Heyamola Hey
Havuzluk => Genel => Konuyu başlatan: Âli San - 03 Temmuz 2017, 23:56:28
-
Gerçekten niyetim hır çıkarmak veya dikkat çekmeye çalışmak değil .Tüm safiyetimle soracağım.
Şu ara Istanbuldan ayrılamıyorum, evde de vakit geçmiyor ; sıkıntıdan 2016 / 2017 yıllarına ait eski yabancı yat dergilerini ele aldım, tekrar tekrar devrediyorum...
Bırden bire bir şey fark ettim. Kapitalizmin iyice gemi azıya aldığı, tüm büyüklerin küçükleri yuttuğu şu acımasız dönemde dahi belki 1970,80lerdeki kadar çok sayıda tersane ve yat yapımcısı var. Evet, okuduğuma göre mesela Beneteau 1 milyar Avro ciro ve 100 milyon Avro kar sınırına dayanmış : gerçekten devleşmişler ( 15 ayrı markaları varmış, 7000 çalışan, 20den fazla fabrika ) , ama hala senede bir kaç 10 tane tekne yapan çok iyi isimli tersane var ve bunlar sayıca azalmıyor, tersine artıyormuş..
Biz burada fiber kayık, ahşap kayık ( metal kayık ) kavgası yapar ve belki Beneteau, Jeanneau, Bavaria, Hanse ( haydi belki Dehler, Elan vs bir iki marka daha ilave edelim ) imali gezi teknelerinden başka kuş tanımazken dünya yüzlerce marka etrafında dönüyor.
O da yetmiyor, üretim çeşitliliği bizim didiştiğimiz " efem klasik mi, modern mi ? " ; yok " fiberglas mı, metal mi, ahşap mı " sığlığının fersah fersah ilerisinde ( şimdi bir de mesela gövdesi kontrplak veya metal, üzeri fiber olanlar türedi, netçez bi o teknelerle ? ).
Adamlar gezi tekneleri, performance cruiser, racer-cruiser, daysailor, lüks tekneler, retro-design veya yeni klasik, explorer yachts...on parmaklarında on ayrı tarz başka bir dünyada koşturuyor ( çok gövdelileri hiç karıştırmıyorum, onlari da katsak içinden çıkamayacağız ). Biz ise bildiğimizden, ponton komşumuzdan gördüğümüzden şaşmadan ; uygun adım, marş marş, hep bir halli, Turhallıyız demeye devam sanki.
Hepimiz üç kabin, iki WC'li olmazsa olmaz gezgin ya da hepimiz trofe kovalayan yat yarışçısı mıyız yahu ? Eh, muhakkak ki değiliz. O zaman niye ortalığı çeşitlendirip, renklendirmiyoruz ? Hangi marinanın pontonunda yürüsem yan yana aynı marka teknelerin aynı boy tekneleri ?
Ülke şartları belli : derdim niye kimseler gidip bir Amel, Contest, X- Yacht, Najad, Swan, HR almıyor diye sorup kendime sövdürmek değil ? Zaten onları alan alıyor, tek tük de olsa...
Ama lüks segmentte olmayıp, belki üst-orta sınıf diyebileceğımiz sınıfta yüzlerce enteresan tekne var...Bunlar en ucuzlar değil , ama yukarıdakı premium markalar gibi de ayni boyda olup, üç misli pahalı olmayan tekneler. Hatta mesela 6,5m - 9 m arası bir küçük tekne arıyorsak Polonya yapımi, kimi Balkan ülkeleri , hatta Çin, Vietnam yapımı çok farklı ve hesaplı ilginc tekneler var.
Onlarca örnek vermek mümkün, önce aklıma yerli bir marka geliyor...Hiç bir tanıdığımda, dostumda, arkadaşımda yok. Bir tanesine bile binmedim. Ama mesela Alman Yacht dergisinin testlerine itibar edecekseniz , sınıfının en iyileriyle aşık atabilen ve hakkında çok olumlu yazılan Azuree ve Euphoria ( Sirena Marine ) var ; burnumuzun dibinde Orhangazide yapılıyorlar ?
Karmakarışık, çeşitli boy ve tarzlarda, apayrı fiyat guruplarında örnekler vermek istiyorum : Django, Ikone, RM, Pogo, J- Yachts, elbette Grand Soleil, Garcia, Italia, Spirit, Brenta, Winner, Salona, BM, Saare, Viko , CNB, ICE, Saffier, Wauquiez, Bestevaer, Bente, Sirius...Bu saydıklarım içinde 20.000 Avronun altında 6,5 m civarı olanlar da, 50 feeti mütecaviz 750.000 veya 1.300.000 Avro etiketliler de var...
Bizim pontonlarımızda da farklı tekneler bağlı olsaydı da, teknemize giderken tanıdıklığin verdiği can sıkıntısıyla önlerinden geçip gittiğimiz birbirinin aynı tekneler yerine, her birinin önünde duraklayıp da : " - Bu da neymiş yahu ? " diye merakla bakacağımız kayıklar görebilseydik keşke .
-
Ali San reisim , aklımın erdiği ve duyduğumu söylüyorum ;
Tekne almak çoğu kişi tarafından gereğinde ilk satılacak bir yatırım ve her ne hikmetse bu üç beş marka ikinci el satışı kuvvetli hemen satılabilir olarak görülüyor bu ülkede.
Nedenini bilmiyorum ama algı böyle maalesef. ?0-?
-
Öcal bey, elbette meselenin tam da gözüne işaret ettiniz. Doğrudur !
Bizde otomobil de aynı kaygılarla alınır mesela...
Ama ( hem de bir otomobil sever olarak ) teknenin bana / bizlere çok daha fazla bir şeyler ifade ettiğini / etmesi gerektiğini düşünüyorum. Araba sevsek de bir araç, ekonomik kullanım süresi çok daha kısa, değiştirmesi, yenilemesi daha kolay bir nesne. Halbuki teknelerimizle daha uzun süreli ve daha karmaşık bir bağ kuruyoruz...
Muhtemelen de kendimize aldığımız en büyük, en pahalı hediye ( veya oyuncak...). Bu durumda bir kez de " basiretli tacir " mantığını terk edip, tam gönlümüze uygun olanı yapmak kendimize ilave bir iyilik olmaz mıydı ? Madem kendimi şımartacağım, bari esaslı şımartayım ?
Sizin argümanınız en önemlisi. Benim aklıma ikincil olarak mesela pek çok teknenin Türkiyede bir mümessili olmamasından ötürü bir sıkıntı durumunda kime dert anlatılacağını bilememekten doğan bir çekimserlik olabileceğini düşünüyorum ( ama sonra ülkede imalatçısı, mümessili, servisleri vs vs olan otomobil, elektronik eşya , beyaz eşya vs gibi nesnelerle bunca senelik deneyimim geliyor ; geç Ali efendi bunları bir kalem...diyorum ).
Ama esas merak ettiğim ( her sanayi ürününde de artık alışıldığı gibi ), dünyada her talebe, her tercihe göre ayrı bir tarzda üretim yapılırken bizde tüketicinin en alışıldıktan farklı bir ürün talep etmemesi.
-
Ali Üstad,
En ilginç olanı bu tespitlerinizin kanaatimce motoryatlar için geçerli olmaması.
Motoryatta basit bir ayrım var. makina dizel mi? Dizel ise değerli, değilse ikinci elde sıkıntı.
Ama yerli üretimde hemen aklıma gelen voyager, sun boat... elbette bir azimut hakimiyeti var ama motoryatta lamine lobster sayısı da az değil. Açık deniz av tekneleri yerli yabancı çok sayıda markaya ait tekneler kıyılarımızda mevcut.
Yukarıda paylaştığınız markaları tek tek inceleyeceğim. Ancak tespitlerim:
Tanıdığım çoğu kişi, bahsi geçen seri üretim teknelerin ilk sahipleri değil. Bu tekneleri "uygun fiyata" düzgün bir charterdan alma peşindeyiz.
Bu sebeple ilk cevabım, çarter şirketleri tarafından tercih edildiği için seri üretim Fransızlar ve benzer şekilde de guletler var. Otomotiv sektörüne de son dönemde kiralama şirketleri benzer bir etki yaptı.
Diğer yandan USA da da Avrupa tekne Avrupa teknedir. Jeno kıymetlidir. Elbette bizde ki kadar bir tek tipçilik yok. Ancak Orta sınıf çift gövdelilerde yine bir Fransız hakimiyeti var.
Naçizane aklıma ikinci gelen Tezmarin. Başarılı bir distribütörlük yürüttüklerini düşünüyorum. Sadece kendi markaları İçin değil tüm sektöre yön verdiler. Mesela Bavaria bu kadar şanslı değildi.
Son dönemde Hanse'leri çok çok başarılı buluyorum. Ama sonra aynı rakamlara risk almaya değer mi? Demekten kendimi alamıyorum. Benzer durum Sirena tekneleri içinde geçerli. Euphoria çok ayrı bir noktada olmasına karşın Azurreler ilk günden beri bence rüştünü ispatladı. Benzer şekilde MAT tekneleri de üretim / tasarım konusunda çok önemli bir başarı sağladılar.
Hep bir fiber olacaksa 2002 GS 40 veya 1982 GS 52 i olsun derim.
Gel gelelim....
Öcal Reis'de belirtmiş bende bir örnek vermek isterim. Yaz döneminde sahibini tanıdığım, ve charter a çıktığım bir Beneteau 343 var. 2005 model sürekli kiralamada olan bir tekne. 5 yıl önce bu teknenin fiyatı 45.000 avro idi ve avro 2.tl bandındaydı. Tekneye bugün istenen fiyat 65.000 avro. Teknenin son 5 yılda yaklaşık 150.000 tl değerlendiğini görünce şaşırıyorum.
Benzer değerlenme seri üretim teknelerin çoğu için de geçerli.
İşin orta sınıfında olunca bugün İçin 400.000 tl verdiğiniz teknede bile üçte beşe mecburen bakıyoruz. Marina kiraları, bakım maliyetleri ve ikinci eli düşünüyoruz.
Maalesef ülkemizde hiç hatırlatmak istemediğim bir kuş serisi var ki; ben Fransız üretimi Tekneleri de buna benzetiyorum. 36-37 yaşında Fransızları boyayıp Boyayıp seve seve kullanıyoruz.
Tüm bunların yanında Antalya da yapılan Harman Yatçılık teknelerine hayranlıkla bakıyorum. Türkiye de bu kadar iyi bir üretim yapılmasına saygı duyuyorum. Fikri ve girişimi takdir ediyorum. Bence ciddi bir risk alınmış. Umarım çok başarılı olur. Diğer yandan Likya 40 veya Marlin guletler sizce başarılı oldular mı?
Hep aklımın bir köşesinde mütevazi, klasik gulet çizgilerini çağın teknolojisi ve küçük bir ailenin ihtiyaçları ile harmanlayacak bir tekne var.
Var ama, bir yandan da bu beğenilerin maddi yükünün bahsi geçen seri üretimlerin üzerinde olacağı da aşikar. Üstelik üretim süreci de yorucu olacak. Sonrasında ikinci elinde de kıyasen üzüntü yaşayacağız.
Sonuç olarak,
Kanaatimce 400.000-1.000.000 TL bandında en risksiz yatırımın bu tekneler olduğunu düşünüyorum. Çünkü hala meseleye bir yatırım olarak bakıyorum.
Böyle Bakıyorum çünkü sonradan denizci oldum. Çok kültürlü olduğum söylenemez ama meraklıyım. Ailemdeki ilk yüzen nesne dedemin piyade kayığı. Amacım denizde en güvenli ve ekonomik şekilde barınabilmek.
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
-
Gönenç bey,
önemli bir konuya işaret ettiniz. Hakikaten charter filolarından önemli oranda satışa sunulan ikinci el tekne var ve bunlar da çok büyük oranda sınırlı, belli markalar. Muhtemelen de Batı ve Doğu Akdenizde de kiralık tekne filoları Avrupanın diğer bölgelerinden daha büyük. Bu durumda aynı marka teknelerin de ikinci elde arzı da Akdenizde yüksek.
Mesela bir Hollanda malı Winner'i ikinci el arayacak olsam : Akdeniz çanağında muhtemelen Fransadan Türkiyeye kadar bir tane bulamam...Buna karşılık büyük adetlerde üretilen onlarca Fransız ve Alman teknesi veya Elan bulur pazarlık edebilir ya da içlerinde kondisyonunu en beğendiğimi alabilirim.
Başarılı bir mümessilin bir firmayı çok iyi bir yere getirebileceği görüşünüze de katılıyorum. Tezmarin örneginiz doğru.
Yerli tekne örneği verirken MAT'i atladığımı ben de yazdıktan sonra fark ettim. Evet, MAT icin de dış basında gurur verici satırlara rastladım. MAT da işte aslında tam da ifade etmeye çalıştığım farklı, ufak bir kitleye hitap eden ve kendine böyle bir seven kitlesi yaratabilen bir tekne.
Tirhandil ve guletler konusunda ise hep birlikte ; - ama başta ( var olduğunu bildiğim ) tasarimcılarımız suçluyuz. Guletleri pek bilmiyorum ama son dönemde güneyde çok güzel yapılmış tirhandiller görüyorum...Birileri ( yani yat tasarımcılarımızi kastediyorum ) çoktan bu tekneleri optimize edip, geleneksel teknelerimizle daha fazla gurur duyar hale getirmeliydi bizi. Geçenlerde benzer bir konuda bir yazı okudum. Hollandanın düz tabanlı saç tekneleri Lemsteraak'lar eskiden beri kendi aralarında yarışıyorlar. Ama ( eskiler ile birlikte yarışabilmek için mevcut sınıf yarış kurallarına uyarak ) kimi genç tasarımcı ve yapımcılar bu teknelerin su altı formlarıyla, dümen ve yan salmalarıyla, ahşap arma ve direkleriyle oynayarak gayet hızlı tekneler yaratmaya başlamışlar...30 tonluk böyle bir hantal sac dev 7 tonluk bir cruiser- racer yelkenliye meydan okuyabiliyor. Şimdi kimi zengin Hollandalı denizciler sirf yarışmak için 750bin- 1 milyon Avro aralığında Lemsteraak tekneler almaya başlamışlar. Bir moda ve bir iş dalı doğmuş işte kendiliğinden...
Evet, biz de bir şeyler yapıyoruz. Bodrum kupasında bunca zamandır aralık vermeden ve başarıyla klasik ahşapları yarıştırıyor ; tanıtıyoruz. Ama tasarımları pekala çok daha ileri götürebilirdik ?
-
Ali reis,
Çok güzel bir konu olmuş , ben de hep kendi kendime sorardım bu konuyu. İleri de almak istediğim teknenin cizgileri ,kişiliği farklı olsun iştemişimdir .
