Heyamola Hey
Bahriye Mektebi => Yelkenli Tekneler => Konuyu başlatan: Ersin Böke - 26 Eylül 2017, 09:31:18
-
Sevgili reisler, tekne almaya karar verdiğimden beri Meşhur ilan sitesine bakmak artık bir alışkanlık haline geldi.
Hatırlıyorum da , ilk ilanı aradığımda çok heyecanlanmıştım. Ne soracağımı bile bilmiyordum.
Zamanla tecrübelendik.. Bazen çok hoşuma fiden tekne ilanları görüyorum. Kafamdan hayaller kurarım , muhtemel hepimiz de yapıyoruzdur.. Bu tekneyi alıcan, şöyle yapıcan, böyle edicen gibi.
Beğendiğim tekne ilanlarını buradan yorumlayayım diyorum. Elbette çok hassas bir konu. O yüzden gerçekten tasarım ve kullanım olarak ilgimi çeken tekneleri yazmayı planlıyorum. Sonuçta kendime ait görüşlerle de kimseyi mağdur etmek istemem.
Baştan da belirtelim . Bunlar benim kendi tecrübelerime dayanarak yaptığım yorumlar. Doğruluğu tartışılır.
Efendim ilk teknemiz Kalamışta bağlı bir İsveç teknesi. 1981 model. Bir Filipper Futura.
Çok diri duruyor. Ancak ben tasarımına hayran kaldım. Motoryat deniyor ancak , daha çok yelkenli. Alüminyum davlunbaz yüzünden ve yüksek borda nedeni ile biraz motoryatı andırıyorsa da çizgiler tam bir yelkenli.
Boyu yaklaşık 10 m. bir kere İstanbul için çok uygun bir boy. Bu boya markoni arma cuk oturmuş. Üstelik kesirli bir flok var ve klasik bir markoni arma. Cenova dirive değil yani.
Kesirli arma olunca, floğun tramolası çok kolaylaşmış. Çift makaralı bir tramola arabası ile tramolalarda kendisi kontra değiştirebiliyor. Aynı sistem Hanse de de var biliyorsunuz.
Flok yine de kallavi. Küçük değil yani. Ancak ana yelken bence tam olması gerektiği gibi. Üstelik ana yelken arabası kıçta kısa bir davlunbaz var. Onun üstünde. Bunun adının ne olduğunu bilmiyorum ancak, bu taşıyıcı davlunmaz üzerine ana yelken arabası monte edilmiş ve ana yelken arabası hem olması gereken yerde ve hiç çapariz vermiyor.
Dolap dümen ve center cockpit. Havuzluk ortada yani. Ana yelken arabası dümenin hemen arkasında ve floğun iki küçük vinci de dümenin her iki yanında. Güvenli bir tek başına seyir için ideal tekne.
Arma tekenye tam oturmuş yani. Eleştirilebilecek hiçbir şey yok armada.
Kuzey teknelerine özgü davlunbazın içi çok kullanışlı. Mutfak tamamen buraya taşınmış ki , bomba gerçekten. Kabini yemek kokuları ile kokutmak gibi bir sorun da yok yani. Mutfak , davlunbaz altına alınınca , baş kabin yuvarlak bir otorma düzeni ile resmen salon gibi tasarlanmış. Kıç kamara ise ön tamaradan tamamen ayri ve ayri bir kamara girişi var dümenin hemen arkasında.
Kıç kamara boyutları ideal ve son derece aydınlık. Üç penceresi var. Küçük olmasına rağmen mönemki bir özel akülan yaratıyor. Misafire çok uygun. Salonda yatır misafirlerini ya da kıç kamarada . Bitti gitti. Üstelik misafiri ya da mürettebatı hiç rahatsız etmeden rahatlıkla erkenden demir alıp yol almakta mümkün.
Pala elbette skeg. Salma ise neredeyse omurga salma. Ama omurga salmanın görevini görecek kadar geniş.
En beğendiğim özelliği ise bagajı.. Evet bildiğiniz bagaj bu. Portuç filan değil. Ön tarafta neredeyse kamara büyüklüğünde bir bagaj var. Bisiklet dahil ne isterseniz alır.
