Heyamola Hey
Havuzluk => Genel => Konuyu başlatan: Tan Kaan Özkan - 30 Mart 2018, 14:08:26
-
Daha iyi mi ? Daha sağlam mı ?
Neye göre? Kime göre?
Aklım bana bu konuda objektij olamayacağımı söylüyor çünkü "eski" tekneler benim için "yeni" teknelere göre daha iyi.
Sebep ?
Söylemek zor çünkü tam anlamıyla bir türlü açıklığa kavuşmamış ve kavuşamayacak olan, kişiye özel cevapları bulunan "denizci tekne" tanımı gibi bir şey herhalde.
Tekne tasarımları, iç mekan ve kullanılan malzemeler, yaklaşık olarak 1980-1999 yılları arasında üretimlerin, sanki, teknelerin gerçek amacı olan, uzun yolda ve güvenle denizde gitmek, giderken bir ruhla beraber eşlik etmesi gibi biraz ölçülebilir, biraz insana dokunur olmasına daha çok hizmet ediyormuş hissi sanırım benim için daha iyinin cevabı olabilir.
Evet biliyorum, şimdiki teknoloji ve malzeme bilgisiyle, yeni üretim şekilleri ile hiçte küçümsenmeyecek işler başarılıyor lakin ben bunu bilinç altının güven hissi ile bağdaştırıyorum. Hani bir an yukarılarda boşluğa düşersinizde bir yere tutununca kendinizi daha güvende hissedersiniz ya, aslında size hiç bir faydası yoktur bu tutunmanın, bu da öyle bir şey sanırım.
Yeni teknelere güvenmiyorum. Güven vermiyor. Bu da yine benim ölçülemeyen ama "daha sağlam" kısmının cevabı.
Aslında, "yeni" dediğimiz ve çok sıklıkla gördüğümüz, bir çoğumuzun sahip olduğu ve yine alsa, yine aynı tarz tekneleri alacağı neredeyse kesin olan tekneler, onlarca kez konuştuğumuz tekne tercihleri konusu aslında. Yani çıkmaz sokak.
Bu konuda, kendimi ikna etmemim bir yolu olduğunu düşünüyorum ama malzeme bilgim yada tecrübem buna elvermiyor.
Şöyle ki ;
Ben bir "eski" tekne tutkunu olarak, örneğin HC 38T beni çok ama çok mutlu edebilecek, neredeyse dünyanın her bir köşesine, hiç tedirgin almadan gidebileceğim teknelerden biridir. Kendini kanıtlamış, gerek "iyi" gerek "sağlam" olması açısından sanıyorum en az tartışılabilecek teknelerden biridir.
Şimdi, HC 38T, günümüzün koşullarında örneğin infüzyon yöntemiyle yapılsa ve (Prepreg yöntemini şimdilik karıştırmıyorum) diğer tüm malzemeleri iç mekan dahil günümüzün "yeni" ürünleri kullanılsa, acaba yine bu kadar güvende hisseder miyim ? hissetmeli miyim ?
Sanıyorum ki bu sorunun cevabı, aynı zamanda "iyi tekne" ve "sağlam tekne" ayrımına da cevap olabilecek nitelikte.
-
Zaman içinde beğenilerimizi değiştiriyorlar, bunun adı da modadır. Bu sene dar paçalı pantalon giymeye mecbur kalıyorsunuz seneye paçaları ispanyol paça denilen çok genişe çeviriyorlar. Siz dar paça ile gezmeye kalkarsanız en azından modaya uymamış olarak görülüyorsunuz, biraz daha ileri gidersek eski kafalı oluyorsunuz. Aynı şey tekneler için de geçerli, insanoğlu çok ilerledğini sansa da aslında fazla bir ilerleme yok, yine benzer tencerelerde yapılan yemekleri, benzer çatal, bıçak ver kaşıkla, şekilleri fazla değişmemiş olan tabaklardan yiyoruz. Yemek yapmak için kullandığımız ısı artık elektrik kaynaklı olsa da, yemek olarak sıvı nitrojen içine atılmış gıdaları yemiyoruz, böyler bir şeiy denemiyoruz bile.
Teknelerde de değişim teknolojiye bağlı olarak değişse de aslında genelinde baktığınızda ciddi bir değişim yok. Fiberglasın ne kadar sağlam olduğunu gördükçe, malzemeyi azaltıp, fiyatları arttırıp, karlarını arttırdılar ve bunu da moda diye kabul ettik. Eski teknelerin sağlam olduğuna inanıyorum ama gerekli mi? Bu tartışılabilir. Örneğin ben çok sağlam diye modern bir otomobil yerine bir askeri tanka binmeyi istemem. Günümüz tekneleri belirli amaçlar için yapılıyor ve amaçlarına uygun malzeme ile ve yeterli sağlamlıkta üretiliyor. Örneğin dünya dolaşan yarış tekneleri Güney Kutbunun etrafında dolaşırken hızlı olabilsinler diye mümknü olduğu kadar hafif yapılıyorlar ve bu teknelere biçilen ömür bir dünya turu veya bir yıl. Bu sürenin bitiminde teknede o kadar çok değişiklik yapmanız gerekiyor ki kaldırıp atıp veya meraklısına satıp yenisini almak daha ekonomik oluyor, ama çok hızlı gidiyorlar.
Bir çoğumuzun aklında tekne ile dünya turu olduğunu biliyorum. Bunu Türkiye'de gerçekleştiren sanırım iki elin parmaklarını geçmez. Bu kadar az kişi başarabilmişken dünya turuna uygun tekne inşa edip satmaya çalışmak çok da ekonomik olmaz. Hemen tüm dünya denizcilerinin gezip görmek istediği yerler Karayipler ile Akdenizdir. Bu iki yer için de Karayip denizini zaman zaman etkileyen tayfunları saymazsak çok güçlü teknelere ihtiyaç yok. Bu tür güçlü fırtınalar da zaten sağlam çürük bakmaksızın yollarındaki tüm tekneleri harabediyorlar. Bildiğimiz markalar da bu amaca uygun tekne üretip satma yolunda ilerliyorlar. Ege'de dolaşmak için açık deniz teknesine ihtiyacımız yok, 7-8 metreden başlayan kamarası da olan bir tekne ile kolaylıkla dolaşabilirsiniz. Bu teknenin okyanus şartlarına dayanması da gerekmez, okyanus geçecek kadar gıda, su, teçhizat alması da gerekmez, en fazla yarım günlük yol yapıp tüm ihtiyaçlarınızı giderebileceğiniz bir limana ulaşırsınız.
Bri otomobil seçerken hız, konfor gibi bazı faktöreleri dikkate alırken kamyon altında kalırsam ne olur sorusunu genelde dikkate almıyorsak teknelerde de fırtınaya yakalanırsam ne olur veya salmasını kayaya çarparsam ne olur sorusunu da fazla dikkate almamalıyız. Denizlerimiz, Pasifik Okyanusu gibi düzgün haritalnamamış denizler değil ve fırtına da gerçekten çok nadir oluyor ve çok öncesinden biligileniyoruz. Üzerine çıkacak resif sayısı Pasifikle kıyaslandığında yok denebilen sularda sorunsuz dolaşmak için çok sağlam bir tekne yerine azıcık dikkatli bir kaptan daha iyidir. Eski olsun yeni olsun, teknelerin bir çoğu, bakımları doğru yapıldığında, biraz dikkatle sularımızda emniyetle kullanılabilir. Karada zırhlı personel taşıyıcıya nasıl özlem duymuyorsak, sağlam tekne olarak vasıflandıracağımız tekneye de ihtiyacımız pek olmaz. İyi tekne yeniyse standartlara uyularak üretilmiş teknedir, eskiyse bakımları düzenli yapılmış teknedir.
-
Bu konu üzerinde uzlaşılması en zor konulardan biridir herhalde.....
Ancak burada yazılanlar , ve yazılacak olanların hepsi
"Bence " , "Benim için " ile başlamak kaydı ile doğrudur.
Herkesin en iyisi,en sağlamı farklıdır.
Sağlam ??
8 Knot Süratle kayaların üzerine çıktığınızda parçalanmayan tekne midir ?
Varmıdır böyle bir malzeme ile imal edilen tekne ?
Var ise 10 Knot ile çıkarsa ve kırılırsa kötü müdür ???
İyi tekne kötü tekne yoktur bence....
Ulaşılabilen tekne vardır ......
Ve o herkesin kendisi için en iyidir.....
Ondan daha iyisi belki bir büyüğü olur :) :) :)
-
Bu iyi bir konu.
Kimi zaman kişisel "haz" ile "gerekli olan"ı kavramsal olarak karıştırabiliyoruz. Bu karışıklık da birdenbire "iyi olan", "iyi olmayan" tartışmasına dönüşüveriyor.
Bitip tükenmeyen tartışma ve taşlamalar da bundan.
Ahmet reis'in yazdıklarına katılıyorum.
-
Var ise 10 Knot ile çıkarsa ve kırılırsa kötü müdür ???
İyi tekne kötü tekne yoktur bence....
Tam da bu yüzden "daha az iyi" demeyi tercih ettim.
Ve elbette, bu konuda bir çok şey "bence" olmak zorunda lakin, en azından fikirlerimizi hatta belki ön yargılarımızı değiştirecek fikir ve bilgilere ulaşma şansımızda olabilir.
Evet, mesela ben kelim ve "maden olan yerde, ot bitmez" derim. Çünkü bu işime geliyor. Haliyle, ulaşabildiğim tekne iyi olacak buna itiraz yok ama tanımları doğru yapsak, malzeme bilgilerinin gerçek değerlerini ortaya koyabilsek mesela ve tasarımlarında en az malzeme kadar önem arz ettiğinin yada nereye kadar etkili olduklarını da konuşabilsek.
Yani, benim ilk yazıda yazdığım gibi hissi değilde, mantık çerçevesinde gerçeklere bir göz gezdirebilsek, hepimize daha fazla faydası olur diye düşünüyorum.
Ahmet reisin yazdığı bazı noktalara bende katılıyorum ama mesela Ege'de yada Akdeniz'de dolaşırken teknemde skeg olsa, içim daha rahat etmez mi ? Derin salma yerine belki omurga değil ama yarı uzun salmam olsa mesela, teknem geniş değilde, "denizci" oranlarına daha fazla sahip olsa. Üstelik bir çok uzun yolcu söylediği gibi, Ege ve Akdenizde ki fırtınalar bir çok denizde yaşanmıyor. Hiç te öyle dünya seyahatine çıkmayacağım ki konusu ile kısıtlanmamalı diye düşünüyorum
-
Catalina 27 ve 270 ( yeni üretim) kıyaslanınca yenilerin daha hafif olduğu belli oluyor . Kendi teknemin gövde kalınlığını araştırırken Türkçesi şöyle olan bir yazıya denk geldim
...”fiber tekne üretimine yeni başlandığı 80 li yıllarda hem vakumlama teknolojisinin henüz gelişmediğinden hem de fiber malzemenin dayanımı ve ömrü bilinmediğinden kabuklar oldukça kalın dökülüyordu. Ömrü rüştünü ispat edince daha hafif tekneler daha hızlı bir şekilde piyasaya sürüldü”
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
-
Daha iyi mi ? Daha sağlam mı ?
Neye göre? Kime göre?
Aklım bana bu konuda objektij olamayacağımı söylüyor çünkü "eski" tekneler benim için "yeni" teknelere göre daha iyi.
Sebep ?
Söylemek zor çünkü tam anlamıyla bir türlü açıklığa kavuşmamış ve kavuşamayacak olan, kişiye özel cevapları bulunan "denizci tekne" tanımı gibi bir şey herhalde.
Tekne tasarımları, iç mekan ve kullanılan malzemeler, yaklaşık olarak 1980-1999 yılları arasında üretimlerin, sanki, teknelerin gerçek amacı olan, uzun yolda ve güvenle denizde gitmek, giderken bir ruhla beraber eşlik etmesi gibi biraz ölçülebilir, biraz insana dokunur olmasına daha çok hizmet ediyormuş hissi sanırım benim için daha iyinin cevabı olabilir.
Ülkenin mutlu günlerinde cümbür cemaat Fenerbahçe F13 iskelesinde 20-25 dost bir arada yaşarken iki arkadaşımızın belki 70lerin sonundan 80lerin başından birer Jeanneau'ları vardı. 38 ve 40 feettiler diye hatırlıyorum ; ya da ikisi de 38 idi, aralarında yaş farkı ve bu nedenle kimi tasarim farklilikları vardı sadece...
2005- 2010 arası aşağı yukarı herkes teknesini yeniledi ve büyüttü. Yani bu iki tekneyle mukayese edilecek eş büyüklükte yeni tekneler pontonda çok arttı.
Bu iki tekneyle ne zaman birlikte denize çıksak ; herkesin ortak kanaati bu iki yaşlı teknenin iyi yelken yaptığı, daha denizci ve güvenli " hissettirdiği " idi.
Teknelerden birini arkadaşımız imkanı olmasına rağmen geçen seneye kadar yenilemedi, ancak geçen sene yeni ve epey büyük bir tekne aldı. O kadar memnundu ki teknede çeşitli tadilatlar ve güzelleştirmeler yaparak 10 seneden fazla kullandı.
Diğer tekne daha yıpranmış bir tekneydi, eğitimlerde falan da kullanılmıştı. Fakat bir kaç arkadaş ne zaman birlikte yelken yapsak yol boyu ve dönünce marinada " teknenin içinin dışının A'dan Z'ye kaça yenilenebileceği ve teknenin harcanacak paraya her türlü değeceği " muhabbeti dönerdi ( ki harcanacak para az buz değil, herhalde 30-35.000 dolar tutacaktı ).
Ben de niye o iki teknede böyle hissettiğimizi açıklayamıyorum, ama hem aramızda aynı düşünen gerçekten çok tecrübeli dostlar vardı, hem de daha büyük ve çok daha yeni tekne sahipleri...Demek ki bu iki yaşlı Jeanneau'da gerçekten bir hikmet vardı ?
Ben bu güvenilirlik hissini biraz da optik nedenlere bağlıyorum bir açıklama ararken. Bunlar yeni teknelere göre sıngın, bordaları alçak, azami genişliği orta kemere hizasında olan, kiçları nispeten dar
, havuzluklari derin ve bumbaları modern teknelere göre çok daha aşağıda olan teknelerdi ( kısacası klasik ,yelkenli denilince gözümüzde canlandırdığımız teknelere çok benzer ) ; belki tüm bu özellikler teknenin suya iyi oturmuş, ağırlık merkezi alçakta olduğu hissini yaratıp güven duygusu yaratiyordu ?
Ama iki teknenin de gerçekten çok iyi yelken yaptıklarını tekrarlamak istiyorum...
İçleri dönemin tarzını yansıtıyordu tabii ; muhtemelen bugün kimse o iç tasarım ve yerleşimi istemez. Ama mesela salonda, oturma grubunun arka üstünde yer alan dar yatakların ( bugün onları orda kimse istemez, ben de istemem ) aslen ne kadar denizciliğe ve uzun yola uygun olduklarını da başka iki yeni tekneyle yaptığımız uzunca transfer seyahatlerinde anladım. Kafadan gelen havada ( mesela tüm gece vardiya tuttuktan sonra ) baş kabinde bir uyumayı deneyin hele...Olmadı, boş bir kıç kabin var ; oraya mı geçtiniz ? Eh, motor da çalışıyorsa kıç kabinde size iyi kestirmeler...! :-[
Herhalde bir daha bir tekne transferine gitmem. Uzun yol da gidecek olsam ( Atlantiği geçecek halim yok, ancak Ege ve Akdenizde ) en fazla bir veya iki kere gece gündüz yol giderim, onun dışında muhtemelen her gece bir yere bağlanırım ; bu durumda " gerçekten denizci " bir iç yerleşime de gereksinimim yok. Bu durumda da maalesef limanda veya demirde duran tekneden beklenen konfor denizde yürüyen tekneden beklenen konforun önüne geçiyor.
Belki de yanlış değil ?
Yazdıklarım daha çok sorunun " iyi tekne " kısmıyla ilgili oldu. Ahmet bey zaten " sağlam tekne " tarafını mükemmel anlatmış.