Teşekkürler
-
Sanırım mümessil, üretici ve ürettiği tekne sayısı oldukça büyük önem taşıyor. Bir Fransız teknesi ısmarladığınızda, içine ne isterseniz koyulmuş, içinde daha önce büyük olasılıkla bulunduğunuz tekneniz evinize teslim geliyor. Kalite sorunlarının ise çözülmüş olduğunu varsayıyoruz (aslında ciddi sorunlar var).
Burada bir başka sorun yerli üreticilerin uygun fiyatla seri üretim yapmamasından kaynaklanıyor olabilir. Yerli tekne istediğinizde, kamara düzeni nasıl olsun, ahşapları hangi ağaçtan istersiniz, minderlerinizin rengi ve deseni nasıl olsun gibi sorularla karşılaşmanız muhtemel. Biz denizci bir ulus değiliz, bende de olsun diye denizciliğe merakla tekne alıyoruz. Böyle olunca da zaten seçilmişi seçmek yanlış gelmiyor.
Türkiye'de üreticiler ahşabı çok iyi biliyorlar ama kullanıcılar ahşap bakımının astronomik olduğu fikrine sahip bulunuyorlar. Ahşap üretim veya daha moderni lamine üretim tekneler hem seri üretim mantığı ile üretilmediğinden, hem bakımının zor olacağına inanıldığından beğeni toplamıyor. Aslında denizci olmuş bir çok kişi yelken yapan bir tirhandile özenerek ile bakıyor ama satın almayı genellikle düşünmüyor. Aslında doğru da yapıyorlar. Ahşap olsun, fiber olsun, lamine olsun inşa edilen bir çok tirhandil hala geçmiş zamanların formuna sahip, altında genellikle bir salma yok, bu nedenle kısacık ve yelkene çok da elverişli olmayan bir direği var. Kara araçlarından özenilerek 10 metre bir tekneye en az 100-150 HP motor yerleştirilmiş. Tasarımcılarımızın bu konuda çok ekmek yemeleri gerektiği fikrindeyim.
Yurt dışındaki markaların Türkiye'de imali ise bambaşka sorunları beraberinde getiriyor. Gezi teknesi ile yarış teknesi ayrı kriterlere göre yapılır, hızlı giden bir gezi teknesi iyi bir birleşim değildir. Yarış teknesi yarış için, gezi teknesi gezi içindir.
Yurt dışından kalıbı alıp Türkiye'de tekne imal etmek iyi bir başlangıçtır ama üreticinin standartlara uyması gerekir. Maliyetten çok, zor geldiği için motor bölmesinin özellikle sancak tarafına kapak koymazsanız, o teknenin yağ çubuğuna ulaşmak gerçek bir macera olur. Japon arabaları ilk üretildiğinde örneğin distribütörleri BMW, karbüratörleri Ford'un bire bir kopyası idi. Sonradan neyin ne olduğunu öğrendikçe kendi tasarımlarına geçtiler. Tekne imalatında da benzer bir süreçten geçmemiz gerekebilir ama biz "kurnaz" insanlar olduğumuzdan ve en iyiyi bildiğimizden herşeyi "A la Turka" yapıyoruz.
-
Çok güzel bir konu olmuş açanın ve değerli katılımcıların ellerine sağlık.
Yeni bir denizci olarak katabileceğim fazla şey yok. Birkaç gözlem paylaşabilirim ancak.
1- Son birkaç senede yaşanan Euro bazında %30 luk artış beni de hayrete düşürüyor.
2- erkan gürsoy ve teknesini inceleme imkanınız oldumu? Buraya yerleşip imalat yapmaya çalışıyor. Ben gidip kendisi ile tanışmak ve teknelerini incelemek istiyorum. Ama benim bakıp açım çok sığ tabiiki. İsterdim ki bilen birisi incelesin ve yazsın.
3- sıfır seri üretim meşhur ! Markalı tekne alıp bismillah ilk günden sorun yaşayan arkadaslarımı görünce şaşırıyorum. Garantisi bitse de kurtulsak şu ywtkili servisten diyor insanlar.... Ama buna rağmen 3 büyüklerden şaşmıyor insanlar... Motosiklette de bir boru-san ve meşhur markası gerçeği vardır. 2 kat fiyat 3 kat sorun 5 kat satış.... Türk insanı dikeni çok seviyor herhalde.
-
Niye aynı tarz 4-5 marka etrafında dönüyoruz?
Satılık ilanında başka marka olmadığı için herhalde :)
Charter firmaları piyasaya en çok 2.el tekne arzında bulunuyorlar gerek ülkemizde, gerek Yunan ve Hırvat marinalarında
Sıfır tekne alımı pahalı olduğu için mecburen 2 ele yönleniyor tüketiciler.
Amel den örnek verirsem sıfır 55 Amel 1.500.000 Euro iken 2.el 10 yaşında Amel 600.000 Euro
2. el almanın avantajı, sıfır teknenin eksiklerini , sorunlarını daha önceki sahibinin gidermiş olmasıdır .
Yerli yelken üretiicisi Algomar kapandı, Egeyat bildiğim kadarı ile sancılı. Bunlar bir malzemeden 3-5 tane sipariş verirken, Avrupalı üretiici yüzlerce sipariş verince , haliyle aynı paraya alamıyorlar. Maliyetleri yükselip rekabet edemiyorlar. Bugün bir yelkenlideki ana malzemeleri tek tek satın almaya kalksanız teknenin 2 misline mal ediyorsunuz. Büyük üreticiler ile rekabet çok zor yerli üreticiler için
-
O zaman niye ortalığı çeşitlendirip, renklendirmiyoruz ? Hangi marinanın pontonunda yürüsem yan yana aynı marka teknelerin aynı boy tekneleri ?
Tekneler dışında da geçerli.
Restoranlarımız hepsi birbirinin kopyası. 3-4 kalıp var, menüler ve lezzetler hep aynı. (Vedat Milor'un yorumudur.)
Tatil bölgesinde hediyelik eşyacıları dolaşıyorsun, hepsi aynı ürünleri satıyor.
Bir mekan başarı elde ediyor, hemen çevresinde kopyaları. (Datça yolunda en son saydığımda dört tane tenekede tavukçu vardı.)
Yaptığımız bütün binalar birbirinin kopyası.
Dükkan yapımı dondurma kalmadı, hepsi Algida.
Arabalarımızın da hepsi aynı. Yüzde olarak hesaplarsanız, manzara teknelerden de vahim çıkar.
Nesil olarak "Yaşam kalitesi" ile "Lüks" arasındaki farkı ıskaladık.
-
Aali Üstad;
Ben konuya daha ''kadınca '' yaklaşmak istiyorum. Ki açtığınız konu bizim de eşimle ciddi savunduğumuz tekne yapımcılarını işaret ediyor. HR, Najad, Tayana, Nicholson, SS, Westerly, Amel, Whitby...saymakla bitmez enfes tekneler.. cebel_i Tarık'a doğru en güzel örneklerini göreceğiniz tekneler..
Bugün fabrikasyon dediğimiz 5 markanın denizciler üzerinde yarattığı algı bana göre magazin ve güzellik dergilerinin hepimize dayattığı ''güzel görünmek zorundalığı'' algısı ile tamamen aynıdır.
Örnekler:
1. Kardeşim ne zaman bizim tekneye gelse pontonda 2,5cm kabuklu teknelere bayılır..Bizim ki eski der.. 5 cm kabuk var arkadaş tank bu tank dersin ama yok.. ııhhh.. Bak ama içi masif mis gibi ahşap dersin..ha evet kokuyor der..
2. Forumlarda yazıyorlar dostlar sağolsunlar. Yazarken tarz şu ama.. kız enkaz.. çok eski.. diye tabir ettiği tekne Westerly 38 Ocean Ranger.. Sonra yazdığım cevaba..Dilek ters..
3. Etrafımızda dostlar var.. Teknede yaşamayı ben de hayal ediyorum ama çok pahalı dimi diye soranlar..Alkışı hakedenler bence.. Baktığı tekne 51 Jano.. Hee evet pahalı diyorum..
4. Bilen adam..bak bu önemli..bilen adam yazar.. Belirli yaştaki tekneleri almamak gerek.. Bilmeyen adam Nicholson 32 ile 3. turu attı..Bu sefer tersten Horn geçti..non stop 137 gün 13.500nm yaptı.. desen nafile..
5. Son örnek de ödülü hakeder bence: Benim eşim her gün yıkanır..Depoları büyük diye aldık bunu..
Tamamı aynı yere dayanıyor.. Ne istediğini bilmemek, bilmeden fikri olmak..ve güzellik algısı..
Ben bu tekne işini aynı güzellik dergilerinde yazan makaleler gibi yorumluyorum. Yaşamında zaten tam olarak ne istediğini bilmeyen bir kişi, kendini dahi salon salomanje değiştirmeye çalışan bir kişi (kadın ya da erkek) eğer hobi olarak ( yaşam tarzı demiyorum o ayrı konu) tekneciliği benimsemiş ise zaten seçeceği tekneler belli. Çünkü kendi konfor alanından ödün vermek istemeyecektir. Hatta senin anlattığın masal prenseslerini dahi alsa gözü yandan yandan 2,5 cm kabukta olacaktır..
Aslanlar gibi ( isim vermeyeyim) tekneyi satıp Cyclades alan kişinin memnuniyetini ben denizcilik bilmemesine bağlarım..
Veee son: Algıda seçicilik.. Baktığında binlerce bu güzel kızlardan var ilanlarda.. Hem de her yerde.. ama neden eller 5 ana markayı tıklıyor.. Ha şimdi bayrak meselesi var. Umarım en kısa zamanda çözülür ve ithalat serbestleşir de biz de rahat rahat bu güzellikleri anlatırız.
Sevgi ve Saygılarımla,
Dilek Ergül
-
Eğer öyleyse ; 2,5 cm. Gövde kalınlığı iyi bir rakam bu kuş serileri için . :)
-
Okyanus geçmeyeceğim Akdenizdeyim.
Havuzlukta oturmanın yanısıra yatabileyim.
Suya girmek için 2'den fazla adım atmayayım.
Sudan çıkarken 2 basamaktan fazla tırmanmayayım.
Önüm arkam sağım solum açık olsun, essin.
Köpeğim sudan kendi çıkabilsin.
Pontona cambazlık yapmadan inip çıkayım.
Yelkenciler hoş insanlar yelkenli olsun.
vb. gibi nevi şahsına özgü pek çok kriteri olabilir insanların. Bunları yargılamak, müşterinin denizcilik bilgisini tartmak yerine, pazar araştırmasını doğru yapıp, genel taleplere ve coğrafik özelliklere uygun tekne üreten çok satar.
Nauticat hevesimiz, Akdenizde olduğumuzu ve hiç bir zaman Cebelitarık'tan öteye gitmeyeceğimizi anladığımız gün söndü gitti.
-
Yanıtını kuyruğunda taşımayan sorular sahici sorulardır derler, Aali abinin sorusu da böyle. Böyle olunca da iyi yanıtlar çıkıyor. Marinada teknemizin kıçında laflarken Esay dediydi; Hepsi aynı, göze hoş gelmiyor diye. Sahiden de Rent a Car otoparkında gibisiniz bağlama yerlerinde. Hepsi Jaguar olsa ne fayda. Gözü hep, yanıbaşımızda bağlı duran Reinke'ye takılır, işte bu güzel derdi. Oysa Reinke'ler çizgi olarak sahiden güzel sayılmazlar.
Kendi payıma, Masal'dan ne kadar memnun olursam olayım, beni tam yansıttığını düşünmüyorum-artık-. Eskiden böyle düşünmezdim, çünkü denizin kendisinde olmak birincil hedefti. Sorunun ilk yanıtı da sanki bu. Önceliğim denizde olmak olduğu için en çabuk-kolay ulaşabileceğime ulaşmak için çabalıyorum(z). Aradan zaman geçince; mesela 29 Haziran 2017 tarihinde, 17 yaşındaki kızımla Alanya'da teknemizde otururken, karşı pontonda, bordası krem, küpeşte hizası kahverengi, eski sayılabilecek, 10-11 metre boyunda bir tekneyi gösteriverdi. Güzel tekne diye. Sloop arma olmasına karşın, çizgileri, şekli şemali farklı bir tekneydi. markasını çözemedim, üzerinde de yazmıyordu, yabancı tekneydi.
Sorunun ikinci yanıtı da burada sanırım; bir süre sonra, eğer ekonomik koşullar da uygunsa bu kez, denizi de öğrendikçe, kendinizi, denize yüklediğiniz anlamı daha çok yansıtan şeyler arıyorsunuz. Buna mürettebatınız da eşlik ediyor.
Çoğumuz, ezici çoğunluğumuz denizi sonradan gördüğümüz için isteklerimizin ne olabileceğini daha sonra fark edebiliyoruz.
Üçüncü yanıt ise şu; şimdi denizlerde olan çok tekne, arzusal değil, dürtüsel nedenlerle denizde ülkemizde. Deniz-tekne arzusu olmadan, yalnızca dürtüsel şekilde, bu kayık işi fena fikir değil diyerek edinilmiş tekneler pek çoğu.Bu nedenle de tekne ile özel-kişisel bağ kurma pek olmuyor. Daha çok konfor-ekonomi çerçevesinde dönüyor iş.
Ben Masal'ı satar mıyım, bilmiyorum. Hayli bir bağ kurduğumu düşünüyorum. Ama cüzdan da el verirse ve bir tekne gel beni al derse, neden olmasın?
-
Ali Üstad;
Bu tekneyi http://amel50.com/en/ başka yerde görsem. Amel demem. Hatta yerli bir üreticimi diye düşünürüm. Bizim Egeyat 45 DS'in dümenini kokpite mi? taşımış derim:) Gider web sayfasına bakarım.
Her ne kadar 2017 inovasyonu olarak lanse edilse de bu bizim yarım asırlık rahatlığımız. Davlumbaz altı yüksek bir koltuk, minyon bir dümen, hemen yanda sürgülü bir pencere dolmuş günlerinden kalan. Elbette yakınımızda kirli bir küllük. Arkada geniş bir güneşlenme ve yemek alanı.... Kış aylarında tır brandası ile kapadığımız içinde ufo ile ısındığımız bir bölge... ben şahsen master kabine master kabin demem kıçta olmadıkça.... Biz buyuz... Ama Fransız yapmış...
Peki sorum bu noktada şu: Biz yerli üretimde 30-35-40ft'lerde daha küçük boylarını üretsek. Birde üstüne emsal boyda Fransız'a göre %10 uygun bir fiyat politikası izlesek:( Halimiz ne olur?
-
Tekne sahibi olmak bir nevi evlilik gibi geliyor bana.
Önce çok seviyorsun, sürekli birlikte olmak istiyorsun ve oluyorsun da.
Sonra ufak tefek anlaşmazlıklar başlıyor, önce karşılıklı cilve olarak değerlendiriyor ve üstesinden geliyor ya da gelmeye çalışıyorsun.
Bir süre sonra anlaşmazlık büyüyor ve artık bir arada olamayacağını farkediyorsun.
