Heyamola Hey
Havuzluk => Seyir Anıları => Konuyu başlatan: ersinboke@icrs.com.tr - 12 Temmuz 2018, 08:57:44
-
efendim bu bölümü Setur marinaları üzerinden yapmakta olduğum tekne transferi konusundan ayırıyorum. Şimdi bu yazacağım konuyu daha önce bir yerlerde okumadığımdan rahat rahat yazıyorum. Benden tecrübeli ve bunları bilen dostlar lütfen alınmasınlar.
Efendim bana göre, Kuşadası'ndan kuzeye doğru yukarısı , güney Ege ile kıyaslanamaz güzellik açısından. Geçen yıl merak edip, kuzeyde tüm görülmesi gereken yerleri gördükten sonra , teknemi mümkün olabilecek en kısa sürede güneye indirmeye başladım.
Bu Setur kampanyası çok işime yaradı. Sahiden her bir marinasında kalabiliyorsunuz ücretsiz. Ben Ören ile anlaşma yaptım. Ama daha Ören 'e gidemedim. :)
Bu nedenle , tek başına seyir limitim olan 60 bahri milden daha uzun bacaklar yapmaya başladım. En son etap, Çeşme Altınyunus 'tan Kuşadası'na kadar olan idi.
Yol üzerinde sırası ile kaçış limanları olarak Alaçatı, Nergis , Doğanbey koyları vardı. Ancak Doğanbey'den sonra kaçacak yer yok. Paşa paşa gideceksiniz 22 mil yolu.
Ben hep sabah 6.00 da uyanıp, yola çıkmayı planlarım. ancak bu planlarımı hiç tutturamadım şimdiye kadar. Uyuyakalıyorum ya da uyku tatlı geliyor nedense teknede. Oysa bilen bilir , az uyur , sabahın köründe foruma yazı yazarım.
Bu sefer öyle olmadı. Resmen erken kalktım. 6.30 da yola çıkmıştım bile. Nedeni saat 15 sonrasında çıkacak sert rüzgar idi. Hesaplarıma göre tam da Doğanbeyli önlerinde bu hava beni yakalayacak.
Bir yerlerde bir defasında Özgür Ökten 'in Kuşadası körfezi ile ilgili kısa yorumunu okumuştum. Gerçekten de kısa idi. Şöyleydi yanılmıyorsam " Kuşadası körfezinde öğleden sonra dalga olur " gibi birşeydi. Denizde dalga olur gibi bir yorumun hallicesi yani. :)
Şİmdi efendim genel olarak yorumu şöyle genişletelim. Anadolu yüksek bir plaka. o yüzden kuzeyli rüzgarlar Ege denizi üzerinden dirse edip, batılı gibi esiyorlar. Bunun nedeni ise Anadolu plakasının derin körfezleri sonrasındaki derin vadiler. O yüzden , Ayvalık önleri, Edremit körfezi, Çandarlı körfezi , Kuşadası körfezi, Gökova gibi Anadolu'ya doğru derinleşen körfezlerde dalga boyu rüzgar düşük olasa da yüksek oluyor.
Bir de bu körfezler içerisindeki ters akıntılar eklendiğinde dalga boyu daha da büyümekte. Daha sıkıntılısı , bu dalgayı bordanızdan almak durumundasınız. sonuçta siz Güneye inmektesiniz.
Bu körfezleri sabahın erken saatlerinde sakinken geçmek en doğrusu. ama benim durumumda iseniz yani tam da havanın yükseldiği saatlerde geçecek iseniz yapılacak şeyler var. Böyle bir havada durumunda, Dilek burnu yerine Kuşadasına gitmek daha doğru. Dilek boğazına doğru giderseniz dalgalar tam bordadan gelecek. Kuşadası'na yönelirseniz sancak kıç omuzluğa daha yakın gelecek dalgalar. Kuşadası önemli bir liman yani.
Şİmdi geçtiğimiz Pazartesi günü hava tam da beklendiği üzere saat 15 te şiddetlendi. Dalgalar büyüdü. Yelkenleri mayna edip, Doğanbeyli koyuna kaçtım. Aslında ilk amacım saat 21 e kadar dinlenmek ve sonrasında yani hava kaldıktan sonra gece seyri yapmaktı. Ancak unutmuşum ki bu koyda telefon çekmiyor doğru dürüst.
Telefon çekmemesi demek , akşam ya da ertesi günü havanın durumunu bilememek demek. Gerçi beş günlük hava tahminleri artık çok tutarlı, üstelik Ahmet'ten öğrendiklerim de var ancak yine de kesin bildiğim, gözümle gördüğüm havada sert dahi olsa seyir daha iyidir diye düşünürüm.
Tekneyi iyice neta ettim. Mazot deposunu doldurdum. Tüm yelkenleri kapatıp, yol boyunca açılmamaları için tekrar kontrol ettim. Bu tür havalarda kendiliğinden açılan bir yelken büyük çapariz veriyor çünkü.
Bir saat kadar bu işler ile uğraşıp, biraz da yüzdüm. Kumluk demirde Köstekçi nasıl tutunmuş ona baktım. (Köstekçi admiralti demirimin adı. sevgili Köstekçinin hediyesi. o yüzden adı Köstekçi .bakınız eski hikayeler )
Bu dinlenme iyi geldi. Muhtemel, otopilot aykırılayan tekneyi toplayamayacağından dümeni dört saat boyunca ben tutacağım.
Nitekim öyle oldu. Dalgalar yüksekti. Ancak her üç ila üç buçuk dakikada bir diğerlerinin iki katı bir dalga geliyor.