Davlunmbazı ve yüksek bordası ile küçük bir okyanus yelkenlisi kıvamında. Tipik bir kuzeyli tekne olduğundan havuzluk biraz küçük ancak, denize inmek için kullanılan dinlence çok kullanışlı.
Ana yelken bumbası da havuzluğun üstünde ancak davlunbaz ve arka taraftaki şpoyler diyelim, hiç bir tehlike yaratmıyor.
Kıçtan karada zorlanan reisler de düşünülmüş. Başa tarafta pantondan çıkmak için katlanır bir krom merdiven var ki.. Gerçekten tasarım olarak şapka çıkartır..
Çok hoşuma gitti gerçekten. Fiyat yıla göre belki biraz yüksek ancak bugün fırsat olursa gidip bir bakmak istiyorum. O zaman daha çok bilgi verebilirim sanırım.
-
Merhaba Ersin Reis ,
Güzel bir başlık olmuş tebrik ederim, buradan malum sitedeki ilanlar ile ilgili tecrübeli abilerim bilgilerini paylaşır belki biz de nasipleniriz.
Aslında bugün aklımda konu açmayı düşünüp sonra "ayıp olur düşüncesi" ile vazgeçtiğim bir ilanı da dile getirmek isterim.
Bu aslında sadece 1 ilan için değil genel olarak Macgregor tekneler ile ilgili, (aslında bugün "Dünyanın En Güvenilir Teknelerinden Biri" başlığı beni gaza getirdi).
Macgregor yaklaşık 8 mt boyu olup , bence tek özelliği hareketli salması olan bir yelkenli fakat piyasaya oturmuş 20.000-30.000 Euro arasında gezen fiyatları var, neden bu kadar pahalı olduğunu ve tercih sebebini çok merak ediyorum.
(Beni hiç çekmiyor belirtmeden geçmiyim.)
-
İlk teknem Macgregor'du. 2000 yılında sıfır olarak almıştım. 22.500 USD+KDV, ve üstüne de 50 HP Yamaha ile bana 34.000 USD gibi bir maliyeti olmuştu.
17 yılda değil, değer kaybetmek kazandırmış bile....
Anlamadım.
-
Mc Gregoru zamnında çok incelemiştim. Hatta Turhan abinin Mc gregor için pazarlık bile etmiştik. O sayede de bir türlü giremediğim Geko ya bir telefon ile girivermiştim. Meğer adamlarn içlerine doğmuş da almıyorlarmış :))
Neyse konumuz bu değil.. Mac Gregor , hibrid bir yelkenli. Bence İstanbul kullanımı için de çok uygun. Kullananıp şikayet eden hiç görmedim. Rüzgarsız havalarda bizler sıkıntıdan patlarken bu tekne ile basıp gidiyorsunuz mesela. Ya da boğaz tırmanışı için de çok ideal bir tekne.
Arma sanki biraz zayıf duruyor ancak, bu kadar kullanan içinde hiç direğini kıranı da görmedim. Fiyatları Biraz yüksekçe bu aralar ama Amerika da ciddi fanları var.
Hareketli salma ve safrasına su alarak ciddi yelken performansı sağlıyor . Bir diğer özelliği de çek traylere nereye istersen git, at denize..
Bence o kadar da gömmemek gerek.. Amaca uygun ilginç bir seçenek..
-
Bir arkadaşımin ilk teknesiydi. Beraber donatmistik. Basıp Kibrisa gidiyordu. Gölde de sahaneydi.
-
Mc Gregoru zamnında çok incelemiştim. Hatta Turhan abinin Mc gregor için pazarlık bile etmiştik. O sayede de bir türlü giremediğim Geko ya bir telefon ile girivermiştim. Meğer adamlarn içlerine doğmuş da almıyorlarmış :))
Neyse konumuz bu değil.. Mac Gregor , hibrid bir yelkenli. Bence İstanbul kullanımı için de çok uygun. Kullananıp şikayet eden hiç görmedim. Rüzgarsız havalarda bizler sıkıntıdan patlarken bu tekne ile basıp gidiyorsunuz mesela. Ya da boğaz tırmanışı için de çok ideal bir tekne.
