Heyamola Hey

Havuzluk => Köşe Yazıları => Konuyu başlatan: Erman Yerman - 25 Ocak 2017, 16:53:31

Başlık: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Erman Yerman - 25 Ocak 2017, 16:53:31
Bu hikaye, teknik kriterlerden, kontrol listelerinden bağımsız tamamen duygusal bir sahiplenmenin hikayesidir…

Bana bir masa, önüme bilgisayar verdikleri günden beri oradan buradan tekne bakarım. Hele bir barınak, liman, marina geçiyorsak, imkansızdır benimle yürümek. Ama uzaktan bakarım; nadiren atlarım içeriye. Diyeceksiniz ki öyle tekne mi bakılır. E, işte bizimkisi öyle bakma, Fransızların deyimiyle “vitrin yalamak”. Sanırım ilk baktığım yıllar dolar 1,10 civarıydı. Derdim ki, şu kadar çalışırsam, şu kadar ayırırsam şu tekneyi şu kadar yılda alabilirim. Sonra tiny 17’ler, rota prensesler, scorcher’lar… Biraz savruk olmasam, az bir zorlasam bunlar olacak gibi, hele de şöyle iyi bir scorcher bulsam beni deli eder… Geçen zaman, bir türlü birikmeyen para. Bakıp bakıp bir şey yapamayınca ilk maaşımla aldığım fiber kayığıma harcıyorum parayı.. Arabaya çeki demiri, tekneye römork falan.. Sırf bu yüzden biraz abartıp arabayı bile değiştirdim diyebilirim. Uzun bir süre römorkla çekebileceğim weekender tarzı teknelere bakıyorum. Hem fiyatı uygun hem de buradan bastım mı bir günde Hisarönü – en sevdiğim… Hala daha yazarken çok mantıklı geliyor.
 
Ama her yaz gördüğüm o “bağzı” kızlar beni benden alıyor; Datça’da var bir tane, Bodrum'a her gittiğimde görüyorum. Ben ilgi gösterdikçe gezdiğimiz koylarda kaptan bana nadide bir inci gibi buldukça teker teker gösteriyor. Her geçen gün aklım bunlara daha çok kayıyor. Benim için ideal olan 9 -12 metre arasında çok örnekleri var. Ayna kıçlılara göre daha bir emekçi, daha bir "balıkçı" duruyor. Ama bir koyda gördünüz mü, herkesin gözü onlara kayıyor.

Neyini sevdim bilmiyorum, belki bizim kaptanın telkinleri, belki onun seviyor olması ve her gördüğünde bunların ne kadar denizci olduğundan bahsetmesi. Ben de artık Özden’e gösterir oldum. Özden’inse çok temel 3 kriteri var; sokaklarında yürünüyor mu? Güvertenin ön tarafında güneşlenebiliyor mu? Kamarası ferah mı? Bunları sağlarsan bizim kız tam bir denizci…

Son 3-4 yıldır bende algıda seçicilik had safhaya ulaştı. Konu ne zaman hayallere gelse ve biz bir tekne alıyor olsak, ben hep tirhandil alıyor oluyorum. Artık tırnak içerisinde “tirhandil” yazarak arama yapar oldum. Öyle ya binlerce yıldır denizcilerin bildiği bir şey var her halde ki, şu güzel hatlarından, formundan vazgeçilmiyor.

Geçen zaman, biriken hayaller; Dolar 2,85. Benim gibi TeLe bazında maaşlı çalışanın döviz kuruyla mücadelesi mutlak bir mağlubiyetten ibaret.

Muhaliflik genetikmiş; ben de babamdan almışım. Herkes isyan ediyor ama son aylar benim için iyice çekilmez oldu. Çok şey yazılır ama neyse, iş hayatı işte. Olay benim açımdan sürdürülemez bir hal alınca ayrılmaya karar verdim. Sağ olsunlar tazminat, teşvik vs. alıp veda ettim eski işime.

Cepte para, ilk defa bu kadar yaklaştım şöyle adam akıllı bir tekne parasına. Yanlış anlaşılmasın öyle yüzbinlerce Euro falan değil; üç beş on bin türk lirası.  Aklı olan gider üniversite yolunda 1+1 ev alır; kirası kredisini ödüyor zaten. Kredisi bitince 5 yıl sonra evi satsan helalinden orta yaşlı bir yelkenli alabilirsin ama bizim kafa farklı çalışıyor işte, hayatımdan bana 4-5 yılımı kim verebilecek. Yok arkadaş ben gidip tekne alacam…

Artık 2016 Temmuz başındayız Mersin’de 7,5 metre fiber bir tekne.. eşim için tekneler ikiye ayrılır; yelkenli ve yelkensiz diye. Bu yelkensiz; tek kamaralı, ferah bir oltacı kayığı Kaan Reis’in güzel örneğiyle “tenezzül” teknesi. Ben de tenezzül etmeye karar veriyorum.Gidiyorum geliyorum sürekli ziyaret ediyorum, seyir yapıyoruz, alışıyorum tekneye, barınağa bakıyorum teknelerin %99’u yelkensiz oltacı kayığı, zaten bizim buralarda hep bunlar talep görüyor. Ah Ege’de olsam ne güzel olurdu, ne iyi bir yelkenci olurdum ben. Ama burada yelken zorlama bir iş, tamam diyorum alacam bunu. Hem zaten yelkenle Mersin’de nereye gidebilirsin ki? Sanki bu seçim biraz da zaruretten.

İlk defa eşimin elinden tutup bir tekneye götürüyorum, beğensin diye… Sonuç tam bir hüsran, gerçekleri suratıma tokat gibi vuruyor. Bu tekne sadece daha konforlu bir oltacılık içinmiş. Bu teknede ona ve onunla olan güzel seyir ve tatil hayallerine yer yokmuş. bir tekneye bu kadar para verilirmiymiş vesaire, vesaire.. Anlamsız bir şekilde işi inada götürüyorum eğer bu alınmayacaksa artık bir daha tekne konuşmayacağım, kimse de benimle konuşmasın, bu defteri kapadım… Sanırım ev bakmak en iyisi…

Aradan geçen 1,5 ay sonunda sıkkınlıkların arasında ben yine teknelere bakar oldum ama gizliden gizliye. Hayal umut paylaşmıyorum artık kimseyle. İşte birkaç “tirhandil”. Kimisi çok pahalı, kimisi zaten tirhandil değil; piyadeden bozma ama şu İzmir’deki hakikaten ilginçmiş, fiyatı da tam da cebimdeki para kadar. Şunu bir favorilere alalım.

Kurban bayramı, akşam oturuyoruz ailecek. Konu dönüp dolaşıp tekne işine geliyor. Annem, babam, kardeşim konu açıldığına bin pişman, esip gürlüyorum, resmen kavga ediyoruz. Bu defa onlar bana neden vazgeçtin dedikçe, ben isyan ediyorum, her şeye ve hayata. Vaz geçmişim ya tekne işinden, sanki hayattan vazgeçmişim. Bu defa beni hayata tutunmaya çağırıyorlar sanki…Hayalim, hepimizin hayali olmuş.  Gecenin sonunda kendimi “o tirhandili” bizimkilere gösterirken buluyorum. Herkes kendince çok beğeniyor...Göz yaşlarım tebessümlere karışıyor…
 
Tirhandilin adı Bebhinn, ilk sahibi tekneye gelen ilk kız çocuğunun adını vermeye karar vermiş. Hollandalı turist bir ailenin küçük kızıymış, tekneyi beğenip içini gezmek isteyince, buyur etmiş ilk sahibi ve adını öyle kazanmış Bebhinn.
 
Sokakları, kamarası, güvertesi Özden’e göre, havuzluğu babam, ailem ve dostlar için, teknede zaten benim kıçım hiç yer görmez, oturamam. Ben arkadan oltamı atsam, o gitse yeter.

Zorla aratırıyorlar bana eski sahibini. Mustafa bey çok kibar, belli ki iyi bir insan. Konuşmalar, mesajlar, yazışmalar. Aklıma düştükçe arıyorum Mustafa beyi, kendisi de çok bilgi sahibi değil ya, yine de anlatıyor. Eski yapılanları, kendi yaptıklarını. Öyle yelken arabaları, trimlik donanımları yok, çok temel yelken donanımına sahip. Ana yelken çok eski, Motoru 63 beygirmiş. Ben anlamam motordan. Benden sadece 1 yaş küçük, 34 yaşında. Keşke biraz daha genç olsaydı… En son yakın dostum, yer yıl birlikte mavi tur yaptığımız bizim kaptana gösteriyorum, ömrü tükenmiş artık benim ona gösterdiğim teknelerden. Yeter diyor, gel bir gidip bakalım. Yıllardır internetten tekne baksam da ilk defa şehir dışına çıkıp tekne bakmaya gidiyorum. Öyle ya, hiçbir zaman satıcıların ısrarla görüşmek istediği o “ciddi alıcılardan” olamadım. Daha önceki sayılı görüşmelerde de çoğunlukla azarı işitip telefonu suratıma kapattırdım. Artık ciddi bir alıcı olarak Ekim ayının ilk gününe randevulaşıyoruz.
 