-
Catalina 27 ve 270 ( yeni üretim) kıyaslanınca yenilerin daha hafif olduğu belli oluyor . Kendi teknemin gövde kalınlığını araştırırken Türkçesi şöyle olan bir yazıya denk geldim
...”fiber tekne üretimine yeni başlandığı 80 li yıllarda hem vakumlama teknolojisinin henüz gelişmediğinden hem de fiber malzemenin dayanımı ve ömrü bilinmediğinden kabuklar oldukça kalın dökülüyordu. Ömrü rüştünü ispat edince daha hafif tekneler daha hızlı bir şekilde piyasaya sürüldü”
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Mesela, bu konu önemli.
Evet eski fiberler kalın dökülüyordu ve yeni imalatlar yöntem değişikliği ile aynı dayanıma sahip ve hafif olduğu söyleniyor.
Peki bu durumda, tekne tercih edilirken daha hafif tekne mi tercih edersiniz yoksa daha ağır mı ?
Örneğin, Jeanneau, Beneteau tekneleri karşılaştırırken biri diğerinden daha hafiftir. Birbirine çok benzeyen özellikteki iki tekneden hafif olanını mı tercih edersiniz ?
Bir tekne de ağırlık konu olduğunda, sırf yelken mi göz önüne alınmalıdır yoksa daha oturaklı olması mı daha tercih edilesidir?
Ve elbet daha çok cruiser tarzı için soruyorum bu soruları.
-
Catalina 27 ve 270 ( yeni üretim) kıyaslanınca yenilerin daha hafif olduğu belli oluyor . Kendi teknemin gövde kalınlığını araştırırken Türkçesi şöyle olan bir yazıya denk geldim
...”fiber tekne üretimine yeni başlandığı 80 li yıllarda hem vakumlama teknolojisinin henüz gelişmediğinden hem de fiber malzemenin dayanımı ve ömrü bilinmediğinden kabuklar oldukça kalın dökülüyordu. Ömrü rüştünü ispat edince daha hafif tekneler daha hızlı bir şekilde piyasaya sürüldü”
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Mesela, bu konu önemli.
Evet eski fiberler kalın dökülüyordu ve yeni imalatlar yöntem değişikliği ile aynı dayanıma sahip ve hafif olduğu söyleniyor.
Peki bu durumda, tekne tercih edilirken daha hafif tekne mi tercih edersiniz yoksa daha ağır mı ?
Örneğin, Jeanneau, Beneteau tekneleri karşılaştırırken biri diğerinden daha hafiftir. Birbirine çok benzeyen özellikteki iki tekneden hafif olanını mı tercih edersiniz ?
Bir tekne de ağırlık konu olduğunda, sırf yelken mi göz önüne alınmalıdır yoksa daha oturaklı olması mı daha tercih edilesidir?
Ve elbet daha çok cruiser tarzı için soruyorum bu soruları.
Tekne seçimi konusunda yachting world deki bir makale aslında bu seçimlerin sonuçlarını net bir şekilde ortaya koyuyordu. Daha ağır olan tekne suya daha fazla oturur. Yalpalı denizde hafif olan teknede kabindeki herşeyi sağlama almanız gerekirken ağır teknede açık denizde 30 knot Rüzgarda havuzlukta 2 bebeği ile çay içerek seyir yaptığını yazmıştı . Bu seçimin kusuru ağır teknenin hafif havada yelkenle zor yürümesiydi. Teknesini ağır seçenler için yelken dolabında performans yelkenleri olması gerektiğini (simetrik, asimetrik balon , code 0) , teknesini hafif seçenlerin de ağır hava şartlarında yelken küçültmelerini önermişti .
Bu arada o makaleden anladığım , tekne ağır olup yelken alanı büyükse o zaman hafif tekneye yakın yelken performansı verebilir .
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
-
Herhalde bir daha bir tekne transferine gitmem. Uzun yol da gidecek olsam ( Atlantiği geçecek halim yok, ancak Ege ve Akdenizde ) en fazla bir veya iki kere gece gündüz yol giderim, onun dışında muhtemelen her gece bir yere bağlanırım ; bu durumda " gerçekten denizci " bir iç yerleşime de gereksinimim yok. Bu durumda da maalesef limanda veya demirde duran tekneden beklenen konfor denizde yürüyen tekneden beklenen konforun önüne geçiyor.
Belki de yanlış değil ?
Sanıyorum ki üreticiler de bu düşünceleri çokça araştırmış olacak ki, denizde konforla yürümesine çokta gerek olmayan tekneler üretiyorlar.
Ve yine sanıyorum ki, amiyane tabirle, deniz ve tekneleri seven bizler, yine tanımını yapamadığımız "deniz kültüründen" şikayet eden bizler, güven ve iyiyi arayan bizler, kendi ayağımıza sıkıyoruz ve esas sorumlusu biziz anlamına geliyor.
Elbet, bundan şikayeti olanlar için.
-
Ben Başlayayım Benim İçin 10 maddede iyi tekne
1- Alırken beni Zorlamayan
2- İçinde rahatça ailem ile birlikte kalabileceğim
3- İçerisinde kaldığım süre içerisinde beni asgari konforumdan yoksun bırakmayacak ( Yakıt-Elektrik-Kullanma suyu-Soğuk bira-Erzak) (minumum 7 gün)
4-Seyir esnasında motoru ve yelkenleri ile kolay kullanabileceğim.
5-Sert hava koşullarında içerisinde batacak mı batmayacak mı diye düşünmediğim hatta kendi kendime "Batmaz bu hayatta " diyebileceğim,
6-Kolayca yanaşıp kolayca ayrılabileceğim.
7-En az iki üç sene arıza çıkartmayacak (ben kendim yapmayı öğrenene kadar)
8-Bakımına yetişebileceğim
9-Satarken zarar etmeyeceğim (olursa birazcık kar fena olmaz)
10- Satıyorum dediğimde satabileceğim
Tekne benim için iyi teknedir.
Ama ben Acemilerin piriyim belki zaman içerisinde Malta'ya Malaga'ya Karaiblere gitme cesaretini kendimde bulursam bu 10 madde değişir.
Şimdi Marina,Koy ,İskele denizcisi olduğumdan durum bu :) :)
belki herkes bir 10 madde yazarsa o bazı maddeler öne çıkar asgari müşterek oluşabilir......
-
Yine kendi teknemi seçerken dikkat ettiğim veya farkettiğim konu , kuzey Avrupa ülkelerinin üretimleri olan tekneler coğrafyaları gereği deplasmanlı teknelerdi . Norveç , İsveç gibi ülkelerde zaten bebekler 40 knot rüzgara karşı doğuyor :) bu da dizaynı etkiliyor elbette. Yine Amerikan ve İngiliz üretimi tekneler de kuzey Avrupa tekneleri kadar olmasa da yine okyanus kıyısı oldukları için (sanırım) deplasmanlı teknelerdi. Jeanneu, bavaria gibi tekneler Akdeniz üretimi tekneler olduğundan ( 42 feet altı ) daha hafifler (90 öncesi üretimler hariç ) . Elbette bu teknelerin Türkiye satış fiyatlarına nakliye binince piyasada bolca bulunan markalar fiyat bakımından avantajlı hale geldiler ve piyasa biraz kontrollerine girdi diye düşünüyorum .
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
-
Herşey aynı kalmak sadece ağorlık değişmek kaydıyla ben ağır tekneyi tercih ederim. Her ne kadar açık denizde geçireceğim süreleri kısıtlamaya çalışsam da bir süre açık denizde dalga ile uğraşmamak mümkün değil ama limanda da ağır tekne daha rahat oluyor, salınımı çok daha az, rüzgarda bile alargada yavaş hareket ediyor, çevreden geçen bir teknenin dalgasını hemen hiç hissetmiyoesunuz. Gezi amaçlı bir teknede, yumuşak havada beki biraz daha yavaş gidersiniz ama keyifli gidersiniz, aşağı iner kolaylıkla çayınızı demlersiniz, havuzlukta otururken, ayaklarınızı dayayacak yer aramazsınız. Değınık biri iseniz aşağıda bıraktıklarınız hafif tekneye göre çok daha az dökülür saçılır. Hafif teknede kazanacağınız da hava yumuşak olursa belki bir günlük seyirde yarım saati geçmez. Yeteri kadar rüzgar varsa zaman kaybetmezsiniz.
Kuzey ülkelerindeki tekneler daha deplasmanlı teknelerdir. Kuzey denizinde petrol platformlarına yük taşıyan bir romörk kaptanı ile konuşmuştum. Nasıl ve hangi havada çalıştığını şöyle anlatmıştı: "If above ten, we don't deliver" Eğer onun üzerinde ise teslimat yapmayız.
-
E = Eski
Y = Yeni
G= Görece
Ben Başlayayım Benim İçin 10 maddede iyi tekne
1- Alırken beni Zorlamayan
G
2- İçinde rahatça ailem ile birlikte kalabileceğim
E - örneğin 42 ft Tayana Vancouver, 1980'ler
3- İçerisinde kaldığım süre içerisinde beni asgari konforumdan yoksun bırakmayacak ( Yakıt-Elektrik-Kullanma suyu-Soğuk bira-Erzak) (minumum 7 gün)
E - Yeni teknelere göre çok daha fazla depolama alanı
4-Seyir esnasında motoru ve yelkenleri ile kolay kullanabileceğim.
E- Y- G
5-Sert hava koşullarında içerisinde batacak mı batmayacak mı diye düşünmediğim hatta kendi kendime "Batmaz bu hayatta " diyebileceğim,
Kesinlikle E :)
6-Kolayca yanaşıp kolayca ayrılabileceğim.
G - Y
7-En az iki üç sene arıza çıkartmayacak (ben kendim yapmayı öğrenene kadar)
G
8-Bakımına yetişebileceğim
E- ( Özellikle elektrnik ve elektrikli malzeme bazında)
9-Satarken zarar etmeyeceğim (olursa birazcık kar fena olmaz)
G-Y
10- Satıyorum dediğimde satabileceğim
Kesinlikle Y
Sizin kriterlenize, şahsi cevaplarım. ;D
-
Bu konu çook su kaldırır.
Ahmet'in benzetmesine katılıyorum. Moda... Veya zamanın ruhu ile uyumlu olmak. Veya zamanın ruhuna direnmemek, kabullenmek.
Giyim kuşam, otomobil, ev, yeme içme, haberleşme konularında "piyasa"nın dayattıklarına çok fazla direnemiyoruz çünkü "sistem" önce bilinç altımızda direç noktalarımızı kırıyor. Teknoloji ileri yol aldıkça ürünler hayatı kolaylaştırıyor. Satın aldığımızda da bağımlısı oluyoruz. Buna en güzel örnek elektronikler. Meraklıları dışında kimse sekstanla rasat yapmıyor. Ya? Cep telefonlarında neredeyse standart hale gelen GPS ile konumunu biliyor, yine telefonlara yüklenen haritalarla yolunu izini buluyorsun.
Eski tekneler daha mı iyi? Daha mı sağlam? sorularına kendi adıma verdiğim cevaplar var.
Öncelikle eskinin, ruhu olduğuna inanıyorum. Dolayısı ile romantizm işin içine giriyor. Eski teknelerin denize daha çok yakıştıklarını düşünüyorum. Onlar bana kendimi rahat hissettiriyor.
"Yeni" ortasına düşüp de neyi nasıl yapacağını bilemeyen şaşkın, acemi hissi vermiyorlar.
Çocukluğumun, ilk gençliğimin kısacası geçmişimin kaybolmaya yüz tutmuş anılarını canlı tutuyorlar. Oldum olası polyester sandallarda da kürek çekmekten haz etmedim.
Popüler müzik dinlesem de etnik veya klasik müzikten aldığım hazzı alamıyorum. Az daha ileri gideyim. En sıcak günde bile birayı şişeden içmeyi tercih etmem. Fast food dükkanlarında mecbur olmadıkça yemek yemem. Masada oturup, çatal bıçakla, mümkün ise kumaş peçete ile sakin sakin, tadını çıkara çıkara yemek yemeği severim.
Polyester bile olsa, teknenin içi zaten olmalı ama dışında da orada burada ahşap dokunuşları görmek, kullanmak, hissetmek isterim.
Kül olup gidene veya toprak altında çürüyene kadar ahşap ölmez, çalışır. O nedenle de ahşap tekneler sağlıklıdır.
Eski tekneleri sevmemin, tutkun olmamın bir başka nedeni de deniz / denizcilik kültürü dediğimiz "şey"in aslında bir disiplin olması. Dili kadar, neyin nasıl, nerede, ne zaman yapılacağının devasa bir ortak tarih birikimi, jargonu ile belirlenmiş olması.
Dünyanın neresine giderseniz gidin balıkçılık, tekne yapımı, yelkencilik alanında hiç yabancılık çekmezsiniz. Ortak dil ve disiplin aradaki bütün "yabancılık"ları siler süpürür.
Daha mı sağlamlar? sorusuna ise cevabım daha net. Teknoljinin ve inovasyonun her yeni adımı tekneleri eskiye oranla muhakkak daha hafif ama daha sağlam yapıyor. Bu biraz da "eski ahşap evler/ konaklar mı daha sağlamdır yoksa modern binalar mı? "sorusu kadar abes. Ama bir püf noktası var: sağlıklı olma, çevreye ve doğaya uyum. Kentlerdeki yeni nesil binaların sağlıklı, çevreye ve doğaya uyumlu olduklarını kim söyleyebilir?
21 yüzyıl tekneleri sağlamlıkları konusunda şüphe götürmezler.
Bilgi, birikim, deneyim yanısıra deniz biraz da romantizm ister.
-
Ben Başlayayım Benim İçin 10 maddede iyi tekne
1- Alırken beni Zorlamayan
10- Satıyorum dediğimde satabileceğim
Oktay Bey, daha birinci maddede beklemediğim bir yumruk aldım, 10. maddede ise nakavt oldum ! ;D
-
Herşey aynı kalmak sadece ağorlık değişmek kaydıyla ben ağır tekneyi tercih ederim. Her ne kadar açık denizde geçireceğim süreleri kısıtlamaya çalışsam da bir süre açık denizde dalga ile uğraşmamak mümkün değil ama limanda da ağır tekne daha rahat oluyor, salınımı çok daha az, rüzgarda bile alargada yavaş hareket ediyor, çevreden geçen bir teknenin dalgasını hemen hiç hissetmiyoesunuz. Gezi amaçlı bir teknede, yumuşak havada beki biraz daha yavaş gidersiniz ama keyifli gidersiniz, aşağı iner kolaylıkla çayınızı demlersiniz, havuzlukta otururken, ayaklarınızı dayayacak yer aramazsınız. Değınık biri iseniz aşağıda bıraktıklarınız hafif tekneye göre çok daha az dökülür saçılır. Hafif teknede kazanacağınız da hava yumuşak olursa belki bir günlük seyirde yarım saati geçmez. Yeteri kadar rüzgar varsa zaman kaybetmezsiniz.
Ağırlık konusunda, birazda hiç acelem olmadığı için, aynen böyle düşünüyorum.
Anlatmaya çalıştığım, yeni yöntemlerle "İnfüzyon gibi", tekne hafifletilebiliyor olablir ama şahsen "iyi" tekne tanımıma bir darbe vuruyor. Çünkü konforumdan ödün vermek zorunda kalıyorum.
-
Herşey aynı kalmak sadece ağorlık değişmek kaydıyla ben ağır tekneyi tercih ederim. Her ne kadar açık denizde geçireceğim süreleri kısıtlamaya çalışsam da bir süre açık denizde dalga ile uğraşmamak mümkün değil ama limanda da ağır tekne daha rahat oluyor, salınımı çok daha az, rüzgarda bile alargada yavaş hareket ediyor, çevreden geçen bir teknenin dalgasını hemen hiç hissetmiyoesunuz. Gezi amaçlı bir teknede, yumuşak havada beki biraz daha yavaş gidersiniz ama keyifli gidersiniz, aşağı iner kolaylıkla çayınızı demlersiniz, havuzlukta otururken, ayaklarınızı dayayacak yer aramazsınız. Değınık biri iseniz aşağıda bıraktıklarınız hafif tekneye göre çok daha az dökülür saçılır. Hafif teknede kazanacağınız da hava yumuşak olursa belki bir günlük seyirde yarım saati geçmez. Yeteri kadar rüzgar varsa zaman kaybetmezsiniz.
