Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: Lotus'un "Az" Kuzey Transferi ))

  • *
  • İleti: 291
Lotus'un "Az" Kuzey Transferi ))
OP: 24 Eylül 2019, 16:48:44
Az Kuzey Transferi dedik çünkü güya kayığı Bodrum'dan alıp tek seferde
 İstanbul'a transfer etmekti amaç fakat heyhat! "Tanrı'yı güldürmek
 istiyorsan O'na planlarından bahset" demiş bir derviş, kim olduğunu
unuttum... Sanırım O'da yoldaki halimize bakıp bakıp gülmüştür. Ama bir
 ekip  olarak eğer Tanrı'yı güldürebildiysek zaten kendimizi  başarılı atfetmemiz
gerekmez mi? )))

Seyirden bir kare. Malum en kötü karenin filmi olmaz!
 Bu nispeten iyi hallerimiz
https://vimeo.com/user1148366/review/361900509/13de676add
Sevgili Ebru Baranseli kaleminden:
"Her şey bu yıl nihayet yelken eğitimlerine katılmamla başladı. Denizi sevmek ve denizde olmanın benim için bir adım ötesi denizle olmak. Bir anlamda denizle, aynı zamanda rüzgarla konuşmak. Konuşabilmek için bu dili öğrenmek gerekiyor ve o zaman işin içine fizik, matematik, mekanik de giriyor ki bütün bunların tamamı heyecanı katlıyor. Aynı heyecanı paylaşan insanlarla bir arada olmaksa ekstra bonusu. İşte böyle baş döndürücü bir heyecanla doluyken ve önümüzde denizden uzak soğuk kış günleri bizi beklerken, güzel Lotus’un kuzey transferini duyunca düşünmeden atladım. Bu deneyim pek çok yönden çok değerli bir deneyim olacaktı, belliydi. Bu işin Türkiye’deki en önemli isimlerinden, hem doktorum hem de ne mutlu ki arkadaşım olan Mehmet Erem’den, nam-ı diğer Merem kaptandan öğrenecek ne çok şey vardı. Emin’le birlikte, bütün bu düşünceler ve heyecanla, uzunca bir yolculuktan sonra Perşembe akşamı Mehmet ve yine deniz, yelken aşığı dostları Ömür çiftiyle Turgutreis’te buluştuk.  Ömür’lerin yelken maceralarını dinlerken, Ana Oğul ev yemekleri lokantasında karnımızı doyurduk. Yemekten sonra Lotus seyri için market alış verişini yapıp yine Ömür çiftinin arabasıyla Akyarlar’da alargada bizi bekleyen Lotus’a doğru yola çıktık.

Eşyaları bota yerleştirip gece vakti ay ışığı altında parlayan Lotus’a kavuşunca bütün yorgunluğumuz uçup gitti. Az sonra heyecan ve macera dolu 3 günü paylaşacağımız Murat abi ve Akay da bize katıldılar. Şarabı açınca geceye Lotus’un kurallarını öğrenerek başladık.
1.     Denize düşmek tehlikeli ve yasaktır
2.    Çiğnemediğin herhangi bir şeyi tuvalete atmak yasaktır.
3.    Sabah 09.00 – 09.05 arası içki içmek yasaktır.

Geceyi Merem’in babaannesinin sonradan kulağımıza küpe ettiğimiz, yelken, denizle ilgili özlü sözleri ve tatlı bir sohbetle bitirip uykuya çekildik. Sabah kahvaltıyı teknede değil karada etmeye karar verince, yine botla Sedir Kafe’ye gittik. Artık tatilcilerin çekildiği sakin sahilde menemenler, otlu gözlemelerle uzunca bir kahvaltı ettikten sonra Lotus’a dönüp yola çıkmaya hazırdık. Merem kaptan dışarıda nispeten sert bir havanın bizi beklediğini, yelken açma garantimizin olmadığını söyledi ama ne gam kayığımıza ve denizimize kavuşmuştuk sonuçta. Ömür çiftini teknelerinde selamladıktan sonra açıldık. Lotus’un kuzey transferi başlamıştı.
 