Teos’ta buluşuyoruz Bebhinn’le. İlk bakışta alınan "elektrik" benim tarafımdan olumlu, nasıl derler mihrabı yerinde. Havuzluk beklediğimden biraz daha dar ama bu normal, zira kendileri bir tirhandil. Bundan sonrası benim için görücüye çıkmış gelin-damat adayları misali. Kaptan altından giriyor üstünden çıkıyor; motor dairesi, sintine eğriler, postalar elin yettiği, gözün gördüğü her yerden inceleniyor. Yapılması gereken “zorunlu” tadilatlar ve eksiklikler tek tek belirleniyor. Kısa bir seyirle, motorun, yelkenin durumunu anlamaya çalışıyoruz. Artık ipler yargıçların elinde terazi bir o tarafa bir bu tarafa salınıp duruyor. Ben öylece oturuyorum.
 
İşin gerçeği diğer tarafta, çetin pazarlıklar başlarken herkes bana bakıyor hadi başla diye. Tek söylediğim; “Abi benim param bu kadar, gerisini siz konuşun.” Söylediğim meblağ zaten tekne için istenenin biraz üstü. Anlayacağınız ben pazarlığı yukarıdan başlatıyorum. Kaptan kızıyor böyle pazarlık mı olur diye, biz tartışırken Bebbhin’in sahipleri şaşkın. İyi polis kötü polis bu kadar güzel oynanır, diyorlar. Yok vallahi ben aynasızları sevmem ne iyisi ne de kötüsü, niye polisçilik oynayayım ki… Ben ve Bebhinn öylece kaderimizi bekliyoruz.

Ben tam bir tutukluk içerisindeyim; düşünme, sorgulama yetilerimin hiç birisi çalışmıyor. İçimden sadece “yani işte bu mu?” “o tekne bu tekne mi?” diyorum. Kaptan uzun uzun konuşuyor, pazarlık ediyor, en sonunda beni bir köşeye çağırıyor bana da uzun uzun anlatıyor, şöyle böyle, sonunda tamam diyor bu tam bize göre “yavaş yavaş güzelleştiririz fıstığı”... Tamam diyorum… boşluk...

Öne koşuyorum, yalnız kalmam lazım bir süre, zor tutuyorum kendimi, biraz toparlayınca Özden’i arıyorum. Sesim öyle titriyor ki, konuşamıyorum. O da son kez tamam diyor. Koşup direğe sarılıyorum, koşup hayalime sarılıyorum. Yıllardır hayalini kurup, sonunda kavuşmayı beklediğim teknem…

Binbir teşekkür, hayırlı olsun dilekleri ve sevinç nidaları içerisinde el sıkışıyoruz, Pazartesi günü Liman Başkanlığı’nda buluşmak üzere randevulaşıyoruz.

Ben bu gece Bebhinn’le uyusam ya; bayram arefesinde annemin yeni bayramlıklarımı yatağımın başucuna koyduğu gibi...     

Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Bülent Büyükdağ - 25 Ocak 2017, 17:02:25
Hah! Oldu işte.
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Erman Yerman - 25 Ocak 2017, 17:18:52
Hah! Oldu işte.

Devamı gelecek... :)
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Tan Kaan Özkan - 25 Ocak 2017, 17:26:32
Harika,
Çok hoşuma gitti.  :)xx
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Can Deniz <Ercan H> - 25 Ocak 2017, 17:52:39
Çok güzel bir hikaye.
Ekimde biz buralardaydık ama tanışılmadığı için fırsatı kaçırmışız.
Teknenizi tanıyorum nazlı nazlı beton pontonda süzülürdü.
Hakan'ın Yengeçte  ilk geldiğimizde Teostaydı.
Demek bizde bir bok var. Biz Teosa geldiğimizden beri baş kıç bir tekneler uzaklara avara oldular.
Devamını uzatmadan yaz hele.
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Mustafa Ertör - 25 Ocak 2017, 20:30:00
Hayırlı olsun.Sağlık ve keyifle kullanın.
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu - 25 Ocak 2017, 21:12:31
Hah! Oldu işte.
Acele etme daha koca Mersin seyahati var.

Erman Reis ,hayırlı olsun ,ağız tadıyla kullanmak nasip olsun.
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Öcal Turan - 25 Ocak 2017, 23:01:48
Devamını bekliyoruz Erman reis. Rüzgarlar kolayına ,omurgası altında her daim su olsun.
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: O.Utku Uçkan - 25 Ocak 2017, 23:32:09
Can aga bundan keri giren çıkan teknenin foto ile belgelemesi yapılacak  :)

Marina kaptanı deryası olarak hatırlarım bu kızı  emme velakin yaşlı gözlerimin önüne getiremem  :'(
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Hakan Tiryaki - 26 Ocak 2017, 07:12:08
Hep diyorum, akılla mantıkla tırhandil sahibi olunmaz :)
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Erman Yerman - 26 Ocak 2017, 09:50:51
Hep diyorum, akılla mantıkla tırhandil sahibi olunmaz :)

Kesinlikle katılıyorum Hakan Reis'im  :) :) :)

Güzel sözleriniz ve dilekleriniz için çok teşekkür ederim değerli reislerim, üstadlarım...

Utku reisim daha evvel paylaştıklarımdan aşağıda tekrar paylaşıyorum:

(http://i.hizliresim.com/Qvy14r.png) (http://hizliresim.com/Qvy14r)

(http://i.hizliresim.com/MoR9P7.png) (http://hizliresim.com/MoR9P7)

Elimde birkaç foto ve video daha var onları da bir toparlayıp burada paylaşacağım...

ilginiz için çok teşekkürler...

Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Ersin Böke - 26 Ocak 2017, 10:17:08
Erman , yahu ne kadar güzel bir tekne alım hikayesi.. Gözlerim doldu resmen..

İyi günlerde kullan.. Çok güzel bir tekne.. Her denizde gider dediklerinden..
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Serkan Güvenen - 26 Ocak 2017, 11:38:50
Erman reis ,

Ne güzel anlatmışsınız yüreğinize sağlık, karinasından bir karış su eksik olmasın .
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Mücahit Karabaş - 26 Ocak 2017, 13:19:31
Aynı zamanlarda, aynı duygularla, farklı yerlerde, farklı güzellerin peşinde koşmuşuz.  Ne güzel anlatmışsınız; İlanları incelerken yediğimiz tırnakları, arama çubuklarında nasıl değerlendirdiğimizi...   :)xx
Bir kaç defa okudum ve  “Yeni Türkü” melodileri serpiştirdim hikayenize. 
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: O.Utku Uçkan - 26 Ocak 2017, 15:30:46
Erman kaptanım şimdi hatırladım, marina içi yürüyüşlerde ismi dikkatimi çekiyordu.Resmi görünce hatırladım  :)
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Erman Yerman - 26 Ocak 2017, 15:37:59
Güzel sözler, güzel temminler için tekrardan çok teşekkür ederim.
Normal olarak bizim kız camiada, özellikle İzmir'de daha çok tanınıyor, biliniyor.  ;D ;D 
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Erman Yerman - 06 Haziran 2017, 02:20:54
Sistem uyarıyor 4 ay oldu yazmayalı istersen yeni bir konu başlığı aç diye.. olmaz.. bu inadın hikayesi..

Nerede kalmıştık...


...Pazartesi buluşacağız Liman Başkanlığı'nda ama işin en kolayı o... bu tekne nasıl gidecek Mersin'e?
İzmir'e giderken bir söz almıştım şayet tekneyi alırsam aileden bir yakınım bana sponsor olacak ve nakliyesini organize edecekti; vinç işletmeleri olduğu için onun için pek de zor olmayacak gibi görünüyordu ama tekne sahibi olmanın ne demek olduğunu ben daha küçük ebatlarda bile tecrübe etmiştim...