Sonradan hesap ettim ki seyir süresince böyle 100 kadar dalganın üzerinden kaymışım.
Kuşadası'na yaklaştıkça aradaki dalgalar da yükselmeye başladı. Ben hava kalacak diye ümitlenirken hava daha da bindirdi.
Bir iki defa hatalı dümen tutmam yüzünden 30 35 dereceye kadar yalpaya düştüm. Korkum geçince ve zaten yapacak bir şey de olmayınca böyle bir denizde en doğru dümen tutma şeklinin ne olduğunu denemeye karar verdim.
Dalgaya tırmanmak mı yoksa üzerinden kaymak mı daha iyi, ya da iki dalga arasındaki vadiden yürümek nasıl gibi.
dalga yüksekliği malum camiada avcı hikayeleri gibi olduğundan şimdi bir yükseklik vermeyeyim. Ancak fikriniz olsun ve nasıl korkutucu olabiliyor diye anlatmak için şu örneği verebilirim. Gerçi Tayo MAr suya yakın bir tekne ve güneş batmak üzere idi ama olsun.
Güneş tam da arkamdan batmakta. ben de güneşe sırtımı vermiş dümen tutuyorum. Arada da güneşin batmasına ne kadar kalmış bakıyorum.
Bir ara Güneş ışıkları kayboldu. Güneşin önüne bulut geldi sanıp , arkamı döndüğümde güneşi kesenin , tam da sancak kıç omuzluktan gelen bir dalga olduğunu görünce irkiliyor insan.
Yani demem o ki , Tayo Mar için dalgalı bir denizdi ve benim için de korkutucu idi.
Şimdi bu kadar hikayeyi neden yazdım. ? Bir kere dalgalar irileştikçe aradaki dalga mesafesi açılıyor. Bu çok rahatlatıcı . Burada prensip, bu dalgalar ile bir harmoni içerisinde olmak. Yapılacak şey çok basit. Rüzgar gibi dalganın da bir gücü var ve işin sırrı bu gücü kullanmaktan geçiyor.
Yöntem şu. Dalga bordanızdan gelmekteyken teknenin kıçını dalgaya döndürüyorsunuz. evet rotanızı değiştiriyorsunuz ancak bu dalga size neredeyse ilave iki mil hız kazandırıyor. Dalga altınızdan geçip , siz dalga çukuruna düşünce , bunun arkasından gelen ikinci dalga sizi kaldırmaya başlıyor. İşte tam bu an teknenizi tekrar rotasına sokup, sizi kaldırmakta olan dalganın üzerinden rotanıza doğru kayıyosunuz.
Yok ben rotamı değiştirmem arkadaş diyorsanız, ilk dalgaya çapraz şekilde tırmanıp, yarısına ulaşınca aşağı inmeye başlamak. Bu da iyi bir yöntem. Dalganın üzerinde s çiziyorsunuz yani.
Ancak ben ilk yöntemi daha güvenli buldum. Daha az yalpaya düşüyor tekne.
Şimdi iş , bunu yelken ile yapmaya kaldı. Ancak risk, dalga sallantısında denize düşmek. O yüzden yelken ile benzer bir denemeyi ancak yanımda tecrübeli bir yelkenci ile yapabilirim.
Yelken ile seyir yaparken de bunun bir kolayı olmalı.
Sözün özü , normal şartlarda yazın görülebilecek en yüksek dalga boyu , işte bu kadar. sizi devirmez de batırmaz da.
Ege denizi ile ilgili benim üç yıllık tecrübem , son derece kolay bir deniz olduğu yönünde. Zaten yabancı charter teknelerin katologlarında da böyle yazıyor.
düşünsenize kara görmeden gidebileceğiniz süre en fazla 10 dakika ve ortalama 3 ila 4 saat sonra eşsiz bir koyda demirleme fırsatı..
Bir diğer konu da 30 35 knot esen hava.. Evet doğru.Yüksek bir hız , ancak hava sıcaktan dolayı yoğunluğunu kaybettiğinden gücü düşüyor. Kışın 15 knot havası kadar güç üretebiliyor. O yüzden kışın oluşan dalga boyu ile yazın oluşan dalga boyu arasında fark var.
KOrkacak bir şey yokmuş yani.. Egenin dalgası kimseyi batırmaz.
-
efendim bu bölümü Setur marinaları üzerinden yapmakta olduğum tekne transferi konusundan ayırıyorum. Şimdi bu yazacağım konuyu daha önce bir yerlerde okumadığımdan rahat rahat yazıyorum. Benden tecrübeli ve bunları bilen dostlar lütfen alınmasınlar.
Efendim bana göre, Kuşadası'ndan kuzeye doğru yukarısı , güney Ege ile kıyaslanamaz güzellik açısından. Geçen yıl merak edip, kuzeyde tüm görülmesi gereken yerleri gördükten sonra , teknemi mümkün olabilecek en kısa sürede güneye indirmeye başladım.
Bu Setur kampanyası çok işime yaradı. Sahiden her bir marinasında kalabiliyorsunuz ücretsiz. Ben Ören ile anlaşma yaptım. Ama daha Ören 'e gidemedim. :)
Bu nedenle , tek başına seyir limitim olan 60 bahri milden daha uzun bacaklar yapmaya başladım. En son etap, Çeşme Altınyunus 'tan Kuşadası'na kadar olan idi.
Yol üzerinde sırası ile kaçış limanları olarak Alaçatı, Nergis , Doğanbey koyları vardı. Ancak Doğanbey'den sonra kaçacak yer yok. Paşa paşa gideceksiniz 22 mil yolu.
