Heyamola Hey
Havuzluk => Köşe Yazıları => Konuyu başlatan: Çetin Kent - 10 Nisan 2020, 17:38:23
-
Sudan çıkmış balığa döndük.
Samos Günlükleri çıktı ya, hani geçen şubatta. “Eh be bizim oğlan, Samos da Samos, nöttürüp durun, yitee gaari!” gibilerden kestik ya adayla ilişkimizi. Onu diyorum işte, sudan çıkmış balığa döndük diye. Meğer bunca zamandır, ne kadar da oyalamış bizi Samos mevzusu. İki aydır dergide neyi anlatayım diye karın ağrısı çekiyorum. Yok konu bulamadığımdan değil de. Bir sayı bir konudan, öteki sayı bambaşka bir konudan, sonraki sayı gezilerden, ardından tarihten filan yazarsam ve de bunları birbirine bağlayamazsam kötü olacakmış gibi hissediyorum. Hayatı amaçsızca günlük yaşar gibi bir sıkıntı. Yazacaksan şöyle aylarca yıllarca bir “şey”in omurgasında yazacaksın. O “şey” belki bir ada olur, bazen bir yazar, bazen de bir tekne yapımcısı. Hale bak. Birbirinden bağımsız konu yazmaya çekinir hale gelmişiz. Yazdıklarımızı sündürmekten, uzun uzun anlatıp sonra toparlayıp bir yerlere bağlamaktan, hafiye gibi ipuçları takip etmekten kimyamız bozulmuş. Sırf bu çekincelerden bir önceki sayı yazmak gelmedi içimden mesela, uzunca süredir ilk defa boş geçtim geçen sayıyı.
Konu yok mu, var elbet. Hele bu virüs günlerindeki eve kapanma zamanlarımda ihmal ettiğim bir çok olaya, konuya, salim kafayla geri döndüm, tekrar üzerine düştüm. Fakat bu Samos sahiden de kimyamı bozmuş. O defteri kapattık diyerek arkamı dönüp gidemiyorum. Bilmem kaç yılında adadaki hangi eşkıya ne suç işlemiş de kadıdan ne ceza almış, ne hüküm giymiş filan okurken buluyorum kendimi. Suç ortakları kimmiş, kim kime rüşvet vermiş de, hey hey de, hey hey. Çok saçma, ne alaka artık bu detaylar, bırak şu Samos’u. Yok, bir arıza olmuş, bağımlılık gibi de değil, böyle hani bin kere ayrılıp yine bir araya gelinen, bırakılamayan eski sevgili gibi de değil, bir garip ilişki, tanımlayamadığım. İçip içip gece yarısı mesaj atacağım Samos’a neredeyse. Öyle bir manyaklık.
Bir ara Urla’yı yazayım dedim. Şöyle güncel hallerinden tarihteki detaylarına, çıkayım bir Urla yolculuğuna. Çok da asil bir konu olurdu, senelerce süren. Cesaret edemedim. Yeni bir ilişkiden çıkan Berkecan’ın ergen buhranları gibi canına yandığımın, cesaret edememişmiş, lafa bak. Samos’u çaldırıp kapatsam mı acaba ya. Ya babası çıkarsa?!?!?!?
Ortaokuldayken filan öyleydi. Cep telefonu yok tabi, Abdülhamit başta o dönem. Hoşlandığın kız telefon numarasını verirse, akşam arardın, babası ya da abisi filan çıkardı telefona, çat kapatırdın. Tırsa tırsa. Allahtan kimin aradığı bilinmezdi de, yırtardın. Küçüklüğümüz ne matrakmış be. Saflığın saflık olduğu zamanlar. Telefonun üzerinde koca bir tekerlek vardı, delikli, car car onu çevirirdin, beklerdin sonra geri gelsin diye. Sıfırı çevireceksen, en uzunu oydu mesela, deliğe parmağını sokar çevirir, sonra geri gelsin de öbür numarayı çevireyim diye bayağı bir beklerdin. Neyse ki numaralar 4 haneli filandı. Birkaç sene sonra 5 haneli sonra 6 haneli olmuştu. 70 ler güzeldi be. Sıkı kar yağardı mesela. Pencereler bildiğin ahşap, tek camlı. İzolasyon vesaire hak getire, evlerde soba olmasa donarsın. Soba da tek odada yanar, diğer odalar buz. Büyük şehirler o zamanlar nasıldı bilmem de, Ege’nin, Anadolunun ortasındaki şehirlerde her çocuğun hayatı benzer geçmiştir. Zengin de olsan fakir de olsan mesela “beden dersinde” yerli malı spor ayakkabı giyerdin. Bir de pamuklu, çizgisiz lacivert “eşortman!” Paranın olması bir şey değiştirmiyordu yani, harcayacak lüks mal yoktu ki. Almanya’da filan akrabası olan nadir çocuklarda görürdük markalı spor ayakkabıyı, kenarı çizgili sentetik kumaştan “eşortmanı”. Ayakkabı boyatmak, tabanına pençe yaptırmak, pantolon dizlerine yama yapmak filan da normaldi sahi. Yama demeyelim de böyle hani dizlere takviye yapılmış pantolon diyelim, biraz özenli, azıcık düzgün takviyeler.
Spor ayakkabı dedim de, 86 yılıydı, üniversiteyi kazanmışım, İstanbul’a okumaya gidiyorum. Ha o seneleri anlatırken şunu da belirtmek lazım, İtü, Odtü, Hacettepe filan azıcık sıkı çalıştın mı bizler için girmesi kolay okullardı. Lisedeki öğretmenler müthişti, özel okullar kapmıyorlardı, çünkü özel okul neredeyse yoktu! Eğitim bedava ve çok kaliteliydi. Ama işte ah o spor ayakkabılar yok muydu, Kapalıçarşı girişindeki dükkanda. Ben hayatımda “canlı” olarak görmemişim o markaları. Haftasonları Kapalıçarşının sahaflar tarafındaki kapısından girişte, soldaki o küçücük dükkanda aklım kalırdı, gider gider seyrederdim. Aylık harçlığın kaç katı fiyat olur mu lan bi çift ayakkabı, diye isyan ederdim. Oluyordu işte, alması imkansız. Vay anasını küçük bedeni ne sızlatmış be, yaş yarım asrı geçti, hala içimde sızısı. O markaları şimdi bayram harçlığıyla rahatça alıyor veletler. Her AVM’de satılan, sıradan şeyler oldular. Bisikletler de öyle. Abdülhamit başta o dönem demiş miydim?