Fiyatta anlaşınca hemen benim "sponsoru" aradım; tekrardan bilgilerini paylaştım vinç de kamyon da elimizin altında olduğundan kısa sürede nakliye olabilecekti ama nerdee? tekne ebatları birkaç bilirkişinin eline geçince bunun bizim sponsor tarafından yapılamayacağı ortaya çıktı artık iş başa düşmüştü. Hemen nakliyecilerle irtibata geçmeye başladım ama fiyatlar akıl alır gibi değil ağzını açan 10.000 - 15.000 TL arasında meblağlar istiyor bir de ağaçtan yapılması gereken yatak - kızak hariç ki o da en az 2-3 bin lira civarında. Bir taraftan da kara yoluyla nakliyede teknenin ciddi hasarlar almasından korkuyorum. Ahh şaşkın Erman sanki parayı verince tekne Mersin'e gökten inecek...

Neyseki Sığacık'ta marina kirası Kasım ayına kadar ödenmiş ve bu süreye kadar eski sahipleri tekneyi burada tutabileceğimizi söylediler. En azından bu durum yüreğime az da olsa su serpiyor ama gün içinde yaptığım onlarca görüşmeden sonra "profesyonel" tekne taşıyıcılarına benim param yetmiyor, "yaparız abi"cilere de bir türlü güvenemiyorum. Geriye, içten içe olmasını istediğim ama bana neredeyse imkansız gelen tek bir seçenek kalıyor; tekneyi doğal olarak denizden götürmek. Dudağımda kocaman uçuk peydah oluyor...

Atlayıp arabaya İzmir'den 5 saatte Fethiye'de alıyoruz soluğu, gece yarısı vardığımızda gulet sahibi kaptan arkadaşım "darbe girişimi" mağduru, teknesi alargada turist bekliyor; bir seçenek tekneyi Fethiye'ye götürmek; kaptan Ekim sonunda Mersin'e dönerken getirebilir.. Sabaha kadar hava durumunu kontrol ediyoruz önce Fethiye'ye kadar sonra Mersin'e kadar ne olur diye.. Ekim'in ilk haftası malum deniz çoğunlukla süt liman olur; Ege'yi pek bilmem ama köşeyi döndükten sonra bizim sular öyle eminim.. Öyle mi olur böyle mi olur tartışırken denizden yana sıkıntı olmadığına karar veriyoruz, sonra Deli Metin yapar bu işi diyorlar, Çanakkale - Mersin arası çok defa tekne götürmüş getirmiş. Sıfır uyku, bir iki şişe viski sabah oluyor, yaz tatili iznim olmasa da sabah yine fethiye körfezinin serin sularında uyanıyorum. Oğlum diyorum şanslısın bak, bu sene olmaz dedin ama yine gözünü mavi sularda açtın; hadi bakalım hayırlısı..

Kaptanı kandıramıyorum, kendi teknesini 2-3 gün bırakıp benimkini Fethiye'ye getirmek istemiyor. Deli Metin ise gece sularda balık avlıyor, korsanlık yapıyor, gündüz uyuyor; ulaşmak ne mümkün. Sonuçsuz tekrar İzmir'e yol tutuyoruz 5 saat, 1-2 şişe viski, bir de sabah denizi... İzmir'e yaklaşırken artık öğleden sonra Metin sonunda arıyor, tamam diyor "emrin olur abim" getiririz hayırlısıyla... Şimdi de ben kurtlanıyorum; tekne alacağım, deli bir kaptanla getirteceğim ama ben gitmeyeceğim, olacak iş değil. Hayatta kaç defa tekne transferi yapacağız, gözümü karartıp arıyorum patronu, maliyetlerden bahsedip denizden 4-5 günde getirmek istediğimi söylüyorum; küfre azara hazırım ama inanılmaz bir şeklide tamam oğlum diyor telefonunu açık tut yolda işini takip edersin; sanki kendinin de hayaliymiş gibi...

Artık Pazartesi, Ekim'in üçü hepinizin bildiği o evrak işleri; memurların önce benim adım soyadımla (ben alışkınım artık, o da hala unutmamıştır adımı soyadımı) sonra Kri-Kri'yle güle eğlene iş yapması, neyse..
Her şey bitiyor, eski sahipleriyle sarılıp ayrılıyoruz...

Öyle bir boşluk.. bekliyorum..elim ağayım titriyor.. Sonra caddenin ortasında bir çığlık atıyorum.. Heeey bee... fon müziği çalmaya başlıyor.. Koşmaya başlıyorum Kemeraltı'na doğru hiç durmadan... İlk dükkana girdiğimde soluk soluğa kan ter içinde...

Akşama kadar nevaleyi toparlayıp kaptan Deli Metin'i de havalimanından alıyoruz doğru Sığacık'a.. yola çıkmadan kontrol ediyoruz tekneyi, bir iki saat çalıştırıp bakıyoruz durumuna; her şey yolunda görünüyor..

Ben Sığacık - Seferihisar eksikleri tamamlamak için mekik dokurken bizim kaptan tekneyi unutup kendi mazotunu doldurmuş, tam küfelik... ulan ne işlere kaldık, tüm içkileri kaldırıyorum ortalıktan, seyirde içki yasak... Kaptan içeride sızınca çekiyorum uyku tulumunu üstüme teknemin keyfine varıyorum güvertede yıldızlar altında. İşte hepsi bunun için, bütün para, emek, kavga, dövüş, koşuşturma; direk tepedeki yıldızın bir sağına bir soluna salınırken önce düşüncelere sonra en tatlı uykuya dalmak için... Ne mi düşünüyorum, limanlar da değil ama aynı keyfi denizlerde yapacağım günleri... 

En kısa zamanda seyir transfer hikayesiyle devam edeceğim... 

Sevgi ve saygılarımla...



Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Ersin Böke - 06 Haziran 2017, 06:09:40
Son zamanlarda okuduğum en keyifli hikaye.. Merak ettim şimdi. Keşke bu forumu o zamanlar kursaymışız. Bizim Amerikalı ile Alaskalı senin tekneyi üç günde filan götürürlerdi.  :)
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Zafer Dedeoğlu - 06 Haziran 2017, 06:56:03
Teknen hayırlı olsun Erman kaptanım  :)xx
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Bülent Büyükdağ - 06 Haziran 2017, 08:58:16
Bu çocuk iyi çocuk. Ahmet'in küçüğü gibi bir şey. Bizim denizleri iyi biliyor, mütevazı. İş yapıyor, sohbeti güzel. Güzel de yazıyor.
Kri-Kri güzel kayık. Erman Reis'in dert edip kafasına taktığı davlumbaz o kadar da pörtlek bir şey değil.
Devamını bekliyoruz.
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Öcal Turan - 06 Haziran 2017, 09:05:37
Ara uzamasın Erman reis. :)
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Mervan Rahmanalı - 06 Haziran 2017, 09:26:51
Erman reis güzel yazı için teşekkürler. Sabah sabah iyi geldi. Devamını beklemedeyiz. 4 ay bekleme de yaz hızlıca.
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Hakan Tiryaki - 06 Haziran 2017, 10:14:26
Adam normal olsa tırhandile bulaşır mı zaten... :) Sonu hayrolsun bakalım 8)
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu - 06 Haziran 2017, 13:26:55
Süper ,viya bölee.
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Mehmet Atay - 06 Haziran 2017, 14:57:58
Kaçırmışım bu hikayeyi...
Çok güzel günler geçirin Kri Kri ile.
Bence davlumbazın başka türlüsü yakışmazdı. Ben çok yakıştırdım.
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Bulent Berksan - 06 Haziran 2017, 21:56:09
Bekliyoruz. !O__
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Erman Yerman - 07 Haziran 2017, 02:59:22
Güzel dilekleriniz ve mesajlarınız için çok teşekkür ederim.. O zaman devam edelim...

4 Ekim 2016 Salı - 1. Gün

Uyanamadığım sabahların hep motivasyon eksikliğinden olduğunu düşünürüm. Zira, ne zaman balığa çıkacak olsam, yollara düşecek olsam alarm çalmadan 3-5 dakika önce uyanırım. Bu da o sabahlardan biri. Kaptanla bir gün önce yaptığımız kısa seyir toplantısında haliyle gün doğarken limandan ayrılmayı hesaplıyoruz. Sabah olup da pompa istasyonuna yanaştığımızda görevlinin orada olmadığını, beklememiz gerektiğini bildiriyorlar.. Gün yükseliyor ama neyse ki çok geçmeden 400 litre depoyu dolduruyoruz.

