Gerçekten de adını bilmiyorum.
Kaç kişi Haydarpaşa-Kadıköy arasında dolmuş yapan kürekli sandalların her iki kıyıda rıhtım taşlarının arasına sokuşturuverdikleri bu sopalara tekneleri bağlayıp müşteri beklediklerini hatırlıyor.
Ya da kaç kişi " karşıya geçerken" İstanbul Limanını ziyarete gelen yabancı harp gemilerinin lumbar ağızlarında bu serenlere bağlı sahile servis yapan işkampavyelerini gördü.
Özellikle alargada patalyanın teknenin arkasında bağlı olup o yandan bu yana gidip gelmesi hem tehlikeli hem de iyi denizciliğe yakışmıyor.
"Yaaa şimdi başımıza iş çıkartma" demeyin. Gelenekleri yaşatmak, aktarmak görevimiz değil mi?
“İçinde ütopya olmayan bir dünya haritasına bakmaya bile değmez… İlerleme dediğin, ütopyaların gerçekleşmesidir” diyordu Oscar Wilde.