Arma sanki biraz zayıf duruyor ancak, bu kadar kullanan içinde hiç direğini kıranı da görmedim. Fiyatları Biraz yüksekçe bu aralar ama Amerika da ciddi fanları var.
Hareketli salma ve safrasına su alarak ciddi yelken performansı sağlıyor . Bir diğer özelliği de çek traylere nereye istersen git, at denize..
Bence o kadar da gömmemek gerek.. Amaca uygun ilginç bir seçenek..
Güzel bilgiler Ersin Reisim , amacim asla gömmek değil. Elbette aramizda sahibi olanlar veya hayrani olanlar da vardir , benim oturtamadiğim sadece fiyat/performans dengesi, belki piyasasi 15-20.000 euro araliginda gezse mantikli bile olur istanbul icin ama 25-30 a cikinca kabullenemedim 
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
-
Son bıraktığığımda 60 bin Tl bandında idi ..ancak epey önce olabilir.haklısınız bu arda fiyat konusunda..
-
Tekne satanların bir çoğu, doğru fiyatlandırma yapmıyorlar. Öyle bir fiyatlandırma yapıyorlar ki neredeyse eski teknesine istediği fiyatla 5-10 yaş genç yada 4-6 ft büyüğü alınabiliyor.
MacGregor 26M özelinde genel fiyatlandırma şöyle...2007'ye 32,000€ isteyen de var, 2008'ine 17,000€ isteyende.
https://www.boatshop24.com/tr/MacGregor/macgregor-26m/DL/yelkenli-tekne
-
Kesinlikle katılıyorum.. Örnek yelkenler tekne ile yaşıt, hala iyi durumda deniyor. Aslında sorun, tkene sahiplerinin çoğu kimi maliyetleri hiç bilmiyor. Aldıkları fiyatın üstüne ödedikleri marina parasını ekleyip , öyle fiyat belirliyorlar.
İkinci etken da markalı tekne fiyatları uçtu gitti. Eh en ucuz bira eli yüzü düzgün tekne kapıyı 50 bin euro dan açıyor. Hal öyle olunca eski tene fiyatları da yukarı doğru etkileniyor.
-
Bakınız , bira önce barınakta duran ve yüz bin TL ye sarılan bir teknenin 400 bin TL ilanını gördüm.. Pes yani..
Bu durumla da çok karşılaşılıyor.
-
Kesinlikle katılıyorum.. Örnek yelkenler tekne ile yaşıt, hala iyi durumda deniyor. Aslında sorun, tkene sahiplerinin çoğu kimi maliyetleri hiç bilmiyor. Aldıkları fiyatın üstüne ödedikleri marina parasını ekleyip , öyle fiyat belirliyorlar.
İkinci etken da markalı tekne fiyatları uçtu gitti. Eh en ucuz bira eli yüzü düzgün tekne kapıyı 50 bin euro dan açıyor. Hal öyle olunca eski tene fiyatları da yukarı doğru etkileniyor.
Ama o fiyata alıcı bulmuyor sanki Ersin.
-
İşte Bülentçim biz de mümkün olduğunca farklı alternatifleri ortaya koymaya çalışıyoruz o yüzden. Bakımsız bir fiber tekneyi alıp, hiç problem yaşamayacağını zanneden bir sürü bu işe başlayacak ya da başlamakta olan kişi var.
Bir kere bakımsız tekne , bakımsız teknedir. Ahşap , fiber, alüminyum farketmez.
Bizim Ahmet ile koyduğumuz Arıza Tekne sahibi kriteri bu yüzden.. Hiç bir şey bilmiyorsan, denize çıkmayan sahipten tekne almayacaksın arkadaş. Denize çıkan sahip, her durumda teknesine bakmak durumunda sonuçta.
Bugün artık biraz düzgün bir tekneyi 40 bin Eurodan aşağı alma şansı kalmadı neredeyse. Hem Euro arttı hem tekne fiyatları..