Ben hep sabah 6.00 da uyanıp, yola çıkmayı planlarım. ancak bu planlarımı hiç tutturamadım şimdiye kadar. Uyuyakalıyorum ya da uyku tatlı geliyor nedense teknede. Oysa bilen bilir , az uyur , sabahın köründe foruma yazı yazarım.
Bu sefer öyle olmadı. Resmen erken kalktım. 6.30 da yola çıkmıştım bile. Nedeni saat 15 sonrasında çıkacak sert rüzgar idi. Hesaplarıma göre tam da Doğanbeyli önlerinde bu hava beni yakalayacak.
Bir yerlerde bir defasında Özgür Ökten 'in Kuşadası körfezi ile ilgili kısa yorumunu okumuştum. Gerçekten de kısa idi. Şöyleydi yanılmıyorsam " Kuşadası körfezinde öğleden sonra dalga olur " gibi birşeydi. Denizde dalga olur gibi bir yorumun hallicesi yani. :)
Şİmdi efendim genel olarak yorumu şöyle genişletelim. Anadolu yüksek bir plaka. o yüzden kuzeyli rüzgarlar Ege denizi üzerinden dirse edip, batılı gibi esiyorlar. Bunun nedeni ise Anadolu plakasının derin körfezleri sonrasındaki derin vadiler. O yüzden , Ayvalık önleri, Edremit körfezi, Çandarlı körfezi , Kuşadası körfezi, Gökova gibi Anadolu'ya doğru derinleşen körfezlerde dalga boyu rüzgar düşük olasa da yüksek oluyor.
Bir de bu körfezler içerisindeki ters akıntılar eklendiğinde dalga boyu daha da büyümekte. Daha sıkıntılısı , bu dalgayı bordanızdan almak durumundasınız. sonuçta siz Güneye inmektesiniz.
Bu körfezleri sabahın erken saatlerinde sakinken geçmek en doğrusu. ama benim durumumda iseniz yani tam da havanın yükseldiği saatlerde geçecek iseniz yapılacak şeyler var. Böyle bir havada durumunda, Dilek burnu yerine Kuşadasına gitmek daha doğru. Dilek boğazına doğru giderseniz dalgalar tam bordadan gelecek. Kuşadası'na yönelirseniz sancak kıç omuzluğa daha yakın gelecek dalgalar. Kuşadası önemli bir liman yani.
Şİmdi geçtiğimiz Pazartesi günü hava tam da beklendiği üzere saat 15 te şiddetlendi. Dalgalar büyüdü. Yelkenleri mayna edip, Doğanbeyli koyuna kaçtım. Aslında ilk amacım saat 21 e kadar dinlenmek ve sonrasında yani hava kaldıktan sonra gece seyri yapmaktı. Ancak unutmuşum ki bu koyda telefon çekmiyor doğru dürüst.
Telefon çekmemesi demek , akşam ya da ertesi günü havanın durumunu bilememek demek. Gerçi beş günlük hava tahminleri artık çok tutarlı, üstelik Ahmet'ten öğrendiklerim de var ancak yine de kesin bildiğim, gözümle gördüğüm havada sert dahi olsa seyir daha iyidir diye düşünürüm.
Tekneyi iyice neta ettim. Mazot deposunu doldurdum. Tüm yelkenleri kapatıp, yol boyunca açılmamaları için tekrar kontrol ettim. Bu tür havalarda kendiliğinden açılan bir yelken büyük çapariz veriyor çünkü.
Bir saat kadar bu işler ile uğraşıp, biraz da yüzdüm. Kumluk demirde Köstekçi nasıl tutunmuş ona baktım. (Köstekçi admiralti demirimin adı. sevgili Köstekçinin hediyesi. o yüzden adı Köstekçi .bakınız eski hikayeler )
Bu dinlenme iyi geldi. Muhtemel, otopilot aykırılayan tekneyi toplayamayacağından dümeni dört saat boyunca ben tutacağım.
Nitekim öyle oldu. Dalgalar yüksekti. Ancak her üç ila üç buçuk dakikada bir diğerlerinin iki katı bir dalga geliyor.
Sonradan hesap ettim ki seyir süresince böyle 100 kadar dalganın üzerinden kaymışım.
Kuşadası'na yaklaştıkça aradaki dalgalar da yükselmeye başladı. Ben hava kalacak diye ümitlenirken hava daha da bindirdi.
Bir iki defa hatalı dümen tutmam yüzünden 30 35 dereceye kadar yalpaya düştüm. Korkum geçince ve zaten yapacak bir şey de olmayınca böyle bir denizde en doğru dümen tutma şeklinin ne olduğunu denemeye karar verdim.
Dalgaya tırmanmak mı yoksa üzerinden kaymak mı daha iyi, ya da iki dalga arasındaki vadiden yürümek nasıl gibi.
dalga yüksekliği malum camiada avcı hikayeleri gibi olduğundan şimdi bir yükseklik vermeyeyim. Ancak fikriniz olsun ve nasıl korkutucu olabiliyor diye anlatmak için şu örneği verebilirim. Gerçi Tayo MAr suya yakın bir tekne ve güneş batmak üzere idi ama olsun.
Güneş tam da arkamdan batmakta. ben de güneşe sırtımı vermiş dümen tutuyorum. Arada da güneşin batmasına ne kadar kalmış bakıyorum.
Bir ara Güneş ışıkları kayboldu. Güneşin önüne bulut geldi sanıp , arkamı döndüğümde güneşi kesenin , tam da sancak kıç omuzluktan gelen bir dalga olduğunu görünce irkiliyor insan.
