2014 yılının Mayıs ayında Toulouse'da bir konferansa gitmiştim. Pembe şehir diyorlar Fransız'lar buraya, binalarda kullanılan taşların renginden dolayı. Merkezi, güzel bir yerde ayarlamış oteli enstitü sağolsun, çıkar çıkmaz eski şehrin içindesin, Saint-Sernin Bazilikasının hemen dibi.
Bu özel kilisenin önünde bir bit pazarına denk geldim hafta sonu. Eski eşyalar, kitaplar. Orada içinde bol miktarda Henri-Cartier Bresson fotoğrafları olan "Vive La France" kitabını gördüm. Fotoğrafların yanısıra François Nourissier'in ağır ağdalı edebi Fransızcası ile pasajlar da var. Evladiyelik bir şey, çaktırmayayım ilgilendiğimi dedim, 15 Euro dedi fiyatına. Türkiye'de zaten bulamazsın, bulsan 200-300 liranın altına verir mi gözü açılmamış bir sahaf belli değil. Biraz daha zorlayayım dedim, 10 olur mu? E ver hadi dedi adam, o zamanlar Fransızca da tarzancadan kırma. El kol anlaşıyoruz. Parayı verdim, kitabı aldım, acaip mutluluk. Tam arkamı döneceğim sırada güzel kitap aldın ha dedi satıcı, "je sais" dedim, kafa salladım...
Bu olaydan birkaç yıl önce de merakımı bilen kayınvalidem Ara Güler'in Eski İstanbul fotoğrafları kitabını hediye etmişti doğum günümde, aldığım en güzel doğum günü hediyelerinden birisi de budur herhalde. Bu iki kitap birbirinin ayrılmaz ikilisi oldu kütüphanemde yanyana, harika tamamladılar birbirlerini.
Ara Güler mi Türkiye'nin Bresson'u dur, Bresson mu Fransa'nın Ara Güler'idir? Sanatta belli bir seviyeyi geçince zaten bu sorunun anlamı kalmıyor, mecz oluyor herşey, iki iyi arkadaşlarmış zaten.
Fotoğrafın sanat olmadığını söyledi durdu hayatı boyunca, dökümantasyon dedi hep başka tarifleri vardı ama bu yaptığına da sanat demeyeceksek neye diyeceğiz be baba?
Bir ülke değerini değil dev bir dünya değerini kaybettik... Cızz etti içim sabah okuyunca...
"...parce que je suis heureux en mer et peut-être pour sauver mon ame..." - Bernard Moitessier