Demek talep var..
-
TRITON'u bu yaz başı Alman bir aileden aldık.
Biz tekneyi görmeye gittiğimizde (hoş gitmeden almaya karar vermiştik bile), 10 günlük bir tura çıkacaklardı.
Kamaraya bile girmeden havuzlukta içilen bir kahve eşliğinde yapılan muhabbet sonrasında kaparo verdik.
İçeriye ondan sonra girdik, motoru çalıştırmadık. Sağa sola bakmadık.
Bir hafta sonra tekneyi teslim aldığımızda (ki aile çoktan Almanya'ya kesin dönüş yapmıştı), motoru çalıştırdık ve Ekincik rotasına koyulduk.
İlk görüşmede dikkat ettiğim şey
1. Halatlar gayet düzgün rodalanmış ve temiz idi
2. Aile içi muhabbetleri gayet güzeldi ve Ronald (sahibi) teknesine güvenip 10 günlük yola çıkan bir Alman'dı.
Bu ailemizin 7. teknesi (arada sıfır teknelerimiz de oldu, ama ilk kez böyle bir kontrolsüz(!) ve güvene dayalı bir tekne alımı yaptık.
Şu ana dek pişman olmadık.
Tekneyi karaya almadık daha ama, dalıp baktığımda 2 yıllık zehirli hala tekne altını temiz tutmuştu.
Sözün özü: Ev alacaksan tuğladan, kız alacaksan Muğla'dan, tekne alacaksan Alman'dan :-)
-
O araba değilmiydi.. :)
Gerçi konu ile ilişkisi yok ama şu söz de güzeldir.
Teknen varsa kıçında, işin varsa başında ,eşin varsa koynunda ol.. gibi birşeydi..
-
Hiç bir şey bilmiyorsan, denize çıkmayan sahipten tekne almayacaksın arkadaş. Denize çıkan sahip, her durumda teknesine bakmak durumunda sonuçta.
Bugün artık biraz düzgün bir tekneyi 40 bin Eurodan aşağı alma şansı kalmadı neredeyse. Hem Euro arttı hem tekne fiyatları..
Denize çıkmayan teknenin konforu bol yedek parçası az olur zaten.
-
.
Kamaraya bile girmeden havuzlukta içilen bir kahve eşliğinde yapılan muhabbet sonrasında kaparo verdik.
İçeriye ondan sonra girdik, motoru çalıştırmadık. Sağa sola bakmadık.
Bir hafta sonra tekneyi teslim aldığımızda (ki aile çoktan Almanya'ya kesin dönüş yapmıştı), motoru çalıştırdık ve Ekincik rotasına koyulduk.
İlk görüşmede dikkat ettiğim şey
1. Halatlar gayet düzgün rodalanmış ve temiz idi
2. Aile içi muhabbetleri gayet güzeldi ve Ronald (sahibi) teknesine güvenip 10 günlük yola çıkan bir Alman'dı.
Bence havuzlukta içilen kahve teknenin kondüsyonunun tahmini için oldukça etkili bir gözlem.
Geçtiğimiz 2 gun Gocek ve Marmarise birkaç tekne bakmaya gittim. İlk tekne Göcekte. Sahibi ile öncesinde birkaç kez telefonda konuşmuştuk. Sesinden ve konuşmasından belli titiz birisi. Tekneye gittik daha girerken adamın titiz olduğunu, teknesine iyi baktığını orda yaptığımız sohbetten anladık. İçeriye girdik, birkaç yerine baktım tam tahmin ettiğim gibi, herşey gayet güzel. Daha fazla detaylara inmeye gerek yok diye düşünerek artık baktığım yerlere üstünkörü bakıyorum, bir yandan da genel geçer muhabbete ediyoruz tekne sahibi ile. Derken tekne sahibinin birlikte geldiği arkadaşı "yahu sintineye baksana, ilk önce oraya bakacaksın oradan anlaşılır teknenin durumu" dedi. Ben zaten oranında tertemiz olduğunu çoktan tahmin etmiş ve bakmaya dahi gerek duymamışım ama adamın gönlü olsun diye açtım baktım. Tahminim doğru tertemiz. Daha sonrası muhabbet, geyik ve bütçem dahilinde tekne sahibine ilettiğim teklifim derken tekneden ayrıldık.