Kuzey ülkelerindeki tekneler daha deplasmanlı teknelerdir. Kuzey denizinde petrol platformlarına yük taşıyan bir romörk kaptanı ile konuşmuştum. Nasıl ve hangi havada çalıştığını şöyle anlatmıştı: "If above ten, we don't deliver" Eğer onun üzerinde ise teslimat yapmayız.
Ahmet Hocam
Merak ettim 45 Feet teknenin
Ağırı kaç Kg ?
Hafifi Kaç Kg ?
Varmı bu konuda bir bilgi.
-
Ben Başlayayım Benim İçin 10 maddede iyi tekne
1- Alırken beni Zorlamayan
10- Satıyorum dediğimde satabileceğim
Oktay Bey, daha birinci maddede beklemediğim bir yumruk aldım, 10. maddede ise nakavt oldum ! ;D
Oktay Bey kim Aali ciğim ?
Bey mi olduk şimdi
Benimkisi yani 10. madde fantazi
Hayatımda bir kere tekne aldım ama hiç satmadım bakalım onuda tecrübe edeceğiz.
50 kere söyle olur derler ya
ondan söylüyorum hep....
-
Bu arada Ersin gelene kadar herkes fikrini yazsın bu konuda
Bu sefer herkes Ersinin Hışmına uğrayacak bakın benden söylemesi..... :) :) :) :)
-
Ahmet Hocam
Merak ettim 45 Feet teknenin
Ağırı kaç Kg ?
Hafifi Kaç Kg ?
Varmı bu konuda bir bilgi.
Ahmet reise sordunuz ama, bilgisi elimin altında olduğu için hemen bir örnek verebilirim.
HR 45 16,000 kg / keel 6,400kg
S.O 45ds 10,400kg / keel 2,954 kg
gibi.
-
Ahmet Hocam
Merak ettim 45 Feet teknenin
Ağırı kaç Kg ?
Hafifi Kaç Kg ?
Varmı bu konuda bir bilgi.
Ahmet reise sordunuz ama, bilgisi elimin altında olduğu için hemen bir örnek verebilirim.
HR 45 16,000 kg / keel 6,400kg
S.O 45ds 10,400kg / keel 2,954 kg
gibi.
Ya olurmu ordan alıntı yaptım diye Ahmet Reis dedim
Malum bu forum adetini pek beceremiyorum
Cevap için teşekürler Tan Reisim
Arada nerede ise %50 den fazla fark var.....
Ama esas fark salmada
Nasıl yorumlanır bilemedim ...
Aslında ben içimden bir yorum yaptım ama yazmayayım fazla cahil cesareti olur ;) ;)
-
Bu arada...Ağır teknenin fiyatı da ağır olur Ağalar...
Cok çok yıllar önce Alman Delius Klasing yayınevinin çıkardığı ve benim de üşenmeden her sene aldığım Bootsmarkt International diye bir yayın vardı, dünyadaki neredeyse tüm teknelerin kisa tanıtımi, şematik çizimleri ve fiyatlarını yayınlarlardı, herhalde hala çıkıyordur.
Neyse bir gün bir lüzumsuz merak geldi bana ; oturup teknelerin fiyatlarını deplasmanlarına böldüm.
Ne çıktı dersiniz ? Çok ufak günü birlik tekneler ve 16-18m üstü süper yatlar haricinde yani belki 7- 15 m aralığında tüm seri imalat teknelerin kg fiyatı % 5-10 gibi bir farkla , denk çıkıyordu. Oturup aynı yayının daha eski senelerdeki sayılarinda da aynı hesabı yaptım ; sonuç yine aynı !
Yani mesela 40 feet 8 tonluk tekneye 100 birim ödüyorsanız yine 40 feet ama 12t'luk bir sefineye 150 birim ödeyeceksiniz...
Bu hesap bugün ( ama aslında biz gezginleri de ilgilendirmeyen ) kimi çok hafif uçuk kaçık tamamen kevlardan imal edilmiş kimi performans teknelerince bozulmuştur tabii, onlar hem çok hafif hem de çok pahalı.
-
Belki de eski veya yeni yerine, tasarımın ne kadar düzgün olduğuna bakmak gerekir. Ahşap teknelerin tasarımı tarih öncesine kadar uzanıyor, yapmışlar, sorun çıkmış, düzeltmişler, başka yerden sorun çıkmış onu da düzeltmişler, sonunda mükemmel olmasa bile ona yakın bir tasarımla üretiliyorlar. Aynı şeyi plastikler için de söylermek mümkün, ister tasarlayan mimar olsun ister üreten olsun, sürekli değişik (gerçekten değişik) tekne üretiyorsa bir yerlerinde sorun çıkması kaçınılmazdır. Doğru olan bu sorunu düzeltmektir. Düzeltme yerine yeni bir tasarıma dönerseniz eski tasarımdaki hatayı belki düzeltirsiniz ama yenisinde her zaman sorun çıkma olasılığı yüksektir.
-
Oktay Bey kim Aali ciğim ?
Bey mi olduk şimdi
Neme lazım...resmiyetten bi zarar gelmez diye düşündümdü de ondan. Kusura bakma sevgili Oktay ! ;D
-
Estağfurullah Aalicim senin gibi bir Denizciyi tanımak seninle Arkadaş olmak benim için ayrıcalık ve şereftir.
O yüzden panik oldum birden resmi olunca
selamlar :) :)
-
Aali abi,
Bavaria 46 12600kg
SO479 10809kg
B.O.45 9550kg
SO479 ve B.O.45 yaklaşık olarak fiyatları aynı iken, Bavaria 46 diğerlerinden %5-10 daha ucuz.
Not; daha önce yapılmış bir karşılaştırmadan almıştım
-
Formül:
DLR = ((Deplaman lb /2240) /2240) / (0,01 x LWL ft )küpü
DLR = Deplasman su hattı boy oranı
Deplasman pound olarak
LWL = Su hattı boyu feet (ayak olarak)
Deplasman su hattı boyu oranı yukarıdaki formülle hesaplanır. 200 ve altındaki tekneler hafif ve yarış amaçlı kabul edilirken 300 ve üstü ağır kabul edilir.
-
Kaancığım bu çok eskiden yaptığım bir araştırmaydı dediğim gibi.
Ama mühendis yada imalatçı kafasıyla düşünmeye çalıştığımda bugün de geçerli olması gerekir diye düşünüyorum.
Bakayım internetten filan bulursam 2018 Bootsmarktan bir tane getirtip aynı hesabı tekrarlayayım ?
Istisnalar da olabilir tabii...Bavaria o boyda rakiplerine fiyat savaşı açmış olabilir ; herhangi bir nedenle üretimi ucuzlatıp avantaj sağlamış olabilir.
2000lerin sonlarına doğru Yelken Dünyası adına Bavaria'yı ziyarete gitmiştim. Büyük bir yatırımla marangozhane ve boya atölyesini sadece 2 gözetmen işçinin idare edeceği bir otomasyon sistemine geçirmiş ve 40 küsur adam tasarrufu sağladıklarını söylemişlerdi. Mesela bu maliyet açısından bu sayılarda üretimi olmayan veya böyle bir yatırımı yapacak parası olmayan rakiplere göre büyük bir kazanç.
Bence Bavaria bunu yaptıysa örneğindeki diğer 2 firma da bir yol bulacak ve fiyatları aşağı çekeceklerdir ?
-
Bu hafta denk geldiğim üç tekne:
Moody 31 - 1998
Dufour 30 - 2001
Bavaria 32 - 1989
Her üçü için de sahipleri 115.000 TL bandında fiyat istiyor. Tabii ki teknelerin durumu, kondisyonu vs. önemli ancak standart donanımlara sahip bu üç farklı model ve yaştaki tekneler için talep edilen meblağ aşağı yukarı aynı. Şimdi bunların içerisinde donanım ve kondisyonlarının aynı olduğunu kabul etsek acaba hangisini tercih ederdiniz?
-
O değil de yeniler bari biraz içerde mobilya işçiliğine daha önem verse...
IKEA sponsorluğunda yapılmışlar gibi duruyorlar. (Fuarda Jeanneau'nun yeni modellerine bakınca çok şaşırdım. Hani şu güverteden havuzluğa geçiş olan model. İçi bildiğin IKEA.)
Şimdi sormak istiyorum, mesela teknenin içinde köşeli mobilya olur mu?
-
Bu hafta denk geldiğim üç tekne:
Moody 31 - 1998
Dufour 30 - 2001
Bavaria 32 - 1989
Her üçü için de sahipleri 115.000 TL bandında fiyat istiyor. Tabii ki teknelerin durumu, kondisyonu vs. önemli ancak standart donanımlara sahip bu üç farklı model ve yaştaki tekneler için talep edilen meblağ aşağı yukarı aynı. Şimdi bunların içerisinde donanım ve kondisyonlarının aynı olduğunu kabul etsek acaba hangisini tercih ederdiniz?
Moody 31 deplasman boy oranı 254 bavaria 32 nin 171
Moody deplasman salma oranı 34% bavaria 28 %
Bu stabilite anlamında moody i öne çıkartıyor. Ancak onun da yelken alanı / deplasman oranı : 14 gibi bir değer ki rüzgar az olursa balon basarsın
.
Fiyatlar aynı olunca 30 feet tekneye bakmadım açıkçası.
Ben Moody i seçerdim Erman
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
-
Moody benim seçimim olurdu. Bavaria adı Alman kalitesi olsa da son zamanlarda tekne inşasında ciddi hatalar yapıyor. Eskiden de hataları vardı. Bu modelle ilgili bir duyumum yok ama firmayı sevmiyorum. Motor olarak en güçlü motor da yanlış bilmiyorsam Moody'dedir. Hepsi Volvo kullanır. Dufour ise deplasman boy oranı düşük olmasına rağmen bana göre yeteri kadar hızlı değil. En ağırı da Moody'dir.
-
Kaancığım bu çok eskiden yaptığım bir araştırmaydı dediğim gibi.
Ama mühendis yada imalatçı kafasıyla düşünmeye çalıştığımda bugün de geçerli olması gerekir diye düşünüyorum.
Bakayım internetten filan bulursam 2018 Bootsmarktan bir tane getirtip aynı hesabı tekrarlayayım ?
Istisnalar da olabilir tabii...Bavaria o boyda rakiplerine fiyat savaşı açmış olabilir ; herhangi bir nedenle üretimi ucuzlatıp avantaj sağlamış olabilir.
2000lerin sonlarına doğru Yelken Dünyası adına Bavaria'yı ziyarete gitmiştim. Büyük bir yatırımla marangozhane ve boya atölyesini sadece 2 gözetmen işçinin idare edeceği bir otomasyon sistemine geçirmiş ve 40 küsur adam tasarrufu sağladıklarını söylemişlerdi. Mesela bu maliyet açısından bu sayılarda üretimi olmayan veya böyle bir yatırımı yapacak parası olmayan rakiplere göre büyük bir kazanç.
Bence Bavaria bunu yaptıysa örneğindeki diğer 2 firma da bir yol bulacak ve fiyatları aşağı çekeceklerdir ?
Doğrudur abi, mutlaka farklı sebepleride vardır ama yine de Bavaria'yı ayrı yere koyuyorum. Malum, ikinci elinde bile eşdeğer diğerlerine göre daha fazla kayıp yaşanıyor.
Erman reis, kesinlikle ben de Moody tercih ederdim doğrusu. Sadece donanım, kondisyon değil aynı zamanda tasarım, iç hacim ve depolama alanı ile de tercih sebebi olurdu.
-
Aslında Butik olarak üretilen mini tersane işi Amel,CNB,Swan, HR Island Packet gibi tekneler ile fabrikasyon tersane modeli üretim ile üretilen Jenneau,Baveria,Hanse Elan gibi tekneleri mukayese etmek gerçekten her ikisi içinde haksızlık ve doğru değil.
İlk gruptaki Butik tersane üretimi teknelerin kalitesi ile diğerlerini karşılaştırmak Aynı grubun sahibi olduğu Rols Royse ile BMW karşılaştırmak gibi...
Her ikiside aynı gruba bağlı tıpkı CNB ile Jenneau gibi.
Birinin hedef pazarı , üretim adedi , satış şartları, fiyatı ile diğerlerinin arasında korkunç farklar var.
Mesela CNB ısmarlar iseniz en erken 24 ay sonra teslim alıyorsunuz ve depozit olarak %80 ini ödüyorsunuz imalatına başlıyorlar. 2,5 Milyon Euro baz fiyatı
Ama aynı grubun Jeanneau sunun 64 ünü sipariş ederseniz 4 ay sonra teslim ediyor ve %25 peşinat yetiyor. 1,2 Milyon Euro (olacak herşey standart )
Tabiki aralarında malzeme İşçilik ve denizcilik farkları olacaktır.
İşte tam burada ben CNB alan adamı hiç anlamıyorum ....
Zaten jeanneau 64 alanıda anlamıyorum ya neyse ...
-
O değil de yeniler bari biraz içerde mobilya işçiliğine daha önem verse...
IKEA sponsorluğunda yapılmışlar gibi duruyorlar. (Fuarda Jeanneau'nun yeni modellerine bakınca çok şaşırdım. Hani şu güverteden havuzluğa geçiş olan model. İçi bildiğin IKEA.)
Şimdi sormak istiyorum, mesela teknenin içinde köşeli mobilya olur mu?
Köşeli mobilya benim de fena takık olduğum bir konu...Bu hakikaten yapılmamalı ! Bildiğım kadarıyla otomobil üreticileri mesela kapı çerçevelerinin üst kenarlarını yuvarliyorlar ki, biri yanlışlıkla arabaya binerken göğsünü çarpip da yaralanmasın diye ?
Tekne içinde köşeli mobilya bence ciddi sorumsuzluk.
Modern tasarımlarda açık renk ağaçların da , açık renk panellerin kullanilmaya başlaması mobilyaların daha hafif, daha yazlık ya da Akdenizvari görünmesini sağladı, ortalık ferahladı aslında eski Iskandinav usulu koyu maun mobilya alışkanlığına göre. Bu fena bir gelişme değil belki.
Ama tasarımların çoğu bende sanki tekne içine değil de, " genç bankacılık " yapma iddiasında olan bir bankanın modern dekore edilmiş şubesine girmişim hissi veriyor. Beğenmiyorum.
-
Formül:
DLR = ((Deplaman lb /2240) /2240) / (0,01 x LWL ft )küpü
DLR = Deplasman su hattı boy oranı
Deplasman pound olarak
LWL = Su hattı boyu feet (ayak olarak)
Deplasman su hattı boyu oranı yukarıdaki formülle hesaplanır. 200 ve altındaki tekneler hafif ve yarış amaçlı kabul edilirken 300 ve üstü ağır kabul edilir.
Ahmet reis . Bir 2440 fazla olmuş formülde. Belirtmek istedim yanlış yönlendirmemek adına.
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
-
Bu hafta denk geldiğim üç tekne:
Moody 31 - 1998
Dufour 30 - 2001
Bavaria 32 - 1989
Her üçü için de sahipleri 115.000 TL bandında fiyat istiyor. Tabii ki teknelerin durumu, kondisyonu vs. önemli ancak standart donanımlara sahip bu üç farklı model ve yaştaki tekneler için talep edilen meblağ aşağı yukarı aynı. Şimdi bunların içerisinde donanım ve kondisyonlarının aynı olduğunu kabul etsek acaba hangisini tercih ederdiniz?
Tartışmasız Moody olurdu seçimim.
-
Oktay reisim size bir soru ;
Mesela ; Donanımları eşdeğer yada çok yakın olmak kaydı ile 2000-2005 arası fabrikasyon (aynı olsun diye ölçü veriyorum) 46ft bir tekne mi tercih edersiniz yoksa, 1993-1997 model arası bir Amel Santorin mi tercih edersiniz.
İkisinin arasında fiyat olarak ,donanımlar eşdeğerse en fazla 10-15,000€ oynuyor. Hatta bazen fabrikasyon için daha fazla isteniyor.
-
O değil de yeniler bari biraz içerde mobilya işçiliğine daha önem verse...
IKEA sponsorluğunda yapılmışlar gibi duruyorlar. (Fuarda Jeanneau'nun yeni modellerine bakınca çok şaşırdım. Hani şu güverteden havuzluğa geçiş olan model. İçi bildiğin IKEA.)