Yani demem o ki , Tayo Mar için dalgalı bir denizdi ve benim için de korkutucu idi.
Şimdi bu kadar hikayeyi neden yazdım. ? Bir kere dalgalar irileştikçe aradaki dalga mesafesi açılıyor. Bu çok rahatlatıcı . Burada prensip, bu dalgalar ile bir harmoni içerisinde olmak. Yapılacak şey çok basit. Rüzgar gibi dalganın da bir gücü var ve işin sırrı bu gücü kullanmaktan geçiyor.
Yöntem şu. Dalga bordanızdan gelmekteyken teknenin kıçını dalgaya döndürüyorsunuz. evet rotanızı değiştiriyorsunuz ancak bu dalga size neredeyse ilave iki mil hız kazandırıyor. Dalga altınızdan geçip , siz dalga çukuruna düşünce , bunun arkasından gelen ikinci dalga sizi kaldırmaya başlıyor. İşte tam bu an teknenizi tekrar rotasına sokup, sizi kaldırmakta olan dalganın üzerinden rotanıza doğru kayıyosunuz.
Yok ben rotamı değiştirmem arkadaş diyorsanız, ilk dalgaya çapraz şekilde tırmanıp, yarısına ulaşınca aşağı inmeye başlamak. Bu da iyi bir yöntem. Dalganın üzerinde s çiziyorsunuz yani.
Ancak ben ilk yöntemi daha güvenli buldum. Daha az yalpaya düşüyor tekne.
Şimdi iş , bunu yelken ile yapmaya kaldı. Ancak risk, dalga sallantısında denize düşmek. O yüzden yelken ile benzer bir denemeyi ancak yanımda tecrübeli bir yelkenci ile yapabilirim.
Yelken ile seyir yaparken de bunun bir kolayı olmalı.
Sözün özü , normal şartlarda yazın görülebilecek en yüksek dalga boyu , işte bu kadar. sizi devirmez de batırmaz da.
Ege denizi ile ilgili benim üç yıllık tecrübem , son derece kolay bir deniz olduğu yönünde. Zaten yabancı charter teknelerin katologlarında da böyle yazıyor.
düşünsenize kara görmeden gidebileceğiniz süre en fazla 10 dakika ve ortalama 3 ila 4 saat sonra eşsiz bir koyda demirleme fırsatı..
Bir diğer konu da 30 35 knot esen hava.. Evet doğru.Yüksek bir hız , ancak hava sıcaktan dolayı yoğunluğunu kaybettiğinden gücü düşüyor. Kışın 15 knot havası kadar güç üretebiliyor. O yüzden kışın oluşan dalga boyu ile yazın oluşan dalga boyu arasında fark var.
KOrkacak bir şey yokmuş yani.. Egenin dalgası kimseyi batırmaz.
Ben hariç :D
-
Serkan çok güldüm :)
Ersin, bağlan lütfen.
-
Kuşadası körfezi ile ilgili yorumumu eksik alıntılamışsın, bir de "deniz ıslak..." yazmıştım.
İnsafsız! O nasıl alıntı! :D
Aklımda o kadarı kalmış demiyor da! :D
Bu arada Ege ve Marmara'da birkaç kere küçük (6-8m) yelkenli tekne transferim oldu, gerçekten doğanın gücü karşısında ne kadar cılız olduğumuzu ama buna karşın en küçük teknenin bile ne kadar denize uyumlu ve dayanıklı olduğunu görmek için harika bir fırsat.
Kendime ettiğim küfürler de bonusu! :D
öZgür (tapatalk)
-
:)))
-
efendim bu bölümü Setur marinaları üzerinden yapmakta olduğum tekne transferi konusundan ayırıyorum. Şimdi bu yazacağım konuyu daha önce bir yerlerde okumadığımdan rahat rahat yazıyorum. Benden tecrübeli ve bunları bilen dostlar lütfen alınmasınlar.
Efendim bana göre, Kuşadası'ndan kuzeye doğru yukarısı , güney Ege ile kıyaslanamaz güzellik açısından. Geçen yıl merak edip, kuzeyde tüm görülmesi gereken yerleri gördükten sonra , teknemi mümkün olabilecek en kısa sürede güneye indirmeye başladım.
Bu Setur kampanyası çok işime yaradı. Sahiden her bir marinasında kalabiliyorsunuz ücretsiz. Ben Ören ile anlaşma yaptım. Ama daha Ören 'e gidemedim. :)
Bu nedenle , tek başına seyir limitim olan 60 bahri milden daha uzun bacaklar yapmaya başladım. En son etap, Çeşme Altınyunus 'tan Kuşadası'na kadar olan idi.
Yol üzerinde sırası ile kaçış limanları olarak Alaçatı, Nergis , Doğanbey koyları vardı. Ancak Doğanbey'den sonra kaçacak yer yok. Paşa paşa gideceksiniz 22 mil yolu.
Ben hep sabah 6.00 da uyanıp, yola çıkmayı planlarım. ancak bu planlarımı hiç tutturamadım şimdiye kadar. Uyuyakalıyorum ya da uyku tatlı geliyor nedense teknede. Oysa bilen bilir , az uyur , sabahın köründe foruma yazı yazarım.
Bu sefer öyle olmadı. Resmen erken kalktım. 6.30 da yola çıkmıştım bile. Nedeni saat 15 sonrasında çıkacak sert rüzgar idi. Hesaplarıma göre tam da Doğanbeyli önlerinde bu hava beni yakalayacak.