Özellikle ahşap kayıklarda araya giren ve adına "usta" denen üçüncü şahısların da bu anlaşmazlıkta payları oldukça büyük oluyor.
Bu aşamada ayrılık kaçınılmaz oluyor.
En azından Güneş ailesinin Libertas (tahta Gulet idi kendileri) ile ilişkisi böyle oldu.
Birlikte çok güzel zamanlar geçirdik ama bir süre sonra iki taraf da yoruldu ve ilişkimizi bitirdik (satarken neredeyse odun fiyatına sattık ama hiç de pişman olmadık.
Şimdi yeni bir kızla birlikte olmaya başladık. Kız Bülent'in Masall'ından yaşlı ama bir önceki sahibinin Alman olmasının getirdiği bir dirilik mevcut kendisinde.
Marka ve "laylon" mu? Evet marka ve laylon. Çünkü karşımıza o şekilde çıktı, çünkü Güneş ailesinin istediği bir biçimde ve yapıdaydı.
Havuzluğuna girdiğimiz anda almaya karar vermiştik. Motorunu çalıştırmadan aldık diyeyim, siz anlayın durumu.
Güneş ailesi, ahşapla aralarındaki tek taraflı aşktan oldukça yorulmuştu.
Çünkü Güneş ailesi kısıtlı zamanlarında biraz da konfor istiyordu.
Mesela bu kızda klima vardı (Ersin Böke kızacak şimdi, şart mı diye). Bugüne dek teknede klimaya ne gerek var derdim ve içinde klima olmayan bir tekneye dünyanın parasını vererek taktırtmazdım ama, bu hafta sonu tekne içi 39.6C'yi görünce, iyi ki varmış dedik.
Aynı koşullarda ve özelliklerde başka bir marka olsaydı alır mıydık, Güneş ailesi olarak alırdık diye düşünüyorum.
-
Aynı koşullarda ve özelliklerde başka bir marka olsaydı alır mıydık, Güneş ailesi olarak alırdık diye düşünüyorum.
[/quote] İşte bak dediğim şey bu zaten.. Bravo..
Aldığınız tekne nedir bilmiyorum ama belirgin markalardan biri ise eğer de söylemimiz bunun üzerine değil.. Neden aynı fiyata diğer markalar da bakılmıyor.. Çünkü ödenen rakamlar az buz değil.. Kıyaslama ne bileyim Hunter ile Najad.. Hunter sırf 2014 Najad ise 1998 diye alınmıyorsa.. ne desek boş.. Burada kimse kimsenin seçimine saygısızlık etmez zaten..aman ha yanlış anlaşılmasın.. :) !O__
Öte yandan bir soru..şimdi benim CC bir tekneyi satıp sırf daha büyük ve yeni diye Cyclades alan komşuma sorduğum gibi, neden güvenlik hiç bu kıstaslarda düşünülmez mesela.. (bu arada bunu diyen de denizde olmak uğruna her tekneye biner gider ayrı konu) ?0-?
-
Teknesiz birisi olarak yazayım, siz de öyle yorumlayın lütfen, zaten az yazacağım :
Tekne sahibi olmak belki bir nevi özgürlüktür, yani belki de en büyük lüks...
Ama bir tekne her hava şartında taşıdığı insanları korumalı, kollamalıdır, bu da vazgeçilemeyecek bir özellik...
İnsan teknesine güvenemeyecekse neden yola çıksın ki....
Yani markası, yaşı gibi detaylar da aynı zamanda çok önemli...
"Bekara karı boşamak kolay" lafını çağrıştırmış olsam da uyarmadı diyemezsiniz :)
-
30'dan fazla derginin başına çöreklenip, belki 100 kadar ( muhtemelen de 98'ine kesemin asla yetmeyeceği ) yeni ve az bilindik tekne görünce ; dayanamayıp bu konuyu açtım. Biraz da huzursuzlanarak ; manasız bir bahis mi açtım diye ?
Sağolun, konuya ilgi gösterdiniz ve iyi değerlendirmeler yaptınız.
Şu anki hissiyatım şöyle :
Hep aynı tekneleri görmekten sıkılan bir tek ben değilmişım...Şükür Allaha normalim sanırım ;D
Demek ki aslında hepimizin içinde farklı tarzlara yönelme ve deneme güdüsü var. Bunu ekonomik nedenlerle, pazarın verdiği ile yetinme mecburiyeti nedeniyle vb henüz yapamıyorsak da o potansiyel icimizde mevcut. O zaman bu konu sadece bir zaman meselesi...Belki 3-5, belki 10 sene sonra bizim tekne parkımız da çok çeşitlenecek...
Dileğin, Bülentin, Ahmet Çelenoğlu'nun ve diğer dostların değindikleri konulara gelince :
- Niye yerli teknelerimiz yok ? sorusu çok da kafama takılan bir soru değil. Uluslarası beğeni gören bir yerli seri üreticimiz olsaydı hoşuma giderdi elbet ama konu yerli/yabancı klasik/modern plastik/ahşap ayrımı değil. Gözü okşayan ( hatta belki rahatsız eden, Bülentin Reinke'si gibi), merak uyandıran farklı tasarımlar görebilme hevesim. Malum bugün dünya piyasasına hakim 5 üreticiden 2si veya 3'ü daha kurulmamışken bizim Polimarinimiz vardı mesela...Yunanlıların dahi 70lerde seri üretim gayet de hoş yatları vardı diye hatırliyorum. Bizler devam ettiremedik, Alman Bavyeranin üzerindeki yeşil boş güzel çayırlara fabrika kurdu, sektörü belirler oldu. Umarım belki Sirene belki başka bir firma birgün bu başarıyı yakalar.
Olası bir Türk üreticinin rekabet şansı konusuna gelince : Evet elbette bugün kurulacak bir Türk üretici sektör devlerinin satınalma koşullarını yakalayamaz...Ama ilk yazımda saydığım, kimi senede 15 kimi 50, kimi azami 150 tekne yapan yabancı üreticiler de Beneteaunun, Bavarianın şartlarıyla alım yapamazlar, fakat ayaktalar ve gelişıyorlar, büyüyorlar...Sadece fiyat üzerinden rekabet yanlış bir taktik bence. Daha pahalıya mal edebilirim ama imalatımı olabildiğince optimize eder, ispatlanır, görülür bir kalite sunar ; tekneme de büyük oyunculardan daha fazla fiyat isteyebilirim...Zaten çoğunlukla olan da bu ; isim yapmış küçük tersane aynı boy tekneye büyuk üreticinin fiyatından çok daha yüksek bir fiyat istiyor. Bu fiyat farkı da tamamen kalite ve işcılik farkından oluşmuyor. Aynı Yanmar veya Volvo motora veya Selden direğe daha fazla para ödediğinizi biliyorsunuz. Ama o az üretilen ve tam sizin kafanıza göre olan tekne pek çok farklı önemli, önemsiz özelliğiyle size mesela bir 50.000 Avro daha fazla ödemeyi kabullendiriyor ?
Kaldı ki yine aynı şeyi söyleyeceğim ; fiyatları gayet rekabetçi olan küçük Doğu Avrupalı, hatta Fransız üreticiler de var.
Bilemem tabii, saflık etmeyeyim...Ama X- Masts'ın bana 12500 Avroya sattığı direği de Beneteau veya Bavariaya 6000'e satacağına da pek inanamıyorum doğrusu.
Ziya Beyin açtığı konuya gelince ; - ki meselemiz bu değil - ; ama ahşap konusunda ( yanlış önyargıları düzeltmek için ) iki satır yazmama izin verin lütfen. Ziya bey benim ahşap lamine, üstelik tamamı vernikli bir teknem var. 13uncu yaşını sürüyor. Yapıldığı atölyeden çıktiğı günden beri tekneye bir marangoz girmiş değil. Yaparken dahi " Saçmalıyoruz, güneşi sicağı bu kadar bol bir ülkede beyaza boyamak varken verniklenir mi yahu kayık ? " demiştik. Daha fazla güneşe maruz kalan kamara ve havuzluk beşer sene arayla iki kez ( ki bunu ben tek başima 3 bilemediniz 4 günde yapıyorum) , bordası ilk defa geçen sene zimparalanıp yeniden verniklendi. Elbette ahşap teknenin bakımi fiberglas tekneden daha emek ve masraf ister ama bunun kabul edilebilir ve makul ölçülerde kalması mümkün ve yapım teknik ve kalitesiyle ilintili.
Çetin Bey siz teknenin yaşı kriterini hangi anlamda yazdınız emin olamadım ama bu konuda Dileğe tamamen katılıyorum. Bizim pontonda çok bilinen bir markanın yeni tekneleri arasında iki tane de eski, 80lerden kalma 38 feetliği vardı. Birini özellikle yelkencilik yeteneği ve bir teknenin seyri, gidişi, kendini hissettirişini ifade etme konusunda kimsenin pek karşısında durmayacağı bir abimiz kullanırdı ve onlar da çoktan bir kaç tekne değiştirmiş, tecrübeli amatör denizci olan, aynı teknenin 20 yaş daha yeni modeline sahip arkadaşlarımızla denize çıkardık...
Hepimizin ortak kanısı o eski 38"in daha denizci, daha iyi yelken yapan, daha güvenilir tekne olduğu yönündeydi ! Ha; efendim içi kötü idi, ikinci tuvalet motor bölmesinin arkasına sıkıştırılmış tavuk kümesi kadar bir yer, tekne kiçta dar. Kaporta iniş merdiveni çok dik ve rahatsız, kuzine minyatür , ıçerisi az işık alıyor, kokuyor vs vs vs...Ama tekne tekneydi.
-
Az ve öz yazayım derken becerememişim :) Ben nedense düzgün markaların "eski" teknelerinin daha güvenilir olduğunu düşünüyorum. Aslında bu düşüncem de hem bu konuda fikirlerine çok güvendiğim insanların anlattıklarından hem de internette okuduklarımdan kaynaklanıyor. Sonuçta motor ve armayı komple değiştirmek mümkün ama dizayn, güçlendirmeler, kabuk, gövde vs. gibi detaylara müdahale etmek mümkün değil ki... Bir de şu eski dizaynlar gözüme çok hoş, çok estetik geliyor, hatta bazılarına bayılıyorum. Sadece Marmara'da gezecek olsam dahi öyle bir teknem olsun isterim herhalde....
Yeni dizayn teknelerde de mutlaka çok iyileri var ama bilmiyorum, çoğunda "ruh" yok; eskiler bi başka. Galiba onlar hem fazlasıyla güvenli olsun hem de işin özüne hizmet etsin diye düşünülerek yapılmışlar, bazıları çok hoşuma gidiyorlar...
Yani iyi marka, eski tekne :)
-
Bugün, 30 esen bir havada bir adanın kuytusunda alargada fırtınanın geçmesini bekliyorum.
Forumda bu başlığın tamamını okumaya başladım.
Öncelikle Aali San'in kendine has üslubuyla kaleme aldığı yazıları için kendisine çok teşekkür ediyor, aynı forumda olduğum için kendimi de şanslı sayıyorum.
Geçen gün yine başka bir koyda Malö 46 ile yanyanaydik.
Geçenlerde Ocean Star 54 ...
Benim, Scorcher (28 no yerli yapim), Jeanneau 36i, Grand Soleil 40 ve Beneteau first 40 teknem oldu.
Scorcher ile çok duygusal bağım oldu, hala için sızlar hatırladıkca..
Diğerleri içind e en denizci, en yelkenci teknem Grand Soleil idi..
Fakat gezi amaçlı, hanımı mutlu etmek acısından en düşük puanı bu tekne alıyordu.
Cunku; ana yelken arabası kocaman tüm kıçı kapatan dümenin hemen önünde olduğundan biminisi yoktu.
Havuzluk dar ve sabit masası yoktu.
Şöyle uzanıp rahatca oturulacak gibi değildi vs...
Sözün özü, beklentilere bağlı gelişiyor, custom tekne yaptırmak veya almak çok maliyetli.. Hazır, basitçe beklentileri karşılayan fabrikasyon ürünlere sahip olmak kolay oluyor.
Selamlar..
SM-N920C cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
-
Diğerleri içind e en denizci, en yelkenci teknem Grand Soleil idi..
Fakat gezi amaçlı, hanımı mutlu etmek acısından en düşük puanı bu tekne alıyordu.
Cunku; ana yelken arabası kocaman tüm kıçı kapatan dümenin hemen önünde olduğundan biminisi yoktu.
Eyüp Bey son satırınız aynen bizim Sanela'yı da tarif ediyor...Eşimin bu postu okumaması için dua etmekten başka çarem yok... :-[
-
Aali.. daha ne kadar İstanbul dasın..😀
Keşke daha çok yazssan.. Bir sorun da bu.. şu saç tekne yapılışını anlatsan..
-
Ali Üstad;
Bu tekneyi http://amel50.com/en/ başka yerde görsem. Amel demem. Hatta yerli bir üreticimi diye düşünürüm. Bizim Egeyat 45 DS'in dümenini kokpite mi? taşımış derim:) Gider web sayfasına bakarım.
Gönenç Bey ben de bu tekneyi görsem Moody'nin yeni bir modeli sanırdım ? Aklıma Amel gelmezdi sahiden. ::)
-
Yazılanlar ve tercihlere saygimızı belirtip, bir iki cümle de biz yazalım.
Ailecek tekne kullananlara hayranım. Ben işin biraz sosyolojik boyutundan gireyim. Efendim şu dünyada kadın olmasa ekonomi filan olmaz. Tüm dünya kadınları içinde Türk kadınının yeri ise dikkat çekicidir.
Ama problem burada değil. Problem Türk erkeğinde . Hepimizde yani. Ben bu ülke erkeği kadar kılıbiğını görmedim. Hele çocuk sahibi de olmuşlarsa yandı gülüm keten helva.
Şimdi kızmayacağını bildiğimden yazayım. En azindan isim vermeyeyim bu reisimizin tüm kıyafetlerini eşi alır. Yıllardır hem de. Ondan önce de muhtemelen annesi alırdı. Üstelik bu reisimiz bunu gururla anlatır. 😀 Şimdi bu adam nasıl tekne alacak kendisi.. alamaz . Vallahi de alamaz billahi de alamaz.
O yüzden uyanık Fransız olayi görüp tekneyi kadınlara göre yapıp işi bitirmiş. Bizim erkekler eşlerinden müsade alabilirler ise tekne alabildiklerinden tekneyi de eşlerine beğendirmek zorundalar. Bu kadar basit işte.
Daha geçenlerde başka bir reis teknesine giremiyirdu. Seyir öncesi eşi tekneyi temizletip kilitlemiş. Neymiş arkadaş tekneyi kirletirmiş. 😀 yahu sen şimdi gel de denizci tekne filan anlat dur . Nafile.
Bakınız çocuklar eşlerden de beter. Televizyon internet.. yoksa onlar da yok.
Teknede eşi ile olmak istemek ile eşi ile halı sahada maç yapmak istemek arasinda bir fark yok beyler uyanın artık..