Şimdi sormak istiyorum, mesela teknenin içinde köşeli mobilya olur mu?
Köşeli mobilya benim de fena takık olduğum bir konu...Bu hakikaten yapılmamalı ! Bildiğım kadarıyla otomobil üreticileri mesela kapı çerçevelerinin üst kenarlarını yuvarliyorlar ki, biri yanlışlıkla arabaya binerken göğsünü çarpip da yaralanmasın diye ?
Tekne içinde köşeli mobilya bence ciddi sorumsuzluk.
Modern tasarımlarda açık renk ağaçların da , açık renk panellerin kullanilmaya başlaması mobilyaların daha hafif, daha yazlık ya da Akdenizvari görünmesini sağladı, ortalık ferahladı aslında eski Iskandinav usulu koyu maun mobilya alışkanlığına göre. Bu fena bir gelişme değil belki.
Ama tasarımların çoğu bende sanki tekne içine değil de, " genç bankacılık " yapma iddiasında olan bir bankanın modern dekore edilmiş şubesine girmişim hissi veriyor. Beğenmiyorum.
Yine çok ilgi duyduğum kuzey Avrupa teknelerine geliyor konu. Köşeli mobilya saçmalığı tartışma götürmez . Yalpada içeride devrilseniz sakatlık sebebi. Sırf imalatı yapan Slovenlerin işçiliğini düşük tutma çabası. Ayıplı iş sayılır Avrupa’da :) neyse :)
Burak reisin HR ına misafir olmuştum. İlk dikkatimi çeken şey teknenin içinde hiçbir şekilde fiber gözükmemesiydi. İç dizaynı kim yaptıysa şapka çıkartıyorum arkadaşa
velhasılı vikingleri seviyorum 
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
-
Ben Başlayayım Benim İçin 10 maddede iyi tekne
1- Alırken beni Zorlamayan
2- İçinde rahatça ailem ile birlikte kalabileceğim
3- İçerisinde kaldığım süre içerisinde beni asgari konforumdan yoksun bırakmayacak ( Yakıt-Elektrik-Kullanma suyu-Soğuk bira-Erzak) (minumum 7 gün)
4-Seyir esnasında motoru ve yelkenleri ile kolay kullanabileceğim.
5-Sert hava koşullarında içerisinde batacak mı batmayacak mı diye düşünmediğim hatta kendi kendime "Batmaz bu hayatta " diyebileceğim,
6-Kolayca yanaşıp kolayca ayrılabileceğim.
7-En az iki üç sene arıza çıkartmayacak (ben kendim yapmayı öğrenene kadar)
8-Bakımına yetişebileceğim
9-Satarken zarar etmeyeceğim (olursa birazcık kar fena olmaz)
10- Satıyorum dediğimde satabileceğim
Tekne benim için iyi teknedir.
Ama ben Acemilerin piriyim belki zaman içerisinde Malta'ya Malaga'ya Karaiblere gitme cesaretini kendimde bulursam bu 10 madde değişir.
Şimdi Marina,Koy ,İskele denizcisi olduğumdan durum bu :) :)
belki herkes bir 10 madde yazarsa o bazı maddeler öne çıkar asgari müşterek oluşabilir......
Tekne’yi kolay alıp kullanıp para kazanabilirseniz adınızı tarihe tahta harflerle (Ersin Reis-i de unutmadan) ben yazarım . 
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
-
Sürekli iç tasarım diye bunun için yazıyorum. Benim için temel kriterlerden biridir mesela.
-
Tekne alımına bir şey diyemem ama satarken Türkiye'de kâr edersiniz.
2015 yılı yaz ayında 100,000€'luk tekne 274,000 TL idi. Aynı tekne şu an aynı fiyattan 490,000 tl. ;D ;D ;D
-
Formül:
DLR = ((Deplaman lb /2240) /2240) / (0,01 x LWL ft )küpü
DLR = Deplasman su hattı boy oranı
Deplasman pound olarak
LWL = Su hattı boyu feet (ayak olarak)
Deplasman su hattı boyu oranı yukarıdaki formülle hesaplanır. 200 ve altındaki tekneler hafif ve yarış amaçlı kabul edilirken 300 ve üstü ağır kabul edilir.
Ahmet reis . Bir 2440 fazla olmuş formülde. Belirtmek istedim yanlış yönlendirmemek adına.
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Haklısınız, bilgisayar ortamı formül yazmaya pek elverişli değil. Hatalı olmuş.
DLR = (Deplaman lb /2240) / (0,01 x LWL ft )küpü
olmalı idi.
-
Oktay reisim size bir soru ;
Mesela ; Donanımları eşdeğer yada çok yakın olmak kaydı ile 2000-2005 arası fabrikasyon (aynı olsun diye ölçü veriyorum) 46ft bir tekne mi tercih edersiniz yoksa, 1993-1997 model arası bir Amel Santorin mi tercih edersiniz.
İkisinin arasında fiyat olarak ,donanımlar eşdeğerse en fazla 10-15,000€ oynuyor. Hatta bazen fabrikasyon için daha fazla isteniyor.
Ben hayatımda bir kere (1) Amel Gördüm 2017 Düsseldorf Boat fuarında
Standta duran Beyefendi ve Hanımefendiler bile başka bir dünyadan gelmiş gibi geldi bana
Şunun fiyatını sorayım dedim , bizim hanımın haddini bil Uzaylılarla nece konuşacaksın vari bakışları altında
adamlara bir şeyler gevelededim.
Yani bu sorunun cevabı AMEL olurdu.
Çünkü butik üretim
Ben hep üretici olduğumdan az ve kalifiye elemanla kısıtlı sayıda yapılan üretimin daima temiz üretim olacağını var sayarım
Çok adamla çok üretim (heleki tamamına yakını göçmen işçi ile yapılan) her zaman fiyasko riski taşır diye düşünürüm.
Baveria'nın mühendislik hatalarının yanı sıra kapasitesini büyütürken kalifiye olmayan işçi alımı dolayısı ile marka imajına verilen zarar hala telafi edilemiyor.
Skodanın başına gelenlere benziyor Baveria'nın durumu
-
Oktay reisim,
Verdiğim iki örnekteki tekneler 100,000-125,000€ aralığında, yani aslında marinalarda gördüğümüz, sahibi olduğumuz bir çok tekne ile aynı fiyatta. Yani aslında ulaşılabilir tekneler.
İlginç olan ise, bu soruyu dilediğinize sorabilirsiniz ve en kötü ihtimalle %80'nin cevabı elbette Amel olacaktır. Tabii ki teoride. İş pratiğe geldiğinde, kimse o Ameli almayacaktır.
Aksi olsaydı, çok farklı iki klasmanda bulunan ve sanıyorum ki herkesin evet diyeceği Amel ve benzeri tekneleri belki 8-10 yaş daha eski ama marinalarımızda Türk sahipli olarak daha fazla görürdük.
Varmak istediğim nokta ise, konu başlığı ile alakalı olarak, pratikte tercihlerimiz "iyi" yada "sağlam" değilde, "ikinci el değeri" ve "hanım ne diyor" faktörü üzerine kurulu.
Temelinde ise yine tanımını yapamadığımız, "deniz kültürü" ile alakalı olup olmadığı.
-
Anadol üretimi durdurulduğunda otomobil sever bir arkadaşım demode Ford Taunus'un Türkiyede üretilecek olmasına şaşmış ve kizmıştı..." Kimse almaz, bu proje de batar ! " demişti. Ben de " en az paraya görünürde en büyük otomobil, aslanlar gibi satar " demiştim.
Öyle de olduydu.
Zengin bir halk değiliz, konu bir de bir nevi statü belirleyen nesneler olunca çözüm çaresiz " en ucuza en büyüğü " !
-
Tan Reisim Şimdi bir başka nokta çıktı söylediğinden
İşin özü bence şu soru ???
Bu butik tersane üretimi teknelerin 2. Elleri nerede ise hiç yok.
Yani satılmıyor satılsa bile korkunç kayıplar ile satılıyor ki sizin yukarıda söylediğiniz örnek te böyle.
Bir mal , Araba , tekne ,Biçerdöver , Traktör her ne ise satılırken para etmeli alırken son sahibi olunacak bir şeyi kim almak ister ki?
Kuş serisi arabalar bu konuda muhteşem örnektir.
Herkesin çok kötü araba olduğu konusunda mutlak fikir birliği yaptığı fakat kaçıncı el sahibi olur iseniz olun hiç zarar etmediğiniz Dünyada örneği olmayan bir okunmuş üflenmiş varlıktır. :) :)
-
Tan Reisim Şimdi bir başka nokta çıktı söylediğinden
İşin özü bence şu soru ???
Bu butik tersane üretimi teknelerin 2. Elleri nerede ise hiç yok.
Var ama Türkiye’de neredeyse hiç yok. Yurtdışında bulabiliyorsunuz . O zaman da transfer işi devreye giriyor .
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
-
Tan Reisim Şimdi bir başka nokta çıktı söylediğinden
İşin özü bence şu soru ???
Bu butik tersane üretimi teknelerin 2. Elleri nerede ise hiç yok.
Yani satılmıyor satılsa bile korkunç kayıplar ile satılıyor ki sizin yukarıda söylediğiniz örnek te böyle.
Bir mal , Araba , tekne ,Biçerdöver , Traktör her ne ise satılırken para etmeli alırken son sahibi olunacak bir şeyi kim almak ister ki?
Kuş serisi arabalar bu konuda muhteşem örnektir.
Herkesin çok kötü araba olduğu konusunda mutlak fikir birliği yaptığı fakat kaçıncı el sahibi olur iseniz olun hiç zarar etmediğiniz Dünyada örneği olmayan bir okunmuş üflenmiş varlıktır. :) :)
Oktay Reis
Butik tersanelerin ürettiği teknelerin ikinci elleri pek görülmüyor piyasada haklısınız. Çünkü sahipleri aşk ile bağlı onlara. Benim bir arkadaşım 5 sene önce Jeanneau 45 ds kullanırken, birden bir HR sevdasına düştü ve 54 sipariş etti. Hatta o zamanki Pendik fuarında sergilendi tekne. İnanırmısınız teknenin teslim edileceği 1 sene içinde her ay 1 hafta İsveç’e gitti sanki kızını ziyaret eder gibi. Satarmısın diye sorsanız hakaret addeder. Amel’de öyle, senede yaklaşık 40-50 adet üretimi var. Ha birde bu firmalar iskonto anlamında burunlarından kıl bile aldırmıyorlar. Benim beğendiğim ismimi vermeyeceğim bir seri üretim (ama iyi bir üretim) sezona hazır bir tekne için bir arkadaşıma bismillah %25 iskonto yaptı
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
-
Ayrıca bu butik tersanelerin ürünleri doğal olarak az sayıda kişiye hitap ediyor. Malum sitede bir HR 44 var. Yeni tekne ve muazzam bir envanteri var. Fiyatı %10 kırdı, arayan olduğunu zannetmem
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
-
Bir denizci abimiz yakından tanıdığı, artık çok yaşlandıkları için Türkiyede bağlı bir Amel'i o dönemde çok uygun bir fiyata satan ( yine de sanırim benim bir tekne için verebileceğim paranin 3-3,5 misliydi o gerçekten düşeş fiyat ) yabancı bir çiftin teknesini bizden bir denizci alsın diye dünya kadar uğraştı, her tekne almak isteyene tavsiye etti. Olmadı, sonuçta tekne Türkiyede " yabancıdan yabancıya " satıldı, gitti...
-
Bir denizci abimiz yakından tanıdığı, artık çok yaşlandıkları için Türkiyede bağlı bir Amel'i o dönemde çok uygun bir fiyata satan ( yine de sanırim benim bir tekne için verebileceğim paranin 3-3,5 misliydi o gerçekten düşeş fiyat ) yabancı bir çiftin teknesini bizden bir denizci alsın diye dünya kadar uğraştı, her tekne almak isteyene tavsiye etti. Olmadı, sonuçta tekne Türkiyede " yabancıdan yabancıya " satıldı, gitti...
Nezih Kılınçkını, çok ta bakımlı olmayan ve tahminim yaşlı bir Amel ile ters rotada gayet güzel geldi Karaipler’den.
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
-
Tan Reisim Şimdi bir başka nokta çıktı söylediğinden
İşin özü bence şu soru ???
Bu butik tersane üretimi teknelerin 2. Elleri nerede ise hiç yok.
Var ama Türkiye’de neredeyse hiç yok. Yurtdışında bulabiliyorsunuz . O zaman da transfer işi devreye giriyor .
Aslında Oğuzhan Reisin dediği gibi çok var yurtdışında. Akdeniz de ciddi fiyatlar istenen bazı muhteşem denilebilecek eski ama "marka" tekneler, okyanus ötesinde daha uygun fiyatlarla satılıyor.
Bu teknelerin son sahibi asla olmazsınız çünkü 80 modelleri bile 100,000€ dan başlayan dünya kadar marka var.
HR, HC, Tayana, Baba, Najad vs gibi teknelerin dünyaya yayılmış kullanıcı grupları var. Her bir parça değişimini bile takip ediyorlar. Değerleri kesinlikle düşmüyor.
Bu tamamen aşk işi yani.
Her ne kadar işin içine para girse de tekne asla bir yatırım aracı değildir ve olmayacaktır.
-
Bir denizci abimiz yakından tanıdığı, artık çok yaşlandıkları için Türkiyede bağlı bir Amel'i o dönemde çok uygun bir fiyata satan ( yine de sanırim benim bir tekne için verebileceğim paranin 3-3,5 misliydi o gerçekten düşeş fiyat ) yabancı bir çiftin teknesini bizden bir denizci alsın diye dünya kadar uğraştı, her tekne almak isteyene tavsiye etti. Olmadı, sonuçta tekne Türkiyede " yabancıdan yabancıya " satıldı, gitti...
Nezih Kılınçkını, çok ta bakımlı olmayan ve tahminim yaşlı bir Amel ile ters rotada gayet güzel geldi Karaipler’den.
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Bu arada Haldun Karagöz hoca’da Amel ile direk kırdı. Tabi çok ekstrem şartların olduğu bir bölgede. Enteresandır tüm sosyal medya hesaplarını kapayıp sır oldu
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
-
Nezih Kılınçkını, çok ta bakımlı olmayan ve tahminim yaşlı bir Amel ile ters rotada gayet güzel geldi Karaipler’den.
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
83 Maramu 46
-
Bir denizci abimiz yakından tanıdığı, artık çok yaşlandıkları için Türkiyede bağlı bir Amel'i o dönemde çok uygun bir fiyata satan ( yine de sanırim benim bir tekne için verebileceğim paranin 3-3,5 misliydi o gerçekten düşeş fiyat ) yabancı bir çiftin teknesini bizden bir denizci alsın diye dünya kadar uğraştı, her tekne almak isteyene tavsiye etti. Olmadı, sonuçta tekne Türkiyede " yabancıdan yabancıya " satıldı, gitti...
1994 model Süper maramu 52, 150,000€ fiyatla iki yıl Türkiye de satmaya uğraştılar.
İyonya'ya geçtikten 20 gün sonra satıldı.
-
Bir denizci abimiz yakından tanıdığı, artık çok yaşlandıkları için Türkiyede bağlı bir Amel'i o dönemde çok uygun bir fiyata satan ( yine de sanırim benim bir tekne için verebileceğim paranin 3-3,5 misliydi o gerçekten düşeş fiyat ) yabancı bir çiftin teknesini bizden bir denizci alsın diye dünya kadar uğraştı, her tekne almak isteyene tavsiye etti. Olmadı, sonuçta tekne Türkiyede " yabancıdan yabancıya " satıldı, gitti...
1994 model Süper maramu 52, 150,000€ fiyatla iki yıl Türkiye de satmaya uğraştılar.
İyonya'ya geçtikten 20 gün sonra satıldı.
Tekne alım satım konusunda paylaşmıştım . Westerly 34 full refit. Amerikalı birisi Japonya’da çalışmış ve içinde yaşamak üzere refit yaptırmıştı . Sağlık sorunları yüzünden 20.000 Euro’ya satıyordu. Foruma resimleri koyana kadar 3 saat içinde tekneyi gidip görmeye gerek duymayan biri tarafından alındı.