Bir yerlerde bir defasında Özgür Ökten 'in Kuşadası körfezi ile ilgili kısa yorumunu okumuştum. Gerçekten de kısa idi. Şöyleydi yanılmıyorsam " Kuşadası körfezinde öğleden sonra dalga olur " gibi birşeydi. Denizde dalga olur gibi bir yorumun hallicesi yani. :)
Şİmdi efendim genel olarak yorumu şöyle genişletelim. Anadolu yüksek bir plaka. o yüzden kuzeyli rüzgarlar Ege denizi üzerinden dirse edip, batılı gibi esiyorlar. Bunun nedeni ise Anadolu plakasının derin körfezleri sonrasındaki derin vadiler. O yüzden , Ayvalık önleri, Edremit körfezi, Çandarlı körfezi , Kuşadası körfezi, Gökova gibi Anadolu'ya doğru derinleşen körfezlerde dalga boyu rüzgar düşük olasa da yüksek oluyor.
Bir de bu körfezler içerisindeki ters akıntılar eklendiğinde dalga boyu daha da büyümekte. Daha sıkıntılısı , bu dalgayı bordanızdan almak durumundasınız. sonuçta siz Güneye inmektesiniz.
Bu körfezleri sabahın erken saatlerinde sakinken geçmek en doğrusu. ama benim durumumda iseniz yani tam da havanın yükseldiği saatlerde geçecek iseniz yapılacak şeyler var. Böyle bir havada durumunda, Dilek burnu yerine Kuşadasına gitmek daha doğru. Dilek boğazına doğru giderseniz dalgalar tam bordadan gelecek. Kuşadası'na yönelirseniz sancak kıç omuzluğa daha yakın gelecek dalgalar. Kuşadası önemli bir liman yani.
Şİmdi geçtiğimiz Pazartesi günü hava tam da beklendiği üzere saat 15 te şiddetlendi. Dalgalar büyüdü. Yelkenleri mayna edip, Doğanbeyli koyuna kaçtım. Aslında ilk amacım saat 21 e kadar dinlenmek ve sonrasında yani hava kaldıktan sonra gece seyri yapmaktı. Ancak unutmuşum ki bu koyda telefon çekmiyor doğru dürüst.
Telefon çekmemesi demek , akşam ya da ertesi günü havanın durumunu bilememek demek. Gerçi beş günlük hava tahminleri artık çok tutarlı, üstelik Ahmet'ten öğrendiklerim de var ancak yine de kesin bildiğim, gözümle gördüğüm havada sert dahi olsa seyir daha iyidir diye düşünürüm.
Tekneyi iyice neta ettim. Mazot deposunu doldurdum. Tüm yelkenleri kapatıp, yol boyunca açılmamaları için tekrar kontrol ettim. Bu tür havalarda kendiliğinden açılan bir yelken büyük çapariz veriyor çünkü.
Bir saat kadar bu işler ile uğraşıp, biraz da yüzdüm. Kumluk demirde Köstekçi nasıl tutunmuş ona baktım. (Köstekçi admiralti demirimin adı. sevgili Köstekçinin hediyesi. o yüzden adı Köstekçi .bakınız eski hikayeler )
Bu dinlenme iyi geldi. Muhtemel, otopilot aykırılayan tekneyi toplayamayacağından dümeni dört saat boyunca ben tutacağım.
Nitekim öyle oldu. Dalgalar yüksekti. Ancak her üç ila üç buçuk dakikada bir diğerlerinin iki katı bir dalga geliyor.
Sonradan hesap ettim ki seyir süresince böyle 100 kadar dalganın üzerinden kaymışım.
Kuşadası'na yaklaştıkça aradaki dalgalar da yükselmeye başladı. Ben hava kalacak diye ümitlenirken hava daha da bindirdi.
Bir iki defa hatalı dümen tutmam yüzünden 30 35 dereceye kadar yalpaya düştüm. Korkum geçince ve zaten yapacak bir şey de olmayınca böyle bir denizde en doğru dümen tutma şeklinin ne olduğunu denemeye karar verdim.
Dalgaya tırmanmak mı yoksa üzerinden kaymak mı daha iyi, ya da iki dalga arasındaki vadiden yürümek nasıl gibi.
dalga yüksekliği malum camiada avcı hikayeleri gibi olduğundan şimdi bir yükseklik vermeyeyim. Ancak fikriniz olsun ve nasıl korkutucu olabiliyor diye anlatmak için şu örneği verebilirim. Gerçi Tayo MAr suya yakın bir tekne ve güneş batmak üzere idi ama olsun.
Güneş tam da arkamdan batmakta. ben de güneşe sırtımı vermiş dümen tutuyorum. Arada da güneşin batmasına ne kadar kalmış bakıyorum.
Bir ara Güneş ışıkları kayboldu. Güneşin önüne bulut geldi sanıp , arkamı döndüğümde güneşi kesenin , tam da sancak kıç omuzluktan gelen bir dalga olduğunu görünce irkiliyor insan.
Yani demem o ki , Tayo Mar için dalgalı bir denizdi ve benim için de korkutucu idi.
Şimdi bu kadar hikayeyi neden yazdım. ? Bir kere dalgalar irileştikçe aradaki dalga mesafesi açılıyor. Bu çok rahatlatıcı . Burada prensip, bu dalgalar ile bir harmoni içerisinde olmak. Yapılacak şey çok basit. Rüzgar gibi dalganın da bir gücü var ve işin sırrı bu gücü kullanmaktan geçiyor.
