HEYAMOLAYola çıkarken, hep beraber olsun, herkes bir olsun diye Heyamola demiştik forumun adına.
Amaç belli ki;
"...Hep bir ağızdan türkü söyleyip
hep beraber sulardan çekmek ağı demiri
oya gibi işleyip hep beraber,
hep beraber sürebilmek toprağı,
ballı incirleri hep beraber yiyebilmek,
yarin yanağından gayrı her şeyde
Her yerde hep beraber!
diyebilmek için..." idi.
Neyse efendim, Heyamola diyorduk, denizcilerin ezgileri.
Her milletin kendine göre bir ritimi vardır. Neşeli, üzgün ezgiler. Her bir duyguya hayat verirler. Coğrafyalar ve kültürler birbirlerinden ne kadar uzak olsalar da, evrensel olanda buluşmak kaçınılmazdır.
Ruhumuzu bu ezgiler ve anlattıkları ile doldururuz.
Elbette, her biri farklı hikayeye sahip, bazıları farklı coğrafyalardan gelmiş, bazen kültür farklılıkları ile ortak paydada buluşmaya çalışan insanların, yani denizcilerin de kendine ait ritimleri vardır.
Heyamolalar.
Bazen denizlerde ki kahramanlıkları, bazen bir kaptanı, bazen efsane haline gelmiş bir kişilik anlatılır, bazen sadece özlemler, aşklar yada mürettabatı neşelendirmek için eğlenceli bir müzik.
Gemilerde bu yapılınca, amaç, zaten zorlu şartlarda hayatta kalmaya çalışan denizcilere moral vermek, çalışma heyecanı uyandırmak, teşvik etmek ve en önemlisi birlik beraberlik uyandırmak için yapılırdı. Böylece işlerin üstesinden tek bir sesle olduğu gibi tek bir vücud olarak hareket etmek mümkün olurdu.
Evrenin belli bir ritim'de hareket ettiğini düşünürsek, her bir uyum için bu çok önemli bir hal alıyordu. İster belli bir tempoyu oluşturmak ister sakinleşmek için olsun, ritim çok önemliydi. Düşünsenize, sakinleşmenin en kolay yolu kalp atışınızda ki düzeni dinlemektir.
Bu ritim, denizcilerin aslında hiçte yabancı olmadıkları bir olgudur. Dalgaların sesi, rüzgar, yelkenler, halatlar sürekli bir hareket halindedir. Dolayısı ile, denizcinin en büyük motivasyon kaynaklarından biri ritim ve tempodur. Sürekli dinleriz ve en ufak ritimi bozan sesi duyarız, hemen kalkıp araştırmaya başlarız.
Bir anlamda denizce kulakları ile de görür desek yanlış olma sanırım.
E haliyle de Kaptan da orkestra şefi oluyor bu durumda.
Bunun bilincinde olan eski zaman denizcileri de oldukça yararlanmışlar bu ritim duygusundan. Halat heyamolası, vinç heyamolası, tulumba heyamolası..., her şey bir düzen ve tempoda olması gerekliliğinin farkındalarmış.
Bu ilk zamanlarda basit tekrarla olmuş. Hooop, hooop, hooop gibi. Sonraları biraz daha gelişmiş ve tekerlemeler daha doğrusu heyamolalar halini almış.
Heyamola söyleyen denizciler, bir işi aynı anda ve birlik halinde yaptıklarından dolayı çok daha az enerji harcayarak çok daha fazla iş yapma olanağı bulmuşlar.
İlk zamanlar o kadar çok uygulanırmış ve önemsenirmiş ki, sesi en güzel olan lostromo yüksekçe bir yere çıkar ve tempo verirmiş.
Askeri gemiler ilk zamanlar bunu uygulamasalar da neredeyse tüm ticari gemiler bu adetten kendilerine düşeni almışlar.
Heyamolalarla birlikte davulların bile eşlik ettiği dnemler olmuş. Askeri gemilere de bu adet girdiğinde, İngiliz donanması verilen emirlerin duyulmayacağı endişesi ile, heyamolayı yasaklamış onun yerine lostromolar, flüt yada keman ile eşlik eder olmuşlar.
Bir de heyamolaların kısa ve uzun olanları varmış. Bunlar yapılan işe göre belirleniyormuş. Örneğin, yelkenler istinga yada fora mı edilecek, kısa bir heyamola, yok daha uzun bir iş mi yapılacak, limandan ayrılma, denize açılma vs. uzun bir heyamola tercih edilirmiş.
Bazen özel bir iş için örneğin balina avı farklı ve sadece o anlarda söylenenler varmış.