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
-
Bir denizci abimiz yakından tanıdığı, artık çok yaşlandıkları için Türkiyede bağlı bir Amel'i o dönemde çok uygun bir fiyata satan ( yine de sanırim benim bir tekne için verebileceğim paranin 3-3,5 misliydi o gerçekten düşeş fiyat ) yabancı bir çiftin teknesini bizden bir denizci alsın diye dünya kadar uğraştı, her tekne almak isteyene tavsiye etti. Olmadı, sonuçta tekne Türkiyede " yabancıdan yabancıya " satıldı, gitti...
1994 model Süper maramu 52, 150,000€ fiyatla iki yıl Türkiye de satmaya uğraştılar.
İyonya'ya geçtikten 20 gün sonra satıldı.
Tekne alım satım konusunda paylaşmıştım . Westerly 34 full refit. Amerikalı birisi Japonya’da çalışmış ve içinde yaşamak üzere refit yaptırmıştı . Sağlık sorunları yüzünden 20.000 Euro’ya satıyordu. Foruma resimleri koyana kadar 3 saat içinde tekneyi gidip görmeye gerek duymayan biri tarafından alındı.
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
Her zaman iyi bir tekne doğru fiyatlama ile birkaç gün içinde gidiyor. Buna karşı iki yıldır aynı fiyata satılık olan tekne biliyorum. Sadece marina bağlanma parası o süre içinde tekne için istenen bedelin en az % 10’u tutar ve bakım masrafını koymadım. Tekneler sahipleri tarafından satılmalı mutlaka. Distribütör elinde olursa ilk düşündüğü yeni teknenin fiyatını korumak. Bir örnek verecrğim. Bir arkadaşım iki hafta önce bir Beneteau 58 baktı. İstenen fiyat 340 K€. Broker sonra fiyatı 310 olarak revize etti. Bugün aynı tekne için 380 k€ demiş. Alay ediyor insanlarla utanmadan. Aynı teknenin daha genç ve çok dolusunu mukayese bile edilmeyecek bir fiyata aldık arkadaşımıza
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
-
Somut bir örnek vereceğim ikinci el satışına dair. Örnek fiyatlar hep yükseklerde yanlış anlaşılmasın. Hanse temsilcisi iki yıldır 2014 bir 575 için 435 k€ istiyor ve tekne hala duruyor. Bu süre zarfında teknenin bakım ve bağlanma gideri bedir bilmem ama mütevazi bir tekne alınabilir o paraya. Öte yandan aynı temsilci, yine bir 575 ama 2015 model ve aynı dolulukta bir tekneyi 390 k€ ile ilana çıktı. Satılması aşağı yukarı 3 gün sürdü
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
-
Triton'a kadar hep ahşap teknemiz oldu.
Libertas'ı hediye etme aşamasına gelmişken, çok cüzi bir fiyata sattım, çünkü ustalardan yılmıştım ve sintine faresi gibi yaşıyordum.
Denizden kopmamak için 4.5 metrelik bir kayık aldım ve küçük oğlumla balığa çıkmaya başladık.
Bir gün Triton'un (o zaman adını bilmiyorum tabii ki) satılacağını duydum 2.sahibinden.
3. sahibi 2. sahibinin arkadaşı bir almandı.
Önce Whatsap üzerinden yazıştık ama ilk mesajda alacağımızı biliyorduk.
Triton 1998 model Jeanneau 42.2 Sun Odyssey idi
Havuzlukta otururken (hiç içine girmeden) bir fiyat verdik, kabul edildi ve aldık.
Bu yıl, Güneş ailesi kıstaslarına göre çok yol yaptık, çok da kötü havalarda hem de. Deniz domuz gittik keyifle-korkmadan.
Yeni olsa vazgeçer miydik, sanmam. İçi komple masif değil de kaplama olurdu muhtemelen.
Biraz daha az albenili olurdu muhtemelen.
Ama bütçemiz belliydi ve şansımıza 1998 doğumlu bu kız (ya da oğlan mı demeliyim Triton olduğundan) düştü.
Bilenler çok iyi seçim diyorlar ama az bilenler 20 yaşındaymış diye mırıldanıyor.
Sözün özü tercihleri belirleyen biraz da ekonomik koşullar sanırım.
Bu konu tartışılacaksa İKA (İdeal Koşullar Altında) paranezine almakta fayda var, yoksa subjektif bir tartışma iyice subjektifleşecek.
-
Sözün özü tercihleri belirleyen biraz da ekonomik koşullar sanırım.
Bu konu tartışılacaksa İKA (İdeal Koşullar Altında) paranezine almakta fayda var, yoksa subjektif bir tartışma iyice subjektifleşecek.
"Biraz da" evet, belki.
Lakin, konunun içinde "biraz da" eski tekne, Oğuzhan'ın Westerly örneğinde olduğu gibi, çok uygun fiyata ama eski ve iyi bir marka olmasına rağmen ülkemizde çok tanınmadığı için itirazların "eski" üzerinde toplanması.
Çünkü, gerçekten 80'li-90'lı yıllarda yapılmış ve kendini kanıtlamış uygun tekneler alıcı bulmakta zorlanırken, daha fazla fiyatlara çok daha az donanım ve belki yeterliliği olan tekneler alıcı buluyor. Üstekik sadece 5-10 yaş farkla. Bu düzeyde ki teknelerde ekonomik koşullar değil, önyargılarımız etkili oluyor diye düşünüyorum.
Ve elbette dediğiniz gibi ekonomik koşulların belirlediği düzeyde tekne alımları var ki, onlar için söylenebilecek bir şey yok. O mecburiyet kısmı.
Onu gözardı etmiyorum şahsen yazdıklarımda.
-
1990.2000 model arası tekne bakınan birisi olarak bayıldım bu konu başlığına oku oku bitmiyor:)
Yazan çizenlerin kalemine sağlık,nerede kalmıştım ikici sayfada:)okumaya devam.
-
Acaba neden denizciliğe, teknelere merakın ( üstelik sadece de Türkiyede değil, tüm dünyada ) demokratikleşmesi, bir anlamda " normal"leşmesi olabilir mi ?
Ben yetişirken orta üstü konumda bile bir ailenin tekne sahibi olması neredeyse hem mümkün değildi, hem de görüldük bir şey değildi ( en fazla Johnson veya Evinrude motorlu ahşap tekneler tek tük kimi ailelerde olurdu ; üstelik mesela bizim çevrede bunların çoğu azinlıklara aitti ).
Mesela o güzelim Istanbul Kotraları kitabını bir kurcalasak ; yat sahiplerinin hepsi ya patron , büyük zengin ya da çok anlı şanlı herkesin adını bildiği şirketlerin genel müdürleri vs...olduğunu görürüz. Zengin spor ve hobisi olduğu çok açık. Arada bir de tutkusunun büyüklüğünden ötürü hayatta başka her şeyi gözden çıkarabilmiş , tutkusunu saplantı haline dönüştürmüş kimi orta halliler de bir tekne alır veya yaptırırdı. Misal annemin banka müdürü olan kuzeni hayatı boyunca kira evinde oturdu, arabası hiç olmadı ama bir ufak " kotra" sahibi oldu hep.
Ulke zaten dışa kapalı bir ekonomi, tekne ithalatı diye bir şey bilinmez. Parası olan dışardan plan bulur, malzemeyi bulur teknesini yaptırır ; kimi de zaten az sayıda olan ve hepsi ismen bilinen eski teknelerin etrafında döner dolaşır ; bunlar el değiştirir , her yeni sahibin elinde makul veya kötü renovasyonlar geçirir, kullanılırdı.
Tekne sahiplerinin büyük çoğunluğu sahil çocuğu ( belki de tamamı ) bu virüs'ü çok küçük yaşta kapmış, o zor şartlarda ( paranız gani bile olsa malzeme yok, o yok bu yok...) burunları sürtüle sürtüle iyiyi kötüden ayırmayı, doğru seçim yapmayı yıllar içinde kendi deneyimleriyle öğrenmiş insanlardı. Yani bu insanların içinde yarım asırdan uzun zamanı tekneler üzerinde geçirmiş büyüklerimiz olduğunu hatırlayın...
Sonra zaman değişti, mesela Özal döneminde belki daha önce denizle hiç ilgilenmemiş insanlar Tuzlada motoryatlar yaptırmaya başladılar. Ataköy ve Fenerbahçe marinaya çektiler. Arkadan ithalat başladı ve motoryatları da marka yelkenliler takip etti.
Gelirin nısbı artışıyla da tekneler zamanla 30larinda 40larinin başlangicinda olup iyi kazanan orta sınıf mensupların görüş alanına girdi. Insanlar para kazaninca bir dönem bir kulübe üye olup tenis oynar veya birden bire kayak kaymayı keşfeder gibi ; denize ve teknelere de ilgi duydular.
Bu oluşan yeni denizci sınıfı eski denizciler gibi bu işe uzun senelerini vererek ve deneyim biriktirerek girmediler, yeni bir hobi edinmek istiyorlardı ; pazarda da yenisiyle ikinci eliyle seri üretim tekneler vardı artık. Bu tekneleri kullananlar vardı, dergilerde testleri yayınlanıyordu, marka isimleri biliniyordu. Fuarlarda bu tekneler vardı, ülkede büyüyen charter firmaları bu tekneleri kullanıyordu, isteyen gider kiralar, almayı düşündüğü tekneyi deneyebilirdi de...
Insanlar bir tekne alıp denize çıkmak istediler ; kimsenin de o eski zamanların bu işi bir derin tutku, hatta adını koyalım, hastalık haline getirmiş insanları gibi tekneler ve tasarımları , tarihçeleri vs vs gibi konularda ciltlerce kitap okuyacak, araştıracak ( veya deneye deneye öğrenecek ) soruşturacak zamanı ve niyeti yoktu. Dönem değişmişti, hızlanmıştı , insanlar pek çok şeye merak sarabiliyor ; bir dönem bunu kovaladıktan sonra da vazgeçip başka bir ilgi alanı bulabiliyorlardı.
Bunun yanlış veya eksik bir davranış biçimi de olduğunu sanmıyorum. Benim de, sizin de üzerinde pek o kadar da durmadığınız, yahu yapıyorum seviyorum ya...daha derinine girmeye ne gerek ? dediğimiz başka hobilerimiz vardır.
Hal böyle olunca da ( burada yerli seri imalat tekne yapımcısi eksiği, hatta dönem dönem hiç üretici olmaması ve kötü yapılmış, yapildiğindan da kötü bakılmış üstelik çoğu da 30 -40 senelik olan ahşap teknelerin problemleri de eklenince ) ithal seri imalat tekneler yeni bir pazar ve yeni bir müşteri kitlesi buldular. Alırken keseye uygun, satarken de çok kaybettirmediği bilinen bu tekneler de tıpkı otomobil pazarında olduğu gibi, kendilerine gayet sağlam yer edindiler. Insanların da ihtiyaçlarını pekala ( hatta donanımına göre bazen de fazla fazla ) karşıladılar...Şimdi bu insanlar çok iyi teknedir diye niye bir Iskandinav teknesine ayni boydaki başka bir teknenin iki, üç misli fiyat ödesinler veya niye pazardaki hiç bir tekneyi beğenmeyip , ille kendi kafamdaki tekneyi yaptıracağım desinler ?
Böyle insanlar hep olacak ; ama " demokratikleşmiş, yaygın" bir kitle içinde azınlıkta olacaklar.
-
Acaba neden denizciliğe, teknelere merakın ( üstelik sadece de Türkiyede değil, tüm dünyada ) demokratikleşmesi, bir anlamda " normal"leşmesi olabilir mi ?
Ben yetişirken orta üstü konumda bile bir ailenin tekne sahibi olması neredeyse hem mümkün değildi, hem de görüldük bir şey değildi ( en fazla Johnson veya Evinrude motorlu ahşap tekneler tek tük kimi ailelerde olurdu ; üstelik mesela bizim çevrede bunların çoğu azinlıklara aitti ).
Mesela o güzelim Istanbul Kotraları kitabını bir kurcalasak ; yat sahiplerinin hepsi ya patron , büyük zengin ya da çok anlı şanlı herkesin adını bildiği şirketlerin genel müdürleri vs...olduğunu görürüz. Zengin spor ve hobisi olduğu çok açık. Arada bir de tutkusunun büyüklüğünden ötürü hayatta başka her şeyi gözden çıkarabilmiş , tutkusunu saplantı haline dönüştürmüş kimi orta halliler de bir tekne alır veya yaptırırdı. Misal annemin banka müdürü olan kuzeni hayatı boyunca kira evinde oturdu, arabası hiç olmadı ama bir ufak " kotra" sahibi oldu hep.
Ulke zaten dışa kapalı bir ekonomi, tekne ithalatı diye bir şey bilinmez. Parası olan dışardan plan bulur, malzemeyi bulur teknesini yaptırır ; kimi de zaten az sayıda olan ve hepsi ismen bilinen eski teknelerin etrafında döner dolaşır ; bunlar el değiştirir , her yeni sahibin elinde makul veya kötü renovasyonlar geçirir, kullanılırdı.
Tekne sahiplerinin büyük çoğunluğu sahil çocuğu ( belki de tamamı ) bu virüs'ü çok küçük yaşta kapmış, o zor şartlarda ( paranız gani bile olsa malzeme yok, o yok bu yok...) burunları sürtüle sürtüle iyiyi kötüden ayırmayı, doğru seçim yapmayı yıllar içinde kendi deneyimleriyle öğrenmiş insanlardı. Yani bu insanların içinde yarım asırdan uzun zamanı tekneler üzerinde geçirmiş büyüklerimiz olduğunu hatırlayın...
Sonra zaman değişti, mesela Özal döneminde belki daha önce denizle hiç ilgilenmemiş insanlar Tuzlada motoryatlar yaptırmaya başladılar. Ataköy ve Fenerbahçe marinaya çektiler. Arkadan ithalat başladı ve motoryatları da marka yelkenliler takip etti.
Gelirin nısbı artışıyla da tekneler zamanla 30larinda 40larinin başlangicinda olup iyi kazanan orta sınıf mensupların görüş alanına girdi. Insanlar para kazaninca bir dönem bir kulübe üye olup tenis oynar veya birden bire kayak kaymayı keşfeder gibi ; denize ve teknelere de ilgi duydular.
Bu oluşan yeni denizci sınıfı eski denizciler gibi bu işe uzun senelerini vererek ve deneyim biriktirerek girmediler, yeni bir hobi edinmek istiyorlardı ; pazarda da yenisiyle ikinci eliyle seri üretim tekneler vardı artık. Bu tekneleri kullananlar vardı, dergilerde testleri yayınlanıyordu, marka isimleri biliniyordu. Fuarlarda bu tekneler vardı, ülkede büyüyen charter firmaları bu tekneleri kullanıyordu, isteyen gider kiralar, almayı düşündüğü tekneyi deneyebilirdi de...
Insanlar bir tekne alıp denize çıkmak istediler ; kimsenin de o eski zamanların bu işi bir derin tutku, hatta adını koyalım, hastalık haline getirmiş insanları gibi tekneler ve tasarımları , tarihçeleri vs vs gibi konularda ciltlerce kitap okuyacak, araştıracak ( veya deneye deneye öğrenecek ) soruşturacak zamanı ve niyeti yoktu. Dönem değişmişti, hızlanmıştı , insanlar pek çok şeye merak sarabiliyor ; bir dönem bunu kovaladıktan sonra da vazgeçip başka bir ilgi alanı bulabiliyorlardı.
Bunun yanlış veya eksik bir davranış biçimi de olduğunu sanmıyorum. Benim de, sizin de üzerinde pek o kadar da durmadığınız, yahu yapıyorum seviyorum ya...daha derinine girmeye ne gerek ? dediğimiz başka hobilerimiz vardır.
Hal böyle olunca da ( burada yerli seri imalat tekne yapımcısi eksiği, hatta dönem dönem hiç üretici olmaması ve kötü yapılmış, yapildiğindan da kötü bakılmış üstelik çoğu da 30 -40 senelik olan ahşap teknelerin problemleri de eklenince ) ithal seri imalat tekneler yeni bir pazar ve yeni bir müşteri kitlesi buldular. Alırken keseye uygun, satarken de çok kaybettirmediği bilinen bu tekneler de tıpkı otomobil pazarında olduğu gibi, kendilerine gayet sağlam yer edindiler. Insanların da ihtiyaçlarını pekala ( hatta donanımına göre bazen de fazla fazla ) karşıladılar...Şimdi bu insanlar çok iyi teknedir diye niye bir Iskandinav teknesine ayni boydaki başka bir teknenin iki, üç misli fiyat ödesinler veya niye pazardaki hiç bir tekneyi beğenmeyip , ille kendi kafamdaki tekneyi yaptıracağım desinler ?