Yöntem şu. Dalga bordanızdan gelmekteyken teknenin kıçını dalgaya döndürüyorsunuz. evet rotanızı değiştiriyorsunuz ancak bu dalga size neredeyse ilave iki mil hız kazandırıyor. Dalga altınızdan geçip , siz dalga çukuruna düşünce , bunun arkasından gelen ikinci dalga sizi kaldırmaya başlıyor. İşte tam bu an teknenizi tekrar rotasına sokup, sizi kaldırmakta olan dalganın üzerinden rotanıza doğru kayıyosunuz.
Yok ben rotamı değiştirmem arkadaş diyorsanız, ilk dalgaya çapraz şekilde tırmanıp, yarısına ulaşınca aşağı inmeye başlamak. Bu da iyi bir yöntem. Dalganın üzerinde s çiziyorsunuz yani.
Ancak ben ilk yöntemi daha güvenli buldum. Daha az yalpaya düşüyor tekne.
Şimdi iş , bunu yelken ile yapmaya kaldı. Ancak risk, dalga sallantısında denize düşmek. O yüzden yelken ile benzer bir denemeyi ancak yanımda tecrübeli bir yelkenci ile yapabilirim.
Yelken ile seyir yaparken de bunun bir kolayı olmalı.
Sözün özü , normal şartlarda yazın görülebilecek en yüksek dalga boyu , işte bu kadar. sizi devirmez de batırmaz da.
Ege denizi ile ilgili benim üç yıllık tecrübem , son derece kolay bir deniz olduğu yönünde. Zaten yabancı charter teknelerin katologlarında da böyle yazıyor.
düşünsenize kara görmeden gidebileceğiniz süre en fazla 10 dakika ve ortalama 3 ila 4 saat sonra eşsiz bir koyda demirleme fırsatı..
Bir diğer konu da 30 35 knot esen hava.. Evet doğru.Yüksek bir hız , ancak hava sıcaktan dolayı yoğunluğunu kaybettiğinden gücü düşüyor. Kışın 15 knot havası kadar güç üretebiliyor. O yüzden kışın oluşan dalga boyu ile yazın oluşan dalga boyu arasında fark var.
KOrkacak bir şey yokmuş yani.. Egenin dalgası kimseyi batırmaz.
Ben hariç :D





bu iyiydi
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
-
Tek başınasın bağlan Ersin. Tek başınasın can yeleksiz olma Ersin. Tek başınasın eldivensiz kalma Ersin.
-
Tek başınasın bağlan Ersin. Tek başınasın can yeleksiz olma Ersin. Tek başınasın eldivensiz kalma Ersin.
Kesinlikle katılıyorum , hatta can yeleğinin iyisini almak sırf denize düşmek değil düşerken bayılmakta var .
-
Ersin birazda fotoğraflar koysan gezi ile ilgili ne güzel olur..
-
Tadını kaçırmak istemem ama çok tecrübeli bir yelkenci, tekne transferi sırasında Kuşadası Doğanbey arasında transfer ettiği tekne ile kayboldu.
Muhtemeldir ki, beklenmedik bir nedenden bu sevimsiz ve üzülerek andığımız hadise başına geldi.
Olay sonrasında sadece tahmin yürütmek dışında bir şey kalmamıştı.
Ama ortak fikir, bir can salı ya da bir bot ama mutlaka bir can yeleği olsaydı, arkadaşımız aramızda olurdu.
O nedenle Bülent’in uyarılarını çok ama çok önemli buluyorum.
-
iyi ama can yeleği takmadığım kanısına nereden varıldı? Can yeleği Doğanbey koyundan sonra hep vardı. Yelken açmamamın , sıkı sıkıya bağlamamın nedeni de bu idi. Keza mazot deposu takviyesi de bunun içindi. Motor seyrinde denize düşmek en korktuğum konu. ,
sonuçta Tayo Mar , yelken ile gidiyor olsa biliyorum ki rüzgar üstüne dönüp duracak. Yüzerek yakalama şansım var. ancak motor seyrinde nerede düştüğüm bile bilinmeyecek.
O yüzden güvenliği ihmal etmem düşünülemez..
ancak bu kaza ile daha detaylı bilgi versen çok faydalı olabilir diye düşünüyorum. Ürperdim açıkçası
-
Can yeleğini taktığın ama o kadar sığ havuzluklu teknede bağlanmadığını anlamış oldum böylece.
-
Bülent’in uyarısını görünce pekiştirmek istedim.
Normalde bu konuda arşivcinin devreye girmesi lazım, yani Kaan Erdem’in.
Vefat eden Istanbul Yelken’in sevilen simalarından Ömer isimli bir profesyoneldi.
Olay olalı bayağı zaman geçti, eğer eksiğim hatam olursa bilenler düzeltsin lütfen.
Şimdi ismini hatırlamadığım, yelken camiasında bilinen bir kişinin oğluna ait yelkenliyi Istanbul’a getiriyordu.
Kuşadası - Doğanbey arasında ‘su aliyorum, imdat’ çağrısı yapıyor ve arkadaşlarını da telefon ile arıyor.
Sonrasında irtibat kesiliyor, günlerce süren aramalarda bir iz bulunamıyor.
Yapılan yorumlarda hatası yanlız transfer ve tehlikeye rağmen tekneyi terk etmemesi olarak yorumlandı.
Koordinat verdi de, sahil güvenlik çıkamadı mı, yoksa elektrik sorunu sebebi ile koordinat veremedi mi hatırlamıyorum.
Yanlış aklımda kalmadıysa en son telefon sinyali üzerinden yer tespiti yapılmaya çalışıldı ama gerek o zamanki az sayıdaki baz istasyonu, gerek denizdeki kapsama alanının genişliği destek olmadı.
O bölgeden karadan ya d denizden her geçişte rahmetle anarım kendisini
-
Havanın elverişsizliği öne sürülerek zamanında yardımına gidilemedi.
Yanlış anımsamıyorsam Istanbuldaki dostlarıyla, yetkili makamlarla, SG ile şarjı bitene kadar uzun süre görüşmüştü.
Cep tlf takip kayıtlarından başı derde girdiğinde nerede seyir yaptığı ( belki sonradan) gayet net tespit edilmiş ve harita üzerinde grafik olarak da yayınlanmıştı.
Huzur içinde uyusun. https://antrak.org.tr/genel/denizde-arama-kurtarma/
-
Bülent’in uyarısını görünce pekiştirmek istedim.
Normalde bu konuda arşivcinin devreye girmesi lazım, yani Kaan Erdem’in.
Vefat eden Istanbul Yelken’in sevilen simalarından Ömer isimli bir profesyoneldi.
Olay olalı bayağı zaman geçti, eğer eksiğim hatam olursa bilenler düzeltsin lütfen.
Şimdi ismini hatırlamadığım, yelken camiasında bilinen bir kişinin oğluna ait yelkenliyi Istanbul’a getiriyordu.
Kuşadası - Doğanbey arasında ‘su aliyorum, imdat’ çağrısı yapıyor ve arkadaşlarını da telefon ile arıyor.
Sonrasında irtibat kesiliyor, günlerce süren aramalarda bir iz bulunamıyor.
Yapılan yorumlarda hatası yanlız transfer ve tehlikeye rağmen tekneyi terk etmemesi olarak yorumlandı.
Koordinat verdi de, sahil güvenlik çıkamadı mı, yoksa elektrik sorunu sebebi ile koordinat veremedi mi hatırlamıyorum.
Yanlış aklımda kalmadıysa en son telefon sinyali üzerinden yer tespiti yapılmaya çalışıldı ama gerek o zamanki az sayıdaki baz istasyonu, gerek denizdeki kapsama alanının genişliği destek olmadı.
O bölgeden karadan ya d denizden her geçişte rahmetle anarım kendisini
Rahmetli Ömer kızlarımın da yelken hocası idi.Transfer ettiği tekne ise Necati Zincirkıran ağabeyimizin oğlunun TEKNESİ idi.Tatsız bir inatlaşma ve saçmalık hikayesidir.En önemli kural çiğnenmiş ve seyre yalnız çıkılmıstır ki arkasında geliri paylaşmamak dürtüsü vardır. Inat bununla da bitmez Sahil Güvenlik tekneyi terk et alalım dediysede tekneyi terk etmemiştir.
Bizler için üzücü bir kayıp idi.Naaşı bulunamamıştır.
Huzur içinde uyusun.
Deniz şakaya gelmez .Hele Marmara Ege Akdeniz hiç gelmez.
Bu üçünü ezdi iseniz Okyanus sizi bağrına basar.
-
Vay canına .. Üzücü bir hikaye. Hele Sahil Güvenlik geldiği halde tekneyi terk etmemesi daha da ilginç. Üzerinde ciddi tartışılması gereken bir konu.
Ancak yine de yazdığımın arkasındayım. Şöyle ki, Aynı deprem öldürmez bina öldürür sloganı gibi.
Deniz şakaya gelmezin altında yatan mantığı iyi kavramak gerekir. Havacılık ile ilgili bir tabir idi ancak denizcilik ile ilgili de söylense yanlış olmaz. "havacılıkta kurallar kan ile yazılmıştır " gibi son derece dikkat çekici bir özlü söz.
Yani deniz batırmıyor kimseyi. Teknenizdeki teknik arızalar yüzünden ya da bu olayda görüldüğü üzere yanlış kararlar ya da kurallara uymamak insanın başına bu dertleri açıyor.
Bir karşılaştırma yapacak olur isek , benzer tek özelliğimiz tek başına seyir yapıyor olmak.
ancak önce Serkan 'ın batma hikayesini bir hatırlayalım. Birincisi Serkan'ın teknesi egzoz çıkışının yerinin değiştirilmesi ancak sonrasında eski deliğin kapatılmaması yüzünden gerçekleşiyor. Dahası tekne ciddi su aldığı halde batmıyor. (ahşap tekne işte..malum ahşap denizde yüzüyor )
Sonrasında haber geliyor senin tekne hala yüzüyor diye ve tekne karaya çekiliyor.
Rahmetli tekne transfer ediyormuş. Sonuçta ne kadar kontrol etse de bilmediği bir tekne. Bence tekne transferlerindeki en büyük tehlike bu.
Ben ise her bir köşesini elden geçirdiğim kendi teknem ile seyir halindeyim. Bu çok önemli bir detay bence.
Konumum sürekli açık. Seyir izim her durumda belli.
Teknemin limitlerini çok iyi biliyorum.
Can yeleği bu gibi havalarda her zaman üzerimde.
eh az biraz tek başına seyir konusunda tecrübelendim. Farklı ritüelleri var. Bu konuyu da tartışmalı aslında.
Gelelim bağlanma konusuna .. Bu çok tartışılan bir konudur. Önemli bir güvenlik önlemi gibi görünse de meslek hayatımda bu bağlanmanın sırf kendisinin çok önemli sakatlıklara neden olduğunu biliyorum.
Sonuçta 110 kiloluk bir ağırlığın tek bir noktadan bağlı iken savruluyor olması çok ciddi bel ve boyun sakatlıklarına neden olabiliyor. Tehlikeli inşaat işlerinde bağlanmadığınızda sonuç kesin ölüm. O yüzden bel ve boyun hasarları daha kabul edilebilir.
