.........
Patmos yolunda inceden bir batı rüzgarına koyverdik tekneyi. Tam arma ufak ufak yaklaşıyoruz Patmos’a. İskele kıç omuzluktan Samos’un siluetiyle seviyeli bakışmalar içindeyim. Samos’u çevresinden dolanmak da bir garip hissettiriyor insanı. Ortaokul zamanlarında “beyin damarlarına” yürüyen ergenlik halleriyle öbür mahalledeki kızları “kesmek” gibi. Bir de sabahçılık ne güzeldi ya. Öğlenci ve sabahçı diye iki kavram vardı, şimdikiler bilmez. Sabahçı olunca tüm öğleden sonra senin olurdu. “Akşam ezanı okundu neredesin evladım” a kadar oynardın sokakta. Mahalle çeşmesinden su içilirdi yahu. Top peşinde koşa koşa terler, sonra da gidip kana kana içerdin çeşmenin suyunu. Şimdi damacana var. Modern olduk, sağlık fışkırıyor her yanımızdan anasını satayım. O zaman kanser diye bir hastalık yoktu, şimdi tıp ilerledi daha sağlıklıyız, gel de inan.
İşte, sabahçı öğrenci misali tüm öğleden sonra serbestçe kestim Samos’umu uzaktan uzaktan. Bir cesaret bulsam gidip açılacağım, soracağım, “konuştuğu biri var mı” diye. “Konuştuğu biri var mı” Vay anasını, böyle bir terim vardı bir de. Yani önce kibarlık ediyormuşsun demek ki, “konuştuğu biri var mı” diye soruyormuşsun. Şimdiki çocuklar soruyor mu acaba “konuştuğu biri var mı” diye, yoksa dizilerdeki abilerinden gördüğü gibi “ya benimsin ya toprağın” deyip sallıyor mu bıçağı? Şimdi kadın cinayetleri de sıradan oldu, ceza bile verilmiyor neredeyse. Gittikçe kötüleştik mi acaba?
İnsanoğlu hep kötüydü aslında. Bakmayın siz çiçek böcek nostalji fındık fıstık anlatanlara. Modern Avrupa diyoruz, daha birkaç on sene önce fırınlarda insan yakmadılar mı bu “moderenler” Ya da insanlığın gözü önünde daha birkaç yıl önce yaşanmadı mı Srebrenica? Hı? Yunanın bize ettiği, bizim başkalarına ettiğimiz? Din de kurtarmaz sizi, iyi insan yapmaz. Dünyada en çok müslüman öldürenler yine müslümanlar. Anlat külahıma dinler çatışıyor diye. Peki savaştan kaçanların çektiği? Şu Ege laciverti üzerinde ölen küçücük mülteci çocukları? Kötülük ve yarattığı acılar, ölümler o kadar yakın ki bizlere. Bunu durduramamak bile tek tek hepimizi sorumlu kılıyor. Açarım kapıları yollarım mültecileri ha diye tehdit malzemesi yapılan bu insanlar neticede birilerinin evladı, anası, kardeşi. Pazarlık edilen “mal” a bakar mısın? İnsan!
Ege, Samos, mülteci, ölümler, kadın cinayetleri deyince aklıma gelen ve beni çok etkileyen bir olaydan da bahsedeyim. Samos’la yakından ilgili bir konu. Çok acı çok.
Samos’tan gelen mülteciler
İkinci dünya savaşı yılları. 1940’lar yani. İstiklal madalyalı bir gazimiz vicdan azabına dayanamayıp bir ihbarda bulunuyor. Seneler önce işlenmiş bir cinayetten, bir katliamdan bahsediyor.
İtalyanlar Yunanistan’a saldırmış, komşu can derdinde. Adalardan kaçabilen kaçıyor, kaçamayanlar Alman ya da İtalyan çizmesinin altında can verecek. İşte bu sıralarda Egeli denizcilerimizin çok iyi bildiği Kokar koyuna, Gökliman olarak da bildiğimiz bu güzelim koya bir grup Samos’lu çıkıyor. Yani bugünkü mülteciler, birebir aynı durum, mezalimden kaçan Samos’lular. 15 kişilik bu grupta sadece tek bir kadın var. 18 yaşında genç bir kadın. Hemen kolluk kuvvetleri harekete geçiyor ve Samos’lu mülteciler yakalanıyor. Kolluk kuvvetlerinin arasında yukarıda bahsettiğimiz vicdan azabı çeken itirafçı asker de var. Peki neden vicdan azabı ve ihbar? Çünkü efendim bu 15 kişilik Samos’lu grup infaz ediliyor! Hem de elleri bağlı kurşuna dizilir şekilde. Yanlarındaki para edecek ne varsa toplanarak.
İşte bu katliama dayanamayan asker, aradan üç sene geçtikten sonra olayı ilgili makamlara aktarıyor. Soruşturmalar başlıyor. Gazetelerdeki ifadeyle “o bölgenin en yüksek mülki amiri olan nahiye müdürü, karakolun jandarma onbaşısı, jandarma askerleri, üç orman bekçisi ve bir çoban hep birlikte bu cinayetleri işlemekle suçlanıyor”
İtirafçı asker suç mahalline giderek cesetleri attıkları kuyuyu gösteriyor. Tüm kurbanlar bulunuyor. Daha da acı olan, olayın öncesinde nahiye müdürünün zavallı kızcağıza ormanda tecavüz etmesi. Sonrasında müdür askerlerden kızı vurmalarını istese de bu işe kimse yanaşmayınca kızı kendi öldürüyor.
Nahiye müdürü daha sonra Ödemiş posta müdürlüğüne atanıyor ve sanıyor ki her şey unutuldu gitti.
Olayın yaşandığı sene 1941. Askerin itirafı sonrası soruşturma ve ardından da yargılamalar başlıyor ve sanıklardan nahiye müdürü ve jandarma komutanı onbaşı idama mahkum ediliyor. Diğerleri de 30 yıl ağır hapis cezası alıyor.
Olaydan dört sene sonra, 2 Temmuz 1945 tarihinde İzmir’de, nahiye müdürü ve jandarma onbaşısı halkın linç girişiminden çekinilerek farklı semtlerde idam ediliyor. Nahiye müdürü Mahmud Baştuğ, Mezarlıkbaşı semtinde, onbaşı Adem Yılmaz ise Konak'taki hükümet konağı önünde, darağacında, infaz ediliyorlar.
Türkiye’de, (İstiklal Mahkemeleri kararları haricinde) 1923-1984 yılları arasında, 594 suçlu idam edilmiş. 1945 yılında idam edilen 8 kişi arasında yukarıda bahsettiğimiz müdür ve onbaşı da var.
Konuyla ilgiliyseniz TBMM tutanakları arasında kolayca bu olayı bulabilirsiniz. Arama motorlarında Tbmm070180750317 ve tbmm070180750318 olarak aratırsanız ilgili sayfalar karşınıza çıkacaktır. O zamanlar zavallı kızın Samos valisinin kızı olduğuna dair de söylentiler çıkmış. İnsan denen canavar her yerde var. Acılar acılar.
Yaşayıp gidiyoruz.