Böyle insanlar hep olacak ; ama " demokratikleşmiş, yaygın" bir kitle içinde azınlıkta olacaklar.
Çok doğru bir tespitte bulundunuz, ama eğilim bu yönde. Kazanan seri üretim tekneler olacak. Ben Bir arkadaşımın tanıması sayesinde Azure ve Sirena marka tekneler ile kısa deneme seyirlerine çıktım. Şahane tekneler(iç mekan design unlimited adında çok meşhur bir firma tarafından tasarlansa bile) ama çok pahalı. Bildiğim kadarı ile Türkiye içinde satışta ciddi dezavantajları var
Tapatalk kullanarak iPhone aracılığıyla gönderildi
-
Ali San hocam (AAli) konuyu özetlemiş.
Asıl Konu başılığı, eski-yeni tekne ama , konu dönüp dolaşıp günümüze, değişen ve artan kullanıcı ve onların ihtiyaçlarına geliyor.
Mesela ben Aali beyin tanımladığı yeni denizci sınıfına giriyorum. Denizde olmayı seviyorum. Ailemin de benimle beraber olmasını istiyorum. 1980 ... model en kral tekneyi almak istesem bile onları benimle beraber o teknede 2 gün bile tutamam.
Şu an ulaşabilmek te kolay, fiyat ta nisbi olarak iyi. 1990 ların parasıyla 100 000 dolarlık tekne almak çok büyük işti bence. 50 000 dolara güzel ev alınıyordu ,şimdi 300 - 400 000 dolar olan evler. Araba fiyatlarına hiç girmiyorum.
Biraz da istatistik ve matematik ilave edilmeli. Ben merak ettim mesela ;
Hem dünya , hem de Türkiye için, 1980-1990-2000-2010-2018 on yıl aralıklarında yelkenli tekne üretim miktarları.
Eski tekne güzeldir de , kaç eski , kaç yeni var kullanımda.
Tabii ki konunun asıl mecrası olan eski tekne - yeni tekne ayrımı, teknik, malzeme, denizci özellikleri ayrı.
Ama, eski denizci ile yeni denizcilerin ihtiyaçları da farklı maalesef.
-
Hem dünya , hem de Türkiye için, 1980-1990-2000-2010-2018 on yıl aralıklarında yelkenli tekne üretim miktarları.
Üretimden ziyade , satış rakkamları (yanlış ifade etmişim) :-[
-
Eski tekne güzeldir de , kaç eski , kaç yeni var kullanımda.
Vallahi bu iyi soru ; bakılırsa ( omurgasına kadar değiştirebildiğine göre...) ahşap tekne hiç ölmez. Sac ( çelik ) tekne bugün paslanmaya başlasa çürüyüp delinmesi bir ömür sürer, aluminyumda bir yanlış yapılmazsa hiç bir şey olmaz, 1940larda yapılmış ilk fiber tekneler ortada olduğuna göre, onlara da hiç bir şey olmayacak...
Yani dünyayı bir istenmeyen tekne sorunu da bekliyor aslen, tekneler dayanacaklar ama insanlar onlardan bıkmış olacak, ne şekilde ortadan kaldırılacaklar bilemiyorum ?
Hollandada, Almanyada, Finlandiyada pek çok ( mütevazi, onlar Palmarina filan pek bilmiyorlar...) marinada 60'lardan, 70'lerden tekneler hala çoğunlukta gibi görünüyor. Bizdeki kadar yeni tekneyi yan yana görmedim doğrusu...
-
Aali abi, tespitlerinize katılmamak mümkün değil.
Benim okuduğum, büyüklerimden dinlediğim kadarı ile ülkemizde tekne yapım ve kullanımı 3 dönemde ele alıyorlar.
1923 ve 1950'lerin başı arası, 1950 ve 1980'ler arası ve sonrası. Yanılmıyorsam Harun Ulman ile başlıyor herşey ve sonra gelişiyor.
Kartal-Tuzla ve Ayvansaray, ki Ayvansaray benim büyük bir şans olarak gördüğüm son dönemleri de olsa çocukluğumun geçtiği, kayıkhanelerini oyun parkına çevirdiğim yerler.
Yani zaten çokta ülke olarak eski bir geçmişimiz yok aslında "özel tekne" işlerinde.
Sanıyorum ki, sizinde dediğiniz gibi eskilerin tecrübeleri ile belli bir dönem geçirmiş kişiler, iflah olmaz azınlıkta kalacak kişiler. Bunu ilk elden biliyorum çünkü, benim ailem öyledir.
Babam, dedem, onun babası hep bir şekilde denizde ve tekne ile iç içe olmuşlar. Belki çok eskiden "kotra"ları yokmuş ama, bir şekilde yelken basmışlar, ilerleyen yıllarda tırandiler, guletler oldu.
Rahmetli babam, fiber bir tekneye kafasını çevirip bakmazdı bile. Annem'e göre tekne sadece gulettir. Geri kalanı yüzen tabuttur.
Fiber tekneye, lakin ancak eskilere tek şans veren, benim sülalemde.
Teknede yaşama işini konuştuğumuzda herkes kızar bana, fiber teknede yaşanmazmış, soğuk olurmuş, kanser olurmuşum içinde, bir fırtına sürüklenir gidermişim kimse beni bulamazmış vs. Ama kimse teknede yaşanır mıymış demiyor.
Demem o ki, aileden "hastalığı" kapmış kişiler için mantık konu tekne olduğunda devre dışı kalıyor. Tekne bir "ürün " değilde birbirimizi sahiplendiğimiz bir ruh haline geliyor ve daha en başta söylediğim gibi işi hissi düşünmekten alıkoyamaz hale geliyoruz ve tercihlerimiz tamamen orta yolla, uçuk kaçık arasında gidip geliyor.
İşte bu yüzden, eski fiber yada ahşap tekneler bizi mutlu eden aşklarımız oluyor.
Ve ben bu aşk'a aşığım.
İş teknik verilere, malzeme dayanımlarına, yeni teknolojiye geldiğinde, evet, öğrenmek istiyorum ama mutlu olmayı da mutlu ölmeyi de daha çok istiyorum. :)
-
Sadece tekne konusunda mı böyle? Hayır.
Avrupa, iskandinav yollarında mı daha yeni model araba var Türkiye de mi?
Avrupa , İskandinav ülkelerinde mi evler, işyerleri daha yeni (yenilenmiş) , Türkiye de mi?
Avrupa, İskandinav evlerinde mi mobilya ve teçhizat yeni (yenilenmiş) ,Türk evlerinde mi ?
İlk aklıma gelenler , çalışsam 10 madde daha yazarım.
Haklısınız. Denizcilik gibi diğer kültür, yaşam tarzı, amaç ve araç konuları da güzel ülkemizle ayrışıyor.
-
Aali ne güzel yazmış yine.. Daha ne söylenebilir ki..Sadece bir iki not.. elbette benim görüşlerim.
Deniz ile ilgili yaşadıklarımızı bir tenis ya da belki kayağa benzetmek bile tuhaf geliyor bana. Öyle farklı bir tutku ki bu hiç bunlara benzemiyor..
Tekne bir yatırım aracı değil. İkinci eli para etsin hatta Oktayın dediği gibi biraz da kar ettirsin dedin mi çok şeyden vaz geçmişsin demektir.
Tekne uğruna para kazanılacak olandır. Şu anda yoğun çalışmamın tek nedeni tekne yaptırmak istiyor olmam.
Şantiyecilikte bir tabir vardır eskilerden çok severim.
" para nedir ki köpeğe atsan yemez " derlerdi. Paranın hayatın tek amacı olmadığını anlatmak için kullanılan bir tabirdi.
Para elbete lazım maalesef.. Ama hayatta hep hesaplı , mantıklı olmak zorundamısınız? Hiç mi tutkularınız yok.. ?Tutkularınızın parasal karşılığı hep sıfır mı olacak ?
Büyük tekne sahibi olanlar hep ailelerini ön plana atıyorlar. Kızmasınlar ama inanmıyorum. aileniz ile kaç gün tatil yaptınız. ? Ortalaması iki haftayı geçmez. en kralından son model bir tekne kiralarsınız olur biter. Hepi topu 6000 Euro verirsiniz. alacağınız teknenin dörtte bir fiyatına hayatınızın sonuna kadar hem de en yeni tekneye binersiniz.
Buradakiler ne olur alınmasınlar ama o niyetle değildir belki ama bu tekneler genelde prestij için alınıyorlar. Kimse kusura bakmasın. aile filan hikaye..
Oysa ki prestij bilgi ile olur.. bilgili olduğun ölçüde mütevazi olunur. Öyle oldun mu da prestijin dibi olursun cebinde beş kuruş paran yoksa bile..
sadun Boro çok mu zengindi.? Hayatınızı ne için harcadığınız çok önemli.. Geride ne bırakabildiniz.? Konu budur.
İyi evlatlar yetiştirebiliyormusunuz ülkenin insanları için. Bildiklerinizi , öğrendiklerinizi paylaşabiliyormusunuz içtenlikle?
Ne bıraktınız geriye..?
Neler paylaşabildiniz ?
Bırakın artık bu kadar materyalist olmayı.. sistemin çarklar ağır . Mecburan parçasıyız işte. Yahu hiç mi bu sistemin parçası olduğunuz için pişman değilsiniz ? Denize bari bu sistemi taşımayın..
Varsın tekneniz küçük olsun, ahşap olsun.. eşiniz kızınız içeride uyurken size yer kalmasın ne gam? Siz de havuzukta oturup oınları izleyin işte..
Sizlerin çocuk iken tableti , telefonu mu vardı.? Mutlu değilmi idiniz. ? Bakın bir sürü çocuk daha bu yaşta psikolojik tedavi görüyor..
Teknede televizyon, tablet telefon.. Çocuklar onsuz yapamıyor muş.. Geçiniz efendim.. Siz ne alternatif ürettiniz bunlar yerine onu bir anlatın. ?
Balık tuttunuz mu mesela..? Hazine aradınız mı , su altına daldınız mı beraber? Kumsala çıkıp, yeni ve gizli yerler keşfettiniz mi çocuğunuzla.. ?
eşiniz için ne yaptınız teknede.. ? O sabah yüzerken kahvsini yaptınız mı mesela..? Havlusunu hazır ettiniz mi..? Duş alasına yardım ettiniz mi.. ? son seyirde ne yaptınız eşiniz için onu mutlu edecek?
Her şeyi bırakın gülümsediniz mi bir.. ? seni seviyorum dediniz mi? üzerine giydiği bir şeyi beğendiğinizi söyleseniz yetmez mi? Yaptınız mı..?
Yaptı iseniz yapabiliyor iseniz ne ala.. Hayat size güzel o zaman..
-
Bir kaç saattir linkte ki tekneler bakınıyorum.
https://www.inautia.com/sailboats-for-sale-1/page-3/?precioMin=5000&precioMax=12000&antiguedadMin=1980&antiguedadMax=1985&fotos=1
İnanılmaz rakamlar. Neredeyse 27 HP yanmar motor fiyatına, oldukça diri bakımlı tekneler var.
Ya çok geç geldik bu dünyaya, ya da çok erken.
Aali beyin dediği gibi bu hızla gidilirse beş - on / yirmi - otuz sene sonra
kredi yurtlar kurumunun yüksek öğrenim öğrencilerine verdiği bir yıllık burs ederi parayla,
binilebilir tekne bulmak mümkün olacak ülkemizde.
Tabi deniz kalırsa.
-
Yukarıda yazdıklarım ayrı bir konu işin bir de ayrı bir boyutu var.
Çok iyi denizciler gördüm,
çok donanımlı yelken severler gördüm,
Çok aşık tekneciler gördüm,
Ama maalesef birçoğunda malzeme bilgisi, sıfır idi.
Denizci olmanın bence birinci şartı iyi bir malzeme bilgisinin olmasıdır.
Malzeme bilginiz iyi ise,
en basitinden kazıklanmazsınız teknenize bakım yaptırırken.
Yukarıda bir üye yazmış,
Bence de çok doğru tesbitler.
Amaç para kazanmaksa tosunlara yatırım yapmalısınız.
Baksanıza bulaşıkçılıktan gelme bir yeni yetme 2 milyar toplamış bir iki senede.
Tekne bence evlenilecek kadın gibidir.
Aşık olmalı, sevmeli, kollamalı, sarıp sarmalamalısınız.
Aldığınız tekneyi satacağınızda kazanacağınız rakamlar gözünüzün önünden gitmiyorsa,
bence başka bir işe yatırım yapın.
Bu iş tutku meselesi.
Yüklemeyi becebilirsem 2000 li yıllara ait bir seri üretim tekne ye ait,
kaporta gövde birleşim detaylarına bir göz atın.
Böylelikle konu mecrasından sapmadan gidebilir.
-
Kaporta gövde birleşiminden
(https://i.hizliresim.com/1JWaR5.jpg)
Resmi dün çektim. Burada hava uçmaktaydı ve gökyüzünde güneş te yoktu üstelik
-
Aynı bölgenin yan tarafı. Özensizliğe bakarmısınız.
(https://i.hizliresim.com/oOWq1R.jpg)
-
Aynı noktanın genel görünümü.
(https://i.hizliresim.com/1JWaq5.jpg)
Resme sağ tıklayıp yeni sekmede aç derseniz detaylar oldukça belirgin görünüyor.
Bu tekne dediğim gibi 2000 yılları üretilmiş seri imalat marka bir tekne.
Alındığı yıl ki ederi 120.000 euro idi sanırsam.
Özensizliği görüyormusunuz.
Teknenin elektrik panelininin olduğu yerde ki görüntüler bunlar.
Normalde çok ciddi bir sörveyde bile bakılmayacak bir yer.
Panel ve arkası bakılır ama ama panel üzerinde ufacık bir alana kafanıza sokmak oldukça güç.
Hele istenen resmi çekmek oldukça güç.
Lapiroskopik kamera gerek o derece yani.
Bu arada bir çok teknede karina ve borda da değişik delikler deliyorum, hobi amaçlı. 8-) 8-)
Bazı teknelerde elmas uçlu pançlarla nerdeyse yarım saat uğraşıyorum 30-40 mm delik için.
Bazı teknelerde saniye sürmüyor bu iş.
Abartmıyorum yarım saat ve 3-5 saniye.
Seri üretim yapan tekne imalatçıları külahıma anlatsınlar.
Yok malzemeleri her bir üreticinin özel formulüymüş felan.
Araç hevesim vardı küçükten beri.
Dolayısı ile alman arabalarına ilgim, gerek dış görünüş gerek donanımıyla üst perde de idi.
Çift <W> nin yediği herzeleri gördükten sonra uzundur düşündüğüm,
aslında bir çoğumuzun düşündüğü şeyler ortaya saçıldı.
Bu nedenle babama güvenmediğim gibi ( küçük bir çocukken anamı öperken yakalamıştım o nedenle ;D)
artık bunlara da güvenmiyorum.
-
Hayat görüşüm, düşüncelerim , paraya , ilişkilere bakış tarzım Ersin Böke ile hemen hemen aynı.
Ama deniz ve tekneye bakışım aynı olmayabilir.
Suçluyum. ;D
Etimolojimiz farklı. Tan Kaan reis 3 nesil denizci. Ben Kırklareli liyim. Ailem Bulgaristan dan göçmüş. Bırak 3 nesli , 5 nesil deniz görmemişiz.
Liseye kadar bırak tekneye binmeyi, yılda 1 hafta yüzmemişim. Nasıl aynı bakayım bu işe ?
Denizciliği buradan okuduklarımla öğrenmeye çalışıyorum ve çok faydası oluyor , bi yandan ihtiyacım olacak şeyler öğrenirken , bi yandan da bana lazım olmayacak bilgileri biriktiriyorum.