Komediye bak, torunlarına çocukluğunu anlatan dedelere döndük. Sıyrılalım şu halden, aman yeter. Sahi büyük Türk denizcisi Tekeş Bey’den bahsedeyim mi size? Biraz kafamız dağılır. İlginç bir konu.
Büyük Türk denizcisi Tekeş Bey!
Çok ciddi soruyorum, hiç Tekeş Beyi duydunuz mu? Bir kitapta ya da ansiklopedide Tekeş bey hakkında bilgi bulabilen, görebilen var mı aramızda?
-
Hiç ama hiç duymadım.
Bekliyorum.
-
Google aramasında çıkan sonuca göre Tekeş bey, Çaka bey olarak bildiğimiz denizci.
http://earsiv.sehir.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11498/25271/001584597010.pdf?sequence=1&isAllowed=y
Tayfun Timuçin'in Çaka(Tekeş)beyle ilgili yazısı.
https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/tayfun-timocin/damat-kiliciyla-katledilen-buyuk-denizci-caka-bey-41358770
Ama hikayeyi sizden dinlemek daha keyifli olacak diye düşünüyorum.
-
(https://i.hizliresim.com/U3jNLd.jpg) (https://hizliresim.com/U3jNLd)
İnternet aramalarında birkaç basılı yayına ulaşılabiliyor. Genelde de parantez içinde kullanılmış. Hangi ismin yanında mı? Sıkı durun, “Çaka Bey” isminin yanında.
Çaka bey hakkında detaylı bilgiyi bir çok yazıda bulabilirsiniz, klasik malumat, fakat bizim derdimiz başka. Neden Tekeş? Ve hatta Çaka ismi bile gerçek olmayabilir mi mesela? Öyle ya, yakın tarih boyunca ülkemizde “Çaka” isminde mahalleler, okullar, anıtlar, romanlar oluşmuşken, ya “Çaka” diye bir isim hiç olmadıysa? Çaka ismi bir hayalden ibaretse? Çok fena yanılıyorsak?
Yukarıda “hakkında detaylı bilgi” dedik de, aslında lafın gelişi. Neredeyse bin sene önce yaşamış Tekeş Bey hakkında detaylı bilgi nasıl bulunabilir ki? Osmanlının kuruluşunda bile detaylı tarih tutan, yazan kimse olmamışken, Osmanlıdan bir kaç yüz sene önce yaşamış Çaka Bey ya da Tekeş Bey hakkında kim bilgi verebilecek ki? Anca belki Bizans kaynaklarından bir kaç bilgi kırıntısı o kadar. Bizans imparatorunun kızı Anna babasının zamanındaki olayları kitaplaştırdığı için ve orada da bu büyük Türk amiralinin “adı” geçtiği için tarihte bu “ismi” “var” kabul ediyoruz. Ama hangi “ad”, Tekeş mi, Çaka mı, haydi aklınızı biraz daha karıştırayım, Çağa mı, Çahas mı, Çaha mı? İyice karıştı işler değil mi? Kahveleriniz hazırsa bu Tekeş bey “ismi” konusundaki heyecanlı maceraya dalalım.
Tekeş Bey ismine Donanma Dergisinin eski sayılarından birinde rastladım. Ocak-Nisan 1961 tarihli, 73. Cilt, 432-433 sayılı Donanma Dergisinin 50. sayfasında! Üç ayda bir çıkan derginin sayılarını maddi durum elverdikçe, sahaf mahaf arayarak, almaya çalışırdım bir zamanlar, artık onu da alamıyoruz ya neyse. Okurken yazarın Tekeş’ten kısaca bahsettiği satırlara gözüm takıldı. Yok, öyle sıradan aramalarda bulabileceğiniz "Çaka Bey" yanında parantez içinde "Tekeş Bey" yazması gibi değil. Çaka maka demeden direkt Tekeş yazmış adam, Tekeş! Yani 1961 yılında Çaka Bey’e Çaka demiyor muyduk acaba? Garip değil mi? Koskoca bahriyemizin çıkardığı dergide, yazar, Çaka Bey isminden hiç bahsetmeden neden sadece Tekeş Bey desin? Şimşek gibi aniden çakan sorular, sorular, sorular ve ardından gelen o ağız sulandıran merak! Şu an yazarken bile bulmaca çözüyormuş gibi bir keyif süzülüyor parmak uçlarımdan klavyeye, oradan ekrana. Niye Çaka Bey demiyorsun komutanım? Niye sadece Tekeş Bey dedin ki?
Derginin yazarları genel olarak zamanında aktif görevde olan ya da emekli olmuş bahriyeli askerler. Bahsettiğim yazıyı da yaşıyorsa ömrü uzayası, kaybettiysek mekanı cennet olası bir subayımız, o tarihte asteğmen olan Metin Tüzüner yazmış. Sonraları hangi rütbelere yükseldiği ya da görevleri için araştırma yapılabilir ama çok dallanıp budaklanmayalım şimdi.
Peki niye Tekeş? Hafiyeliğin keyfinden şarkılar mırıldanarak biraz daha detaya gireceğiz. Kahveden bir yudum daha alalım.
(Devamı gelecek)
-
Edirne ve yöresi eski eserleri sevenler kurumu
İlginç değil mi? Böyle bir kurum varmış eskiden. Bu kurum, ya da dernek, bir kitap bastırmış. 34 sayfalık minicik bir kitap. Sene kaç mı? Sıkı durun, 1936! İşte bu kitap Çaka Bey’e “Çaka” ismini tam manasıyla veren ve artık Türk tarihinde silinmez bir “isim” olarak kalmasına vesile olan kitap. 34 sayfalık minicik bir kitaptan bahsediyoruz, çok ilginç. Ne konular vardır ki hakkında külliyat yazılır, ne teoriler ne kanıtlar sunulur ama yine de benimsenmez, yaygınlaşmaz. Fakat düşünün ki bu 34 sayfalık minicik kitap “Çaka Bey” ismini artık silinmeyecek şekilde ulusal hafızamıza nakşetmiş, kazımış. Haydi biraz daha detaya inelim.
Daha önce de dediğim gibi derdimiz Çaka Beyin yaptıklarını, zaferlerini, Bizansla ilişkilerini filan anlatmak değil. Şu isim meselesi ve bu ismin belirlenmesinin ardındaki müthiş hikaye çok cezbedici.