Az bulutlu, iyi rüzgarlı açık havada dümen tutarken Merem kaptan ekibe bağları gösteriyordu. Bir süre sonra rotayı belirleyip otomatik pilota alıp keyifle seyre devam ettik. Yalıkavak açıklarında dalgalar birazcık daha yükselmeye, bulutlar peşimiz sıra biraz daha toplanmaya başladı.  Tshirt ve şortla başladığım seyre yağmurluğum eşlik etmeye başladı. Toplanan bulutlar ve yükselen dalgalara bu defa yağmur eklenince, kaptanımız içeri girmemizi söyledi. Ben, Emin ve Akay mahsuru yoksa dışarıda kalalım, her şey çok güzel dedik, başımıza geleceklerden habersiz çocuksu bir heyecanla.  Dümen başında sığındığımız tentenin altında yağmur ve dalgalara kahkahalarımız karıştı bir süre.

Biz öyle eğlenirken deniz,  rüzgar  ve bulutlar da bizimle eğlenmeye devam ettiler. Sonunda iyice ıslanıp üşümeye başlayınca belli ki hemen bitmeyecek deyip içeri girmeye karar verdim. Halimi gören Merem üstünü değiştir deyip güverteye çıktı. Kamaraya gidip değişeyim diye niyetlendiğimdeyse Lotus artık dalgaların içinde kaybolarak dans etmeye başlamıştı. Her ne kadar avara olmadan neta etmişsek de şakacı bir dalga darbesiyle çantam bir anda zemine saçıldı. Çok kolay bir iş gibi görünen, eğilip dağılan eşyaları tekrar çantaya koymak için yaklaşık 15 dakika kadar tutunduğum yerden strateji geliştirmem gerekti. Tam eğilmek için hamle yapmışken karşımdaki  rafın yüzüme doğru hızla geldiğini fark ettim. Aslında sabit olan rafa doğru uçan bendim oysa. Nasıl olduğunu anlamadığım bir hamleyle yüzümü birkaç estetik ameliyattan kurtardıktan sonra eşyaların dağınık kalmasına ve üstümü değiştirmeyi ertelemeye karar verdim.  Bu arada, hiçbir taşıtta (araba, uçak, gemi), hiçbir şartta (hız, türbülans, uzun seyir) bulanmayan midemin bulanmaya başladığını dehşetle fark ettiğimden kırılan gururumu, ufka bakayım da onarayım diye lomboza doğru kafamı uzattım. Lakin lombozdan görünen tek şey denizin içinde olduğumuzdu (anlayamazsınız o köpürmesi). Tabii ki güzel görünüyordu fakat ufuk çizgisini göstermeden.  Aşağıya gelen Emin adeta kıyafetleriyle duş almış gibi görünüyordu, nasıl olduğumu sordu, iyiyim dedim, tutunduğum yerden. Tuvalete gireceğini söyleyen Emin’e az önce yüzümü kurtardığım raf kafa atmayı ihmal etmedi. Tutunduğum yerden uzanıp onu tutamadığım için vicdan azabı çekerken artık o kadar da iyi olmadığımı fark edip salona hamle ettim. Kendimi masayla oturma grubu arasına sıkıştırıp sabitlemişken, belli periyotlarda Lotus’u yıkayan dalgaların tepemdeki hatch’in havalandırma apartından sızdığını fark ettim. Çözüm kolaydı. Çöp poşetine uzanıp kendimi kapladım.  Böylece Murat abiyle birlikte tutunma olimpiyatlarına katılacağımız maratonumuz başlamış oldu.





O sırada Emin: Rüzgar o kadar şiddetliydi ki kaç knot olduğunu tahmin bile edemeyip Mehmet’e sordum. Sanki 50-55 knot arası ama kesinlikle aşağısı değil yanıtını aldım. Görünüşe göre daha da sertleşiyordu üstelik. Sonunda hava o kadar sertleşti ki dümen üstündeki tente yırtılmaya başladı. Akay ve ben havuzlukta belli aralıklarla havuzluğu dolduran dalgalarla duş alırken Mehmet dümen tutuyordu. Yırtılmayı fark ettiğinde dümeni otomatik pilota alarak kıç omuzluğa tırmandı. Bunu gördüğümde havuzluktan kalkıp dümene geçtim ve macera başladı. Lotus 20 derecenin altında bir açıda dalgalarla boğuşurken Mehmet kıç omuzluğa çıkarak normalde 2 kişi kapattığımız tenteyi kapatmaya başladı. O sırada tek düşüncem dalgalara diagonal olarak girip Mehmet’i denize düşürmemekti. Lotus, 2,5 - 3 metrelik dalgaların üstüne çıkıp iniyordu. Mehmet sonunda tenteyi kapatıp aparatı sabitledi.


O sırada Mehmet: (Tenteyi kapatırken) Bunlardan biri denize düşse ben dönüp alırım ama ben düşersem bunlar alamazlar.


O sırada Akay: (Emin dümende, Mehmet tenteyi kapatıyor) Mehmet düşerse biz ne yaparız?


Arada Emin aşağı gelip nasıl olduğumuza bakıyor, çok az kaldı 1 saat içinde bitecek diyordu. O 1 saatten meğer 4 tane varmış  50-55 knot rüzgarda, 3-4 metrelik dalgalar eşliğinde geçen 4,5 saat. Sonunda Lotus’un nisbeten az sarsıldığını fark edip yerimden kalktığımda niyet ettiğimiz Didim’e değil ama Kazıklı koyuna geldiğimizi öğrendim.

Mandalya marinanın çalışanları şaşkınlıkla bizi karşıladılar. Kıçtan kara olmaya niyetlenmiştik ki rüzgarın şiddeti aborda olmaya ikna etti. Artık içerideki sırılsıklam ne varsa dışarı çıkarıp Lotus’u neta etme vakti gelmişti. O akşam Lotus’un güzel olduğu kadar güçlü bir kız, Merem kaptanınsa anlatıldığı kadar efsane bir kaptan olduğunu biliyorduk artık. Bir de kaptanımızın her seferinde bir telefonu telef ettiği gerçeğini :).

Belli ki Çanakkale’yi, Gelibolu’yu selamlayarak İstanbul’a ulaşmamız bir hayaldi. Denizle inatlaşmak olmazdı. Alternatifleri düşünüp B, C, D planları yapmaya başladık. Hedef artık Sığacık’tı oradan arabayla İstanbul. Gün boyu peşimizi bırakmayan kara bulut nihayet aralanıp az da olsa güneşi gösterdi. Sıcak duşa koşup ısınma vakti gelmişti. Halimize gülüp, kendimizle dalga geçerek günü kritik ettikten sonra yemek için yine bota atlayıp Kazıklıya çıktık. Meydan restorantın sakinleri botu, denizin üstüne masaları yerleştirdikleri iki salın arasına almamızı önerdiler. Karaya çıkınca diğer seçenekleri de görelim istediğimizden Giritli restoranın yolunu tuttuk. Bu yürüyüş sırasında nefes kesici bir gün batımı akşamı taçlandırırken Merem kaptan yürürken tek hareketle (sihirli) izbarço atmayı gösteriyordu.

Giritli restoran her ne kadar daha çok övülmüşse de biz Meydan’a dönmeye karar verdik. Mezeler ve balığa, rakı ile ekibin diğer outdoor maceraları eşlik etti. Yorulmuştuk fakat bu Lotus’a dönüp bir şeyler içmemize engel değildi. Keşke bir gece önce Remy Martin VSOP’nin hepsini içmemiş olsaydık, bu gece içimizi ısıtsaydı. Ertesi gün hava bugünkü kadar sert olmayacaktı ama Merem Kaptan risk almak istemediğinden sabah 5 gibi çıkmaya karar verdik. 5.09’a kurulu alarmım çaldığında motor çoktan çalışıyordu. Çay hazırdı ve boğazım yutkunamayacak kadar ağrıyordu, şifayı kapmıştım. Kazıklı’ya ve Mandalya marinaya veda edip Samos’a doğru rota tuttuk. Bu defa dünden deneyimle daha sıkı giyinip daha hazırlıklıydım. Gün ağarmaya başladıkça rüzgar ve dalgalar da yükselmeye başladı. Ki bunu bekliyorduk. Güverteyi sıyıran dalgalar yavaştan bizi ıslatırken güneş de yüzünü göstermişti. Bir yandan ıslanıp bir yandan kuruyorduk. Didim marinaya mı girsek diye konuşurken sancağımızda Didim’i bırakıp rotaya devam ettim. Bu defa içeri girmeyecektim, kararlıydım. Dümeni Emin’e bıraktıktan sonra hemen arkasına konuşlandım. Rüzgardan ve önden gelen dalgalardan bir nebze olsun korunuyordum. Üstüm kuruydu ama tabii altımdaki tayt çok fazla direnemedi. Neyse ki Merem Kaptan devasa bir deniz demiri getirdi. Dev muşambayla sarılınca üşümeye dayanıklılık sürem de katladı. Hava az bulutluydu ama rüzgar şiddetlenmeye dalgalarsa yükselmeye devam etti. Merem Kaptan bize hangi mesafeden neyi görebildiğimizi anlatırken ufukta Samos’u görüyorduk. Ağaçları seçebiliyorsan 1 mil, insanları seçebiliyorsan 1 gomina... Dalgalarla dans şiddetlendiğinde boğaza gelmiştik. Belli aralıklarla gelen seri 3’lü dev dalgaları aşıyorduk. Tutunmak şarttı ve kaçınılmaz olarak hepimiz yine sırılsıklamdık. Akay üstünden dalgalar akarken yine hiçbir şey olmamış gibi oturuyordu havuzlukta. Murat abi artık müzik yayınına ara vermişti. Emin dümende, Merem kaptansa B, C planlarını paylaşıyordu bizimle. Sonunda boğazı geçmenin gereksiz bir risk olduğunu söyledi ve Didim’e geri dönmeye karar verdik. Artık üşüme ve tutunma eşiğimi aştığımdan ve bir gün önce şifayı kaptığımdan pes edip içeri girdim. Biraz mücadeleyle bu defa üstümü değiştirmeyi başarıp battaniyeye sarılıp salona uzandım. Yine dalgalarla dans ediyordu Lotus. Bir ara sesler değişmeye başladı, kafamı çevirdiğimde mutfaktaki dolabın sürgülü kapağının sarsıntıların şiddetiyle açıldığını ve bardakların bana doğru hareketlendiğini fark edip yerimden fırladım. Neyse ki onlar gelmeden ben onlara ulaşmıştım. Yerime dönüp uyumaya başladım. Bu arada yukarıdakiler genoa açmışlardı. Bütün kıskançlığıma rağmen yerimden kımıldayamadım. Bir süre sonra yine durulduğumuzu fark edip yukarı çıktım ki Merem “welcome to Yunanistan” diyerek selamladı. Didim’e dönecekken Agathonisi’ye gelmiştik. Minik ve sevimli limanda yine rüzgar yüzünden alargada kalamayacağımızı anlayıp hemen yan koya sığındık. Rüzgar, ve denizden dayak arsızı olmuşsak da vardığımız çıplaklar koyunda masum mültecilere dönüşüp, etrafımıza çok rahatsızlık vermemeye çalışarak alarga olduğumuzda sevinçle, sucuklu yumurta yapacağım, hala daha kahvaltı etmedik diye aşağı indim ve acı gerçekle yüzleştim. Yumurtalarımız, sucuğumuz, peynirimiz ve hıyarlarımız yoktu! Kimse görmemişti onları. Anladık ki ilk gece Ömür çiftinin arabasında unutmuştuk. Yine bir gün önceki gibi ıslak ne varsa güverteye serip güzelim Lotus’u mülteci teknesine çevirdikten sonra botla limanın yolunu tuttuk. Güler yüzlü George’un yeri kahvaltı mekanımız, nefis kalamarlar, salatalar, caciki, güveci ile Samos’ta üretilen Frantzeskos marka uzo ise kahvaltımız oldu. Yemek ve güneşle iyice kendimize geldiğimizde kısa çöpü çekenlerin gidip tekneyi tekrar limana getirmelerine karar verdik. Merem, Emin ve Akay keşfe gittiler. Murat abiyle ben dinlenip keyif yaparken geri dönüp, George’un, adaya yeni gelen polislerin  giriş yapmadığımızdan dolayı sorun çıkacağına dair uyardığını söylediler. Geceyi koyda geçirecektik. Lotus’a döndüğümüzde yine günü değerlendirdik. Ve bu defa denize girdik. Buz gibi suda iyice kendimize geldik. Kıyıya kıçtan kara bağlandık. İki günlük fırtına dayağından sonra Lotus bilekliği takmaya hak kazanmıştık. Merem kaptan seçtiğimiz renklerden bilekliklerimizi yapıp Akayla tavlaya oturdu.

 Güneş yine harikalar yaratarak batıyor, koyda keçiler oynuyordu. O güzel akşamda Akay bize dijitalleşme ile ilgili birkaç soru sorduğunda şüphesiz başına geleceklerden habersizdi. Bir süre konuştuktan sonra fark ettim ki Akay dışında herkes güverteden kaçmıştı. Olsundu bazı konularda susmadan çok uzun süre konuşma potansiyelim olduğunu öğrenmişlerdi en azından. Akşam, Limaniki marketten aldığımız peynir, çerez ve şarap bu güzel sessiz koyda bize eşlik etti. Gün battığında Merem, Emin ve Murat abi Agathonisi gecelerine akmaya karar verdiler. Şaka şaka markete gittiler. Döndüklerinde Agathonisi’nin o kadar da boş bir yer olmadığını öğrendik. Böylece Emin George’un oğlu için o kadar çok üzülmeyecekti :)
İlaçlarımı alıp nefis ay ışığının aydınlattığı koyda uykuya daldım. Sabah 6 gibi Didim’e doğru yola çıkmıştık.
Didim’e genoa açıp keyifli bir seyirle ulaştık. Rüzgar da dalgalar da sakinlemişti. D-Marin’e yanaşıp mazot aldık. Tabii ki istasyondakiler de bizi şaşkınlıkla karşıladılar, bu havada nasıl geldiniz, kahve ikram edelim dedilerse de biz ödün vermeyip, hazır kahve içmiyoruz, biz size ikram edelim ukalalığını yapmaktan geri kalmadık. Fırında tostlarımız ve çayımızla istasyona aborda kahvaltımızı ettikten sonra hem markete gitmek hem de yine Merem’in kadim dostlarına selam vermek için Lotus’tan ayrıldık. Nadire Berker-Selim Yalçın çifti bizi heyecanla karşıladılar. Keyif adlı alüminyum teknelerini yenileyip Alaska, Patagonya ve hatta torunlarını görmek üzere Kanada’ya yelkenle yola çıkacaklardı. Kısa tekne ziyaretinden sonra bu dünya tatlısı çifte bol şans ve iyi dileklerimizi iletip Lotus’a geri döndük. Tatlı rüzgar ve az dalgada (artık iyice havaya girmişti) Mandalya marinaya dönüp sıcak duşumuzu alıp, Lotus’la vedalaştık. Hayaller İstanbul, olmadı Sığacık, gerçek rota Kazıklı koyu. “İnsanoğlu kuş misali bugün burada yarın yine burada” :P
 
Best of Lotus’un “az” Kuzey Transferi
En iyi söz: Ne? 55 knot mı?
En iyi spotify listesi: Murat abinin listesi
En iyi akşam yemeği: Meydan restorant
En iyi kahvaltı: George’un yeri (Frantzeskos eşliğinde)
En iyi telefon: Akay’ın telefonu
En iyi tespit: Emin: “sen de diğer peygamberler gibisin Merem, Kitabın var, müridlerin var ama vaadlerini yerine getirmiyorsun. Hani mermer yunusların ağzından akan şaraplar?”
En iyi kişilik analizi: Emin: “şunu fark ettim ki ben ıslanınca, moralim acayip bozuluyor”
En iyi cevap: Mehmet: Derin olan kuyu değil, kısa olan iptir.
En iyi alegori: Mehmet: Kendini İtalyan sanan Türkler (Yunanlardan bahsediyor)
En iyi babaanne sözü: Cesur denizci vardır, tecrübeli denizci vardır ama hem cesur hem tecrübeli denizci yoktur.
En iyi sucuklu yumurta: Henüz pişirmediğimizdir.

Teşekkürlerimiz bu maceralı seyirde bize lojistik, transfer desteği vermek için çabalayan Candaş İnceer, Old City Sailing’den Tolga bey, Mehmet Emin bey, Erol bey… için geliyor. Sağ olun, var olun.


Söz Murat Abi’de:
Koç boynuzu
Uzun  süredir Mehmet Eremle konuşup kemoterapiler nedeniyle bir türlü katılamadığım Lotus macerası için bu sefer şartlar uygundu. Oldukça heyecanlanmış bir çocuk sevinciyle ortalıkta dolaşıyordum. Tekneyle ilgili en zayıf halka olarak, bildiğim yegâne şey Koç Boynuzuydu nerede görsem tanırım diyordum. Yolda Akay teknede Ebru ve Emin ile tanıştım, işte başlıyordu serüven. Akşam hoş bulduk içecekleri, teknede geceleme sabahına karada kahvaltı zaman kaybetmeden yola koyulduk. Dalgalar konusunda kaptanımızın uyarıları ve endişeleri yol aldıkça bir bir gerçekleşmeye başladı.


Yola çıkarken iki gün önce almış olduğum hafif kemoterapi ve dalgalar korkunç sonumu çoktan hazırlamıştı (bulantı ve kusma). Herhangi bir  konuda yardımcı olamamak bir yana yardıma ihtiyaç gösterir olmaktan dolayı kendimi mahçup hissediyordum. Ebruyla ayrı köşelerde salon masasının etrafındaki bir şeylere sıkıca tutunup beklemeye başladık. Bir ara kendime güvenip güverteye baktığımda Emin’in arkasındaki dev lacivert dalga işlerin yolunda  gitmediğini bana göstermişti. Yine bir cesaretle öne hamle yaptığımda çok kötü yere düştüğümü hayal meyal hatırlıyorum. Nihayet Bodrum Akyarlardan başlayan seferimiz Kazıklı koyunda zorunlu molaya girmişti. Akşam yemeği için karaya çıkıp gün batımı, meydan rest güzel bir yemek ardından güvertede günün kritiğini yapmak morallerimizi düzeltmişti.


Ertesi sabah 05:00 civarı hareket kaptanın ön görüleri doğrultusunda başlamıştı, balık çiftliklerinin arasından Samos adasına dümeni çevirmiştik. Gençtik, enerjimiz de vardı, lakin hava bizim gibi düşünmüyordu. Samosun kıyısından dönüp, son anda sevgili kaptanımızın önerisiyle Agathonis adasına ulaşmayı başarmıştık. Ebru aşağıda dinlenirken Genoamızı, etrafta bulunan bol miktardaki rüzgarla doldurmuş, hedefimize ulaşmıştık. Küçük ama bir o kadar da sevimli adada yine küçük koyda baştankara demirledik.


Karaya çıkıp Giorgi’ nin tavernasında ilk uzolarımızı içmeye başladığımızda yerel saatler henüz 13:05’i gösteriyordu, günlerden cumartesi idi. Yemekten sonra Emin’in kullandığı botla Lotusa “nazikçe” yaklaşıp çıktık, ardından kendimiz serin sulara bıraktık. Sanki bir rüyadaydık, deniz, güneş , hafif bir rüzgar hepimizi bağrına basmıştı. Yurdumun sularında bulamadığımız huzuru yine Yunanistan’da bir ada da bulmuştuk. Akşam içeceklerimiz bitince botla tekrar karaya ulaşıp Giorgi den yardım istedik,  market sahibi beş dakikada gelip bize yardımcı oldu. O esnada bu küçücük adada var olan 3-4 tavernanın dolu olup insanların güzel güzel eğleniyor olması yüzümüzde gülümsemeye yol açmıştı. Bodrum’da unutulan peynir, sucuk da yerine konmuş vaziyette tekrar tekneye dönüp, sohbete kaldığımız yerden devam ettik. Sabah 06:00 da buluşmak üzere gece vedalaştıktan sonra son bir sigara içmek için güverteye çıktığımda kaptanın çapanın zemine tutunamadığı için endişelendiğini öğrendim, bir miktar şarap ile birlikte  merakla gözlemlemeye başladık. Kaptanımızın fırsat bulduğu her öğretici bilgi içeren durumlarda yaptığı gibi, tecrübe ve pratik bilgiler paylaşımı yapıldı. Sabah 06:00’da karaya botla çıkıp hayatımda ilk defa halatı boşa aldım, müthişti. Önce Emin ardından Ebru ve de rüzgar bizi Didim marinaya yanaştırmış, yakıt alma bahanesiyle Ebru’nun nefis fırın tostunu midemize indirmiştik. Artık plan değişmiş Kazıklı koyunda Lotus’u bırakıp bir Vito ile İstanbula dönmeye karar verilmişti. Didim limanından çıkış ve Kazıklı Mandalya marina arası kendimi dümende bulmuş, sürekli heyecanımı bastırmaya çalışmıştım. Bence çok uzun bir 2,5 gün yaşamıştık, yorulduk, öğrendik, paylaştık, eğlendik; Lotus amacına ulaşmıştı. Herkese gönülden, kucak dolusu sevgiler..

NB: Fotoğraf eklemeyi beceremedim, ilgilenenler http://lotusseyirdefteri.blogspot.com/2019/09/lotus-az-kuzey-transferi.html'den bakabilirler
  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 4254
Ynt: Lotus'un "Az" Kuzey Transferi ))
#1: 24 Eylül 2019, 22:15:21
Müthiş. Çok büyük bir keyifle okudum. Çok şahane
  • IP logged
Saatin fazla tiz tıkırtısında,ışık yıllarının ömür süremizle alay eden sesini de işitiriz.

  • *
  • İleti: 52
Ynt: Lotus'un "Az" Kuzey Transferi ))
#2: 24 Eylül 2019, 22:55:05
Bende nefesimi tutara okudum, yazarın kalemine sağlık,teşekkür ederiz, lakin video açılmıyor ne yazık ki ;)
  • IP logged

  • *
  • İleti: 938
Ynt: Lotus'un "Az" Kuzey Transferi ))
#3: 24 Eylül 2019, 23:02:51
Çok teşekkürler paylaşım için, çok lezzetli bir anlatım. Bir de tabii: 55 NEDİR YAHU !   :) :)
  • IP logged
"...parce que je suis heureux en mer et peut-être pour sauver mon ame..." - Bernard Moitessier

  • *
  • İleti: 5812
    • Son Denk Kayıkçısı
Ynt: Lotus'un "Az" Kuzey Transferi ))
#4: 25 Eylül 2019, 10:09:52
Heyecan ve keyifle okudum, birde yazı,   teknedeki bir misafir tarafından yazılınca , daha bir detaylı oluyor. Yoksa Merem yazsaydı , bu tadı alamazdık.  ;) sıradan bir yolculuk deyip yazmazdı zaten. Blogtan bir iki resim kopyaladım , ben yapıştırayım müsadenle.
Paylaşım için tekrar teşekkürler.

  • IP logged
S/Y Bidarka / Fatih / İstanbul


"Son Denk Kayıkçısının Hatırasına"


https://sondenkkayikcisi.blogspot.com/

  • *
  • İleti: 1343
Ynt: Lotus'un "Az" Kuzey Transferi ))
#5: 25 Eylül 2019, 12:35:53
1.     Denize düşmek tehlikeli ve yasaktır
2.    Çiğnemediğin herhangi bir şeyi tuvalete atmak yasaktır.
3.    Sabah 09.00 – 09.05 arası içki içmek yasaktır.

çerçeveletip en görünür yere asmak lazım.
  • IP logged
BABA TUNCA /YEŞİLKÖY

  • *
  • İleti: 558
Ynt: Lotus'un "Az" Kuzey Transferi ))
#6: 25 Eylül 2019, 16:09:00
1.     
3.    Sabah 09.00 – 09.05 arası içki içmek yasaktır.

çerçeveletip en görünür yere asmak lazım.

Günlerden 10 Kasım ise saygı duruşunda kusur etme diyedir herhalde :)
  • IP logged

  • *
  • İleti: 1240
  • Selamlar
Bende siteden okudum seyahati. Helal olsun diyorum sadece


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
  • IP logged

  • *
  • İleti: 237
  • Hep gülelim birbirimize, saygı ve sevgi ile.
Ynt: Lotus'un "Az" Kuzey Transferi ))
#8: 27 Eylül 2019, 16:09:07
1.     Denize düşmek tehlikeli ve yasaktır
2.    Çiğnemediğin herhangi bir şeyi tuvalete atmak yasaktır.
3.    Sabah 09.00 – 09.05 arası içki içmek yasaktır.

çerçeveletip en görünür yere asmak lazım.
2. Maddeye ek: Çüğneyip yutmadığın olmalı. Sakızı da çüğniyoruz çünkü. ;)
  • IP logged

  • *
  • Donatan Temsilcileri
  • İleti: 1165
Ynt: Lotus'un "Az" Kuzey Transferi ))
#9: 27 Eylül 2019, 18:24:23
Merem Reisim,

Ben de keyifle okudum. Yazan arkadaşlarınızı da foruma davet edelim. Geçen gün yaptığınız Çanakkale’den transfer davetine katılmayı çok isterdim. Lotus’la ve Sizinle seyir yapma ayrıcalığını iş yoğunluğu nedeniyle kaçırdım maalesef. 
  • IP logged

 
Yukarı git