Ancak ölümcül olabilecek bir omurga/boyun hasarı yerine ben denize düşmeyi tercih edebilirim. BU tartışılabilir bir konu elbette.
Bunu tek başına seyir ile ilgili konu başlığında tartışmalı.
-
Deniz şakaya gelmez .Hele Marmara Ege Akdeniz hiç gelmez.
Bu üçünü ezdi iseniz Okyanus sizi bağrına basar.
-
En önemli kural çiğnenmiş ve seyre yalnız çıkılmıstır ki .
Evet benimde en önemli kuralımdır. Profil tanıtım yazımda olduğu gibi yalnız yüzmeye bile gitmemeye gayret ederim. Mecbur kalırsam tabi ki yaparım ama bu kuralı çok önemserim.
-
En önemli kural çiğnenmiş ve seyre yalnız çıkılmıstır ki .
Evet benimde en önemli kuralımdır. Profil tanıtım yazımda olduğu gibi yalnız yüzmeye bile gitmemeye gayret ederim. Mecbur kalırsam tabi ki yaparım ama bu kuralı çok önemserim.
Bu bana biraz ilginç geldi. Denize neden yalnız çıkılmasın ki? Böyle bir denizcilik kuralı mı var? Dünyada dolaşan sayısız solo sailor var. Bu işin yarışı bile yapılıyor. Biraz korkutucu , heves kırıcı, maksadını aşan cümleler kurulmuş gibi geldi bana. Tabii ki insanların tercihlerine ve alacağı tedbirlere bir şey söyleme hakkımız yok. Ama özellikle Ahmet Kabaailioğlu ve Kaan Erdem gibi tecrübeli reislerden böyle cümleler duymak doğrusu beni bile denizden tırstıracak neredeyse ;D.
-
En önemli kural çiğnenmiş ve seyre yalnız çıkılmıstır ki .
Evet benimde en önemli kuralımdır. Profil tanıtım yazımda olduğu gibi yalnız yüzmeye bile gitmemeye gayret ederim. Mecbur kalırsam tabi ki yaparım ama bu kuralı çok önemserim.
Bu bana biraz ilginç geldi. Denize neden yalnız çıkılmasın ki? Böyle bir denizcilik kuralı mı var? Dünyada dolaşan sayısız solo sailor var. Bu işin yarışı bile yapılıyor. Biraz korkutucu , heves kırıcı, maksadını aşan cümleler kurulmuş gibi geldi bana. Tabii ki insanların tercihlerine ve alacağı tedbirlere bir şey söyleme hakkımız yok. Ama özellikle Ahmet Kabaailioğlu ve Kaan Erdem gibi tecrübeli reislerden böyle cümleler duymak doğrusu beni bile denizden tırstıracak neredeyse ;D.
Erdal Abi, solo seyir başka bir şey, tabi ki yapılabilir, yapılmalıdır da. Bu konu tecrübe ile alakalı bir konu değil bana göre. Benimki biraz kendi profesyonel geçmişimden kaynaklı. Ben şahsen solo seyir yapmak yerine yanıma bir arkadaşımı davet etmeyi yeğlerim.Özellikle de teknesi olmayan yada teknesi müsait olmayanları ararım. Eğer ailemle yolculuk yapmayacaksam bunu mutlaka yaparım. Tek denize çıkma konusunda ki bu tutucu tavrım biraz benden ve yetiştiğim ortamdan kaynaklanıyor olabilir, ama bu işi ben aletli dalışta olduğu gibi düşünüyorum mutlaka bir partner olmalı diye düşünürüm.Mecbur kalındığında bu partner karada da olabilir. Mutlaka birinin sizin ne durumda olduğunuzu bilmesi lazım. Ben denize çıkarken barınaktaki bekçiye bile haber veriyorum, şuradayım yarın dönerim v.s. şeklinde ve net bilgiler.
Genel değerlendirme yapacak olursak, denize tek çıkmak tabi ki yapılmalı, tek çıkılmaz diye bir kural varmı yokmu bilmiyorum. Denize çıkmaktan kastım günü birlik seyirler değil, ben olaya böyle bakmıyorum. Genelde küçük kayıklarla uzun seyirler yaptığım için hep değerlendirmeleri bu açıdan yapıyorum. Ama tek denize çıkılıyorsa, tüm güvenlik tedbirleri maksimum da yerine getirilmeli, teknede güverte de bir işler yapılacaksa teknenin üzerinde yol olmamalı, öyle otopilotta , yelken veya makine seyrinde falan olmamalı. Bence kayık serbest bırakılıp bu işler yapılmalı, onun haricinde seyirde havuzluktan çıkılmamalı gibi bana göre önemli bir sürü şey var yaz yaz bitmez, ayrı bir başlık açıp tartışsak mı acep?
-
Ahmet hocam, senin tercihlerine saygı duyarım ama,"En önemli kural çiğnenmiş ve seyre yalnız çıkılmıstır ki ." cümlesi sanki böyle temel bir kural varmış hissi uyandırdı bende. Önerinizi destekliyorum. Şu "solo sailing" konusu ayrı başlık altında enine boyuna tartışılabilir belki.
-
Şu "solo sailing" konusu ayrı başlık altında enine boyuna tartışılabilir belki.
Erdal Abi, konumuz hazır, bende ilk fırsatta düşüncelerimi toparlar ilgili başlıkta yazarım. Malum mevsim yaz olunca her fırsatta denizde olmaya uğraşınca bir şeyler yazmak zor oluyor, daha Kon Tiki nin adalar turunu bitiremedim. :)
Solo seyir konusu şurada;
http://heyamolahey.com/kutuphane/solo-seyir-uzerine/