Akdes Nimet Kurat
Kitabın yazarı Akdes Nimet Kurat. Biraz yabancı geldi sanki değil mi? Haklısınız. Akdes Nimet hoca 1900 lerin başında bugünkü Tataristanın Kazan şehrine yakın bir köyünde doğmuş ve liseyi bitirene kadar hep Rus okullarında okumuş. Daha on sekiz yaşındayken Almanya’ya gidip mühendislik okumak istemiş fakat Polonya’da pasaportsuz olması sebebiyle hapse atılmış, çıktıktan sonra da bir süre orada çalışmış. Leh dilini öğrenmiş. Sonra da büyükelçiliğimizin verdiği bir belgeyle ülkemize gelmiş. Felsefe ve tarih konularında eğitim almaya başlamış, kısa sürede yükselmiş, öğretim görevlisi olmuş, Türk vatandaşlığına geçmiş. Tarih bölümünü bitirdikten sonra Almanya’ya gönderilmiş, orada Doğu Avrupa, Bizans tarihi, felsefe ve ekonomi tahsil etmiş. Dönüşünde orta zamanlar tarihi doçent adaylığına getirilmiş. Henüz otuzlu yaşlarının başında. Hayata bakar mısınız? Müthiş. Yurt dışındaki bir çok arşivde çalışmış, bildiği diller, çalışma disiplini ve metoduyla oldukça önemli eserlere imza atmış. Ağırlıklı olarak Rusya tarihi, Orta Asya’da Rus-Türk ve Rus-Osmanlı ilişkileri alanlarında kıymetli eserler vermiş. Ellili yaşlarının başında Akdes hoca Ortaçağlar tarihi profesörlüğüne yükselmiş, Dil Tarih Coğrafya fakültesinde dekanlık bile yapmış. Türk lehçelerinden başka Rus, Leh, Alman, Fransız, İngiliz ve İsveç dillerine de hakim olan bu büyük hocamızın rüya gibi başarılarla dolu hayatı, maalesef 1971 yılında bir trafik kazasıyla son bulmuş.
Kısaca tanıtmaya çalıştığım Akdes Nimet hoca, işte bize “Çaka Bey” ismini armağan eden kişi. Edirne’deki bir derneğin bastırdığı 34 sayfalık minicik bir kitapta, ilk defa bu Türk Denizcisinden Çaka Bey diye bahsetmiş ve öylece kalmış.
(Devamı gelecek)
-
İlgiyle takip ediyorum.
-
Çetincim, ben mi kaçırdım.. yoksa sonra mı anlatacaksın? Hangi kitap veya kitapçık dan bahsediyorsun..
Ben de herzaman ki gibi ilgi ve merakla takipteyim..
-
Geliyor abi :) normalde yazıyı bitirince paylaşırdım ilk defa forumda online yazıyorum :)
-
Eline sağlık Çeto.
Çaka Bey hep olumlu algılanır bizde (kim olduğunu bilmeden), ama dediğin gibi bir kişi bile oğluna bu adı koymamış. Barbaros var, Uluç var, Turgut var,... ama Çaka Diye tanıdığım kimse yok...
-
Derya Beyi Çaka Bey'in (Yunanca Tzachas ,Chaka )Bizans donanması'nı Sakız adası ile Karaburun arasında yenilgiye uğrattığı 19 Mayıs 1090 Koyun Adaları Zaferi , Türk Deniz Kuvvetlerinin kuruluş tarihi olarak kabul edilmiştir.
-
https://www.dzkk.tsk.tr/pages/denizwiki/konular.php?icerik_id=11&dil=1&wiki=1&catid=4
Resmi sitede 1081 kuruluş yılı olarak yazılmış . Deniz müzesinde'ki Çaka Bey büstünde yazan 19 Mayıs 1090 tarihi kuruluş kabul edilmiştir deniyor. Biraz kafa karıştırıcı hangisi doğru bilen varmı ?
(https://i.hizliresim.com/vcQlif.jpg) (https://hizliresim.com/vcQlif)
-
İsterseniz artık bu kitabın tam adını söyleyelim:
“Çaka Bey, İzmir ve Civarındaki Adaların İlk Türk Beyi MS. 1081-1096“
İlk baskısını 1936’da yapan kitap, 1945, 1966, 1987 yıllarında tekrar basılmış. İnternet sahaflarında 1966 basımı daha kolay bulunurken, 1945 yılındaki 2. baskıyı bir kaç sahafta bulabilirsiniz. İlk baskıyı, tahmin edebileceğiniz üzere, bulmak çok zor, kimbilir ne kadar kıymetlidir.
Gelelim yazarın “Çaka” ismine ulaşmak için nasıl bilimsel bir yol izlediğine. Koskoca bir alimden bahsediyoruz. Hocanın kullandığı metod, Bizans ve dillere olan hakimiyeti, bilgisi onu çok detaylı ve sağlam temelli bir analize ulaştırıyor. Birazdan kullandığı mantığı paylaşacağım. Eminim sizler de çok etkileneceksiniz.
Öncelikle hocanın elinde tek bir kaynak var. Bizans İmparatorunun kızı Anna Komnini’nin yazdığı Alexiad adlı eser. Bu prenses Anna’nın soyadının yazılışına takılmayın, bir çok şekilde karşınıza çıkabilir. Komnini, Komnena, Comnen vs vs. Sorun tam da buradan çıkıyor zaten. Grekçe yazılan bir çok ismi bir türlü günümüze getirememek esas problem. O zamanın söylenişi nasıldı, Prenses kitabında bu ismi nasıl harflere döktü ve nasıl okundu? Öyle ya, Bizanslı biri başka milletlerden birinden bahsederken o ismi nasıl telaffuz edecek ve Grek alfabesiyle nasıl yazacak? Hele hele bin sene sonra biz o kelimeyi nasıl okuyacağız?
Hocanın bir başka sıkıntısı olayları ve kişileri başka kaynaklarla doğrulayamaması. Prenses Anna’nın şöyle olmuş, böyle olmuş dedikleri ne derece sağlıklı? Ne kadarı gerçek, ne kadarı uydurma. Anna, imparator babasının zaferlerini övmek için ballandıra ballandıra anlatmış, bunun ne kadarına güveneceğiz. Acaip sorunlar.
Anna’nın kitabı haricinde Bizans kronikleri diyebileceğimiz birkaç kaynakta daha Çaka’dan yüzeysel olarak bahsediliyormuş. Gelinen nokta şu: Ege’yi hallaç pamuğu gibi atan bir cengaver Türk denizcisi var, o kesin. İzmir’i, Urla’yı, Foça’yı, Edremit’i, Midilli’yi, Sakız ve Samos’u hatta Rodos ve Çanakkale boğazının çevresini Bizanslılardan söke söke alan yiğit bir Türk beyi bu. Müthiş bir adam. Mutabıkız...da... bu adamın adı ne arkadaş?!?!?!?!?!?!?!
Hoca bu kısımda sanatını ve bilimini konuşturmuş resmen. Kurduğu mantık, kullandığı metod tüyleri diken diken edici cinsten. Sözü hocaya bırakacağım, onun ağzından büyülü bir mantık örgüsüne, hazır mısınız? Derin bir nefes alın ve kendinizi kelimelere bırakın.
(Devam edecek)
-
Söz Prof. Akdes Nimet Kurat’ta
“Anna Komnena’da Çahas, Bizans kaynaklarına göre Tzachas yazılan bu adın asıl şeklinin nasıl olduğunun tesbiti güç olmakla beraber, bunun Çaka veya sonraki şekli ile Çağa olduğunu kabul edebiliriz. Beşinci asır Bizans yazıcılarından, Attila’nın sarayına giden Priskus’un eserinde, Türk Hanlarından Günhan’ın adı Kougchas (okunuşu kunhas) yazılmıştır. Çünkü bu sözün Grekçedeki akkuzativ şekli “kougchan”dır. Onun için nominativi akkuzativden ayırmak için nihayetteki “n” yerine “s” konulmuş ve “künhan” yerine “kunhas” olmuştur. Aynı suretle Çaha’nın nominativi “Tzachas”, akkuzativinin de “Tzachan” olduğuna bakarak, nominativdeki “s” nin hakikatte”n” olması icabettiği ve bu adın da “Çahan” olduğu hükmünü vermeliyiz. Fakat bu sıralarda, bildiğimize göre Anadolu Beyleri arasında böyle bir isme umumiyetle tesadüf edemiyoruz. Diğer taraftan Anna Komnena Türkçedeki “k” sesini “ch” olarak yazdığı, Selçuk Beylerinden Ebul Kasım’ı “Apel Chasem” olarak yazması, “Tzachas”daki “ch”nin “k” olduğunu gösterir. Bunu teyid için Porsuk Bey’in adını Anna’nın “Prosouch”, Berkivaruk Beyin de “Pargiaruch” olarak, nihayette “ch” ile yazdığını göstermek kafidir. Baştaki “Tz” nin “ç” gibi telaffuz edildiği ise Bizans kroniklerinden bir çok misallerle tesbit edilmiştir.
Sonraki “s” ye gelince, bu alelumum isimlerin nominatif şeklini gösteren bir ektir. Dukas, Athanasios vs adlarda mesela Ömer “Umaros” , Muaviye “Mavias” olduğu gibi. Bu suretle Anna Komnena’nın “Tzachas” hattı zatında Çaka’dır. Nitekim bir Bizans kaynağında “ch” yerine “k” yazıldığını görüyoruz. 11. Asır sonlarında yaşayan Glykas’ın kroniğinde Çaka’nın adı çok bozuk bir şekilde Tzakatsas olarak yazılmakla beraber, ismin altında “ch” yerine “k” yani Çaha değil Çaka olduğunu göstermektedir."
Bu...Bu... Bu inanılmaz bir yaklaşım. Kesinlikle doğru diyebilir miyiz? Bilim bu, şüphe hep olmalı. Hocanın yanılmış olması mümkün mü, elbette mümkün, aksi taktirde bilim olmazdı. Ama gördüğünüz metot, akıl yürütme ve çözümlemedeki sanata bakar mısınız?
(Devamı gelecek)
-
https://www.dzkk.tsk.tr/pages/denizwiki/konular.php?icerik_id=11&dil=1&wiki=1&catid=4
Resmi sitede 1081 kuruluş yılı olarak yazılmış . Deniz müzesinde'ki Çaka Bey büstünde yazan 19 Mayıs 1090 tarihi kuruluş kabul edilmiştir deniyor. Biraz kafa karıştırıcı hangisi doğru bilen varmı ?
Doğrusunu kimse bilemez, çünkü konuya dair tek kaynak imparatorun kızının yazdıkları. Onda bile bazı tutarsız tarihler var ve Çaka hakkında söylenen tüm tarihler "kabaca yaklaşımla" belirlenen tarihler.
-
Çetin Reis çok teşekkürler Çaka bey'in 1081 de esirlikten kurtulduğu ve İzmire gelip 50 parçalık bir donanma yapmak için tersane kurduğu yazılıyor Türk tarihinin ilk deniz savaşı ve zaferi 19 mayıs 1090 bana daha anlamlı geliyor 1081yılında 50 tanegeminin yapılıp denize inme şansı varmı yada o gemiler nasıldı neye benziyorlardı çok merak ediyorum ben bulamadım sen bulabilirsen paylaşırsan çok sevinirim.
-
O çağdaki gemi boyutlarının bizim anladığımız anlamda kadırga kalyon vs gibi olmadığı kesin. Barbaros zamanında bile, ki Çaka'dan yüzlerce yıl sonraya tekabül eder, Ege'deki "gemi" lerin bugünkü irice bir guletten çok da büyük olmadığını düşünüyorum. Tarihlerle ve gemi yapımıya ilgili, kitaptan bir kaç bölümü ekliyorum.
(https://i.hizliresim.com/Gf8xtt.jpg) (https://hizliresim.com/Gf8xtt)
(https://i.hizliresim.com/JJtFWR.jpg) (https://hizliresim.com/JJtFWR)
-
Çok teşekkürler Yazınızı sabırsızlıkla bekliyorum.
-
Sahiden de sabırsızlıkla bekliyoruz.
-
Clark Kent
Çetin Kent
Muhtar Kent
Soyadında bir şey var demek..!
-
Clark Kent
Çetin Kent
Muhtar Kent
Soyadında bir şey var demek..!
Soyadımla ilgili garip anılarım var, bir ara anlatırım Deniz'im :)
-
İşte bu kitap yayınlandıktan sonra kıyamet kopuyor. Yukarıda bahsettiğimiz derneğin fahri başkanı olan General Kazım Dirik, kitabı tüm Türkiye’ye dağıtıyor. Cumhuriyet döneminde Trakya ve İzmir bölgelerinde yöneticilik yapan ve çok faydalı işlerde bulunan Kazım Dirik, bildiğiniz üzere Atatürk’le birlikte 19 Mayıs’ta Samsun’a çıkan subaylardan biridir. Osmanlının son döneminde asker olarak çeşitli cephelerde görev alan Kazım Dirik, anladığım kadarıyla müthiş pratik, işbitirici, yaratıcı, tuttuğunu koparan bir adammış. Orduyla birlikte nerede görev alsa askerin ihtiyaçları için hemen imalathaneler, atölyeler, tedarik zincirleri kuran; yiyecekten tıbbi malzemeye neye gereksinim varsa kısa sürede yaratan bir subaymış. Cumhuriyet döneminde de bu cevval ve ateşli karakterini devam ettiren Kazım Dirik valilik ve müfettişlik yaptığı yerlerin kalkınmasında, kurduğu kooperatiflerle, imar ve bayındırlık hareketleriyle, yatırımlarla çok fayda sağlamış. En önemli özelliklerinden biri de valilik yaptığı İzmir’de Atatürk’e suikast yapılacağını ortaya çıkarması ve bu suikastı önlemesidir. Ayrıca Şeyh Sait isyanının bastırılmasında da etkin görev almış bir devlet adamı.
(https://i.hizliresim.com/jy77ff.jpg) (https://hizliresim.com/jy77ff)
Bahsettiğimiz kitap bu. Eski kitap satıcılarında kolayca bulunuyor.
Çaka bey kitabı yukarıda da anlattığımız gibi ülkemizde "Çaka" efsanesinin yayılmasına sebep olan kitap. Bunda General Kazım Dirik'in de büyük payı var. O olmasa herhalde ülkeye yayılmazdı, bilinmezdi. Bayılıyorum böyle görev adamlarına. Bir işi ver ve arkanı dön git. Askerliğinde de bürokratlığında da hep çok koordineli ve işbitirici bir adam olmuş.
Fakaaaaaat..........
İşin fakatına geldik.
O kadar bilimsel çıkarımlarla, metodik çalışarak, disiplinle, akademik bilgiyle "Çaka" ismine ulaşan, çok kıymetli Profesör Akdes Nimet Kurat ya yanıldıysa?!?!?!?!?!?!?!?!?!
(Devamı gelecek)
-
E hadi.
-
Aslında, şimdi büyük ihtimalle diyorsunuz ki, “amaaan başka iş mi kalmadı, ha Çaka olmuş ha Tekeş. İsmin ne önemi var?” Bizler gibi sıradan meraklılar için deseniz doğru da, bu “isim” işini bilimsel olarak ele alan; hem de eserler, makaleler, kurultay sunumları yapacak kadar ciddiye alan bilim adamları var yahu. Kendi fikrimizi değil onlarınkini güreştireceğiz, aklınıza başka bir şey gelmesin.
Çaka Bey ismini çürütecek sağlam bir bilimsel karşı görüşe geçmeden önce kısa süreliğine en başa dönelim. Hani Donanma Dergisinin bir sayfasında bahsedilmiş diye girdim ya konuya. O sayfadaki paragraf şöyleydi:
(https://i.hizliresim.com/ZIqtiy.jpg) (https://hizliresim.com/ZIqtiy)
“Marmarada muvaffak olamıyan Selçuklar, Adalar Denizinde taarruza geçtiler, Süleyman Şahın oğlu Alpaslanın kayınbabası Tekeş Bey İzmir, Sisam, Midilliyi zaptetti ve Adalar Denizinde Bizans Donanmasını mağlubetti. (1092)”
Şimdi çok acayip bir yere geldik dostlar. Yukarıdaki cümlede büyük sıkıntılar var. Öyle böyle değil. O zamanın imla kurallarını filan geçtim. Dilimizle sürekli oynandığı için kırk elli yıl önceki cümleler bile günümüzdeki kullanımından uzak. Onu da anlarım. Makalede geçtiği gibi birebir, değiştirmeden yazdım cümleyi. İmla ve noktalama hatalarını filan o yüzden saymıyorum, derdim başka. Bir cümle içinde kaç hata olabilir, onu hala anlayabilmiş değilim. Şöyle ki:
İlk büyük hata Alpaslan! Süleyman Şah’ın öyle bir oğlu yok, kastedilen belli ki Kılıçarslan! Bizans kaynağında bile Kılıçarslan denmiş. Belli ki 1071’de Malazgirt’te Türklere Anadolu kapılarını açan Alpaslan’la karıştırılmış ve Süleyman Şah’ın oğlu ve Çaka Beyin damadı olan 1. Kılıçarslan yerine maalesef Alpaslan denmiş. 1071 nere, 1090’lar nere. Alpaslan’la Anadolu’ya giren genç Çaka’nın damadı yine Alpaslan olabilir mi. Çok talihsiz bir hata!
İkinci büyük gariplik, yazımıza da omurga olan isim, Tekeş bey! Taa, Atatürk sağken, 30’larda Çaka Bey olarak benimsenen bir isim, nasıl olur da 60’lı yıllarda, hem de devletin resmi bir kurumunun dergisinde, üstelik ordunun disiplini ve kesinliğine sahip olması gereken böyle bir dergide nasıl “Tekeş Bey” olarak geçer? Bunu hala çözemedim ve o yüzden bu yazı ortaya çıktı ya zaten.
Ve elbette üçüncü ve en büyük hatalardan biri de sondaki parantez içinde verilen 1092 tarihi. Kastedilen zafer Koyun adaları zaferi. Çaka Beyin Bizansa karşı kazandığı ve Türklerin ilk deniz zaferi sayılan savaş. Savaşın tarihi maalesef 1092 değil, 1090.
Bu zafer Türk Deniz Kuvvetlerinin başlangıç tarihi kabul edilmiş. Yani 1090. İstanbul Deniz müzesindeki büstün altında öyle diyor. Açın Deniz Kuvvetlerimizin internet sitesini bakın, orada da diyor ki, 1081 yılı Türk Deniz Kuvvetlerinin kuruluş yılı olarak kabul edilmiştir. Yani Çaka Bey’in beyliğinin kuruluşu ve İzmir’i ele geçiriş zamanları. Biz hangisini doğru kabul edeceğiz? Deniz müzesindekini mi, Deniz Kuvvetlerinin sitesindekini mi? Ve hatta Çeşme ilçemizde Çaka Beyle ilgili kitabede ölüm yılı 1096, ki değil, 1095, ve ölüm sebebi de Çeşme’de şehit düşmesi ?!?!?!?! Aslında kaynaklara göre Çanakkale’de damadı tarafından öldürüldü, Çeşme’de savaşta şehit olmadı yani. Çeşme’de adına yapılan anıtta neyse ki Çanakkale’de öldüğü belirtilmiş. Kaynağa göre bildiğin kayınpeder-damat sofrasında damadı tarafından öldürülmüş. Bir başka deyişle Bizansın gazına gelen damat 1. Kılıçarslan, kayınpederi Çakayı Çanakkale'de yemekte öldürdü. Düzeltsenize şunları arkadaşlar. Resmi söylemleri ve müzelerdeki, tarih kitaplarındaki her şeyi karman çorman ederek nasıl sağlam bir tarih sunacağız çocuklarımıza? Bin senelik konuyu düzeltmek için daha neyi bekliyoruz? Birkaç sene önce olsa neyse, bin sene yahu, bin sene. Neden bu laçkalık? E kaynaklarda kesinlik yok derseniz de, kendimiz niye kafamıza göre tarih uyduruyoruz ki?
Daha ilgincini söyleyeyim. Koyun adaları zaferinin 1090 yılı civarı olması gerek. Bin sene önceki sınırlı sayıda kaynaktan süzülebildiği kadarıyla öyle. Son dönemde bilin bakalım Koyun adaları zaferinin tarihinden ne diye bahsediyorlar? Sıkı durun: 19 Mayıs 1090 ?!?!?! Resmi olarak sitelerde yazılmış. Nasıl bulduk abi bu 19 Mayıs kesin tarihini? Hatta daha da ileri gidip bir öğleden sonra bile demişler?!?!?! Sonra gelsin “aaa ne mubarek tarihmiş bu 19 Mayıs” filanlar. Abicim önce siz şu tarihleri, yerleri ve hatta Çaka mı Tekeş mi, Çağa mı her neyse şu ismi filan bir kesinleştirin de, 19 Mayıs tarihini sonra hep birlikte belirleriz, gözünüzü seveyim. Gepegerçek 19 mayıslara haksızlık ederiz. Bin sene önceki, “seneleri bile belirsiz” olaylara şu gün ve öğleden sonra diye nokta atışı tarih belirlemeden önce, başka çok düzeltilecek şey var.
Resmi bir ideolojimiz olsun, tarihten kendimize kaynak bulalım, kendimizi yüceltelim, her şeye tamam da, böyle değil yahu. Bu “esneklikte” değil.
(Devamı gelecek)
-
O dönem Beylikler dönemi daha Osmanlı yok 1299-1301-1302 gibi tarihler var Osmanlı Beyliğinin kuruluşu hakkında.Şimdi biz Türkmüyüz Osmanlımıyız Osmanlıyız dersek Deniz kuvvetlerimiz kurulmamış oluyor. Bir kaynakta aşağıda paylaşacağım Çaka beyin ilk zaferinin 1085 yılında İzmir ve çevresi olduğu yazıyor Şimdi 1081 de gemileri yapıp Yapıldığı yerimi ele geçirmiş anlayamadım gerçekten.
(https://i.hizliresim.com/y94DZi.png) (https://hizliresim.com/y94DZi)
Bu güzel araştırma bitince Bize Karamürsel beyin icadı kadırgaları da anlat Çetin reis.
-
Kesin olan şu Sevgili Burak, 1081'de Çaka Bizanslıların elinde esirken, kaçıyor. Yani 1081'de kaçar kaçmaz gidip İzmiri alıp donanma inşa etmesi filan fiziken imkansız ama Deniz Kuvvetlerimiz kuruluş tarihini nedense 1081 alıyor. Bu bence sakat bir karar. Haydi sakat değil de erken tarihlenmiş sembolik bir hareket diyelim. :)
-
Biraz hassas bir konu ama bu 19 mayıs tarihini bulduğu iddia edilen kişi eski bir asker, yaşıyor ve önemli bir kuruluşun da başındaydı en son. Deniz kuvvetlerinin bu konuda, yani Çaka'yla ilgili tarihler konusunda ciddi sıkıntılara sebep olduğunu düşünüyorum. Biraz daha itina gerekiyor. Çok çalakalem gitmişler. Ne gerek vardı.
-
Çetin reis dipsiz bir kuyuya daldık sayende Göktürkler,Oguz boylarına kadar gittim ilginç bir şey öğrendim Irmakları geçmek Oğuz boylarıda çok önemliymiş sal yapmayı bilenlere çok değer veriliyormuş hatta bir ünvan veriliyormuş .sayende Peçenekllerin bir Tük beyliği olduğunuda öğrendim .Çaka beyin Danişmentlere mensup olduğu bilgiside var kökeninin oğuz boyuna dayandığıda Çaka beyin bir oğlu olduğunu kardeşi olduğu bilgileride var soyu devam etmiş nerdeler kim bilir Bu konuyu daha çok okuyacağız gibi duruyor senden. Bu arada 1081 de Bugunkü adıyla Konak İzmiri 8000 askerle alıyor Türkmenlerden oluşturduğu bir orduyla 40 parçalık gemiyi Rum ustalara yaptırıdığı yazıyor. Bence mantıklı gözüküyor bu bilgi.
Harita 1101 Yılındaki .Haçlı seferini gösteriyor Teşekkürler.
(https://i.hizliresim.com/jVEFjG.png) (https://hizliresim.com/jVEFjG)
-
Çetin reis çok ilginç bir şey buldum Bu bizim Çaka bey olabilirmi nedersin tarihler uyuyor.
(https://i.hizliresim.com/kgy4cY.jpg) (https://hizliresim.com/kgy4cY)
-
O dönemde Bizansta Dromon adı verilen gemiler kullanılıyormuş en azından Bizans donanması bu gemileri kullanıyormuş .Çaka beyin donanmasındaki gemilerinde Dromon olduğunu okudum. Resimler aşağıda. En sondakide Venedikliler 4. Haçlı seferinde kullandıkları gemi resmi istanbulun yağmalanması.
(https://i.hizliresim.com/wzDWRf.jpg) (https://hizliresim.com/wzDWRf)
(https://i.hizliresim.com/mW896T.jpg) (https://hizliresim.com/mW896T)
(https://i.hizliresim.com/xxXtMT.jpg) (https://hizliresim.com/xxXtMT)
(https://i.hizliresim.com/zGdy6N.jpg) (https://hizliresim.com/zGdy6N)
(https://i.hizliresim.com/Y7GnK9.jpg) (https://hizliresim.com/Y7GnK9)
-
Yalvaç isminde bir kardeşi var evet. Danişmentnamede geçen Çakanın aynı kişi olduğuna inanılıyor fakat Danışmendnamenin Çakadan bir kaç yüzyıl sonra yazıldığını gözönünde bulundurmak lazım. Neticede çok uzak bir zamandan bahsediyoruz. Hiçbirşey kesin ve net değil.
-
Başlığı görünce tek eşli son Türk denizcisi sandım. " Vay be neredeyse bin yıl olacak" dedim. Neyse ki yanlış anlamışım. :)
Çetin Hocam kaleminiz dert görmesin. Merakla takip ediyorum.
-
Gelelim şu isim meselesine. Özetle şu prenses hatunun yazdığı kitapta Çaka’nın ismi Grekçe Τζαχάς olarak yazıldığı için, durum tamamen “bir prenses kuyuya taş atmış kırk alim çıkaramamış” haline dönmüş. Akdes hocanın bu ismin Çaka olarak okunması gerektiğine dair detaylı analizini yukarıda paylaşmıştık. Şimdi gelelim karşıt görüşlere.
Kitabın elimdeki 3. baskısında Akdes hocaya gelen bir mektup var. İlk baskıyı okuyan bir general, Akdes hocaya mektup yazmış ve kendine göre çeşitli kanıtlarla ismin Çaka değil de Çağa olması gerektiğini söylemiş. Akdes hoca saygı duymakla beraber, yani “belki sonradan Çağa olmuştur” filan da diyerek, gene de Çaka isminde ısrar etmiş.
Fakat esas karşı duruş çok sağlam geliyor, hazır mısınız? Çaka teorisini sahiden de sağlam kanıt ve teorilerle “çürüten” bir başka profesöre sözü vereceğim.
-
Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu
Kafesoğlu da ülkemizin yetiştirdiği büyük isimlerden. Ne yazık ki kendisini 1984 yılında kaybettik. Biraz hakkında bilgi verelim: 1914 doğumlu. Babasının şehit olması sebebiyle dedesi tarafından büyütülüyor. Ankara Dil Tarih Coğrafya mezunu. Doktora için Budapeşte’ye gidiyor fakat 2. Dünya savaşı zamanları olduğundan verimli bir eğitim göremeden, Rusların şehri işgali sonrası kaçarak ülkemize geri dönüyor. Sene 1945. Çeşitli üniversitelerde önemli görevler alıyor. Akademik başarıları yanında sosyal hayatta, sivil toplum kuruluşları ve çeşitli devlet kurumlarında da çok aktif görevler alan Kafesoğlu’nun, Selçuklu tarihi ve İslamiyet öncesi Türk kültür tarihi üzerine de önemli çalışmaları var.
İbrahim Kafesoğlu bir makalesinde Çaka ismi konusunda hafiften Akdes Kurat hocaya muhalif bir tavır sergilemiş. Önce demiş ki:
“Çaka telaffuzu, konu hakkında ilk geniş bilgi veren, ana kaynak durumundaki, Alexiad'da adın Τζαχάς (Çakhas = Çakas) şeklinde yazılmış olmasına dayanmaktadır. Buradaki malumatı dikkatlice küçük kitabına aktaran merhum Prof. A.N. Kurat'ın bunu “Çaka” kabul ederek eserini de “Çaka Bey” diye adlandırması, özellikle memleketimizde Çaka şeklinin yaygınlaşmasına yol açmıştır denebilir.”
İşler karışacak birazdan, siper alın. Kafesoğlu hocamız ne olursa olsun diyor, şüphelerim dağılmadı diyor. Teorisi de şöyle:
“ Çünkü, 11. yüzyıl Türkçesinde böyle bir adın kullanıldığına dair herhangi bir belge olmadığı gibi, o zamana kadarki yazılı Türk vesikalarında da, hatta Türkçe çak- fiil kökünden -a eki ile meydana gelen bir kelime bulunmuyor. Türkçede fiilden yapılmış şahıs adları fiil kökü + an şeklinde türetilmektedir. Mesela hem de İzmir beyi ile çağdaş olup, tarihi eserlerde zikredilen bazı mühim şahısların adları +a ile değil, hep +an iledir: Sultan Melikşah devrinin ünlü kumandanı Bozan, 1. Haçlı seferinde Antakya'nın müdafii Yağı-siyan, Danişmendli bey'i Yağı-basan ... gibi. Bunlara göre lzmir bey'inin Çakan. diye anılmış olması lazım gelmektedir.”
Evet, bir yerlere geldik. Kafesoğlu hocamız duruma ilk yaklaşımını ortaya koydu. Birazdan müthiş şekilde detaya da girecek. Bize de kahvelerimizi koyup iki müthiş akademisyenin bilimsel tartışmasını izlemek düşüyor.
-
Bu güzel bilgiler için teşekkür ederim.
Yaklaşık 20 sene kadar önce İzmir Gümrük meydanına Emir Çaka bey ismi verildi ve meydanın ortasına Çaka beyin bir büstü ve kitabesi kondu.Daha sonra Gümrük meydanı trafik düzenlemesi yapıldı, bir sabah Çaka beyin Büstü yok oldu.
Bir kaç sene sonra bu büstün Emir Çaka özel lisesi bahçesinde olduğu gazeteciler tarafından iddia edildi.Konuda unutuldu,büst de unutuldu hatta meydanın adı hala "Emir Çaka" olmasına rağmen pratikte hala Gümrük meydanı ismi kullanılmaktadır.
Benden de ufak güncel detay bu kadar.
-
Çetin abi devamını bekliyoruz .
-
Devam edelim. Bir kaç ay denizde olunca çok boşladık :)
Bu ünlü komutanın ismi konusunda şimdiye kadar ileri sürülen üç ihtimal var diyor Kafesoğlu. Çaka, Çakan ve Çağa. Yukarıdaki kısa girişten anladığımız üzere Kafesoğlu “Çakan” isminin doğru olduğunu savunanlardan. “Çağa” isminin de neden “olamayacağına dair” teorisi şöyle:
“Adın aslında “Çağa” tarzında söylenmiş olabileceği ihtimaline gelince, Çağa kelimesinin halen Doğu Anadolu'nun bazı yerlerinde “küçük, yavru, çocuk” manalarında kullanılmasına, Yeni-çağa (Bolu ilinde, Ankara-Istanbul yolu üzerinde) gibi bazı yer adlarının görülmesine ve hatta İzmir beyliği tarihinin ilk araştırıcısı A.N. Kurat tarafından: “Adın Çağa olması mümkündür... Çaka veya daha sonraki şekli ile Çağa olduğu kabul edilebilir” denilmesine rağmen, bahis konusu Türk beyinin adı olarak bunun Çağa telaffuzu hemen hemen imkansızdır. Zira, önce, kelimenin 2. hecesindeki konsanant “ğ” değil, “k” dır. Bu husus A.N. Kurat'ın da belirttiği üzere, bizzat A. Komnena nın eserindeki örneklerle tesbit edilebilmektedir”
“İkincisi “küçük, yavru, çocuk” manalarını taşıyan çağa kelimesinin Moğol menşeili olduğu ve Türkçede mevcut değil iken, Moğol istilasından sonra, yani 13. yüzyıl ortalarından itibaren dilimizde yer aldığı anlaşılıyor. Adın Çağa olması halinde, ya daha o devirde Türkçenin Moğolca tesiri altına girdiğini, yahut İzmir bey'inin Moğol soyundan geldiğini kabul etmek gerekir ki, her iki düşünce de ihtimal dışı sayılmalıdır. Çünkü 11. yüzyıl sonlarında Türkçede Moğolca kelimeler henüz görülmemekte (nitekim çağa kelimesi de yoktur) ve üstelik İzmir bey'inin Çavuldur boyuna mensup bir Oğuz Türkü olduğu Danişmend-name’deki Bizans kaynağı ile tutarlı kayıttan da meydana çıkmaktadır.”
Kafesoğlu sahiden de sağlam delillerle ve teorilerle dalıyor ve son sözü söylüyor: “Demek ki, adın gerçek söylenişi Çakan olacaktır”
Diyeceksiniz ki e hocam madem gerçek isim Çakan, bu Bizanslı prenses neden Çakas demiş? Hocamız o soruya da şöyle cevap veriyor:
“Mesele Grek tarihçilerinin bazı yabancı isimleri grekçeleştirmek eğilimleri ile ilgilidir. Grekçede kelimenin nominatif halinde iken “s” ile nihayetlendiği, akuzatif durumunda ise sonuna bir “n” aldığı bilinir. Ortaçağ Grek yazarları, kendi dillerinde, akuzatif hali olduğu hissini veren yabancı isimlerin bu “n” sini kaldırarak yerine çok kere -onu normal nominatif şekle döndürmek üzere- “s” koymak itiyadında idiler. Bizans kaynaklarında bunun bilhassa Türk adları bakımından örnekleri çoktur: Kugkhas - kün-khas (Kün - han ) ", Arsılas (Arslan )", Zaltas" - Zoltas (Sultan) " , Solumas (Süleyman ) , hatta Kur'an kelimesi: Khoras. Böylece, Çakan adını eserinde Çakas şeklinde yazan A. Komnena, çağdaş olan, Anadolu fatihi, Selçuklu Süleyman Şah'ın adını da daima (8 yerde) Solumas (Σολμνασ) olarak kaydetmiştir.”
Yani hocamız diyor ki, bu Yunan tarihçileri bir ismin sonunda “n” harfi varsa, o isim Yunancadaki ismin -i haline benzemesin diye, o ismi yalın hale getirmek için sondaki “n” yi “s”ile değiştiriyorlar diyor. “Çakas” diyorlarsa o ismin aslı “Çakan”dır diyor, Çaka değildir diyor.
Yani Bizans kaynaklarında Çetis diye bir dergi yazarından bahsediyorlarsa o ismin orijinali Çetindir diyor. Siz gidip de “Egenin ilk büyük dergi yazarımsısı Çeti bey demeyin” diyor. Gülmeyin, mantık bu, yakınımızdan örnek diye verdim! Bak hala arka sıralarda gülenler var! Size bilimsel örnek de verilmiyor!
(Devam edecek)
-
Sözün özü:
Ne yalan söyleyeyim İbrahim Kafesoğlu’nun teorisi benim aklıma daha bir yattı. Yazımıza çıkış noktası olan Akdes Nimet Kurat’ın Çaka Bey kitabının yayınlanması ve birden bu ismin benimsenmesi sanki fazla acele olmuş gibi. Fakat öyle bir oturmuş ki artık, sanırım bu saatten sonra Çaka Bey adı hep Çaka Bey olarak kalacak, Çakan ismi kullanılmayacak.
İlginç bir konu daha var. Adı geçen kitap yayınlanmadan önce Türklükle ilgili araştırmalar yapan Macar Profesör László Rásonyi, 1927, 1928 yıllarında Türk isimleriyle ilgili çalışma yapmış ve orada hep Çakan olarak bahsetmiş bu isimden. Hatta Akdes Hoca da 1933’deki bir makalesinde Çakan ismini kullanmış fakat aynı Akdes Hoca sonraları Çaka ismine dönünce ve kitabı yayınlayınca öyle bir oturmuş ki bu isim, Macar profesör 1971’deki kitabında Çaka ve Çakan isimlerini yan yana kullanmak zorunda hissetmiş kendini. Kafesoğlu bu durum için diyor ki: “Bu, herhalde kitabının “Çaka” şekline alışık Türk okurlara hitap etmesinin sonucu olmalıdır.”
Vay vay vay. Bilimsel, ince ve nazikçe konuya girdikten sonra, Kafesoğlu birazdan sağlam bir eleştiri yapacak sanırım.
“Görüldüğü üzere bu ünlü İzmir bey'i hakkında ilk defa yazılıp neşr edilen ve tabiatiyle Türk hamasi duygusunu okşayan küçük kitapta adın hatalı biçimde tanıtılması yanlışlığın yayılmasına yol açmış ve artık Türkçe Çakan adı yerine, herhalde Türkçe olmayan öteki isim yerleşmeğe başlamıştır. Hatta halk tarafından da yadırganmadan söylenir hale gelen Çaka şeklindeki ad, askeri törenlerde bile tekrarlanır olmuştur. Bize göre isabetli davranış, bu şanlı Türk denizcisinin adının tashih edilerek doğru şeklini kullanma imkanlarını sağlamak olsa gerektir. Bizim maksadımız, Türk tarih ve kültürü ile ilgili bir gerçeğin belgeler ışığında belirtilmesinden ibarettir.”
Kısa yazı dizimizin böylece sonuna geldik. Zaman ayırıp okuyan tüm dostlara teşekkürlerimle.
-
İyi akşamlar
14 Aralık saat 21.30, Çakabey'den Kemal Reis'e denizci Türkler adlı bir zoom sunumu olacak. Bu konuya katkıyapabilir
zoom id 6963430765
şifre 525953
Davet resmini yükleyebildim umarım