Bir başka tür de var o daha ilginç vaka. Yine çoğumuzun tanıdığı bir reisimiz. 45 feet teknesi var. Eşinin bu işi çok sevdiğine inanır. Ama ben hiç teknede görmedim eşini.
Bir de tekneye Çanakkale den binen eşler var. Marmara geçişini sevmiyorlar. Cünkü marmara da deniz anasi var. Ne deniz sevgisi ama. Denizi seveceksin ama icindekinden korkacaksın.
Geçen sene fuarda gördüm güvenlik ağı yapmışlar. Denizin içinde havuz. Tam bizlik. Iceriye mahlukat giremiyormuş.
Ben de ilk kurduğunuzda içeridekiler ne olacak ? Diye sordumdu da satıcı çok bozulduydu.
Sözun özü.. bu işi hakkıile yapan kadınlarımizı takdir ediyorum . O belki de ayrı bir yazi konusu.
Ama çoğu kadın kendi kurallari ile denizde olmak istiyor. Yok öyle şey işte. Denizin kendi kurallari var çünkü.
Çocuklar teknede filim seyredemiyor diye gelmiyorlarsa gelmesinler daha iyi. Keza tekne beş dereceden fazla yatınca gelmeyen eşler de gelmesinler. Buluşur bir otelde bir de koya demirler gezdirirsiniz eşinizi çocuğunuzu. O zaman 28 feet tekne her işinizi görür..9
-
Ülen gestapo vallahi de billahi de ne söylemişsen doğru söylemişsin.Yazını okuyunca sanki beni anlatıyorsun zannettim.Kendime izinsiz değil elbise alabilmek;manavdan meyve bile alamıyorum.Gezip, içinde konakladığımız aracımıza destursuz giremiyorum bile....Yazdıklarım GERCEKTİR ne diyeyim kader utansın. :'(
-
Ersin yazdıklarına çok güldüm haklısın:)
Ben kendi adıma yazayım denize çıkmadan pazarlıklar başlar salamayız dimi,olurmu öyle şey:)
Deniz çarşaf,e çarşaf demiştin sallanıyoruz:) ama çıktığımızda çarşaftı:) al sana kavga:)
İyi yönleri de var tabi dırdır yok bır bır yok o mis tek başına:))
-
Dostlarımız teknemize geliyor bazen. Kendi tekneleri gayet güzel bu arada.. Ciddiyim. Ama bir kaç dakika sonra..Yahu 34 ama salon baya rahatmış.. Ya da sıcak duruyor bu tekne.. Ya da yahu kış kabin ne kadar büyük sizin öyle.. Ya da ev gibi yahu ne güzel..Bizim teknelerde ne var da burada olanlar yok diye soruyorlar. Bizimki de fabrikasyon halbuki.. Moody 34 CC.. Tasarım diyorum. İçeride ki ahşap diyorum. Kadın eli değiyor diyorum ;) Yemek kokusu var bizim teknede mesela..
Sanıyorum biraz da şu teknenin yapısal görünmesinden se bir kaç ufak tefek eşya ile kendi imzamızı atmamız da önemli.. Tekne herşeyin ötesinde bize ait olmalı.. Bunu başarmalıyız bence.. Yoksa sadece araba gibi, bir emtea oluyor.
Teknede kadın erkekten ziyade, tekneye aidiyet sağlanmalı..
-
Yalnız elbiselerimi değil, ayakkabılarımı, çoraplarımı da Esay alır. Hatta ben mağazaya filan gitmem, o 3-5 çift ayakkabı alır, eve getirir, giydirir, birini beğenir, tamam bunu alıyoruz der, diğerlerini iade eder olur biter. Geçtiğimiz 26 yılda bir defa çorap, bir defa uçakta üstüme kahve döktüğüm için gömlek, bir kemer aldım kendi başıma. Bir kaç kez tişört almayı denedim, ya büyük geldi ya küçük. Hayatın benim için böyle daha kolay olduğuna kara verdim. Siz bunu ıskalamışsanız ne edeyim? :)
Ama Ersin'in dediğinin aksine, anlattığım gibi, teknemizin boyutlarından memnun, yan yatıyor diye rahatsız olmuyor, yolda sıkılmadan yemek yapıyor, ben ortalığı dağıtınca kızıyor ama, hiç olmazsa tekne derli toplu oluyor, 150 litre suyla 3-5 gün geçmesini dert etmiyor. Bir önceki yıl Alanya'dan çıkıp Kumkuyu'ya gelirken kötü denize yakalandık, gerçekten çok sevimsiz bir yolculuktu. Vurdu kafayı yattı, sabah uyandı, İncekum'u dönmüştük.26 saattir yoldaydık. Az bir yolumuz kaldıydı. Neye getirdin beni bu yola diye höykürdü, bir cigara yaktı, kahvesinden bir yudum aldı, "çok güzeldi ama" dedi.
Dilek'in dediği gibi, kendine göre bir düzen kurar, Masal'a gider kırlent alır, orasını burasına incik boncuk takar, usturmaçalar bir örnek değil diye kızar, ama bu şekilde 34 feet seri üretim bir tekne belki dışardan değil içeri girince diğerlerinden ayrılır.
Yine Mersin'de kendi pontonumdan örnek vereyim. Ahbaplık ettiğimiz 6-7 tekne var. Bunların her biri, her yıl, tıpkı benim gibi, 100 mil tatil için 1000 mil yaparlar. Bu teknelerin hiç biri, eşi olmadan yola çıkmaz. Eşleri çocukları teknededir.
Ersin'in söylediklerini yanlışlamak için değil, genel geçer bir gerçek olmadığını söylemek için yazıyorum bunu. Her doğru, mutlak gerçek değildir çünkü. Alanya marinada, hayatımda ilk kez, çekek yerindeki bir motoryatta, üstelik hayli lüks sayılabilecek bir motoryatta, kadının elinde parlatıcı-üstüpüyle kromları temizlediğini gördüm. Karı koca işe dalmışlardı.
Ama aynı marinada, bir motoryat, yanaşırken, güvertedeki bir genç kızın, bütün o hengame içinde, palamalarlar, tonoz, manevarlar filan, elinde birası, direk dansı yaptığını da gördüm. Öyle ki, kızcağız, palamar tekneye atladığında bile dansını kesmedi, adamcağız nasıl voltaladı halatı bilmem.
Bendeki motoryat imajına ikincisi uyuyor. En azından o güne kadar tanıklıklarım o yöndeydi ve doğru bu çıkarım. Ama öteki de var işte. Demek bir genelleme yaparsam doğruyu söylemiş oluyorum, ama gerçeği söylememiş oluyorum.
Yine Dilek'in dediğine gelerek şunu söyleyeceğim, evet Aali abi 3-5 markanın çizmesi altındayız, ama bunu düşman çizmesi altında inlemek gibi görmeyelim, teknelerimize kendimiz yaşamlarımızdan çizgiler ekleyelim, her tekne güzelleşir, her tekne farklı bir marka olur, kanısındayım.
-
Ersin, bir de Esay beni kapattığında daha 17 yaşındaydım. Ondan önce tabii annem alıyordu kıyafetlerimi.
-
Ben de tek çıkmaktan yanayım.. :o ;D
Erkeklerin dağınıklığı yok, çoraplar neden yerde yahu elin yok mu senin kirli sepetine atsana.. Ivır zıvır gereksiz konuşmaları yok hele belli yaştakiler kusura bakmasın ben küçükken mahhallede Meral teyze vardı aynııı o oluyorsunuz..
Yemek kadar basit bir işi halledememelerine sinirlenmek yok.. İllada kaptan olcam egosuna katlanmak yok.. Habire aynı konuyu, her akşam ve aynı şekilde diğer erkeklere anlatmaları yok.. Havuzlukta yiyip içip ertesi sabah senden hem bulaşık yıka hem demiri topla hem kahvesini yap yok.. Senden 8 gün yıkanmamanı isteyip hem de güzel görünmeni istemeleri..üzerine yan teknede ki direk dansı yapan kızı övmeleri yok.. ve de sen de gençken pek güzeldin gibi bir eşekliği iltifat saymaları yok.. hele bir de kuzey ülkeleri geyiği beni benden alıyor iki tane çakasım var; yok.. Tatile gelmişsin göya başbaşa kalacaksın her akşam ayrı çağırdığı misafirlerini ağırla, hem bulaşık çıkmasın hem de çıkarsa 2lt su harca teoreminin matematiksel ispatı olmadığını anlatmana gerek yok.. Mezeleri löp löp yutup koca göbeklerini daha da büyütürken forumlarda senin hakkında; hanımlara pazar ver bayılırlar demeleri yok.. ohhh misss..
Bana bak valla döverim billa döverim..kadınlara laf yok.. !O__ C:-)
-
Kadın var ya..benim beğenmediğim Cyclades'i cennet yapar sana cennet.. Artık Cheoy Lee'yi ne eder bilmem.. ;) ;D
-
Şeeeyy, şu direk dansı yapan kız hangi marinada acaba, merak ettiydim de.... ;D
-
Önce Ersin'in ardında da Dilek'in yazdıkları sevgili eşim ile tebessüm ile okuduk ve sonuç olarak Dilek REİS'in çok haklı olduğuna kanaat getirdik.
Esay ve Bülent Reislere de ❤️❤️❤️❤️
Çok eğlendik


Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
-
Çanakkaleden binen eşler saptamasina çok güldüm...
Benimkisi ise Ayvalık Seturdan biniyor anca ::)
-
Bülent 3- 5 marka ile hiç bir zorum yok.
Sorum niye farklı markaların farklı istemlere göre geliştirilmiş modellerinden hiç veya çok az görüyoruz idi aslında.
Yeni aklıma geldi mesela ; - eşimin ( hatta kimi denizci arkadaşımın ) bizim kayıktaki en büyük eleştirisi : Ana yelken ray , araba ve iskotası niye havuzlukta ?
Eee, çünkü benimle gelmiyorsunuz birader ( veya eşim için ) saygıdeğer hanımefendi , ben bu kayığı başka türlü nasıl tek el kullanacağım ?
Yabancı testlere bakıyorum, ister 6,5 metroluk mini yatçık olsun ister Oyster 70 bilmemkaç ; hepsinde tekne tek kişi ( single handed ) kullanilabiliyor mu, kullanılamıyor mu ; bundan bahis var.
Bunca senedir bizde kimseden seçiminde böyle bir kriter duymadım mesela ; ben teknemi yalnız veya daima bir ekiple kullanmak üzere seçtim diye ( klimasi üzerinde hazırdı diye alan arkadaşım var ama ) ...
Bizim teknede ana yelken iskotası nedeniyle bir bimini yapmak belki zor ama imkansız değil. Güneye indirdiğimiz için eşimin hatırına da mecburen tipli/tipsiz bir şeyler yaptiracağım.
Ama bundan sonra daha on tekne yaptırsam ya da alsam yine de ana yelken rayı kaporta kapağının önünde, kamara üzerinde olan bir tekne seçmeyeceğim.
-
Ama bundan sonra daha on tekne yaptırsam ya da alsam yine de ana yelken rayı kaporta kapağının önünde, kamara üzerinde olan bir tekne seçmeyeceğim.
Büyük konuşma
-
Geçen sene yine çanakkaledeyken bahsettiğim kadın tiplemesinin örneği ile karşılaştım. Simdi çoğu kadin kedi sevmez. Ama hepiniz yaşamışsınızdir bir restoranda bir kadın çığlığı duyulur. Nedeni ayağınin altından kedi geçmiştir.
Gecen sene yanımda güney afrikalı yaşlı bir çift vardı. Belli onlar da kedi sevmiyor. Bir yan tekne de kocaman .çift aile seyirdeler. Yemek yiyorlar ve kediler gelmiş. Bir ciyaklama sormayın gitsin. Bütün kadınlar bağırıyor.
Bizim güney afrikali kadın çikti . Elinde iki kap kedi maması. Kedileri çağırıp kapları marinanın en uzak köşesine koydu. Kediler doydular ve bir daha gelmediler.
Bu arada dileğin yazdıklarına da aynen katılıyorum yine boyle bir anım var limnosta.. telefondan yazmak zor oluyor.. yazicam efendim..
-
Bülent 3- 5 marka ile hiç bir zorum yok.
Sorum niye farklı markaların farklı istemlere göre geliştirilmiş modellerinden hiç veya çok az görüyoruz idi aslında.
Anlatmak istediklerinizi doğru anladım Aali abi. Ben konu azıcık savrulunca, savrulduğu yer(d)e yanıt vermiştim.
Sizin sorunuzun yerinde bir soru olduğunu düşünüyorum ve ilk başta söylediğim gibi, yanıtını kuyruğunda taşımayınca da zor soru oluyor. Bir merkezli yanıtı olduğunu düşünmüyorum ama, daha önce denilen gibi, ilk ulaşılabilenler önde gelen/çok satan markalar olunca işler bir garip oluyor. Soru da zorlayıcı oluyor.
Ben en sekmezlerimizin pek çoğunun bile, farklı markalara en azından ilk başta tesadüfen ulaştığını, asıl zamanla beğenilerin değiştiğini düşünenlerdenim.
Kendi payıma böyle keç armalı teknelere ayıla bayıla bakardım hep ama, bilmezdim ki annem işte şu şu açıdan üstünlükleri var? Öyle güzel, sıcak gelirlerdi bana. Hepsi o.
Şimdi 34 feet Bavaria kullanıyorum. Pek çok Bavariadan farklı olarak cenova vinçleri dümenden 15-20 cm kıça doğru, elimin altında. Ana yelken Iskotası şöyle yakınımda olaydı, tam olacaktı. E şimdi buna alışmışım, yeni tekne alacak olsam ilkin cenova vinçleri nerede diye bakacağım işte. Yaptıracak olsam, muhakkak hemen hemen aynı yerde olmasını ister, ana yelken ıskotasını da sizin gibi tam öne koydururdum.
Tekne alacak olsam, iyisi mi çok aramam, alırdım bir CC.
Abi, tekneyi aldım ilk, getirdim Mersin'e, babacım geldi. Denizi de çok sever. Zor bela bir yazlığı var, kaç yıl çalışmış almış, denizin dibinde. Oturdu kıçına Masal'ın, şöyle bir baktı, dedi : "Bilmiyorduk ki be oğlum, gittik aldık bir yazlık".
İşte abi, biz de çıkmışız fellah toprağından, böyle öğreniyoruz, kafa göz yara yara. Ancak bu kadar. Yersu, o daha iyi öngörülerde bulunacaktır, diye düşünüyorum.
-
Aali ağabey,
Ön yargı ve satış garantisi.. Bak belki biz romatikiz fazlaca.. hani tekne nasıl desem.. başka bir şey.. satmak için ya da kolay satmak için kelimeleri seni incitir belki.. ama durum şu ki tekne bir ürün nihayetinde..