12 yaşında oğlum var, 2 yıldır optimist yapıyor. Bu sene ölçüleri tutarsa laser e geçecek. 3 senedir okul takımında yüzüyor. Benden iyi denizci. Gurur duyuyorum. Bizde biraz kampçılık ta var. Telefon kullanımı nı bile kısıtlarız hepimize. bırakın tv, ipad, vs...
Sonuç: Benden denizci olmaz, sonradan görme olurum mu ?
Yoksa bırak bi yerden başlasın , hayatta doğru adamsa bundan doğru denizci de olabilir mi?
Tabii ki ben sizin gibi olamayacağım. Oğlum Cem’in oğlu belki.
Sevgiyle.
-
Sanırım geçtiğimiz salı günü felaket bir hava vardı bizim burada.
Bahsettiğim teknede motor bölümünde yaklaşık yarım saat kadar,
ısıtma bujileri rölesi ile uğraşmam gerekti.
İlk defa deniz tuttu marinada üstelik.
Kendimi pontona zor attım.
Soluklanmak üzere alt komşumun mody 31'in havuzluğuna attım.
Çünkü bulunduğum tekne lambada dans ederken yanı başında ki alt komşumun mody' si
ağır abi modun da kıpraşmıyordu bile.
Biraz soluklandıktan sonra gene aynı tekneye işe devam etmek istedim,
aynı sonuç.
Bu kez Utku abinin mody' sine geçtim aralarında üç beş metre var.
Utku abinin kayıkta, bildiğin ağır ağbilerin baronu kıvamında idi.
Aynı yer aynızaman üç tekne.
İkisi oldukça yıllanmış mody,
diğeri mody lere göre tazecik bir dilber.
Ne demişler;
stara vino horoşo vino
stara jenşina oçen horoşo jenşina,
-
Can hocam ,
Türkiye de işler daha kötü ama Dünya da pek iyi değil.
Yüksek miktarda üretim, kalifiye eleman yetersizliği, arge aşamaları olması gerektiği aşamalardan geçmeden maliyet baskılı üretim teknikleri, vs vs..
Ben inşaat sekyöründeyim , biz de de durum aynı , parasını ödesek bile kalifiye usta bulamıyoruz. Şantiye turlarında, bazen yüzümü çevirip, görmemezlikten gelmesem ruh hastası olmam an meselesi.
Durum bu.
-
Kaancığım bu çok eskiden yaptığım bir araştırmaydı dediğim gibi.
Ama mühendis yada imalatçı kafasıyla düşünmeye çalıştığımda bugün de geçerli olması gerekir diye düşünüyorum.
Bakayım internetten filan bulursam 2018 Bootsmarktan bir tane getirtip aynı hesabı tekrarlayayım ?
Istisnalar da olabilir tabii...Bavaria o boyda rakiplerine fiyat savaşı açmış olabilir ; herhangi bir nedenle üretimi ucuzlatıp avantaj sağlamış olabilir.
2000lerin sonlarına doğru Yelken Dünyası adına Bavaria'yı ziyarete gitmiştim. Büyük bir yatırımla marangozhane ve boya atölyesini sadece 2 gözetmen işçinin idare edeceği bir otomasyon sistemine geçirmiş ve 40 küsur adam tasarrufu sağladıklarını söylemişlerdi. Mesela bu maliyet açısından bu sayılarda üretimi olmayan veya böyle bir yatırımı yapacak parası olmayan rakiplere göre büyük bir kazanç.
Bence Bavaria bunu yaptıysa örneğindeki diğer 2 firma da bir yol bulacak ve fiyatları aşağı çekeceklerdir ?
Aali bey, ziyarete gittiğiniz sene,
Bavaria nın senelik üretimi kaç civarındaydı.
-
Ali Aygın bey (gerçi karışmaz Aali farklı Ali farklı ama olsun genede soy adıyla yazayım )
sizi tenzih ederim.
Ama maalesef ülkenin genel durumu bu.
Hayat, makyaj- piar ve pazarlamadan ibaret oldu.
Muhakkak ki bu üçlü gerek ama ne yazık ki,
üretimin ve yaşam biçiminin önüne geçti bu üç silahşörler.
Dartanyan'ı beklemedeyiz kısaca işler düzelsin diye
-
Can hocam,
Ben bey demeyi sevmediğim ve bi hitap olsun, sadece Can demeyeyim diye sonuna “hocam”ı ekledim. Lütfen siz bana bey demeyin. Ali yeter.
Ali San abiye niye Aali dendiğini bilmiyorum ama sormaya da cesaret edemiyorum.
Aslında , Aygın Ali, yani Aali benim adımın kısaltması gibi, :D :D ?0-?
-
Aali beyin ebebeynlerine sormak gerek.
Ancak bilindiği gibi, Ali Arapça bir isim.
Aali ise yüce, büyük demek.
Aali devlet/Aali Osmanlı derken kullanıldığı gibi.
Bu arada, benim göbek adım da Ali.
Aslında sizin yaşadığınız yer itibariyle Antalyalı Aliden kasıtla
AAli size de yakışır.
Özel isim gereği ilk harf büyük sonraki küçük olur.
Oysa gerek Antalya gerek soyadınızın ilk harfini eklemek gerekirse
sizin adınız AAli olabilir.
İkinci, bu arada, oğlum Antalya da yaşıyor.
Bende 17 sene kadar yaşadım, yazları sadece.
Üçüncü, bu arada,
Yüz yüze konuşmadan, bir kadeh tokuşturmadan senli benli konuşmak bazen,
karşı tarafı üzebiliyor hatta kızdırabiliyor.
Ama siz izin verdikten sonra,
yaşımda münasip olduğundan, size Ali derim bundan kelli.
-
Sevgili Ali,
Oktay'ın da kocaman teknesi var . Bak o hiç üzerine alınıyor mu.. :) aradan uzadı gitti. Keza Ziya reis yıllarca ahşap tekne kullandıktan sonra şimdi aldığı teknesi ile ailecek keyif yapıyor ne güzel. Mevcut ihtiyaçlara göre alınan ve kullanılan tekneler ile ilgili kim ne diyebilir ki. ,
Ben marina da öylece durup duran , neredeyse hiç kullanılmayan tekneler ve sahiplerini eleştirmek istedim aslında.. Gerçi bu bile yersiz ve anlamsız. Bu da adamın zevki belki kim karışır?
yazdıklarım sanki biraz anlamını aşmış. Fazla sivri. Konu ile de çok alakası yok.. ne demişler şişede durduğu gibi durmuyor bu meret. Birilerini üzdüysem özür..
-
Afiyet şeker olsun , ben bu gece içemedim , hastayım biraz.
Uyku da tutmadı. Mesaj rekoru kırıyorum forumda.
Benim (Henüz olmayan) tekne 41 feet. Bana ve aileme yeterli konfor ve ergonomiyi sağlayacak minumum u seçtim, kendime göre. Oktay abinin 45-46 , o büyüğümüz.
Bi başka başlıkta; bu alınganlık, üzülme meselesi geçmişti.
Alınmadım, üzülmedim. Sen naziklik, incelik gösterip, empati yapmışsın.
Can hocam tenzi etti, siz üzüldüm diye özür dilediniz,
Yok öyle bi şey,
Sadece kendi bakış açımı kıt kelimelerle anlatmaya çalıştım.
Bu da var diye.
Bu arada,Can hocam ,
Cümle arasında “Hocam” ı bi hitap olarak seçtim derken hafife almış olmayayım anlamı , insan bazen otonom olarak insanlara (tanımasa dahi) verdiği değere göre hitabı seçiyor , siz de bu hitabı laikiyle hak ediyorsunuz.
(Konuyu mecraından çıkardığım için özür)
-
Eski tekne mi iyidir
Yeni tekne mi iyidir
Sorusun cevabı başında bence olmadan verilmemelidir.
Çünkü iyi tekne cümlesindeki iyi kantitatif değil.
Herkesin iyisi başka
Bu iş eskiden yapılan renault ,tofaş çekişmesine benziyor.
Ben hatırlıyorum ilk arabam Kuş grubundan Şahini öyle savunurdum ki bilmeyen Rahmetli Vehbi beyin gizli oğluyum sanırdı.
Yahu almışssın bir Şahin ne diye aranda duygusal ilişki kuruyorsun.
Sanırsın fabrikaya ortak olmuşsun veya her satılandan komisyon alıyorsun...
Şimdi forumun dışında yelkenli sahibi arkadaşlar arasında Göcekte veya istanbulda toplandığımızda konu dönüp dolaşıp hangi marka iyidire geliyor.
Bazen tekne , bazen araba bazen başka bir şey
En sevdiğim ,en çok güldüğüm eğlendiğim konu bu..
Mevzu buraya geldi mi herkes an itibari ile neye sahip ise onu savunuyor
Bu bize özgü bir durum herhalde....
Eşyasına mutlak bağlılık sendromu :)
Çok antipatik gelebilir ama Araba , Tekne vs sonuç olarak eşya dır.
Bu kadar duygusal bağ kurmak hadinden fazla önemsemek çok doğru gelmiyor bana.
Bu arada
Ben Ersin reisin yazdıklarına aynen katılıyorum.
Bir tek teknelerin prestij için alındığını kabul etmem çünkü para ile sahip olunacak hiç bir şey bu devirde hiç bir kimseye prestij sağlamaz hatta son senelerde tam tersi algılar yaratıyor ve yaratmaya devam edecek gibi gözüküyor.
-
41 feetin yeri ayrıdır bizde.. :) Tekne almayı kafaya koyduğumuz dönem.. Türkiye deki fuarda eşim Beno 41 e bayıldı..
akıllıyız ya , Düsseldorf'tan ucuz alırız diye düşünüyoruz. Kalktık gittik. 41 'e bakacağız. Sıra var. adımızı yazdırdık. Nereden geldiniz diye soruyorlar. Türkiye dedik. Öyle diyince buradaki temsilci firmanın hem de Türkiye de pazarlık ettiğimiz kişi karşımıza çıkmasın mı. ? :) Eşimin yüzü kırmızı , mor her şekle girmişti.
O dönem bir Türk asıllı Alman bir müşterimiz vardı. Önemli bir alacağımız da var. Ödeme koşulları inanılmazdı. Üstelik Avrupa krizde eksi faiz ile para veriyorlar.. Çıldırmıştım sinirden. Düşünsenize bin euro kredi çekip, 950 Euro ödüyorsunuz. Tek dert tekne o müşterinin üzerine olacak. Ben istemedim. Sonra son bir pazarlık Türkiye de yaptık . sonra ben Tayo Mar 'ı aldım. :)
Boy olarak da 41 feet çok ideal bir tekne.. İsim de hoş oldu doğrusu.. s/y Atlas..
-
Gece kuşları dökülmüş, döktürmüş.
Ben de iki satır fikir söyleyeyim, eksik kalmayayım.
Tekne merakımın başladığı yıllardan bu zamana kadar geçen yaklaşık 18 yıllık süreçte duyduğum değişmez laf:
Eski tekneler daha iyi
2000’lerde 90”larin tekneleri için, 2010’larda 2000’li yılların başındakiler için, hep böyle devam etti.
Teknem 2008 diyorum, ‘abi onlar çok iyi, şimdiki 40’lar öyle değil’ diyorlar.
Ama 2008’de de 1998 için benzer laf vardı. Bendeki algı bu.
Ama eski yeni için şöyle bir yorumum var.
Bizim tekne 10 yaşına geldiği için haliyle hem kullanım sebebi ile hem de Ahmet Çelenoğlu’nun ifade ettiği üzere eski görünümlü geldiğinden, aile fertleri her yaz sonu “değiştirelim “ muhabbeti açıp beni de doldurur. Ben de fiyat alır dururum.
Ama ortada şöyle inkar edilemez bir resim var. Tekneyi aynı marka ve modelle yenilemek için en iyi tahminle 70bin avro vermem lazım. Son kurdan 350bin tl.
Bildiğiniz üzere tekne Hisarönü’nde. O 350bin Tl en pahalı fiyattan bize 100 uçak bileti aldırır. Yani ayda bir gelsem yaklaşık 9 yıl boyunca gelebilirim. O zaman yeni diye niye o farkı vereyim. Bu bir yandan yeni tekne alacaklar için de geçerli.
O 350binin üzerine biraz daha koy. Al bir küçük daire, kirası teknenin masraflarını karşılasın, emekli olduğunda tekneyi nasıl elimde tutarım gailesini azaltsın.
Son sözüm: Bavaria açık ara en iyisidir, hele ki 2008 Cruiser 40 ise...
-
İki gün yoğunluktan forumda vakit geçiremedim. Altı sayfa yazışmışsınız ,okuyamadım, belliki dolu dolu yazışma olmuş. Uygun bir vakitte okuyacağım.
Fikrim bu konuda belli olduğu için geçmişi okumadan yazayım, şurada dursun.İşin teknik boyutunun tamamen dışında algılanmasını düşünerek.
Benim iyi tekneden anladığım şu; paramın yettiği, beni mutlu eden, benden ve ailemin yaşam şartlarından çalmayan tekne benim için iyi tekne. Sıkıntı yaşattığı gün satarım gözüm görmez. Bu felsefemden dolayı hayatım boyunca minicikte olsa hep yüzen bir şeylerim oldu. Hepsi de bana güzel anılar yaşattı.İskeleden kayığa geçebilmeye takatim olduğu güne kadarda devam etmesini dilerim dualarım da.
-
Gece kuşları sizi gidiii ;D
AAygın reisim, bu iş gerçekten de biraz doğup büyüdüğümüz yer ve aile ile alakalı. Tamamen şans işi.
Baba tarafım, 1824 yılından beri İstanbul'da, Tosya'dan gelmişler. Anne tarafım 1893 yılında Bulgaristandan İstanbula gelmiş. Büyük dedelerim Tulumbacı.
Karagümrük-Ayvansaray, Yeniköy, Bakırköy, Yeşilköy. İşyerleri hep, ya Eminönü ya Tophane. Büyüdüğüm yerler ve onlardan gördüğüm işler hep deniz kıyısında olunca, ister istemez içinde oluyorsunuz.
Eski İstanbul'a bakıldığında öyle yada böyle, sandallarla, çektirmeler, mavnalar, çeşit çeşit farklı işe yarayan kayıklarla, hobi değil ama iş için hep iç içelermiş.
Şunu söyleyebilirim ki, benim için belli bir yaşa kadar tekne, tatil, balığa çıkmak, kürek çekmek ve sahilden açıkta yüzmekten başka bir anlam ifade etmiyordu. Diğer zamanlar kaçardım çünkü iş demekti.
Şunun şurasında 15 belki 20 sene öncesine kadar, bu konuda hiç araştırma yapmamış ve hatta fiber tekneye hiç binmemiştim bile.
Bir Hans Christian tüm tekne anlayışımı ve beklentilerimi değiştirdi o ayrı :)
Ve biliyorum ki Türkiyenin farklı şehirlerinde denizci dostlarım var. 40 yaşına kadar denizden uzak kalmış lakin şimdi ciddi anlamda "denizci" denilebilecek bilgi birikimine ulaşmış.
Bu kişinin ne kadar çok istemesi ile alakalı bir şey. Hiç bir şey için geç değildir. Hani derler ya, bugün hayatım kalanı için ilk günüm diye. Gerçekten bir hevesle değilde aşk ile bu işe başlayan bir çok kişi bir kaç yıl içerisinde ciddi bilgi birikimi yapabiliyor.
Bende, özüme sonradan dönsem bile, aşk besleyen biri olarak bilgi biriktirmeye çabalıyorum. Ama asla "kuşak" boyunca ilerleyen denizcilerden olamayacağım. Çünkü alakam bile yok.
Mesela, Ahmet Kabaalioğlu, gerçekten, kuşaktan kuşağa hem bilgi hem meslek olarak aktarılmış ciddi bir değerdir.
Konunun dışına çıktım lakin hem 3 kuşaktır denizci dediğiniz hem de sanki sizi kırmışım gibi geldiğinden bunları yazma gereği hissettim. Kusuruma bakmayın lütfen.
-
Çok iyi denizciler gördüm,
çok donanımlı yelken severler gördüm,
Çok aşık tekneciler gördüm,
Ama maalesef birçoğunda malzeme bilgisi, sıfır idi.
Denizci olmanın bence birinci şartı iyi bir malzeme bilgisinin olmasıdır.
Bence, kesinlikle birinci şart değildir.