Denizcilerin o kadar hoşuna gidermiş ki, diğer zamanlarda da güvertede müzik aletleri eşliğinde söyler olmuşlar. Heyamolalar bu durumda balad'lar halini almış. Bu baladlar o kadar çok sevilmiş ki, zaman içerisinde, basılı hale getirilip elden ele, ülkeden ülkeye dolaşır hale gelmiş. Git gide değişik kültürlerle karışan baladlar, Afrika ve Portekiz ezgilerini de içine alarak, deniz şarkısı yani "sea shanty", "chant de marins", " canto marinaresco" gibi isimlerle bilinir olmuşlar.
Gelelim ülkemize. Deniz şarklıları yada baladlar neden biz de heyamola adını alır ?
Malumunuz, rüzgarın Türk kültüründe ki diğer adı yel'dir.
Yelkenli gemiler için rüzgâr olmazsa olmazdı; bu nedenle dünyanın her yerinde insanlar rüzgârı yönlendirmek istemişler ve tanrılardan rüzgâr dilemek için inançları doğrultusunda bir takım ritüellere başvurmuşlar. Bu ritüellerde rüzgârı veya rüzgârı yönettiğine inanılan ruhu etkilemek için çeşitli poetik metinler kullanılırmış.
Eskiden Ramazan ayında Kıbrıs Türkleri arasında oynanan Gemi Kaldırma Oyunu, bu eski ritüellerden izler taşımaktadır. Oyunda gemi yoldan çıkmaya hazırlanınca kaptan yelken indirir gibi yapar, “Ey Allah yolla Ey Allah yolla” derdi. İzleyenler ise “Vuuu Vuu” diye hep bir ağızdan rüzgâr sesi çıkarırlar ve ardından bir denizci türküsü söylenirmiş:
Bir gemi gelir Erez ’den, Yelkeni var beyaz bezden
Şimdi olmazsa birezden, Heyamola heyalesa
Bir gemi gelir adadan Yelkeni var abadan
Sen de gel dut buradan, Heyamola heyalesa
Bu oyunun benzeri günümüzde Anadolu’da Sinop, Gerze ve Safranbolu gibi kıyı şehirlerinde Helesâ, Halasu, Heleysa veya Heyâmola adıyla oynanır; oyunlarda söylenen nakaratlar ise hep heyamola heyelesa tekerlemesinden türemiştir:
“Helasâ Yaleysâ; Heyâmola Yusâ; Halasu helesu; Hele mele pusa”
Acaba heyamola heyalesa ne anlama gelmekteydi? İlk bakışta bu sözlerin Rumcadan dilimize geçmiş olduğu iddia edilebilir, zira “Kaptan Andreas Zeppos” adlı Yunan deniz şarkısında da aynı tekerleme karşımıza çıkar:
Έγια μόλα έγια λέσα, έχει ο σάκος ψάρια μέσα (Heyamola heyalesa, çuvalı dolu balıkla)
Έγια μόλα έγια λέσα, έμπα στη βαρκούλα μέσα (Heyamola heyalesa, haydi tekneye atla)
Oysa sıkça tekrarlanan bu sözler dikkatli bir şekilde incelenirse, eski ritüellerdeki kutsal sözler gibi belirli bir ezgi ve ritimle koro halinde söylendiği görülür. Araştırmacı yazar M. Şakir Ülkütaşır, “Türk Halk Bilgisine Ait Araştırmalar” adlı çalışmasında bu sözlerin aslında Türk gemicilerin eskiden kullandıkları bir dilek kipi olduğunu ve “Eyyam ola, yel ese!” cümlesinden bozularak türetildiğini ileri sürüyor; tıpkı bugün kullandığımız “Rüzgarın kolayına olsun” deyimi gibi…
Tabii ki her güzel şeyin bir sonu olduğu gibi buharlı gemiler çağı ile beraber yavaş yavaş bu güzel adet ortadan kalmaya başlar. Sadece, görece küçük ve motorsuz teknelerle, balıkçılar arasında devam eden bir gelenek olarak günümüze gelmiştir.
Sadece Türkçe sözlerle seslendirilen uzun heyamolalar var mıdır? bilmiyorum. Lakin, en azından forum olarak bizim de bir "balad"ımız var
https://www.youtube.com/watch?v=FKQvRaKtpD0 Kaynaklar ve alıntılar;
(Gökçeoğlu, 1994: 112-113),
“Türk Halk Bilgisine Ait Araştırmalar”
SabriÇağın,Tauusmarine,
(Ülkütaşır, 1938: 40-42)