Bir de bilmemek..kötü değil yani.. 1972 Nicholson.. al var mı ötesi.. 1978 SS... 1982 Cheoy Lee.. 1982 Whitby 42... Lafitte.. Hr.. daha sen de gelsin..
İyi de öyle ülkedesin ki.. Bak şimdi hadi al bayrak meselesi var.. hadi al sigorta meselesi var..hadi al usta vs meselesi var..hemen her ekipman Avrupa- Amerika'nın 3 katı.. neden zihniyet var..
Eee hal bu olunca da kişi diyor ki.. Param var büyük ve yeni olsun bari.. Ya da param yok satarsam kolay olsun bari..
Ama sana dürüstçe diyeyim..eğer gitmeyecek olsam.. Şööle havuzlukta oğlanın nişanını yapacağımız türde.. 34-36 1998 öncesi Jano isterdim.. yalan yok şimdi..
Yok ya düşündüm..ııhhh.. ben gene Moody alırdım.. bu sefer belki 42..
Eos duymasın..alınır belkim..
-
Çok uzun süre keç arma tekne kullandım. Kıç havuzluk yok denecek kadar dardı ve tam ortasından da mizana direği çıkıyordu. Yeke dümen, flok iskota vinçleri, ana yelken iskotası, mizana iskotası elimin altındaydı, kıçımı kımıldatmadan hatta gövdemi bile çevirmeden tüm ulaşmam gereken yerlere ulaşıyordum. Yelken yapmak gerçekten zevkti ve tek kişi kullanmak için idealdi. Mandarları kamara üstüne gelmiş, iskota arabası kamara üstünde olan, geniş havuzluk nedeni ile genova iskotasını trim etmek için havuzlukta yürüyüş yapmanız gereken tekneleri de kullandım, kesinlikle keç armaya değişmem.
Teknelerde sorulan sorulardan biri, kaç yatağı var? sorusudur. Bir İngilizin bu soruya cevabı, otel işletmiyorum, teknemle dolaşıyorum olmuş. Bir limanda geniş bir kıç havuzluk iyi bir seçimdir ama denizde küçük bir havuzluk her zaman daha uygundur. Dilek Ergül'ün söylediği gibi oğlanın nişanını havuzlukta yapmayıverin.
-
Ahmet Bey kaç sene oldu ?
Belki 20...O teknenin havuzluğunda Fenerbahçe önlerinde dümeni elden bırakmadan yaptığınız balık tavanın tadı hala damağımda...
Yaşlandık mı ne ? :(
-
Oglan da evlenemesin mi simdi.. 😈😂😂
SM-N9000Q cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
-
Bülent, tabii ki birbirimizi anlıyoruz.
Yine de tam neyin altını çızmeye çalıştığımı açik ifade için bir örnek vermek istiyorum. Beneteau ve Jeanneau'daki son durumu bilmediğim için yanlış bir şey söylemek istemem ( Evet galiba işte birinde sun fast , sun odyssey serileri var, dıgerinde de oceanis,sense...Ama tam tanımıyorum güncel imalatlarıni )
Bu nedenle ( fiyatı nedeniyle ) belki Türkiye için yanlış bir örnek de olsa ; X-Yachts'ı örnek vermek isterim. Adamlar hepsi aynı boyda ama farklı üç ayrı seri üretiyorlar , gezgin, hizlı gezi, yarış teknesi...
Tamam : bunu da elbette uyanıklık ve kurnazlıktan yapıyorlar ya ; mesela X- Yachts bizde çok satan bir tekne olsaydı bu farklı 3 serinin dağılımı nasıl olacaktı ? Bence neredeyse tamamı cruiser olacaktı...( En uygun fiyata aynı boy olduğu için, en geniş iç hacim onda olduğu için )
Yada Fransada aynı firma ( aynı aluminyum kabuk üzerine ve içine ) Garcia ( üstad Jimmy Cornells'in taleplerine göre tasarlanmış) ve Allures diye 2 ayrı tekne yapıyor. Ne özellikleri var dersen ; Birincisi çok pahalılar, ikincisi (tıpa tıp aynı kabuğa sahip ) teknelerden biri diğerinden 200.000 Avro daha da pahalı ? :-\ Efem biri makul bölgelerde uzun seyirler içinmiş, diğeri ise dünyanın en sevimsiz ve zor yerlerine gidebilirmiş...Elbette bu da bir uyanıkçana pazarlama taktiği ama ; müşterisi var demek. Yoksa bir mütevazi tersane bu iki seriyi bir arada götüremezdi.
-
Şimdi buradan daha farklı bir soru sorabilir miyiz? Giden gezen, çok okuyan bilir;
Bu 3-5 marka, hadi geçelim, benim Bavaria, şöyle bir elden geçse, donansa , yapamaz mı klasik rotadan bir dünya turu?
Açık denizde çok seyir konforu eksiği olacağını söylüyorlar. Benim bildiğim bu kadar.
-
Yapan çok var Bülent ; niye yapamasın ? Pek çok Beneteau ve Bavaria şu an dünya denizlerinde ya okyanus geçişlerinde yada dünya turunda.
Seninkinin tam modelini bilmediğimden kıç ve havuzluk şeklini de bilmiyorum. Olsa olsa ensiz ve küçük havuzluklu, muhtemelen de gövdesi daha alçak bir tekneye göre ve o da sadece belli seyirde, biraz daha rahatsız gidersin.
Ama 3+1 ve bir koca veranda ile gideceksin : değmez mi ? ::)
-
Şimdi buradan daha farklı bir soru sorabilir miyiz? Giden gezen, çok okuyan bilir;
Bu 3-5 marka, hadi geçelim, benim Bavaria, şöyle bir elden geçse, donansa , yapamaz mı klasik rotadan bir dünya turu?
Açık denizde çok seyir konforu eksiği olacağını söylüyorlar. Benim bildiğim bu kadar.
Abi siz o tekneyi bana verin bak ben kaç tur atıyorum... Masal'a laf yok...
SM-G920F cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
-
Sağol Ermancım. :)
90lı yılların seri üretim teknelerinden daha geniş, 2007 sonrası teknelerden daha dar kıçlı. Gövde de aynı şekilde. Bana kalsa, son bakiyelerden.
Bu da (Aali abi'nin) ufuk açıcı bir söylem oldu ve Ersin aklıma geldi- doğrulamak adına-.
2 yıl önce Milta'ya bağlandıydım. Yanımda bir tekne. Cıncık gibi. Vay anasını dedim, çift dümen filan. Milta'ya gelirsen böyle sümüklü köşker çocuk gibi durursun dedim kendi kendime.
Meğer, o masal'dan neredeyse yarım boy büyük havuzlu, çift dümenli tekne Masal'dan bir feet kısaymış.
-
Dehlerin ilk teknesi 26 ile son teknesi 26.1 in karşılaştirmalı testini okudum ve asıl resimlere baktım...
Boyları milimi milimine aynı, daha enteresanı azami genişlikleri de aynı !
Hava fotoğrafına bakarsan ilk 26 evet 26 feet mıncırık bişi, 30 küsur sene yeni olanına bakınca diğerinin yanında 40 feet gibi duruyor... :o
-
Bu dizayncılar pek Allahsızlar anlaşılan.
-
Bundan birkaç saat önce süper loto'dan bir kişi 37,5 milyon tl aldı. Kabaca 10 milyon dolar.. biz oynamayız ya çenemizi yordu ...yapacağımız şeyde ikimiz de hemfikiriz; dünya turu...
Canım dedim foruma yazarım tekneden anlayan onlarca dost var. Fikir alırız atlar gider beğendiğin neyse 40-50 feet arası bişe alırız dedim. Göster bakayım dedi... Ben de pek bilmem ya açtım Hanse, Jeno, Bavaria gösterdim 1-2 tane de katamaran gösterdim... Yaa dedi çok güzel ama bizimki denize çok yakışıyor. Sanki denizle daha bir içiçeyiz. Gösterdiğim 10larcasından 1 tane beğenemeden vazgeçti.. Bir yutkundum.. Nasıl hoşuma gitti anlatamam.. ulan 2 mil yavaş gitsin hanımım sevsin vallahi; her şeye değer. Özz'üm dedim bizim keçiyle dünya turu biraz kasar..işin içinden çıkamadı..Ben teknemizi seviyom para da çıkmadı zaten gerek yok, güverte benim, seyir halinde mutfak bulaşık senin alargada benim. ortalıkta bişe bırakma, tekneyi dağıtma bana yeter dedi çıktı işin içinden. Bizim kız ipleri eline aldıkça daha çok hoşuma gidiyor.. Bizde her şey custom built.. nevi şahsına münhasır ;)
SM-G920F cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
-
Her tekne ile dünya turu yapılabilir, hiç bir tekne dünya turu için uygun değildir.
Rekor kırma amacı ile 95 cm tekne imal edip Atlantik Okyanusunu geçmeye niyetlenen var. Diğer taraftan zamanının en büyük ve en dayanıklı gemilerinden Titanik battı.
Her ne kadar okyanus geçişi için bir standart yoksa da genel kurallar, ağır, iç hacmı personelin su ve gıda başta olmak üzere tüm ihtiyaçlarını karşılayacak kadar yeterli hacme sahip, havuzluğuna su dolduğunda tekne dengesini bozmayacak tekneler ön plana çıkıyor. bir çok türk gezginin dünya seyahatinde yer kazanmak için tuvaleti iptal ettiğini unutmamak gerekir.
Bizim kullandığımız tekneleri Amerikalılar "racer cruiser" yarış gezi olarak sınıflıyorlar. Okyanus için gezi sınıfı veya "ocean cruiser" okyanus gezi öneriliyor.
Dünya seyahati için hava durumu için mevsimsel seçim yapıp denizde olacağınız süre için de iyi bir hava durumu tahmini alırsanız her tekne ile okyanus geçersiniz yani dünya seyahati yaparsınız. Seçiminiz, 1 Ocak'ta yola çıkacağım, 24 Ocak'ta ... limanına ulaşacağım oradan da 28 Ocak'ta .. adasına gitmek için yola çıkacağım şeklinde ise gerçek bir okyanus teknesi almanızı ve her türlü rahatsızlığa kendinizi hazırlamanızı öneririm.
-
Ben tekne tasarımından anlamam.. Düz mantık yürüteceğim cahilliğimi affedin.
Geniş bir kıçı olan tekne 30metre genişliğinde 3 metre yüksekliğinde olan bir dalgadan nasıl iner? Nasıl derken nasıl bir hareket ile iner.. Double ender nasıl iner..? Ya da dar kıçlı bir tekne.. (ne olur biri de çıkıp imoca 60 örneği vermesin..o tekneler ve dümencileri farklı)
-
Volvo Ocean Race'de ben hiç kıçı dar tekne görmüyorum ama...
Hadi ateizler bunu da açıklayın :-)
-
Geniş kıçlı tekneler katamaranların monohull olmuş halidir. düğün salonu olmaya çok uygundur. Ayrıca başın yarattığı dalga kıça geldiğinde kıçı batıramadığı için gövde hızları da aynı boydaki teknelere göre daha fazladır. "Double ender" dediğimiz başı kıçı bir tekneler dalgada gövdeleri suyun içine çok girer ve çıkar, korsları fazladır bu nedenle salınımları uzundur, dalga vurduğunda tekne karinası ve bordası suya girip çıkar ama hareket yavaş olduğu için içindekini rahatsız etmez. Geniş kıçlı teknelerin altı düzdür, dalgayı bir bıçak gibi yarmak yerine et dövme aleti gibi vururlar. tekneye birşey olmasa da içinde olan siz et sayılırsınız.
Volvo Ocean Race tekneleri yarış için tasarlanmıştır. Hız için tasarlandıklarından aslında okyanusa çok da uyumlu değildirler. Biçilen ömürleri bir dünya turudur. Bu turda bile salması kopan, hasar alan tekne sayısı hiç de az değildir. İlk tur tamamlandıktan sonra tekrar yarışacaksa salma dahil bir çok donanım değiştirilir (bakım yapılmaz) ve tekne yenilenmiş olur.
-
Dünya turu meselesini konudan kopmak için değil, konuya yapışmak için ortaya atmıştım.
Daha sonra Dilek ve Ahmet Reis'in de yazdıklarını bir arada düşündüğümüzde, demek mesele, bir teknenin gider olması değil. Çünkü hepsi gidiyor.
3-5 Markaya hapsolmak-pazarlama başarıları bir yana- biraz da bundan olamaz mı?
-
Volvo Ocean Race'de ben hiç kıçı dar tekne görmüyorum ama...
Hadi ateizler bunu da açıklayın :-)
Ben de Volvo Ocean Race veya benzeri her türlü yarişta tek bir sana benzer skipper görmüyorum ama... :-\
( geçenlerde o ünlü Fransız skipperlerden birisi " Evereste tirmanmak bunun yanında çocuk oyuncağı " buyurmuş )
Sportif arabanı da gayet güzel kullanıyorsun ; bir gün Ferrari F1'e binsen gazlayıp 3 saat durmadan tur rekorları kırabileceğini mi sanıyorsun ?
-
Kişilerden değil, dizaynlardan konuşuyoruz Aali Bey.
Siz o dar kıçlı küçük havuzluklu tekne ile mesela Sanela ile dünya turu yapın, ben size o tekneyi hediye edeyim
-
Bir araya gireyim mi :)
Yapılmaz değil..zorlar.. Yoksa Bavaria ile de çıkan var.. Ve gayet güzel geziyorlar da.. Ama Hollandalı arkadaşlarımın söylediği.. rahatlık açısından pek uygun değil derler..
-
Dünya turu meselesini konudan kopmak için değil, konuya yapışmak için ortaya atmıştım.
Daha sonra Dilek ve Ahmet Reis'in de yazdıklarını bir arada düşündüğümüzde, demek mesele, bir teknenin gider olması değil. Çünkü hepsi gidiyor.
3-5 Markaya hapsolmak-pazarlama başarıları bir yana- biraz da bundan olamaz mı?
Bülent bu eğilimin veya pazarlama taktiğinin bugün de sürdürüldüğünü düşünmüyorum ( zira işte tartışmamızın da konusu bu : bugün her üretici başka bir alanda ürününü öne çıkararak, - yok explorer şeysi, yok day cruiser hedesi, yok yeni klasik hödösü..., niş pazarlara hitap ederek malı götürmeye çalışıyor ). Ama geçmişte 70li, 80li yıllarda, yat inşası artik küçük atölyelerin hakimiyetinden çıkıp fabrika ve gerçek sanayi ürünleri olmaya başladığında , üreticiler hep belli bir yola gittiler : "iyi" bir tasarımcıya ( daha önce tekneler çoğunlukla kendi tasarımları , hatta tersane sahibi kurucu abinin elinden çıkma olurdu. Bugün bile bunu yapan bir iki küçük firma var, patronu oturup kendi bilgi ve tecrübesine göre bir kayık tasarlıyor ) bir tasarım sipariş verip bunun prototipini yapıp, sonra bu tekneyi ortalıktaki en iyi ( ve profesyonel) yarışçilardan biri skipperliğinde geniş kitlelerce bilinen takip edilen yat yarışlarına soktular...
Teknenin yarış başarısı gelir gelmez de bu tekneleri donatıp seri imalat tekneler olarak piyasaya sürdüler.
Bu tekneler elbette yarış teknesi olarak iyidiler ki, o yarışları kazandılar. Ama içlerine gezi için gerekli mobilya, donanım ve depolar yüklenince, muhtemelen arma, yelken...yarış için en iyisi, en pahalıları seçilmiş malzemeler yerine seri imalatın gerektireceği hesaplı mallar kullanılınca ama en önemlisi teknelerde ulusal yelken kahramanları değil de bencileyin düz insanlar dümen başına oturunca , tasarım avantajlarından pek de eser kalmadı ( buna rağmen de bu tekneler geçmişe yapışıp her türlü yeniliği reddeden çok klasik tekne tasarımlarına göre elbette daha hızlıydılar ki bu da biz gezginlere de lazım olan bir özellik. Ben de 10 saatte alabileceğim yolu 12 saatte almayı istemiyorum).
Bu arada bu teknelerin posta ve su altı formlarının getirdiği bir fayda daha fark edildi...Bu teknelerin içine eski tasarımlara göre daha fazla kamara, daha fazla WC, daha fazla salon, daha fazla kuzine alanı sığdırılabiliyordu. Lakin enine yer vardi da, ya yükseklikler ? Haydi gövdeler yükseldi, daha önce ölü alan olan kıç altlarına bir veya iki kabin yerleştirmek için havuzluklar yükseltildi. Eskiden suya yakın oturmak adetken denize adeta balkondan bakmak standart oldu.
40 feet tekne alıp içinde 26 feet tekne standartlarında yaşamak yerine 33 feet teknede ferah fahur yaşanabiliyor artık ( ama yaşamak başka, yol gitmek başka şeyler...) Iyi mi oldu, fena mı oldu ? Bunun cevabını her reis kendi vermek zorunda. Belli yaşa gelmiş, bir tekneye bir daire parası verecek bir insana akıl vermeye kalkışmak da bence hadsizlik. Herkes kendi kararını verecek ve o karar muhtemelen o kişi ve ailesi için doğru karar.
Görünen o ki, teknelerin genişlemesi , özellikle kiçta genişlemesi akımı devam edecek. Ben de merak etmiyor değilim, hepi topu 7,5 m boyunda ama kıçında çift dümenli ilk tekneyi ne zaman ve kim yapacak ? Lakin iyi ve ünlü olup bu yola aşırı biçimde gitmeyen üreticiler de var. Örneği J- Boat. Hiç de ekstrem tasarımlara gitmeden en hızlılarından tekne yapıyorlar .
-
Kişilerden değil, dizaynlardan konuşuyoruz Aali Bey.
Siz o dar kıçlı küçük havuzluklu tekne ile mesela Sanela ile dünya turu yapın, ben size o tekneyi hediye edeyim
Hö ? Tekne benim zati Memet bey, borcu filan da kalmadı ; kime neyi hedaye ediyürsünüz ? 8-)
Elbette gayet güzel dünya turu yapar, döner bir de tersinden yapar, hatta bir kere daha yapar.
Bunu bir, iki veya üç kişilik bir ekiple de yapabilir ama muhtemelen dördüncü kişiyi alamaz, alani yetmez.
Size ev ödevi veriyorum ; internette araştırınız...
W. Erdmann adlı bir Alaman bey Kathena Nui adlı teknesiyle son 30 yılda 3 dünya turu yapti ; düzden, tersten.
O kayığın boyu, eni, deplasmanı, yelken alanı , iç hacmi...bu değerlerin hepicüğü Sanela ile çok benzerdir.
He, onun kayığı dörtköşe, çirkin bi yeke sopasıyla idare ediliyor : benim güzel mi güzel bir dümen dolabım var 8)
-
Çok meşgulüm.
Hisarönü Yeşilova arasında bağlama yerleri, restoranlar incelemesi, gözlemlemesi yapıyorum.
-
Çok meşgulüm.
Hisarönü Yeşilova arasında bağlama yerleri, restoranlar incelemesi, gözlemlemesi yapıyorum.
Kayığınızın kıçını sığdıracak bi boşluk bulabildiğiniz müddetçe hayat size güzel Mehmet Bey !
-
Çok meşgulüm.
Hisarönü Yeşilova arasında bağlama yerleri, restoranlar incelemesi, gözlemlemesi yapıyorum.
Gökova imara açıldı diyorum, son kez göreceksiniz diyorum, herkes yine de Yeşilova'ya-Hisarönü'ne gidiyor, ben de anlamıyorum.
-
Yabancı forumlarda vakit geçirdiğim sürelerde özellikle Amerika'da bahsi geçen tekneler çoğunlukla amigo, catalina 25, 27, 35 , albin vega vs. Gibi Türkiye'de pek bahsi geçmeyen markalar. Ülkemizde pazarı elinde Tutan markalar Akdeniz'e yakın ülkelerin tekneleri olması tesadüf olamayabilir diye düşünüyorum. Nasıl ki her ülkenin futbol stili, kendi mutfağı var aynı şekilde tekne dizaynları da kendilerine ve özellikle kıyısında yaşadıkları denizlere endeksli olabilir mi? Amerikalı denizciliği Okyanusta öğrenmek mecburiyetindeyken İtalyan için bu böyle olmayabiliyor bu da dizayna bire bir yansıyor olabilir mi ?
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
-
Bir süredir bir şey yazamıyorum ama fırsat buldukça okuyorum, telefondan yazmak çok zor zor oluyor,tekip edilmiyor sanılmasın. Ali San Reis, ellerinize sağlık son zamanlarda forum ortamlarında çok sık bulamadığımız birikimde harika bir konu ve bilgilendirme oluyor, paylaşımda bulunup bilgilerini bizlerle paylaşanlara da tekrar teşekkürler.
-
Çok meşgulüm.
Hisarönü Yeşilova arasında bağlama yerleri, restoranlar incelemesi, gözlemlemesi yapıyorum.
Gökova imara açıldı diyorum, son kez göreceksiniz diyorum, herkes yine de Yeşilova'ya-Hisarönü'ne gidiyor, ben de anlamıyorum.
Napiim.
Tekne Hisarönü'nde bağlı.
Yani tekne bir yere gitmiyor. Ben tekneye gidiyorum, oluyor
-
Oğuzhan Reis,
mesela Almanlar ABD teknelerini yadırgıyor bunu dergilerinden anliyorum. Kimini çok ağır, fazla klasik buluyorlar, elbette ABDde çok iyi tekneler yapıldığını da biliyorlar, onlara da aşırı pahalı diyorlar. Ayrıca mesela Hunterin bordadan bordaya geniş havuzluğunu , borda yüksekliğini, hatta ( ana yelkene bakışı engelleyen ) biminisini yadırgıyorlar . Aynı şeyi Azuree testinde de okudum. Azuree hızlı, sportif bir tekneymis, Türk imalatçı niye üzerine bimini koymuş ? ( kapat istiyorsan yahu, ya da sök...Adamın derdine bak )
Bizde durum sanki biraz daha farklı. Hunter, Catalina, Mc Gregor, J- Boats, Melges bildiğimiz markalar. Ayrica bana yabancı bir konu üzerinde fikir beyanı için ama, mesela motorbot ve motoryat piyasasında bizde Amerikan tekneleri hiç de alışılmadık ve az bulunur değil diye biliyorum.
Ülkemizde bir dönem Hunter ve McGregor epey satış yaptılardı.
Sanırım doların Avroya göre değeri ve ABDden nakliye masrafları Türkiyede ABD teknelerinin satışında kilit rol oynuyor. Dolar hesaplı ise talep oluyor, değilse " burnumuzun dibinden " Akdenizden tekne almak daha uygun geliyor.
-
Ülkemizde bir dönem Hunter ve McGregor epey satış yaptılardı.
Sanırım doların Avroya göre değeri ve ABDden nakliye masrafları Türkiyede ABD teknelerinin satışında kilit rol oynuyor. Dolar hesaplı ise talep oluyor, değilse " burnumuzun dibinden " Akdenizden tekne almak daha uygun geliyor.
İşte bence işin can alıcı noktasını anlatan kilit cümle yukarıda yazılmış.
-
ABD'den gelen tekneler genellikle konteyner içinde gelebilecek kadar küçük teknelerdi. ABD'den tekne alıp transferle getirmeye kalksanız aldığnız sıfır tekne geldiğinde eskimiş olacak.
Aslında ABD'de ağır okyanus teknelerinin yanı sıra yarış ve gezi yarış tekneleri de yapılıyor. Hafif tekneleri okyanusta görünce ne kadar şaşırıyorsam ağır okyanus teknelerini göllerde kullanmalarına da daha fazla şaşırıyorum.
-
Ülkemizde Melges kullanımı az değil. Çok sayıda yarış meraklısının son dönemde ilk göz ağrısı. Gemi ile nakliye konteyner içi veya açık taşıma mümkün ve zor değil.
Hunter köklü bir diğer şirket ile birleşip daha lüks bir segmente kendisini konumlandırdı diye okumuştum. Bir ara linki paylaşırım.
J-boats kendisini daha racer ve onedesign noktasına kaydırdı.
Gel gelelim, US özelinde pasific secraft özellikle Batı kıyısında California'lı denizcilerin namusları gibi gördükleri tekneler.
Doğu kıyısı ve özellikle Miami'de bölgesinde ise işler çok değişik. Lüks ve çift gövdeliler bu bölgede çok daha hakim.
Bir diğer tespit ise USA özelinde motoryat sayısı daha fazla.
Diğer yandan bence bu başlık özelinde kendimize şu soruyu da sormamız gerekiyor. Bahsettiğimiz diğer tersanelerin üretim kapasiteleri nedir? Örneğin Ali Üstad X-yacths dan sormuş soruyu. Ki şahsi kanaatim racer serisinden ben bir sekiz tane hatırlıyorum Marmaris Miltada. Bence bu ciddi bir rakam. Tabi yıllık üretim kapasitesi nedir bilemiyorum. Ama HR özelinde senede yanlış hatırlamıyorsam 32 tekne yaptıklarını okumuştum. Ülkeye senede 3 HR sokuyorsak bence dünya pazarında bu önemli bir rakamdır.
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
-
Oğuzhan Reis,
mesela Almanlar ABD teknelerini yadırgıyor bunu dergilerinden anliyorum. Kimini çok ağır, fazla klasik buluyorlar, elbette ABDde çok iyi tekneler yapıldığını da biliyorlar, onlara da aşırı pahalı diyorlar. Ayrıca mesela Hunterin bordadan bordaya geniş havuzluğunu , borda yüksekliğini, hatta ( ana yelkene bakışı engelleyen ) biminisini yadırgıyorlar . Aynı şeyi Azuree testinde de okudum. Azuree hızlı, sportif bir tekneymis, Türk imalatçı niye üzerine bimini koymuş ? ( kapat istiyorsan yahu, ya da sök...Adamın derdine bak )
Bizde durum sanki biraz daha farklı. Hunter, Catalina, Mc Gregor, J- Boats, Melges bildiğimiz markalar. Ayrica bana yabancı bir konu üzerinde fikir beyanı için ama, mesela motorbot ve motoryat piyasasında bizde Amerikan tekneleri hiç de alışılmadık ve az bulunur değil diye biliyorum.
Ülkemizde bir dönem Hunter ve McGregor epey satış yaptılardı.
Sanırım doların Avroya göre değeri ve ABDden nakliye masrafları Türkiyede ABD teknelerinin satışında kilit rol oynuyor. Dolar hesaplı ise talep oluyor, değilse " burnumuzun dibinden " Akdenizden tekne almak daha uygun geliyor.
Âli reis aydınlatıcı bilgiler için teşekkür ederim.
-
Çok güzel bilgiler paylaşılıyor. İlgi ile okuyorum teşekkürler. C:-)
-
Çok güzel toparlanıyor fikir ve bakışlar.
Sevgili Aali San'ın 'yeni teknelerin de hakkını yememek lazım' gibi bir anlamı olan paragrafını da okudum.
ben de konfor ve ferahlıkla denizcilik arasındaki ters ilintiyi bilip gene de güzel ahşap teknem Chaika of Vah ı sayıp şimdi Bavaria 39 layım. O teknemi görüp üzülüyorum hala. Ama tercih sebebi daha geniş ve yeni olmak idi. Eski teknem 10.35 değil de 11.50-12 m olsaydı belki de hiç vazgeçmezdim ondan. Ahşap oluşu ayrı güzel, modeli ayrı hoş, denizciliği de bir başka idi.
Şimdi buraya kadar her şeyi anladım da, anlamadığım giderek teknelerin büyüdüğü, üretici pompaladıkça tekne boyunun 50 feet leri de geçtiğ gerçeği. Şöyle dört beş yaşında 10-12 m aralığını geçmeyen tekne sayısı çok az satılık ilanlarında. Kocaman 46-55 feet tekneler gani.
Bu da yeni gelişen konfor merakının sonucu mu bilmiyorum?
-
Üretici mi pompalıyor yoksa bütün bir sistem, insanı mümkün olan en yüksek "konfor"a mı zorluyor, bunu da sorgulamak gerekir.
Hatta şu bile sorulabilir, denizcilik daha 60-70 yıl öncesine kadar, deniz emekçileri ile az sayıda meslekten olmayan maceraperestin tutkusu iken, şimdi sıradan insanın ilgi alanı haline geldiğinden mi, bütün bu konfor talebi?
-
Hatta şu bile sorulabilir, denizcilik daha 60-70 yıl öncesine kadar, deniz emekçileri ile az sayıda meslekten olmayan maceraperestin tutkusu iken, şimdi sıradan insanın ilgi alanı haline geldiğinden mi, bütün bu konfor talebi?
Hah : zurnanın zart ! dediği yer işte burası...
-
Ben bu büyük tekne sevenler tam olarak istedikleri gibi gezebiliyorlarmı , rüzgarlı havada ve marina palamarlarının olmadığı barınak - iskelelere yanaşırken tekneyi nasıl abrayabiliyorlar , ya da bakım ve barınma masraflarının tekne boyu büyüdükçe boyla orantısız olarak deprem skalası gibi arttığını düşünüyorlar mı onu da merak ediyorum. ?0-?
-
Çook yıllar evvel, yani marina kiraları otomobil fiyatı değil de marina ışleticilerinin taktikleri henüz sadece Alman markından, dolara, dolardan Avroya geçmek gibi ; minik uyanıklıkları geçmemişken bizler yine bağırınıyorduk. Bir arkadaşımızin tekne sahibi babası o zaman bize : " Çıkın gidin evladım siz de o zaman bu ülkede amatör teknecilik 70 senedir tonozda yapılırdı. Kötü havada teknenin başına gidilir, gerekirse içinde yatılır, gerekirse tekne çözülüp kaçırılir...." diye başlayan bir diskur çekmişti ( o tarihte de teknesini tonozda tutuyordu gerçekten de ) .
Tabii biz " gözünü marina denizciliği " ile açmış nesile bu sözler dehşet verici gelmişti.
Nasıl yani ? Tekne korunaklı ve sağlam bi yerde durmayacak, kıçindan su hortumu ve elektrik kablosu sarkmayacak, buz dolabı 7/24 çalışmayacak, pontonda dolaşırken Ahmetin teknesinde gırgır yapılmayacak, Mehmetin teknesinde bira içilmeyecek, Hasanin yaptığı mezelerin tadına bakılmayacak...? Ne zor, tatsız bir yaşam.
Buna rağmen ben bir sene bunu Tuzla Mercan koyunda denedim. Kışın ilk fırtına çikip karşi bahçemizde de bir ağaç devrilince gecenin ikisinde teknenin başina apar topar koştum...Tekneler alargada çılgın gibi dövünüyor. Deli bir yağmur, feci bir rüzgar var. Bir kaç tekne sahibi ( ve mekanın reisi ) uyduruk bir tentenin altına sığındık, titriyoruz. Reis piknik tüpünde çay demledi sağolsun. Bir kaç saat geçti, fırtınanın dineceği yok. Gelen dalgalara bakıyorum ; reise döndüm : Şimdi benim tekne tonozu koparsa veya tehlikeye girse bu dalga ve rüzgarda senin botunla ben tekneye ulaşabilir miyim, hadi ulaştım teknenin üzerine çıkabilir miyim ? " dedim.
Adam " Geç beyim bu işleri..." der gibi suratıma bakti.
" Abiler şimdi tekne halatını koparsa bana sadece nasıl karaya vuracağını seyretmek kaliyor : ben gideyim bana müsaade...Bir de o faciayı yaşamayayım" dedim ve güneş doğarken eve döndüm.
Koparmadı halatını dayandı teknecik.
Ondan sonraki fırtınalarda eşim beni uyandırır " kıyamet kopuyor, nasıl sorumsuzca uyuyorsun, gitsene teknenin başina..." dese de dönüp arkamı uyumaya çalışirdım. Bu takip eden fırtinalardan birinde de 15-16 m boyunda harika bir tekne halatını koparıp karaya vurdu ve ikiye bölündü. Ben de bir senelik bir denemenin sonunda hala kayığım tek parça, güzel güzel tekrar marinanın yolunu tuttum.
Bu uzun hayatimdan kesitler girizgahının nedeni Bülentin tespitine gelmek...Belki genç yaşimda, daha küçük, daha düşük bedelli bir tekneyle amatör denizciliği , - eski denizciler gibi - , zor ve meşakkatli yanından da yapabilirdim. Ama devam ettiremezdim. Ettiremezdim çünkü Bülentin dediği gibi sonuçta sadece meraklı bir sıradan insanım.
Bu durumda da " bu işin yolu budur, eskiler gibi yapmalı, geleneğini, ananesini değiştirmek istememelisin..." demem.
Konfor talebi haklı bir taleptir.
Yine de asıl konumuz " farklı tekneler niye yok ? " idi.
Yani konfor sadece 2 veya 3 kabinli, WCli, duşlu , ana yelkeni sarma sistemleri gezi teknelerine özgü bir şey değil...
Ortalıkta konfordan geçtim, lüksün veya zıpırlığın limitine ulaşmış daysailer da var, motorsailer de, explorer yacht da,
yeni klasik de.
Yani galiba yine de bu sorunun gerçek cevabı maceraya girmeden ikinci elde kolay bulunup kolay alınıp satılabilen ve bütçeye uygun en büyük tekneye sahip olma düşüncesi. Bunun için de kimse kınanamaz, çünkü rasyonel bir fikir.
-
Amatör Denizcilik Üzerine başlıklı bir deneme yazmıştım forumda. Siz mi demiştiniz Aali abi, yoksa bir başkası mı şimdi anımsamıyorum, dönüp bakmadım da, denizcilik kültürü diye bir şeyden söz edildiğini elin memleketinde duyamazsınız diye. Garipsemiştim ilkin. Sonra doğru geldi; biz kültür kavramını kapsayabileceğinden daha geniş anlamlarda kullandığımızdan, elimize geçen her şeyi aynı torbaya attığımızdan kültürü oluşturan -gelenek gibi- ögeleri de kültürmüş gibi sunuyoruz. Öyle olunca, örneğin " havuzluk konforu iyi ama bu denizde gitmez" dediğimiz geniş kıçlı, ütü tipi tekneleri beğenenleri burunluyoruz. Oysa sözünü ettiğimiz, tenkit ettiğimiz yalnızca teknolojik bir çizgi. Pekala taleplere göre değişkenlik gösterebilir. Şimdi, mesela, Kalamış Adalar arasında gezip tozan biri için ütü tipi bir tekne niye kötü olsun ki? Ben neden ona göre, mesela bir Cutter kullanıyorsam üstün olayım ki?
Öte yandan, Gönenç bir bilgi sundu bize ki, çok önemli. Dünyada yılda 32 HR üretiliyormuş, bunun 3 tanesi de Türkiye'ye geliyormuş. Yani dünya pazarında %9,5 gibi rakam. Bence muazzam bir oran. Bu, Türklerin beğenilerinin o kadar da sonradan görme olmadığını da gösterir. Bence asıl sorun, denizciliği nasıl köklü bir gelenek haline getireceğimizde. Ata'nın vurguladığı gibi; Nasıl "Denizciliği Türk'ün milli ülküsü haline" getireceğiz?
İnebolu'dan mı başlanmalı, oradan mı kerteriz alınmalı?
-
Bu linkten X yat http://www.x-yachts.fi/previous-models/?contentmap=9008 üretim sayılarını görebiliyoruz.
Benzer şekilde halberg sayfasında 73 yılda toplam 9400 tekne ürettiklerini söylemişler. Teknelerin boyları büyüdükçe üretim adetlerinin azaldığını 31 foot bir tekneden senede 14 tane yapabilirken şu anda 62 foot bir tekneden yılda bir tane üretebildikleri bilgisi var.
Southerly 47 senede 900 tekne üretmiş. http://www.southerly.com/about/
Dufourda bugün için bu sayı yılda 400 tekne http://www.dufour-yachts.com/en/the-yard/production . Beneteau ve Jeanneau rakamları maalesef bulmadım.
Hanse grup (hanse / dehler / moody / varianta / fjord / sea line ) 2015-2016 bilanço yılında toplam 499 tekne satmışlar.
file:///C:/Users/G%C3%B6nen%C3%A7%20Demir/Desktop/hanseyachts_GB2016_english_web.pdf s. 23 e bakabilirsiniz. şeffaflık ve hesap verilebilirlik bu demek... genel bilgiler için https://www.yachts.group/gb/
Hanse gruba bağlı 6 marka, tüm satışlarını ülkemize yapsa, bence yine de tek tipçiliği kıramaz. Kaldı ki; yukarıda bahsettiğimiz tüm tekneler marinalarımızda ki "otopark" görüntüsünü kırmaya yeterli olmayacaktır. Moody dışında yeterli görsel bir farklılık bence yok.
-
Ne güzel yazılar yazılıyor. Keyifle okuyoruz efendim.
-
kafamda bu konuda yazmak istediğim öyle çok şey var ki aslında. İnsanın kafası karışıyor. O kadar çok bu da doğru ama dediğim şey var ki. O yüzden iyisimi ben kendi doğrularımı yazayım.
İnsan her seyirde birşeyler öğreniyor. Örneğin bisiklet. Hiç bu kadar işe yarıyacağını tahmin etmemiştim mesela. Şu yaptırmak istediğim (hayalini kurduğum diyelim) teknede mutlaka katlanır bisiklet için bir yer olacak.
Daha önce defalarca yazdıklarımı tekrarlamayacağım. Öncelikle benim derdim bu sularda gezmek. O yüzden de benim doğrularım benim beklentilerime göre.
Uzun seyirlerde yanımda bilen birisi olsun isterim. Sonuçta bu iş çocuk oyuncağı değil. Ama ben hep adrenalinli işleri sevdim. Yaş ilerlediği halde adrenalin artık bir alışkanlık haline geliyor.
Tek başına seyir de bu yaşta yapılabilecek çok adrenalinli bir iş. Dün , hava ile cebelleştiğim sırada, karada olmak karşılığı Tayo Mar ı bedava verirdim her halde.
Dün otopilot sorunu yaşadığımda , bir araç arızası gibi solda çekip, üçüncü bulutun altındayım, şu son kaba dalganın hemen dibinde diye asistan firmayı aramayı çok isterdim. ( bu konuda da var kafamızda birşeyler .. )
Ben Egeyi seviyorum. Seyir sonrası bir limanda durmayı, yeni insanlar tanımayı , onlar ile sohbet etmeyi seviyorum.
Alarga pek bana göre değil yani. Evet hoşlukları var. Ancak tek başına bir süre sonra sıkıcı oluyor. Behramkale hiç hesapta yoktu mesela. Ama iki gündür buradayım işte.
En uzun seyir 65 bilemedin 70 mil tutuyor . Ki ben aşağı inene kadar otuz otuz gideceğim.
Yine dün , yazdığım gibi bocurum ne olduğunu anlayamadı bile. Resmen saldırdım yelkene. Koca bir cenovam olsaydı ne yapardım bilmiyorum.
Mesela bu seyir ile ilgili Tirhandiller ile ilgili görüşüm de değişti mesela. 28 feet çift direkli bir tirhandil. Evet orsası zayıf. Ancak bu seyirde özellike Asos ile igili çok önemli bir detaya takıldım.
Eskiden motor da olmadığına göre bu eski denizciler nasıl giriyorlardı ki limana. ? Özellikle sert havalarda. Dün gelirken kaba dalga ve manyak rüzgarda hiç bilmediğim bir limana girmekten çekindim açıkçası.
Öyle ya, eskiden kaptan yelken ya da kürek bir şekilde limana girdiğine göre , ve yine bildiğim üzere limanın şekli de aynı kaldığından içim ısındı birden korkum geçti.
Assos sanırım tam da böyle tasarlanmış bir limandı. Sert havalarda rahatlıkla içeri girilebilecek bir liman. Ege de ve Akdeniz de sanırım tüm limanların konumları ve giriş yada çıkışları apaz, pupa seyrine göre tasarlanmış.
Çok ilginç bir özelliği da var Assosun konumunun. Sabahtan hakim rüzgar olan poyraz , civarna ile birlikte kuzeyden , yani liman ağzına doğru esiyor. Akşam saatlerinde ise yine aynı rüzgar, bu sefer, midilli adasının yüksek dağına da çarparak müsellim kanalına giriyor. Batı güney batı yönünden esiyor bu sefer. Hava tahminlerine baktığınızda ise hep kuzeyli rüzgar var görülüyor.
Mevcut imkanlar ya da günümüze kıyasla imkansızlıklar , insanları daha akıllı olmaya , daha gözlemci olmaya itiyordu bence.
Tekneler açısından da durum böyle idi. En hızlı seyir apaz. En konforlu seyir ise pupa diye düşünürseniz, eski bir denizci olsam pupa seyri ile limana girmek isterdim mesela.
Egenin deli esen rüzgarında kısa direkli , küçük yelkenler hem abarması kolay hem de maliyeti ucuz. Gövde de rüzgardan en az etkilenecek şekilde
Mümkün oduğunca denize yakın..
Şimdi , binlerce yılda formunu bulmuş olan, liman teknikleri ile uyumlu, bu tekneyi günümüze nasıl uyarlayacaksınız, ?
Ege denizi için mükemmel tasarlanmış olan bu tekneyi alıp, aynen yapacak ve bineceksiniz bence.
Tam da benim, kısa direk , gövde boyunca yayılı yelken tipine nesıl da uyuyor.
-
Karada iki ay insanlıktan çıkarken mevzubahis laylom ve de marka tekneler vızır vızır çıkıp inerken kıskanmıyorum dersem yalan olur. Peki hiç bunlardan birine sahip olmayı düşündüm mü? Asla. Sadece Nauticat ve Fisherman aklımı çelebildi laylomlar arasında. Peki benim fikrimin toplam denizcilik alemindeki karşılığı ne kadardır? Hiç bir fikrim yok.
Doğrusu sebepler gayet başarılı bir şekilde ortaya konmuş. Kendi adıma biraz daha mevzunun sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel boyutları üzerinde yoğunlaşılması faydalı olur diye düşünüyorum.
Şahsen oransal olarak sosyo-ekonomik açıdan bu alemde yer bulması zor bir figürüm. Hasbel kader bir tekne sahibi oldum ki normal koşullarla daha uzun yıllara ihtiyacım olabilirdi. Ya da bir Aloha 27'ye tanrının bir mucizesi gibi bakıyor olabilirdim.
Ne dersek diyelim önce para yani.
Sosyo-kültürel ve tabi sosyo-ekonomik açıdan benim ve eminim önemli bir kesimin durumu "yelken vardı da biz mi yapmadık" tadında olacaktır. Kürekle başladı denizcilik serüvenimiz. Yelken benim için okulu kırıp Moda çay bahçesinde çayımı içerken Dereağzında gördüğüm bir grup zengin bebemin eğlencesinden ibaret, ulaşılması bir yana, hayal edilmesi bile zor bir olguydu.
Denizle ilişkisi sorunlu bir Karadeniz orijinli sülaleden bir deniz hayvanı çıktıysa sebebi sanırım tutkuydu. Ama tercihler noktasında bileşenler hep farklıydı. Kısa özeti şuydu:"Yüzsün yeter!"
Öznel bir metin üzerinde ilerlediğimi biliyorum ama benzer perspektif ve altyapıya sahip bir dolu insan olduğunu da biliyorum. Düzinelerce insan tanıyorum ki her biri öncelikle yüzen bir nesnenin üzerinde olabilmek hayaliyle yaşıyor. Bana göre bu kitle hayallerine ulaştıkça çeşitlilik artacak. Çünkü bu kitle konfor, sürat vs gibi kavramlardan ziyade mevzunun özü olan denizde olma hayalinin peşinden gitmekte. Maddi gelişimleri belki onları da daha büyük, daha konforluya doğru iteleyecek ama başlangıç noktaları denizlerimizde daha çok 8-10 metre aralığında ve ahşap ya da fiber ama genel kabul görmüş markalarla sınırlı kalmayan bir portföy görmemizi sağlayacak.
Yani uzun lafın kısası, ekonomik imkanlar ve bağlama imkanları belirleyici olacak kanaatimce. Ve bu imkanlar ulaşılabilir olmadığı sürece beklediğimiz çeşitliliği görmemiz zor olacak gibi.
SM-N9000Q cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
-
Asos'da çok güzel bir tirhandil hatırlıyorum. Limanda bağlı, Nazlı olabilir adı. Çok güzeldi... Rüzgarın kolayına olsun Ersin Reis.
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
-
Bence Aali abi, madem tartışmayı açtı, bu tartışmadan çıkan fikirleri de derleyerek, tartışmaya bir "sonuç" (çıkarım) yazmalı. Hem böylece, belki de bir tartışmayı bağlayıcı olmamak kaydıyla sonuca bağlamak gibi bir gelenek de geliştirebiliriz,
Ne dersiniz Aali abi?
-
Yapalım Bülentciğim.
Ilk fırsatta bir rapor yazayım...
Bu arada belki ilginç olabilecek bir ilave. Alman Yacht dergisi meğer son bir kaç senedir okuyucuları arasında düzenli anket yaparmış...Hangi tekneyi isterdiniz, hangi tekneyi aldınız veya alırsinız sorusuna verilen cevap :
HR isterim ; Bavaria aldım/alacağım
Yani belki yerel bir konuya değil, dünydaki tüm denizcilerin ortak bir konusuna el atmış olabiliriz. Hayali kurulanla gerçekleştirilen bir değil.
Hamiş : Sonra fark ettim. Hayal edilenle alınan teknelerin konseptleri de bir değil ? Bir yanda center cockpit, diğer tarafta klasik havuzluklu tekneler...Yani Alman hayal ettiğim Swan'dir, aldığım Bavaria'dır dese daha anlamlı olacaktı.
-
Abi estağfurullah, rapor değil, tartışmayı en yakın takip eden ve yönlendiren siz olduğunuz için demiştim.
Ama anket öneriniz harika bence. Çarkçıbaşları el atsa mı ne?
-
Kısaca : Ülkemizde niye alışılmışın dışında farklı marka, farklı konseptlere haiz tekneleri tek tük görüyoruz da : aynı pontonda yan yana aynı markaların aynı tip ; - hatta aynı boylarda- ; teknelerine rastlıyoruz ? diye özetleyebileceğim bu tartışma konusundan siz reislerin cevabi katkılarıyla şu çıkarımlar yapılabilir :
0 ) Amatör denizci camiamızın önemli bir bölümü ( en azından sektör medyasını, forumları takip eden, yazan, çizen, okuyan kısmı ) aslen dünya piyasasındaki arz çeşitliliğinin farkında. Az yada hiç rastlamadığımız için "egzotik" olarak tanımlanabilecek irili, ufaklı pek çok üreticinin de teknelerini biliyor.
1 ) Pahalı bir meta olan tekne bir yatırım, hatta gerektiğinde ilk elden çıkarılacak yatırım olarak görülüyor. Ister istemez ikinci eli kuvvetli ve satışı kolay markalara yöneliniyor.
2 ) Denizcilerimizin büyük bir kısmı için ikinci elden alım tekne sahibi olmanın ulaşılabilir , hatta tek yolu. Ayrica ikinci el teknelerin çocukluk hastalıklarının giderilmiş olduğu, donanım eksiklerinin tamamlandığı biliniyor. Bu durumda ülke ve yakın Akdeniz ülkelerinin ikinci el pazarlarının sunduğu tekneler ön plana çıkıyor.
3 ) 5 azami 10 sene aralığında charter filolarından çıkarılan tekneler ülkemiz ve komşu / yakın ülkelerde ikinci el tekne arayanlar için önemli ya da belki birincil kaynak. Charter filoları ise neredeyse tamamen belli büyük üreticilerin teknelerinden oluşmakta. Fazla çeşitliliğe yer olmayan bir pazar.
4 ) Bir markanın yaygınlığı ve başarısında mümessilinin önemli yeri var. Denk ürünler içinde pazarlaması problemli olanlar aynı başarıyı yakalayamıyor.
5 ) Algı önemli : özellikle yeni başlayanlar için. Sektör dergilerinin tanıtımlari, fuar katılımları, ilan sıklığı ve benzeri faaliyetler belli bir " zamana, zemine uygun güzel tekne " algısı yaratıyor. Zeitgeist yani ;)
6 ) Elbette aile bireylerinin tercih ve talepleri ( hobimizi ister istemez paylaşan eşimizin mesela...) seçimde etkili oluyor. Denizde huzurla geçirilecek zamanlar için de doğrusu da bu...
7 ) Yaşanılan veya gezilen coğrafi bölgenin , iklim şartlarının, toplumun yaşam alışkanlıklarının belli tasarımları öne çıkardığı kabul edilmesi gereken bir saptama.
8 ) Konfor talebi artıyor. Teknelerin büyümesi neticesini doğuruyor.
Amatör denizcilik geçmişte belki maceraperestlerin tutkusu sayılabilecekken sıradan insanların ilgi alanı kapsamına girince konfor ön plana çıkıyor.
9 ) Yine siz reislerin mesajlarından kendimce çıkardığım bir sonuç ise ( kendi gözlemlerim, hatta kendi davranışlarım da bu yönde ) ; mevcut teknelerimize tüm bağlılık ve hatta aşkımıza rağmen ; mevcut kayıklarımızı ilelebet elimizde tutma gibi bir niyetimiz olmadığı gibi ; bu tekneyle geçirilen yeterli süre sonrasında farklı tarzlari da denemeye açık ve sıcak bakan bir denizci profilimiz var. Bugün performansli bir gezi teknesi sahibi yarın bir CC tekne alabiliyor veya tersi.
10 ) Ülkemiz şartlarinda öncelik " bir biçimde denizin üzerinde olabilmek "...Bir an önce. Sonra olanaklar elverdiğince yapılan alımlarla zevk ve talep çeşıtlenebilir .
Vallahi adım Hıdır, elimden gelen budur ! Bülent reise duyurulur...
-
Abi vallahi utandırdiniz.
-
Aman yahu ne alakası var ; emekli bir adam , severek yapıyorum ben ;)
-
Ama öte yandan, acayip güzel tartışmışız .
-
Konuyu açan Aali abinin ve tüm katkı verenlerin ellerine yüreğine sağlık,çok doyurucu ,su gibi berrak ve akıcıydı.Aali abinin maddelere az oranda da olsa bilgi eksikliği ve kirliliği de eklenebilir diye düşünüyorum. Bunun tüketici seviyesinde olması normal karşılanabilir ama yaşadığım iki örnekle olayın boyutunu anlatmaya çalışayım.Tartışmada yerli üretim konusuda geçtiği için bu örnekler olayın sadece maliyet sorunu olmadığınıda göstermesi açısından önemli.Bilmeyenler için yazayım ben plandan 44 feet aluminyum yelkenli tekne yaptım.Yapım sürecinde biryerlerden duyup gelen (ayrı zamanlarda) 2 gemi inşaatı mühendisimiz oldu.Bir tanesi ''ooo çok güzel olmuş ama keşke gövdeyi 20 mm levhadan yapsaydın '' dedi (plan 5-6 mm ve raund bilge bir gövde).Diğeri daha isafsız çıktı ''yaav aluminyum yüzermi erimiyormu'' dedi şaka gibiydi.Bu arada ben tekneyi jig in kuruluşundan tik döşemelere kadar Aali abiyi (bilmeyenler için mühendistir ama gemi mühendisi değil :),) gece gündüz taciz bombardımanına tutarak yaptım.
Sonradan öğrendim ki İTÜ gemi mühendisliği eğitim programında yelkenli tekne yapımı ile ilgili bir eğitim disiplini yok denecek kadar azmış.Yerli tekne ile ilgili tartışmaya bu da ayrı bir açılım olabilir diye düşünüyorum.
-
Onu bilmiyorum ama benim kızlardan küçüğü Yersu, yelkenli tekne tasarımcısı mı olsam acaba deyip duruyordu. Atilla abisi ile Aali dedesi (!) varken mümkün görünüyor.
Ama bu çok ilginç bir bilgi Atilla. Alt yapıya ilişkin sahici bir sorun.
-
Tıbbiyeden arasıra da hekim çıkarmış...derdi bizim rahmetli ortaokul edebiyat hocamız.
Gemi inşaiyeciler de Başbakan olabilir mesela ; ne gerek var küçük kayık tasarımı öğrenmelerine ? :P
Tüm gemi inşaiyecilerden af dileyerek bir komik ( komik ? ) hikaye de benden :
Mehmet Atay'ı tanıyorsunuz. Yılların sigorta brokerliği tecrübesi var. Bir zaman teknelerimizin sigortalarını yenilemek ve iyi bir şırkete geçirmek istedikti. O zaman şimdiki Bavariası değil, dönemin çok ünlu bir Fransız tasarımcısının planlarına göre dönemin iyi yat yarışçılarından birinin yaptirmiş olduğu lamine kontrplak eski Sarıyaz teknesi var. Bizim Sanela da işte 2-3 yaşında galiba...
Mehmetin seçtiği ciddi sigorta firması : " öyle beyanla uyduruk kaydırık iş olmaz, biz eksper gönderelim, teknelere tespit yaptıralım " demiş...Biz de sevindik, yahu adamlar işi ne kadar ciddi tutuyorlar diye. Sozleşildi, gençten bir arkadaş koltuğunda bir dosya, içinde sayfalar dolusu soru ve tespit formu geldi. Gemi inşa mühendisiymiş.
Önce benim kayıktan başladık...Arkadaş soru formunu çikardi, oradan okuyarak soruyor...
- Ana makinalar ve güçleri ?
- Eee, ehm...Bi makina var, 27 BG
- Jeneratörler ve güçleri ?
- Eee, ehm...Jeneratör yok
- Isıtma ve klima sistemleri ve güçleri ?
- Höö ? Yok ki bizde öyle şeyler ?
Bu tarz, şimdi detaylarini hatırlayamadıgım bir kaç sorudan sonra ( galiba teknenin içine girmiştik ):
- Radar, chartplotterler, sonar, komünikasyon sistemleri, ekranlar, yazicilar, muhtelif elektronik ?
- Iskandil var, parakete var, rüzgar göstergesi var ?
- Görüntü, ses ve eğlence sistemleri ?
- Eee, şey...Şurdaki Sony radyo teyp var, Bauhausda indirimli bulmuştum da ?
- Buzdolapları, güçleri, derin dondurucular ?
- Şorda ustten kapaklı 40litrelik bi soğutucu var ama ?
Yine sorular devam. Derken gururla ilk zaferim geliyor :
- Döşemeler ? Kumaş, suni deri, alcantara ?
- HAYIR, Hakiki deri !
Eksperimiz elindeki ( sanırım 6 sayfa filandı ) basılı forma tüm sorulara " yok ", "o da yok ", "bu da yok ki..." seceneklerini işaretliyerek tekrar havuzluğa çıktı, etrafa bakınıyor, biz de bekliyoruz...
- " Eh, burda işimiz tamam, öbür tekneye geçelim " dedi.
Ben inanmayarak :
- Nasıl yani, arma, direk, yelkenler, yelken donanımı...? bunlara bakmayacak mısinız, yav bi araba parası verdik onlara ?
Şimdi tam hatırlıyamıyorum bu kadar israr üzerine formun açıklamalar bölümüne " bir direk, iki parça yelken..." gibi bir ilave yaptı ve benim tekneden çıkıp Matayın Sarıyazina geçtik.
Eksper pasarelladan geçti, havuzluğa girdi, peşinden Mehmet, ardından ben...
Sarıyaz yarış teknesi olarak yapılmış, tik bir yekesi var kullanılmadıgi zaman yukarı kaldıriliyor. Çocuk ona doğru bakıp Mehmete döndü ve sordu :
- Bu sopa ne, tekneyi bununla mı kullanıyorsunuz ?
Ben büyuk bir heves bir umutla, acaba Matay adamı şimdi denize atar mı diye beklerken bizimki izaha başladı :
- Evet, ona biz yeke deriz, dümen palasına bağlıdır, tekneye onunla kumanda ederiz...
Evet, gemi inşa eğitiminde yatın, kayığın yeri yoktur. Bunları öğretmezler, amenna...
Ama Istanbullu veya Istanbuldasın, 30 yaşına gelmişsin, hiç mi kayığa binmedin, hiç mi film seyretmedin, hiç mi sandal fotoğrafı görmedin, denizde geçen tek bir hikaye bile mi okumadin, bir kez bile Deniz Muzesine gitmedin ?
O zaman niye bu mesleği seçtin ? ( gerçi cevabı da tahmin edebiliyorum...Bilgisayar veya elektronik istemiştim de...puanim öyle geldi ? )
-
O zaman niye bu mesleği seçtin ? ( gerçi cevabı da tahmin edebiliyorum...Bilgisayar veya elektronik istemiştim de...puanim öyle geldi ? )
Bu konu başlığı altında insanımızın ne istediğini bilememe problemine de dem vurmuştuk. Verdiğiniz örnek genel eğitim sisteminin haricinde gençlerin meslek edinimlerinin de temelden ne kadar mantıksız işlediğini gösteriyor. Bir matematik sorusunu daha yanlış yapıp iyi bir hekim olabilecek birisi fazladan doğru yaptığı matematik sorusu yüzünden kötü mühendis olabiliyor. Tekne seçimlerinden önce yanlış sanki oralarda başlıyor. Konuyu dağıtmadığımı umuyorum :)
-
Vallahi bence sorun sevgi ve merakta...
Ferdinand Porsche veya Enzo Ferrari mühendis değillerdi.
Yanlış anımsıyor olabilirim, ama Dick Carter olabilir, bir zamanların en başarılı, tekneleri en çok yarış kazanmış yat tasarımcısi muhasebeci imiş...
Merak, öğrenme hırsı, inat her türlü eğitım eksiğinı telafi eder.
-
Birkaç hafta önce tanıştığım 26 -27 yaşlarında bir genç takne tasarımcısı olma hayalindeydi.
Ama hiç tekneye binmemiş, epoksiyi duymamış, kağıttan kayık bile yapmamıştı. Elimdeki planları gösterdim, şaşırmıştı :-)
-
Geçmiş zaman...
Bir tekne Öreke'ye kötü oturmuş daha doğrusu vurmuş, salma dibinden gövde çatlamış 8kırılmış demek daha doğru. Kalamış'a kadar gelip karaya kadar ulaşmış. Tekne sahibi onarm için beni buldu. Fiyat verdim, anlaşamadık. Ben bunun bedelini sigortadan alacağım, sigorta ne verirse o kadar öderim, kesinti de yapmam. Sigortanın ne vereceğini görelim dedim. sigorta eksperi geldi. Eksper sanırım tekneci değil oto eksperi... Usta senin yevmiyrn ne kadar dedi, söyledim. Kaç yevmiyelik iş var dedi söyledim. Malzeme ne gider dei onu da söyledim. Eksper gitti, sonradan telefonla işi aldım. eksper benim söylediklerim alt alta koyup hesaplamış, herhalde biraz da üstüne koymuş olmalı ki, ben teklifimden daha fazla ödeme aldım.
Acemi... ... korkar derler. Yurt dışında adam mimar olmadığı halde çok başarılı tekneler çiziyor ve bunlar üretiliyor. Türkiye'de ise mimarını yetiştiriyoruz ama epoks nedir bilmiyor.