(https://i.hizliresim.com/VMyPpj.jpg) (https://hizliresim.com/VMyPpj)

Artık yola çıkma zamanı, kaptan dümende benim elim işte gözüm oynaşta; Dalyan Burnu geçer geçmez hemen salıyorum sırtıları. 900 millik yolda kim bilir neler yakalayacağım...

(https://docs.google.com/uc?id=0BzOTc8UulVeWMGEwZ2NIVFZHTUU)

Hava beklediğimiz gibi süt liman, ilk kerteriz Doğanbey burnu, burayı aştıktan sonra Sisam'ın doğusundan Dilek geçidine girip önce Bodrum'a ardından Deveboynu Burnu'na kadar düşeceğiz.

(https://doc-14-50-docs.googleusercontent.com/docs/securesc/1sp8u8l99gkjb5v5kckps82isqlevc9f/nou0jc0mppnmojk0pfb1jdnp14lkc9cf/1496779200000/11445846095997245072/11445846095997245072/0BzOTc8UulVeWU1RmNDJzbV95N2M)

Yol uzun heves edip dümene geçiyorum ama 10 dakika sonra kaptan dümeni geri istiyor niye diye sorunca 10 dakikadır S çize çize gidiyormuşum yol böyle bitmezmiş. Yaa ben saatlerce 33 metre gulet kullanıyorum mis gibi gidiyor bu Keçi niye böyle yapıyor diye sorunca önce biraz isteksiz üstü kapalı anlatıyor ama ben üsteledikçe bu sefer sinirlenip detaya giriyor. Velhasıl benim tepki sürem yavaş kalıyormuş, dümenin küçük boşunu alıp pruva dönmeye niyet ederken cevap vermem lazımmış. Ne güzel işte öğrene öğrene gidiyoruz..

Öğleden sonra başlayan hafif rüzgarla bir heves basıyorum ön yelkeni ama biraz nafile, bize pek hayrı olmuyor, zaten kaptan da motorla mutlu hiç niyeti yok yelkene. Bir yandan motor, azıcık da yelken önce Sisam'ı sancağımıza alıyoruz, ardından Dilek geçidini geçip tekrar aşağıya doğru dümen tutuyoruz..

(https://docs.google.com/uc?id=0BzOTc8UulVeWVVo1RUpnLXpKY2c)

Didim'i geçince önümüzde tekrar bir körfez geçişi var artık hava kararıyor. Gözleri kan kırmızı, şahin gibi gözleriyle bir burundan diğeri gören bizim kaptan gün boyu navigasyona pek itibar etmemişti. Akşam olunca chartplotter'ı yine rotasız sadece kertizini görecek şekilde ayarlamı istiyor. Kaptan diyorum rota çizdim, çizgiden yürü istersen. Yok ben bilmezmişim ona gerek yokmuş. Peki, kaptan sensin viya böyle... Denizin ortasında parlak yüksek ışıklı gırgırlar fener alayı gibi; bizi kaptanın balıkçı hikayelerine götürüyor..  Gece 11 suları Yalıkavak'ı geçerken artık dikkatler tamamen denizde, kayalıklar arasındaki geçişte haritayı yoklarken onlarca batık gemi işareti beliriyor; insan bu kadar batık olduğunu görünce ürpermiyor değil pür dikkat kayalıkların arasından Hüseyin Burnu'na devam ediyoruz..

Burnu dönüp de Kos'u geçmek için Güneybatı istikametine yönelince iyi bir rüzgar başlıyor, iki yelkeni de basıyoruz ama kaptanı yine motoru kapatmaya ikna edemiyorum. Dalga boyu da giderek artıyor ama tirhandil bu işte; arkadan gelen dalgalar tekneyi hiç hırpalamadan akıp gidiyor. Bu esnada tekne iyice yattığından kamara zemininde suların bir sağa bir sola gidip geldiğini görüyorum. Hay Allah tekne bu kadar suyu ne ara aldı, sintine pompalarını kontrol ediyorum, çalışıyor ama tekne sallandıkça, yanlardan üste su basıyor. Sallandıkça da pompa su basıyor kesintili şekilde. İnsanın aklına bin bir soru geliyor gün boyu su yapmayan tekne nasıl oldu da bu kadar su aldı? Gece vakti alıyor bir telaş. İster misin tekne bordadan bir yerden su alıyor olsun. Sintine kapağını kaldırınca durum tüm çıplaklığı ile karşımda. Eğrilerin arasındaki kanallar tıkanmış, sintine de sakin sakin duran sular tekne yattıkça yan taraflardan kanalları aşıp orta yerde oynama başlamış. Elde çatal başlıyorum kanalları temizlemeye. Hah diyorum şimdi oldu, tahta hakkını vermeye başladı. yarım saatin sonunda sintine faresine dönmeyi başardım... Kanalları çatalın arkasıyla açtıktan sonra iş ortalığa saçılan yağı kiri temizlemekte. Güç bela hallediyorum ama neyse ki içim rahat tekne bir yerinden su almıyor...

Kos'u maceralı bir şekilde gerimizde bıraktıktan sonra benim için bu seyirdeki iki önemli noktadan birine doğru rotamızı tutmaya başlıyoruz. Biri Deveboynu Feneri diğeri ise Gelidonya Feneri.

Bülent Reis Antalya körfezi geçişini anlatınca ben de kendimi tutamadım, içimi dökmüştüm merak edenler için buyrun efendim:

http://heyamolahey.com/kose-yazilari/antalya-korfez-gecisi-uzun-surer/30/ (http://heyamolahey.com/kose-yazilari/antalya-korfez-gecisi-uzun-surer/30/)

Evvelce Knidos'tan Deveboynu fenerine çıktığımda vurulmuştum karşımdaki görüntüye bir tarafta Gökova Körfezi bir tarafta adalar. Görüp de hayran kalmamak elde değil ama o zaman içimdekinin ne olduğunu daha net anlamıştım, denizden selamlamalıydım bu feneri; varlığı o zaman anlam kazanacak, bu güzel denizlerin doyumuna o zaman varacaktım. gece yarısı saatler ilerledikçe kalan mesafeyi sürekli ölçerek gözümü pruvaya diktim; feneri bir an önce görmeliydim.. Bizim Deli Metin de ilerde çakar var deyip duruyor. Ne çakarı gözünü sevdiğim Deveboynu o, çakar dediğin denizde olur bu fener bir anıt. Az sonra gözümüze görünüyor, konuşacak bir şey yok yalnız kalma vakti, ağır bir duygu yüküyle ön tarafa geçiyorum sonra Gelidonya da yaptığım gibi o Deveboynu'nun ışığında bırakıyorum kendimi düşüncelere. Vay be Erman, kendi kayığınla geçiyorsun işte bu denizleri; hiç düşünür müydün bu kadar erken olacağını, biliyorsun olacaktı birgün ya... Dönüp davlumbazın penceresinden kaptana bağırıyorum "Kaptan, birgün kendim geçeceğim buradan, Özden de olacak yanımda : ) " Gülümsüyor şu şaşkına bak der gibi... Kendi küçük zaferimle mutlu olurken uykuya geçiyorum, sabah gün doğarken ben dümen tutacağım...

5 Ekim 2016 Çarşamba - 2. Gün

Seyir halinde yaklaşık 3 saat yarımyamalak uykudan sonra gün doğmadan ayaklandım. Uyku sırası kaptanda neredeyse 20 saattir uyumuyor. En kötüsü karşıdan Güneş geldiğinde olurmuş; Güneş yükselene kadar 2-3 saat dümen tut sonra ben devam ederim dedi.. Nöbet sırası bende...

Güneş tam karşıdan doğarken biz de Simi'ye ulaştık, Güney taraftaki boğaza dümen tutuyorum. Kendisine uyku tulumu aldığım deli kaptanım nemin içinde battaniyeye tırtıl gibi sarılmış uyuyor (sonraki günler alıştı tuluma)
(https://docs.google.com/uc?id=0BzOTc8UulVeWS3lBN2FmTWo3LTQ)

(https://docs.google.com/uc?id=0BzOTc8UulVeWWWZ6SDVLc3c1Mlk)

Artık rotamız Fethiye körfezi, Rodos'un Kuzey burnundan Kaş'a da geçebilirdik ama Deli Metin'le beni buluşturan kaptanımız nam-ı diğer Captain Jack bizi bekliyor. Rota uzayacak ama dostlara merhaba demeden geçmek olmaz. Dümeni Fethiye Körfezi'ne kırıyoruz..

