koyuldum. Saat 14:00 gibi teknemi sağ salim pontonuma yanaştırıp kaporta kapağına bir öpücük kondurup eve doğru yola koyuldum.

Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi