Pitagorion’da bir kafede oturmuş, biraz ötemde nazlı nazlı salınan balıkçı kayıklarını izliyordum. İnsanı günaha sokacak kadar cezbedici, canlı, cıvıl cıvıl renklerle, özenle boyanmış. Gelsene diyen çivit maviler, kırmızılar, sarılar... Hani insan boş bulunsa, birini kapıp gidecek, Mykale dağı eteklerinin billur sularına ağ atıp gelecek. Bir bira daha parakalo garsoncum, ha bardağı soğutmanı da sevdim delikanlı, efaristolardan ne kadarı lazımsa al hepsi senin olsun, ben azıcık daha şu kayıkları seyredeyim. Bir punduna getirip birini kaçırırım belki. Kim bilecek ki?
Yunan kanunları ne kadar esnek acaba. Yani hakimu amca ne ceza verebilir ki, “Zeus seni inandırsın, kayık kanıma girdi hakimu amca” diyen bir salağa? “Çivit mavi indirimi var mı yargıçimu amca?” desem mesela. Gülsem sonra, adam sinirlense, ben de “kusura bakma, yargıçimu kelimesi çok komik geldi de, onunçün güldüm hakimu amca” desem. Birlikte güleceğiz sansam da adam tokmağı kaldırıp vursa kafama, pekmezi akıtsa. Canım yansa da ben de sinirlensem bağırsam, “ağır tahrik var be ya, öyle kayık rengi mi olur, şeytana uydum, beraatimi istiyorum!” diye haykırsam.
Garson birayı getirdi, tam zamanında geldin evlat dedim, hakimuya sert konuşuyordum atacaktı az daha içeri. Garson Yunanca hööö? anlamında bir ifadeyle yüzüme baktı, anında efaristo poliyi yapıştırdım, parakolo dedi gitti zaar. Ne uğraşacak manyakla, zaman üç birayı geçmiş zaten, gün bir yana devrilmiş, sanık bir yana. Ama öyle kayık rengi mi olur be! Bir kayıkların rengi bir de şu soğutulmuş bardak. Bu iki nefis şey üstüste gelince insan nefsine hakim olamıyor hakimu amca, aşırı tahrik var. Tamam bir daha hakimu demem, sana da samimiyet yaramıyor hakim bey. Zaten gözlerin çekik, sen benim için bundan sonra japon hakimsin. Hakimu Nakamuro! Evet gene güldüm, haklısınız, ve evet, üçüncü bira, nerden tahmin ettiniz? Yoo, ben birasız normal halimle de böyle saçmalayabiliyorum ki, doğal yetenek bendeki. Ama kabul edin japon ismi fena değildi, güleceğim gene müsaadenizle. Komik mi değil? E jüriden gülenler oldu ama. Jüri benle aynı kafadan, kesin beraat verir, yırttık.
Bizim ekip hediyelik birşeyler almaya gitti. Serhan ve Defne işte, baba kız. Onları bekliyorum ben de. Hediyelik bahanesiyle beni ekmiş de olabilirler, sonuçta hakim karşısına çıkmış biriyim. Düşenin dostu olmuyor. Akşam nerde yesek acaba...
Offf... Acıkmışım ben... Nerde kaldı bizim ekip yahu? Evladım! Ena bira daha versene ordan! Ena mı diyecektik, enas mı yoksa mia mı? Gramersiz sipariş veriyoruz, adamlara rezil olacağız, dayak yemesek bari. Gramer Gramer’e karşı.
Yunanca da o garip dillerden. Kelimelerin erkeği dişisi hatta nötrü bile var. Evladım bi su versene diyemiyorsun mesela, anlamıyorlar, çünkü cümle Türkçe. Hahah. Bu da mı komik değil hakim bey! E ama siz de! Neyse... Bi su, ya da o bi kitap, bu bi pikap, şu bi pikap diyecekseniz, diyemiyorsunuz, tekerlemeye diliniz dönmediğinden değil, kitabın, pikabın, suyun cinsini bilip ona göre önündeki “bi” yerine enas, ena, mia dan birini demeniz lazım da ondan. “Bi” ne be adam “bir” desene diyenlerinizi duyar gibiyim, burası benim köşem arkadaşım, işte yargıç Nakamura orada, gidin şikayet edin!
Yaşayıp gidiyoruz.