Gece biz farketmeden bir uçan balık güverteye düşmüş, sabah bulduk kendisini, Seyir sonuna kadar da güzelce kuruttum kendisini ama bizim kaptan gereksiz görüp onu ait olduğu yere iade etmiş

(https://docs.google.com/uc?id=0BzOTc8UulVeWNmdzUHN3Ukh1bkE)

Gün boyu rüzgarsız süt liman devam eden seyrin ardından Fethiye Körfezi'ne girişte hava canlanıyor. Körfezin içi panayır yeri gibi onlarca yelkenli süzüle süzüle seyrediyor oradan oraya. çevremdekilerin de yelkende sürat kazandığını görünce önce yelkenleri basıyorum sonra geçiyorum dümene kapatıyorum kontağı. Yedik kaptandan yine azarı ama olsun zaten körfeze girdik ama uyarısında haklı bizim keçinin motoru neredeyse 36 saattir durmaksızın çalışıyor öyle birden kapatmamak gerekirmiş, tekrar çalışmama riski varmış. N'apalım artık kapattım bi kere yürüyelim bari biraz yelkenle..

Sağolsun Captain Jack vahşi botuna atlayıp o çalkantılı denizde bizi karşılamaya çıkmış bir güzel de videolar çekmiş buyrun efendim  ;D ;D ;D

https://drive.google.com/open?id=0BzOTc8UulVeWRkcwSmJJTFY2Skk (https://drive.google.com/open?id=0BzOTc8UulVeWRkcwSmJJTFY2Skk)

Gün batımıyla Aksazlar tarafında Captain Jack'e (aynı zamanda guletin adı) aborda oluyoruz, biraz dinlenme zamanı..
Tekneyi bağlayıp, ortalığı toparlayana kadar bizimkiler 20 dakika içerisinde 1 şişe votkayı devirmişler, Captain Jack'e çıktığımda bizim kaptan Deli Metin çoktan küfelik olmuş yine.. On numara adam, harika bir denizci ama ağzına içki değmemeli, adam kesinlikle kendinden geçiyor... Hayatımda bu kadar kısa sürede bu kadar içen adam görmedim. Ben de katılıyorum aralarına, akşam buz, erzak eksik kalanları tamamlayıp muhabette dalıyoruz.

Uyku vakti herkes 8 kamaralı gulette, benim de sevdiğim bir tekne geçtiğimiz 5 yıldır hep onunla tatil yapıyoruz ama benim yerim Kri-Kri. Her nekadar, ekip bana söylense de Kri-Kri'de güvertedeki yerimi alıyorum, ayrı kalamayız...

Devamı geliyor....   










 
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Bulent Berksan - 07 Haziran 2017, 04:23:25
900 mil mi?  ?0-?
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Burak Doneray - 07 Haziran 2017, 04:51:42
Çok güzel yazıyorsun Erman reis keyifle okuyorum Sizin kaptan fazla S çizmiş 420 mil fazladan yolu uzatmış 😀 Bir dahakine sen dümen tut 480 milde varırsın.
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Erman Yerman - 07 Haziran 2017, 08:09:33
Çok özür dilerim onu düzeltmem lazım. Hepi topu 490 mil...

Burak reis'i doğru kabul edersek 10 millik bir S çizmiş olabiliriz... 😂😂😂

SM-G920F cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Burak Doneray - 07 Haziran 2017, 08:22:14
Köşeleri keskin dönersen 480 mil yeter sana Erman reis yoksa 10 milin lafı olmaz aramızda .Devamını bekliyoruz yazının. 😀
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Oğuzhan Oğuz - 07 Haziran 2017, 08:45:06
Keyifle okuyorum. Şubat ayından beri bekliyoruz. Şubat ayında sezon finali mi olur :) viya böyle
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu - 07 Haziran 2017, 09:45:13
Sabahın köründe okudum , dört ay beklettiğine deyiyor.
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Erman Yerman - 07 Haziran 2017, 10:17:04
Çok teşekkür ederim... öyşe çok edebi derinliği yok ama içimden geçenleri yaşadıklarımı anlatmaya çalışıyorum...
Bu arada sabah durdum düşündüm bu 900 mil nereden çıktı diye... Hayaller deniz gerçekler kara; belli ki benim kafa  hala karayoluna çalışıyor. 900 km karayolunu  deniz mili yapıp yazıvermişim. Alışmak için sanırım daha çok mil yapmam lazım 😉

SM-G920F cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi

Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Ersin Böke - 07 Haziran 2017, 10:32:07
Erman, özellikle yelken performansını çok merak ediyorum. Salma derinliğinden dolayı orsası zayıf gibi duruyor ancak video da gördüğüm kadarı ile canavar gibi gidiyor. Bu konuda daha fazla bilgi versen..
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu - 07 Haziran 2017, 10:37:18
Erman, özellikle yelken performansını çok merak ediyorum. Salma derinliğinden dolayı orsası zayıf gibi duruyor ancak video da gördüğüm kadarı ile canavar gibi gidiyor. Bu konuda daha fazla bilgi versen..

Neyini merak ediyosun ki , kopuk uçurtma gibi gidiyor işte.
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Bulent Berksan - 07 Haziran 2017, 10:39:33
Hayır dedim ki acaba İstanbul'a mı geliyor.Kabaca baktım 900 NM yanlış mı gördüm.
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Erman Yerman - 07 Haziran 2017, 11:18:42
Erman, özellikle yelken performansını çok merak ediyorum. Salma derinliğinden dolayı orsası zayıf gibi duruyor ancak video da gördüğüm kadarı ile canavar gibi gidiyor. Bu konuda daha fazla bilgi versen..
Ersin reisim orsa seyri zayıf... Gerçi güzel bir havada test etme şansım olmadı. Genelde apaz seyrettim bugüne kadar. Videoda motor da çalışıyor. Aynı videonun öncesinde motorsuz bir kayıt da vardı bulursam paylaşayım...

Anayelken çok eski ve alt yakası da kısa şimdi yeni bir anayelken arıyorum..

SM-G920F cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi

Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Kenan Biçen - 07 Haziran 2017, 16:33:16

Transfer ve seyir hikayelerine hasret kaldığımı farkettim kri kri nin güzel hikayesini okuyunca.Alım hikayesi de ayrı bir tat vermişti buda.
Teşekkürler  Erman reis tekneniz tekrar hayırlı, keyifli gezileriniz olsun.
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Serkan Güvenen - 07 Haziran 2017, 16:55:59
Erman reis,

Burayı gözden kaçırmışım ne güzel yazmışsın  :)xx C:-)
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Dilek Ergül - 12 Temmuz 2017, 11:41:52
Özür dileyerek yeni okudum.. Yüreğime bir ilham daha verdiniz..ve cesaret.. Ne kadar teşekkür etsem azdır.

İyi sizler gibi denizciler var.. İyi ki sizler gibi insanlar var.. Yoksa son zamanlarda kırılan umudum ve etrafımda ki kötülüğün içime işliyor oluşu beni o kadar yormuştu ki..

Ömrünüz denizde ve aileniz ile huzurla geçsin..
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Âli San - 12 Temmuz 2017, 14:58:09
Neredeyse 6 ay bu hikayeyi atlamış olduğum için suçluluk duydum şimdi...
KRI-KRI çok güzel bir kayık ; reisi ise iyi bir yazar.
Seyirlerin devamını ve yeni hikayeleri bekliyorum.
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Bülent Büyükdağ - 12 Temmuz 2017, 15:25:30
Abi bu çocuğu benden bile çok seversin.
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Ali Ünalan - 12 Temmuz 2017, 17:13:37
Vay be Erman Reis.Bu gün gördüm bu transfer hikayesini.Son zamanlarda okuduğum en keyifli transfer. Hikayeyi okumaya başladığımda sigara yakmıştım sigarayı küllükte unutmuşum sigara bitmiş:)
Hayırlı uğurlu olsun Erman Reis..

Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Erman Yerman - 12 Temmuz 2017, 17:38:12
Vay be Erman Reis.Bu gün gördüm bu transfer hikayesini.Son zamanlarda okuduğum en keyifli transfer. Hikayeyi okumaya başladığımda sigara yakmıştım sigarayı küllükte unutmuşum sigara bitmiş:)
Hayırlı uğurlu olsun Erman Reis..

Ali Reis'im çok teşekkürler, aslında çok süründürdüm hikayeyi.. bu akşam niyet ettim, son kısmını da yazacağım kısmetse...
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Erman Yerman - 13 Temmuz 2017, 00:10:13
Özür dileyerek yeni okudum.. Yüreğime bir ilham daha verdiniz..ve cesaret.. Ne kadar teşekkür etsem azdır.

İyi sizler gibi denizciler var.. İyi ki sizler gibi insanlar var.. Yoksa son zamanlarda kırılan umudum ve etrafımda ki kötülüğün içime işliyor oluşu beni o kadar yormuştu ki..

Ömrünüz denizde ve aileniz ile huzurla geçsin..

Dilek Reisim bunlar çok güzel sözler beni çok mutlu ettiniz :)
Bugünlerde yaygın olarak kullanır olduk ya, "cesaret bulaşıcıdır" diye; sizin kalkıştığınız işin yanında (hem devam eden hayatınız hem de yapacağınız seyahat) bizimkisi koca deryalarda bir küçük damla. Asıl beni cesaretlendiren, kara beni tutarken yüreğime tuzlu su serpen, siz ve diğer reislerin yazıları, yorumları, yaşadıkları.. o yüzden, azcık bir faydam olmuşsa ne mutlu bana...
Sevgilerimle...
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Erman Yerman - 13 Temmuz 2017, 03:54:44
4 günlük transferi 6 ayda yazarak tarihe geçebilirim sanıyorum, Ee insanın hepi topu bir tane uzun yol hikayesi olunca böyle ağırdan satar ;) ama artık bitirelim...

6 Ekim 2016 Perşembe - 3. Gün

Sığacık'tan yola çıkarken akşamları 4-5 saat bile olsa bir koyda duracağımızı en azından bir suya girip çıkabileceğimi hayal etmiştim ama Simi'yi geçerken kaptanın zaman ve yol kaybını dile getirerek saatlerce Fethiye'ye girip girmemek konusundaki kararsızlığı bu umutlarımı alıp götürdü. Neyse ki, Fethiye'de geçirdiğimiz bir gece ve sabahın köründe liman barınak dinlemeden gözlerimi serin sularda açmak bana çok iyi geldi...

(https://docs.google.com/uc?id=0BzOTc8UulVeWZ1hPU3JtbHhCVkk)

Hesaplara göre Fethiye'ye girerek Simi'den 60 mil yapmışız aynı mesafede Rodos'un Kuzey burunundan takip ederek devam etseydik Yediburunları karşılayacaktık. Fethiye'de durulan süreye, Fethiye'nin içerisinden Yediburunlar'a da fazladan 20 mili de ekleyince kabaca transferi 16 - 17 saat uzatmışız.

Önceki günlerde seyrimiz 5,5 - 6 kt civarlarında seyretmişti. Dediklerine göre Fethiye'den sonra "aşağı ineceğimiz için" hızlanırmışız. Doğu'ya dönünce özellikle gün boyu esen batı yönlü rüzgarla oluşan akıntıları mı kastettiler anlamadım. Neyse canım sallan yuvarlan gidiyoz işte...

Sabah erkenden yola düşüyoruz yine, hava öyle durgun ki denizin üstü puslu, uzaktan uzaktan usulca önce Ölüdeniz - Belcekız, ardından Kabak koyunu aşıyoruz. Ölüdeniz, turistik hediyelik eşya dükkanında satılan bir nazar boncuğu gibi sanki, o kalabalık mı değerini azaltıyor gözümde bilemiyorum. Ama Belcekız deyince tam tersi, sanki el değmemiş bir cennet geliyor aklıma.. Karadan Ölüdeniz, Denizden Belcekız... Yediburunları geçince efsanelere konu Patarayı geçmeye başlıyoruz, şanslıyız ki deniz süt liman.
Sığacık'tan beri peşimizden gelen 2 sırtı daha hiçbir işe yaramadı ya, Patara'dan çok umutluyum illa ki palamut yapmalı. Evdekiler bile artık nasılsın dedikten sonra balık aldın mı diye soruyorlar. Hay başlıyacam balığına, neler denedim gelmiyor işte namussuz...  Patara bitmeyen bir çöl gibi git git bitmiyor, saatler ilerledikçe herkesin anlattığı o palamutlara da kavuşamıyorum. 3 gündür denizde olup da balıksız kaldığım tek zaman...

Çatal adalarına ulaşınca güneşle birlikte hava da dönüyor ve gittikçe kendini hissetiren rüzgarla motor yelken Meis'in güneyini tutuyoruz. Öğleden sonra Meis'e ulaşınca rüzgar iyiden iyiye  kuvvetleniyor hızımızı da 1 kn'a yakın artırıyor. Adayı geçip de Kaş tarafına bakınırken büyük bir yunus sürüsünün hoplaya zıplaya üstümüze geldiğini farkettim. Dikkatlerini çekmek için hemen koşup sopayla güverteye vurmaya başladım belki oynarlar bizimle diye ama tam yaklaşmışlarken bir anda yön değiştirip arkamızdan kaybodular. Tam o sıra onlara hayıflanırken olta kasıldı, biz de nasibimizi aldık. belli ki ortamda bir parti var irili ufaklı tüm balıklar orada

(https://docs.google.com/uc?id=0BzOTc8UulVeWOVB4UWhJeV9VVDA)

Neyse hiç olmazsa şeytanın bacağını kırabildim...
Artık gün batarken Kekova'yı iskelemizde bırakıp 5 Adalara doğru yol alıyoruz..
Ben Navionics üzerinden koca ekranda milimetrik çizdim rotayı ve kendimce adaların arasından geçmekte bir sakınca yok. Kaptan ise daha temkinli; burunu geçtikten sonra benim çizdiğim düz rotada devam etmekle kuzeye çıkıp körfezi biraz daha içeriden geçmekte kararsız. Bütün akşamımız bunu tartışarak geçiyor. Ta ki, 5 Adalara varıncaya kadar. Gece seyri çok ilginç haritaya göre 500 - 600 metre ilerde olması gereken ada sanki dibinizde. Kaptanı ayrı bir kaygılı görüyorum, geçiş esnasında sürekli derinliği, konumumuzu ve görebildiğimiz kadar çevremizi kontrol ederek geçiyoruz. Hikayesini sonradan öğrendim 3 kaptan bir tekneyi getirirlerken adaları geçiş esnasında 3'ü de uyumuş; caanım tekneyle koca adaya bindirmişler...
Geçiş esnasında teknenin pruvasında gözcülük yaparken yakamoz alıyor gözümü, uzun uzun çizgi halinde ışıklar tekneden kaçışıyorlar. Geceleyin seyirde bordamızda oluşan küçük yakamozlara veya denize girdiğimizde yakamozun vücudumuzu sarışına belki buradaki herkes şahit olmuştur ama bu ince uzun ışıklar gerçekten çok farklıydı. Bir süre izledikten sonra arkaya geçip kaptana anlatıyorum; balık bulucuyu gösteriyor, hemen altımız ekranda kıpkırmızı; muhtemelen sardalya sürüsü gösteriyor. Balıklar tekneden kaçıştıkça inanılmaz bir ışık gösterisi oluşuyor. Bu anı hayatım boyunca unutmayacağıma eminim...

Adaları geçince kaptan dümeni Kuzeye Sulu Ada'ya doğru kırıyor. Kaptanın hedefi Sulu Ada'dan Gazipaşa'yı karşılamak ve öylece devam etmek. Bana kalsa hiç bozmadan doğruca devam eder, Anamur burnunu bulurdum. Zaten açık değil mi? ha birkaç mil yukarı ha bir kaç mil aşağı.. İşin aslı öyle değilmiş tabii, körfezin içine doğru, dalga ve akıntılara karşı daha korunaklı olacağımız için bir miktar içeriden seyretmemiz daha uygunmuş. Soru sorarım ama kaptan ne derse onu yaparım. Zaten 2-3 saat seyirden sonra tekrar pruvayı Anamur burnuna çevirdi... 

Artık benim için ikinci kritik eşiğe yaklaşıyoruz; Gelidonya feneri... yakından göremiyorsun, ışığı başının üzerinden geçip gidiyor ancak uzaklaştıkça kendini sana gösteriyor. Bu seferde; Deveboynu yaklaşmanın, ulaşmanın ışığıyken; Gelidonya ise gidişin, ayrılışın ışığı oldu... Deveboynu'nu geçerken yaşadığım fütursuz coşku, Gelidonya'da içinde bir miktar da kaygı ve tedirginlik barındırıyordu... Bundan sonrasını daha önce Bülent Abi'nin http://heyamolahey.com/kose-yazilari/antalya-korfez-gecisi-uzun-surer/30/ (http://heyamolahey.com/kose-yazilari/antalya-korfez-gecisi-uzun-surer/30/) yazısının altına yazdığım yerden alıntılayacağım:

Yardımcı Burnunu geçerken geceydi; o gece ilk defa tekne ilerledikçe kaçışan balık sürüsünün oluşturduğu eşsiz yakamozu gördüm. Deniz sonsuz bir ışık hüzmesiyken doğuya doğru önümüz sonsuz bir karanlıktı.
Gelidonya diye haykırdım... Fenerin tepesinden şimdi geçtiğim denizlere bakarak kurduğum hayal aklıma düştü yine, nihayet gerçek olmuştu. Kaptan dedim bak Gelidonya Feneri; şaşırdı isimlerini nasıl biliyorumdu. Bizim kaptan içinse sadece bir çakardı. Yapma kaptan Deveboynuna da çakar demiştin. Gözümdeki yaşı karanlık gizlediyse de sesimin titremesini bastıramıyordum.