Ertesi gün Marmaristeyiz. Tekne charter teknesi. İlan başlığının sonunda "Çok bakımlı" yazıyor. Fiyatı ise aynı boy ve model teknelere göre oldukça makul. Dolayısıyla beklentim de fiyat dahilinde ama ilanda yazan çok bakımlı ibaresi de "acaba" dedirtiyor. Tekne sahibi tentenin yenilenmesi gerektiğini söyleyince "açık açık eksiğini söyledi başka şeyler olsa onları da söylerdi" deyip daha yüksek beklentilerle tekneye gittim. Ama yinede telefon görüşmesinde pek ısınamadım.
Tekne alargada. Haliylen biraz toz toprak olmasını makul karşılarım. Tekneye çıktık ki daha adım atar atmaz dolap dümen üzerinde derilerin bazı yerleri artık yok olmuş. "Tamam" diyorum kendi kendime "zaten charter teknesi kimbilir kaç insan elledi normal." Sonra içeri girmeden halatların durumuna baktım, fena. Öne doğru yürürken güvertede birkaç yerde fiber kırığı vardı. İnsanın gözüne batar da tamir eder, o derece sıkıcı kırıklar. Direk dibine gittim elektroniklerin kabloları kopmuş, bağlamamışlar. Direğe baktım üzerinden pas akmış aşağıya, nerden geldiğini göremedim. Gurcatalara aydınlatma koymuşlar, kablolar öylesine bağlanmış sanki boşta duruyor. Rüzgarlı havada birkaç seyir sonra onlarda kopar. Cenova desen sarılı ama acmaya dahi gerek yok. Daha kapalıyken belli olan yırtıkları var. Ana yelkeni açmaya gerek görmedim. Hemen hemen aynı durumdadır diye tahmin ettim. Orda zaten pek hoşuma gitmedi. Kafamda tekneyi eledim. İçeri girdik yatakların minderleri rahatsız edecek derecede kirli. Bataryalar leş. Derken tekneye giderken benimle beraber gelen arkadaşım beklenen cümleyi kurdu. "oğlum önce sintineye bakacaksın oradan anlaşılır" deyip sintineye eğildi. "Abi boşver gerek yok belli işte tırt" dememe fırsat vermden eğilip açtı ki, içerisi su dolu. Sonrası benzer şeyler. Ayıp olmasın diye baktığımız birkaç yer daha elimizde kaldı ve tekneden ayrıldık.
Diyeceğim o ki tekne sahibi teknenin durumunu gayet güzel belli eder. Tekne sahibi ile muhabbet etmeden tekne almak bazen uygun olmayabilir.
-
Tekne kendini söyler dedikleri bu herhalde
-
Genelleme yapmak doğru değildir. Yerinde tespit.
Ancak ülkemizde sandaldan – iri boy yelken / motor teknelerine kadar bütün tekneler iki ana bölüme ayrılabilir:
- Sahibinin sürekli elinin üzerinde olanlar.
- Sahibinin elinin tekne üzerinde eli olmayanlar.
Birinci kategoride olanlarda sahip, teknesi her ne boy olursa olsun onu diri tutmak için didinir. Dişinden tırnağından arttırıp, yıllık bakımların hiçbirini aksatmaz. Kaza kırım sonrasında sigortalı / sigortasız, vakit kaybetmeden tamir işine girişir ve bitirir. Teknede yapılacak işlerin çoğunu boyacıya, marangoza, motorcuya, armacıya havale etmeden kendi yapar.
Teknesi onun için değerlidir. Titizlenir. Kendisi aksatmadan uyguladığı gibi misafirlerinden de kurallara uymalarını ister.
İkinci kategoridekilere gelince: Onları da iki ayrı bölüme ayırabiliriz.