Kri-kri istikametini Anamur'a doğru vermişken kaptan dümende bense arkam dönük gözüm hep Gelidonya fenerindeydi taa ki küçük bir nokta kalıncaya kadar...Yeniden görüşene dek..Artık belli ki bir hiçliğin içine dalıyorduk.. Radyo susmuştu, telsiz susmuştu...sadece Marmara Ege Haritası yüklü olan chartplotter detay vermez olmuştu. Belli ki artık başka bir diyara giriş yapıyorduk... Benimle yaşıt Kri-Kri, kim bilir ne denizler gezmişti... Acaba buralara daha önce gelmiş miydi? Kıbrıs'a gideriz Kri-Kri, belki de Beyrut'a ne dersin? Belki savaşlar biter de şöyle tadıyla uzun bir Doğu Akdeniz turu atarız Kri-Kri, ne dersin? Uyumuşum...

Sabah uyandığımda sıfır rüzgar, çarşaf gibi bir deniz ve sonsuz bir mavilik; yer mavi gök mavi; başka hiçbirşey yoktu. İrkildiğimi hatırlıyorum ilk defa karadan böylesine kopmuştum; biraz rüzgar olsaydı daha mı iyi olurdu acaba, gerçi kaptan istemiyordu ya.. Saatler ilerledikçe kaygı yerini huzura, hep olmasını dilediğim o eşsiz anlara bıraktı. Müziği kapattım, kaptana gece uyumadın git biraz uyu dinlen dedim; şimdi yalnızca biz vardık; sonsuz deniz, teknem ve ben. Sanki sırf bunun için almıştım bu tekneyi... deniz de bana bir jest yapmıştı, en ufak bir kıpırtı bile yoktu, bir an kendimi Pasifiği geçerken hayal ettim. Bir farkı olmayacaktı ya sadece fazladan birkaç gün daha... gerçi o zaman motor da çalıştırmazdım, ne anlamı olacaktı ki ?

7 Ekim 2016 Cuma- 4. Gün

İnsan zannediyor ki, sabah uyanacaksın, dümeni eline alıp da yarım gün seyredince karayı göreceksin ama nerede? Kahvaltı, kahve, çook arkamızdan gelen bir geminin öğle yemeğiyle bizi geçerek Alanya, Gazipaşa tarafına yönelmesi, çay, atıştırmalıklar, kahve, yine uzaklarda orkinos olduğunu düşündüğümüz iri balıkların bir top balığa saldırmalarıyla oluşan denizde kaynama, öyle derin içimize gömülmüşken kıyıdan 40-45 mil açıkta belli belirsiz sanki koca bir koltuğa oturmuş insan figürü, ne olduğunu anlamak için rotadan çıkarak yarım saat yol aldıktan sonra  yaklaştığımızda yeni nesil koca bir top folyo balonlarla karşılaşmamız... seyir ve seyir. Otomatik pilotu olan bir teknede eminim çok daha daha keyifli olacaktır ama bizde biraz daha meşakkatli oldu dümene ip mi bağlamadık, lastik mi takmadık ne yaptıysak olmadı illa o dümen tutulacak..
Sonra gözlerim karayı aramaya başladı daha önce de sanırım yazmıştım; bir heves koca dağların karartısını,üzerindeki ormanın koyuluğunu görmeyi beklerken bizim kırmızı gözlü, şahin bakışlı kaptan seslendi: "Erman bak kara göründü" Ben burnu ararken o daha içeriden bir beyaz çıplaklığı işaret ediyordu; insan elini. Koca dağ nasıl da erimiş bitmişti insan karşısında...bir an tekrar körfezin göbeğine dönesim geldi... Tabii, karayı görmekle iş bitmiyor; varmak ayrı bir vakıa. Karayı gördüğümüzde akşama doğruydu Anamur'u geçerken yine geceyarısı.. Ne muazzam bir deneyim..

Artık bizim sulara gelmiştik, telsiz canlandı, telefon çeker oldu, sevdiklerimize tekmil verip, sevinçli seslerini duymak da ayrı bir keyif, sanki bir de kahraman oluyorsun, öyle güzel...

Bizim denizler dedim ya, yol boyu kaptan ve ben tek tek, mekan mekan balık maceralarımızı paylaştık, onunki tonlarca, benimki kilolarca; tam balıkçı işi, biraz da abarta abarta...  Kızılliman'dan Tisan'a.. Gece neredeyse hiç uyumadım, belki bir iki saat, kuzeyden gelen kaçaklar sırayla bindirdi üstümüze, tam diyorum esti yelken basıyorum, hop kesiyor, 1-2 saat yol gidiyoruz öyle bir bindiriyor yeniden.. pek dalga olmasa da rüzgarı yiyerek sabaha karşı Tisan'a ulaştık.

8 Ekim 2016 Cuma - 5. Gün

Artık hakikaten evimizde gibiyiz... Dün geceden Özden'le konuşup, Taşucu'ndan onu almaya karar verdik. O ilk otobüsle Taşucu'na gelecek, seyrimize Mersin'e kadar onunla devam edeceğiz. Sabah 5 suları Tisan'a vardığımızda başladık deliler gibi balık aramaya, tam da barbun zamanı, yerini bir bulsak eminim Özden'i limanda unuturuz.. 1-2 saat şansımızı denedikten sonra kayda değer bi'sey çıkmayacağını anlayınca Taşucu'na devam ettik...

5 gün seyir - 2 gün de ondan önce İzmir'de geçen zaman hepi topu 7 gün ayrı kalmışız, çok daha uzun zaman görüşemediğimiz oldu ama demek deniz insanı harbiden acıktırıyor : ) Liman'da karşılaşmamız çok hoştu, çok da duygulandım.. Kalan 8-9 saatlik yolumuzda artık ekip tamamlandı...

(https://docs.google.com/uc?id=0BzOTc8UulVeWS0F2RHRYUVZtNEk)

Ve kaptan dümene geçti...

(https://docs.google.com/uc?id=0BzOTc8UulVeWZndPMmh5OWo4VWs)

Bizim sulara geldik dedim ya, hakkını vermeli tabii; Sığacık'tan Taşucu'na kadar sadece Kaş açıklarında bir tane Yazılı yakalamışken, Taşucu - Erdemli 5-6 saatlik seyirde tamı tamına 16 tane palamut yakaladık  8)

Seyrin son kısmında hem varmış olmanın sevincini yaşarken bir yandan da bitiyor olması üzdü beni, bakalım ne zaman tekrar böyle uzun yol yapabileceğim? Bir de o binalar, o talan edilmiş 80 km'lik Mersin sahili; o kadar güzellikten sonra son düzlükte bu iğrenç yapılaşmayla tekrar yüz yüze gelmek insanı gerçekten çok üzüyor...Neyse...

Kaptan'a rakısını koydum, tamam dedim ben limana yanaştırırım sana paydos.. Palamuttan kıyma yapıp, ekmek soğan karıştırarak öyle bir köfte yaptı ki anlatamam... Marina'ya vardığımızda yine küfelikti :)

Balık, yüzme molası derken Mersin Marina'ya akşam üstü vardık.. Kri-Kri artık yeni evinde...

Sevgi ve saygılarımla...






Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Ersin Böke - 13 Temmuz 2017, 08:26:16
Vay beee.. eline sağlık Erman reis. Tirhandillere takığım ya bu ara . Daha bir dikkatli okudum. 0
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Bülent Büyükdağ - 13 Temmuz 2017, 08:42:46
Çoook güzel.
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Ziya Gunes - 13 Temmuz 2017, 08:47:33
Çok güzeldi, elinize sağlık. Bebhinn güzel bir teknedir, zamanında az daha ben alıyordum. Hayırlı olsun tekrar.
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Serkan Güvenen - 13 Temmuz 2017, 08:55:38
Çok güzeldi elinize sağlık, keyifle okudum.
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Oğuzhan Oğuz - 13 Temmuz 2017, 09:28:18
Çok güzel yazı. Kalemine sağlık :)
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Ali Ünalan - 13 Temmuz 2017, 10:17:49
Erman Reis.
KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ.Bu sıcak yaz günü ilaç geldi kaleminize sağlık..
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Hakan Tiryaki - 13 Temmuz 2017, 10:44:58
Erman ya, lanetli İstanbul-Kaş seyrimi hatırlattın bana. Gerçi sadece keyifli kısımlarını ama içim gitti. Nasıl özlemişim gece gündüz sularda olmayı, her sabah gündoğumunu izlerken varoluşa şükretmeyi...
Bence iki tırhandil bir seyir yapalım biz. Laylomculara, tahtacılar... alem denize yakışmak ne demekmiş görsün.
Varol!

SM-N9000Q cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi

Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Mücahit Karabaş - 13 Temmuz 2017, 11:51:48


Yardımcı Burnunu geçerken geceydi; o gece ilk defa tekne ilerledikçe kaçışan balık sürüsünün oluşturduğu eşsiz yakamozu gördüm. Deniz sonsuz bir ışık hüzmesiyken doğuya doğru önümüz sonsuz bir karanlıktı.
Gelidonya diye haykırdım... Fenerin tepesinden şimdi geçtiğim denizlere bakarak kurduğum hayal aklıma düştü yine, nihayet gerçek olmuştu. Kaptan dedim bak Gelidonya Feneri; şaşırdı isimlerini nasıl biliyorumdu. Bizim kaptan içinse sadece bir çakardı. Yapma kaptan Deveboynuna da çakar demiştin. Gözümdeki yaşı karanlık gizlediyse de sesimin titremesini bastıramıyordum.

Kri-kri istikametini Anamur'a doğru vermişken kaptan dümende bense arkam dönük gözüm hep Gelidonya fenerindeydi taa ki küçük bir nokta kalıncaya kadar...Yeniden görüşene dek..Artık belli ki bir hiçliğin içine dalıyorduk.. Radyo susmuştu, telsiz susmuştu...sadece Marmara Ege Haritası yüklü olan chartplotter detay vermez olmuştu. Belli ki artık başka bir diyara giriş yapıyorduk... Benimle yaşıt Kri-Kri, kim bilir ne denizler gezmişti... Acaba buralara daha önce gelmiş miydi? Kıbrıs'a gideriz Kri-Kri, belki de Beyrut'a ne dersin? Belki savaşlar biter de şöyle tadıyla uzun bir Doğu Akdeniz turu atarız Kri-Kri, ne dersin? Uyumuşum...


Bir  tirhandil aşığı olan Aksona Mehmet Ağabey’imizin en sık kullandığı ismiyle, “Koca Deryalar” tüm denizcilere kendi mitoslarını yaşatan büyülü bir sahne gibi. Denizde yaşadığımız anlar karada yaşadıklarımızdan çoook daha uzun geliyor. Yazdıklarını okurken seni bir japon çizgi filmi kahramanı gibi hayal ettim. Gözümün önünde beliren perdede Sen, Kri-Kri ve Gelidonya Feneri tek bir çizgi film karesinde donmuş kalmışsınız. Yazının devamı ekranda karşımda olduğu halde ben o kısmı göremiyorum. Bu sanki bana ait bir  anıymış gibi hissediyorum. Film tekrar akmaya başlayınca An’ı asıl yaşayanın Erman olduğunu farkediyorum ve heyecanına saygı duyuyorum.

Hikayenizi çok güzel anlatmışsın. Senin, Sizin yaşadığınız o güzel anları artık bizim yapmışsın. Çok teşekkür ederiz. Kri-Kri’li Ailenizi anlatacak olan bölüm, eminim bizim mitolojimizin en değerli bölümlerinden birisi olacak…
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Erman Yerman - 13 Temmuz 2017, 13:02:47
Güzel Yorumlarınız için çok teşekkür ederim.. yazmak iyi geliyor aslında... hem paylaşmanın mutluluğu, hem de yazarken yeniden yaşıyor insan...

Mutfağı ve taban tahtalarını yeniliyoruz şimdi Kri-Kri'nin; bir kurtulsun o zalım ustalardan, daha çok gezeriz biz.. : )

Hakan Reis'im öyle çok isterim ki birlikte seyir yapmayı, mahallede caka satan sokak çocukları gibi; bitirim ikili :) Ama emin olun gelen geçenin boynu tutulur bize bakacaklar diye... ;) Sen kızabilirsin ama bir iki tane de ahtapot assak kurutmaya görüntümüz tam efsane olur, akşama da meze çıkar...



Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Hakan Tiryaki - 13 Temmuz 2017, 13:41:04
Seneye geçecek olursan buralardan takılırım dümensuyuna. Ama ben bulaşmam  deniz mahsulüne, baştan söyleyeyim :) Bana canlı lazım onlar :)

SM-N9000Q cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi

Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Bülent Büyükdağ - 13 Temmuz 2017, 13:56:07


Yardımcı Burnunu geçerken geceydi; o gece ilk defa tekne ilerledikçe kaçışan balık sürüsünün oluşturduğu eşsiz yakamozu gördüm. Deniz sonsuz bir ışık hüzmesiyken doğuya doğru önümüz sonsuz bir karanlıktı.
Gelidonya diye haykırdım... Fenerin tepesinden şimdi geçtiğim denizlere bakarak kurduğum hayal aklıma düştü yine, nihayet gerçek olmuştu. Kaptan dedim bak Gelidonya Feneri; şaşırdı isimlerini nasıl biliyorumdu. Bizim kaptan içinse sadece bir çakardı. Yapma kaptan Deveboynuna da çakar demiştin. Gözümdeki yaşı karanlık gizlediyse de sesimin titremesini bastıramıyordum.

Kri-kri istikametini Anamur'a doğru vermişken kaptan dümende bense arkam dönük gözüm hep Gelidonya fenerindeydi taa ki küçük bir nokta kalıncaya kadar...Yeniden görüşene dek..Artık belli ki bir hiçliğin içine dalıyorduk.. Radyo susmuştu, telsiz susmuştu...sadece Marmara Ege Haritası yüklü olan chartplotter detay vermez olmuştu. Belli ki artık başka bir diyara giriş yapıyorduk... Benimle yaşıt Kri-Kri, kim bilir ne denizler gezmişti... Acaba buralara daha önce gelmiş miydi? Kıbrıs'a gideriz Kri-Kri, belki de Beyrut'a ne dersin? Belki savaşlar biter de şöyle tadıyla uzun bir Doğu Akdeniz turu atarız Kri-Kri, ne dersin? Uyumuşum...


Bir  tirhandil aşığı olan Aksona Mehmet Ağabey’imizin en sık kullandığı ismiyle, “Koca Deryalar” tüm denizcilere kendi mitoslarını yaşatan büyülü bir sahne gibi. Denizde yaşadığımız anlar karada yaşadıklarımızdan çoook daha uzun geliyor. Yazdıklarını okurken seni bir japon çizgi filmi kahramanı gibi hayal ettim. Gözümün önünde beliren perdede Sen, Kri-Kri ve Gelidonya Feneri tek bir çizgi film karesinde donmuş kalmışsınız. Yazının devamı ekranda karşımda olduğu halde ben o kısmı göremiyorum. Bu sanki bana ait bir  anıymış gibi hissediyorum. Film tekrar akmaya başlayınca An’ı asıl yaşayanın Erman olduğunu farkediyorum ve heyecanına saygı duyuyorum.

Hikayenizi çok güzel anlatmışsın. Senin, Sizin yaşadığınız o güzel anları artık bizim yapmışsın. Çok teşekkür ederiz. Kri-Kri’li Ailenizi anlatacak olan bölüm, eminim bizim mitolojimizin en değerli bölümlerinden birisi olacak…

Walter Benjamin,  bu sayfaları okusa, " Biz Baudleaire şiirleriylen  uğraşıp durduk, pasaj neyin yazdık Lan ne kadar Flaneur varsa bir araya gelmişiniz, de gidin" derdi zaar.
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Ahmet Kabaalioğlu - 13 Temmuz 2017, 15:42:26
Erman Reis ,Harikaydı, eline kalemine sağlık.
Başlık: Ynt: KRİ-KRİ / BİR İNADIN HİKAYESİ…
Gönderen: Necip Bulut - 13 Temmuz 2017, 23:06:44
Teşekkürler, o bitmek bilmeyen-iyi ki öyleydi- gece gündüz transfer günlerimi hatırladım.Niceleri olsun , dilediğince olsun.