- Teknesini sevse de maddi olanakları onu canlı tutmaya, periyodik bakım ve onarımlarını yapmaya elvermediğinden olabildiğince ucuzcu ve yaratıcı olur. En acil, hayati olanları çoğu zaman da erteleyerek yerine getirir. Motor bakımı aksar, vernikler, boyalar dökülür, halatlar tarazlanır, elektronikler bazen çalışır bazen inat edip grev yapar. Zehirlinin miadı dolup tekne karinası sakal bağlar. Ama para gerektirmeyen, kendi iş gücü ile yapabileceği işleri elinden geldiğince yerine getirir. Motorunu, sintinesini temiz, tekne içini düzenli tutar, güvertede her şeyin yerli yerinde olmasına dikkat eder vs. vs… Para bulduğunda öncelik sırası ile yapılması gerekenleri yapar. Eksik kalan her işin, her donamın teknesini çökerttiğini, denizde olmadık yerde başına iş açacağının bilincindedir.
- Bir de teknesine değer vermeyenler var. Saygı duymayanlar. Bunlar tekneye araba gözüyle bakanlardır. Onu sadece bir araç olarak görür. Genel fikir, sıkılmaya başladığında, gözü bir başka tekneye kaydığında “nerede trak orada bırak” tır. Maddi olanakları elverse de tekneye harcayacağı parayı zul görür. Kafasındaki yıpranma payı hesabından tatmin olmuş ise – ki kiralık çıkmalarını da bu bölüme koyabiliriz- teknesine yatırım yapmaktan kaçınır, onu daha uzun yıllar hizmet verecek, maddi değerini görece koruyacakken, farkında olmadan “çökmesine” yol açar.
Bu sınıfta olanlar için tekne sadece bir yatırım aracıdır. Bu tekne sahiplerinin kahır ekseriyeti denizci olmayıp, deniz kültürünün ve disiplininin yakınından / uzağından geçmemiş kişilerdir. Kaza/kırım olduğunda önce “sigortaya” koşturur. Sigorta ödeme yaparsa içi rahatlar. Ödemez ise bin dereden su getirip, ustanın emeğini çalıp, olabileceğin en ucuzuna yaptırmaya kalkar, sonuçları aklına bile getirmez. Periyodik bakımları yaptırmasındaki temel güdü “yolda kalmamaktır”. Ama cebinden çıkan her kuruş için şikâyet eder.
Ama iş satmaya gelince olabilecek en yüksek rakamı ister. İlanlara yanıltıcı fotoğraflar koyar, hataları gizleme yoluna gider. Çoğu zaman, uzun zaman önce yapılmış olanları yakın tarihte yaptığını anlatır. Şaşkaza müşteri “ama bu da var – ama şu da yapılmalı” dediğinde olayı iyice önemsizleştirip harcanacak parayı iyice yerlerde süründürür. Bu tip tekne sahiplerinin en sevmediği alıcı tipi işi bilen veya konusunda yetkin biri ile gelip tekneye bakanlardır. İşten anlamayan alıcıya teknesini allayıp pullar, yakın tarihte başka alıcılar geldiğini en az ikisinden, üçünden cevap beklediğini vurgular, her soruya anında bir cevap yetiştirirken, tersi durumlarda yüzü asılır, cevaplar kısa kısa olur, çok üzerine gidilirse “ Kardeşim mal bu. İster al, ister alma” noktasına kadar kabalaşabilir. Hatta "sörveyi" kafa kola almaya bile kalkanlar var.
Özetle, tekne almak bilene kolay, bilmeyene zor, eğer bilmeyen alırsa da hayatını karartacak, denizden soğutacak kara bir serüven olabilir.
Dış dünyadan bir yerlerden sörvey diploması olduğunu idda edenlere de çok fazla itibar etmeyip "neticesine teneke çakıp piyasaya çıkmakta yarar var. ;) Nihayetinde canınızı emanet edeceğiniz bir tekne alıp, hata kabul etmeyen, ayağınızın sağlam zemine basmadığı bir dünyaya çıkacaksınız.