Evet bilirse çok çok iyi olur. Her işini kendisi yapabilir, zor bir durumda işi toparlaması daha kolay olur, büyük işler gerektiğinde kimsenin sözüne kanmadan iyi sonuçlar alabilir.
Ama birinci şart ? bence kesinlikle değil.
Zaman içerisinde her denizci bir şeyler öğrenir, kendini geliştirir. Her bir arıza, her bir tamirat bir şeyler katar insana. Bir kaç yıl içerisinde teknesini selametle bir yerlere götürecek sağlıkta tutmayı başaracak birikime kavuşur.
Buzdolabı bozuldu tamir edemedi ? Ne oldu, denizciliğine zeval mi geldi. Elektronikleri arızalandı, kaç denizci kendisi tamir edebilir ki ? Fiber işi çıktı, ufak tefek işleri herkes yaparda, kocaman bir yırtık olduğunda, birilerine sorup yardım almadan kaç kişi tamir edebilir ?
Denizci toplulukları bunun için var, her bilen bir diğerinin pişmesinde yardımcı oluyor.
Hep söylüyorum, takip ettiğim bir sürü dünya turu atan denizci var. Hepsi arızalar, kazalar yaşıyorlar. Gördüğüm çok çok azının, çok iyi malzeme bilgisi, çok iyi tamir yeteneğinin olduğu. Sadece normal, meraklı birisinin bilebileceği kadarı ile yapıyorlar. En çokta, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, Skype aracılığı ile birilerine danışıyor, fikir alıyor ve öyle başlıyorlar. Hiç tanımadığı insanlar arasında ciddi bir yardımlaşma var.
Demem o ki, her ikisini de bilen olursa ne âla ama ikiside birbirinin ilk şartı değildir.
İyi denizci ise bir şekilde o tekneyi dünyanın her yerine götürür, denizcidir lakin tamirci değildir ama iyi malzeme biliyor ve iyi tamirciyse, ama denizcilik tecrübesi yetersizse sadece tamircidir.
Birbirlerini zaman içerisinde tecrübe ile tamamlarlar, bu durumda ilk şart olmaktan çıkar. Elinden iş gelen ve bilen denizci olur. Zaten ona gerçek tecrübeli denizci diyoruz.
Sürekli her şey için şartlar koşuyoruz. Herşeyi abartıyoruz, malzemeler, özel donanımlar, büyük sözler. Sadece ülkemizde,burada ve sadece biz yapıyoruz. Dış dünyaya bakınca, 20 yaşında çocuklar okyanuslarda fink atıyor, Standart bir eğitim alıyor, ucuz bir tekne ve iş hayatına başlamadan önce bir okyanus geçip, bir kaç ülkeyi denizden dolaşıyor. Ne müthiş malzeme bilgisi, ne müthiş tamir yetenekleri.
Sadece yapıyorlar.
-
Şimdi gördüm hepsini okudum, ve hepsi doğru. Konu güzeldi, önemliydi. Değerlendirmelerin de çoğuna katıldım; birbirine ters bile olsa herbiriniz doğruluk payı içindeydi zaten.
Ama ben de eski Chaika of Vah adlı ahşap 1962 model 35 fener teknemin suda verdiği güven duygusu ve oturmuş tekne hiçini, kayarak gidişini Özlem'le hatırlıyorum. Şimdiki teknem 13 yaşında ve 39 fert ve daha geniş, konforlu. Ama aralarında bir fark var. Hep biraz daha konforlu olaydı onu bırakmazdım diyorum. Tabii tekne eskidikçe bakım ihtiyacı artıyor ve bu da insanı zorlayıp değiştirme ihtiyacını doğuruyor.
Keyif aldım yazılanları okurken. Sağolun Tan Kaan kardeşim.
-
Ersin reis benimki de ben oceanis 41.1 olacak inşallah. Doğru seçim diye düşünüyorum.
Kaan reisim öyle şey olur mu, niye alınayım, kırılayım. Daha önce yazmıştım ama tekrar etmiş olayım.
Konu başlığı güzel, siz açtınız ve diğer reislerin katkılarıyla birlikte; çok güzel bilgi, yorum ve birikimler paylaşıldı. Baksanıza 1 günde 7 sayfa doldu, ne güzel. Hayat bilgi ve sevgiyi paylaşınca güzel. Tabii ki farklı yaşanmışlıklar ve kişisel özelliklerle beraber farklı görüşler olacak.
Bi de konuyu mecrasına çevirip yorum yazayım.
Yazdığınız eski teknelerin denizci özelliklerini anlayabiliyorum, ama yorum yapmak için yeterli bilgim yok. İnşallah Rodos gezisinde kendi teknemi başka bir reise verip, sizden birinin , bahsettiğiniz özelliklerde, eski model teknesinde miçoluk yapma şansım olur.
İnşaat ve mimari işlerle uğraştığım için; benim gördüğüm, elleyip, kokladığım:
Yeni teknelerde (bilinen ve fazla üretilen markalarda) iç dizayn gelişiyor, ergonomi artıyor ama bitiş malzeme kaliteleri çok kötü. Özellikle ahşap işleri. 20 liralık laminant malzemeyle kaplıyorlar tekneyi. Zemin parke kaplamaları keza. Bi dünya para verip, bu malzemeyi hak etmiyoruz. Toplam 200 m2 malzeme gitse (attım) iyi malzeme kötü malzeme farkı biri tl biri euro desek , 3200 euro fark eder maliyette. (Masif değil de ,üst 3-5 mm doğal , altı endüstriyel ahşap lamine)
Nerede eski maun kaplamalar, nerede beneteau da kullanılan kırmızı , acayip çirkin, kötü kalite kaplama. Sırf bu yüzden çok sevmesem de alpi açık meşeye geçtim. en azından kalite ve görsel hissi az daha iyi.
-
Ahmet reisindediği gibi herkesin ama ufak ama büyük ama eski ama yeni denizin üzerinde olabileceği bir deniz aracına sahip olmasını dilerim , ve umarım herkesin hayali gerçek olsun
Teknenin eskisi yenisi , iyisi kötüsü olmaz
Mutlu edeni mutsuz edeni olur bence .
Ben bu sevdayı geç keşfettim yanarım ona yanarım , erken yaşlarda denizle hasır neşir olmuş insanlar zaten şanslı....
Bende çocuklar erken keşfetti diye seviniyorum.
-
Aziz abi, beğenip katkı yaptığınız için ben teşekkür ederim.
Yeni teknelerde (bilinen ve fazla üretilen markalarda) iç dizayn gelişiyor, ergonomi artıyor ama bitiş malzeme kaliteleri çok kötü. Özellikle ahşap işleri. 20 liralık laminant malzemeyle kaplıyorlar tekneyi. Zemin parke kaplamaları keza. Bi dünya para verip, bu malzemeyi hak etmiyoruz. Toplam 200 m2 malzeme gitse (attım) iyi malzeme kötü malzeme farkı biri tl biri euro desek , 3200 euro fark eder maliyette. (Masif değil de ,üst 3-5 mm doğal , altı endüstriyel ahşap lamine)
Nerede eski maun kaplamalar, nerede beneteau da kullanılan kırmızı , acayip çirkin, kötü kalite kaplama. Sırf bu yüzden çok sevmesem de alpi açık meşeye geçtim. en azından kalite ve görsel hissi az daha iyi.
İç mekan konusunda sanırım herkes rahatsız. Herkes kalitenin ne kadar düştüğünü söylüyor ve bu açığı görsel tasarımlarla örtmeye çalıştıkça, hazır eşyalı, 1+1 residance dairelere benzemeye başlıyor ;D
Ergonomi artıyor demişsiniz ;
Ergonomiyi, çevrenin insana uyumlu hale getirilmesi olarak ele aldığımızda, geliştiği doğru, lakin insanlar lüx istiyor ve bu yönde artıyor. Bu yüzden bunun iyi bir şey olduğunu düşünmüyorum. Oysa, her şeyin denize uyumlu hale getirilecek ve insanın buna adapte olmasını kolaylaştıracak tasarımlar yapılsa, mesela, Sirius teknelerde ki gibi, yada hiç olmadı sade, kaliteli ama işlevselliği denize uyumun önüne geçmeyecek tasarımlar, herşey daha güzel olacak.
-
Ahmet reisindediği gibi herkesin ama ufak ama büyük ama eski ama yeni denizin üzerinde olabileceği bir deniz aracına sahip olmasını dilerim , ve umarım herkesin hayali gerçek olsun
Ki, bu da bu sefer nitelik mi nicelik mi sorusuna geliyor. Bunu bir türlü konuşamadık. Sanıyorum risk teşkil ettiği için ::)
-
Kaan korsanım, yine geldik kısır döngüye.
Motoryat endüstri ve pazarının ardından, yelkenli tekneler de kendilerini bu pazardan pay kapmak ve tekneyi yüzen yazlık ev gibi gören kişiler odağında çözüm ve geliştirmelere gittiler bence.
Ergonomi de bu yönde gelişti. Bakınız 20 sene önceki teknelere; giriş , çıkış (kabine, tekneye). Kabin yükseklikleri, yüzmeye gidiş, ... çok uzar.
Yeni yelkenli tekneler rahat yaşama yaklaştı, denize değil. Bu da ergonomi işte (insan ergonomisi, deniz ergonomisi değil)
Zaten okyanus geçmeyecek. Kıyı kıyı geziyor. 20-25 knot üstü parmağını çıkarmıyor koydan. marinadan.
Okyanus geçecek , denizci özellikleri yüksek tekneler de var. Yok değil, isteyen ondan alsın.
Hal ve pazar ihtiyacı böyle olunca, piyasa yelkenlililerinin geldiği yer bu.
Bence eski yeni yok, farklı ihtiyaç ve farklı tekneler var.
Eski tekne özellik , kalite ve tekniğinde üretilen tekneler de halen vardır diye düşünüyorum.
Canı isteyen de ondan alsın.
-
Doğru. Bu da bizim coğrafyamızdan kaynaklanıyor.
Yarım Akdeniz, yarım ortadoğu insanıyız. Tmamen keyif ve tembellik dengesindeyiz. Biz marinadan saatle çıkıyor ve en yakın koya demir atıyoruz.
Adamlar, marina çıktıklarında zaten okyanusa merhaba diyorlar. Haliyle beklentilerde, araçlarda farklı oluyor.
Alabilene, o tekneler uzakta ama varlar, alamayanlarda ya diğerlerine mahkum yada uzaklardan gelmiş yabancı misafirlerin, hastalanmasını, ölmesini, yorulmasını, yaşlanmasını bekliyoruz ki, üzerinde bir ömür yaşanmış teknelerde, 5-10 yılda biz dolaşalım diye.
-
Kaan istersen yeniden değerlendir, Malzeme bilgisi şartını.
Ben demiyorum ki iyi bir usta olmak birinci şarttır.
Malzeme bilgisi yeterliyse tekne alımından,
ya da var olan teknenin refit işleminden itibaren doğru bir denklem üzerinden çözüme ulaşırsın.
Ha usta kullan, ha kendin yap burası tercih ve beceriye dayalı bir seçim.
Ama malzeme bilgin eksikse;
-Sorun yok abi, bu çalışır yıllarca hatta bacanağın kayığına takmıştım on senedir tık demedi' ye inanmak durumunda kalırsın.
Çok becerikli denizciler gördüm, ancak malzeme bilgileri yetersiz olduğu için,
yaptıkları her işlem, kendilerince buldukları her çözüm kısa bir süre içinde bozuldu.
Malzeme bilgin iyi değil, ama çok iyi yelken biliyorsan, çok iyi dümen tutabiliyorsan,
iyi bir denizci değil iyi bir kaptan olursun.
Ve kullanılan malzeme konusunda ustaya inanmak durumunda isen,
gün gelir o malzeme nedeniyle denizin ortasında kala kalırsın.
İş buzdolabı bozuldu, elektronikler çalışmıyor değil yani.
Son bir örnek malzeme bilgin yoksa çıkış flanşını normal 5 liralık silikonla tutturan
ya da güçlü titreşim yaratan eksoz borusunu ağır hizmet tipi değil de sıradan kelepçeyle sıkan ustacık nedeniyle tekneni yitirirsin.
Ya da tam tersi malzeme bilgin iyi değilse aynı işi görebilecek çok uygun fiyatlı
aparat yerine ustanın önerdiğine 50 kat fark verirsin.
-
Fazla fiyat ödeyeceğin malzemeye örnek.
Bu TMC marka. 10 TL 83 Kuruş
(https://www.denizdukkani.com/ProductImages/93746/middle/17875.jpg)
Bu Johnson 143 TL 84 Kuruş
(https://www.denizdukkani.com/ProductImages/95126/middle/johnson.png)
Bu Trudesing 125 TL 41 Kuruş
(https://www.denizdukkani.com/ProductImages/104269/middle/grp5922601.jpg)
Bu Japsco 155 TL 35 kuruş
(https://www.denizdukkani.com/ProductImages/105721/middle/jabsco-vented-loop.jpg)
Hepsi tuvalete denizden su çekme pompasına antisifon olarak kullanılıyor.
Vetüsün fiyatına yok artık dersiniz. O yüzden yazmadım
-
Diyelim ki Hidrofor ya da buzdolabı ekovatı almamız gerekti.
Bu durumda güvenilen iyi bir markaya onca para vermenin bir nedeni olabilir.
Çünkü uzun vadede karşılığını alabiliriz.
Ancak yukarıda resimlerde görüldüğü gibi sıradan,
plastik anti sifonların fiyat farklarını görüyorsunuz.
Durum bundan ibaret yani malzeme bilgisi anlamında.
-
"Denizci olmanın ilk şartı" ile bunların arasında bir bağ kuramıyorum abi.
Bilirsen elbette iyi bir şey. Kazıklanmaz, mümkün olanın en uygun bedelli ve en iyisini kullanırsın. Eyvallah buna kimse itiraz etmez zaten.
Ama denizci olmanın ilk şartı malzeme bilgisi ise ; kimsenin tekne alıp, deniz çıkmaması lazım.
Bana göre, başına bir şey geldikçe yada bir başkasının başına gelmişlerden biriktirerek tecrübemizi de bilgimizi de çoğaltırız. Haliyle malzemeyi de tanıyoruz.
Amatör denizciyiz biz abi, her meslek grubundan insanlar var. Burada onca kişiyiz, bedenen çalışan da var, beynen çalışanda. Kaç kişi amatör de olsa "denizci" olmadan evvel bunları biliyordu.
İster tekne olsun ister araba. Muhtemelen arabasının devirdaim kayışını değiştirmemiş adam, tekne ile açılıyor. Bırak malzemeyi bilmeyi. Ama bir kere yolda /denizde başına iş gelince hemen öğreniveriyor. Tamiride öğreniyor, malzemeyide tanıyor. "Acemi denizci" idi, yavaş yavaş "tecrübeli denizci" olma yoluna giriyor. Ama sonuçta "denizci".
İlk bir kaç yılda bir çok şeyi öğreniyoruz ve halen de öğrenmeye devam edeceğiz. Sonu yok bunların.
Bir kere aldatılır insan aynı konuda, ikincisinde aldanıyor ise o, o kişinin aptallığı olur.
Ha, dersen ki benim denizci tanımım farklı, sadece tecrübelerle donanmış insana denizci diyorum, o zaman zaten, kavramları konuşmak gerekir.
Çünkü bu durumda çoğumuz "denizci" değiliz.
-
Teknede kullanılan tüm Malzemeyi bilmeyebilirsiniz güvendiğiniz bilen birini / birilerini servisi/servisleri delege edersiniz.
Onları test edersiniz enfazla Bir iki üç diyene kadar kandırılırsınız kimseyi 4 dedirmezsiniz.....
Belki 2 de belki 3 te değiştirirsiniz.
Kandırılırım diye ne kadarını kendiniz yapabilirsiniz....nereye kadar
Kimin buna vakti yeter bazende iki birim fazla ödememek adına esas işinizde 1000 birim kazacağınızdan vazgeçme ihtimaliniz ne olacak...
Vakti yetse bile herkes bu tamirat tadilat işlerinden haz etmez bununla uğraşacağına başka bir hobisi ile meşgul olabilir.
Ben kesinlikle malzeme bilgisi ile Denizciliği bağdaştıramadım.
İdeali elbette az da olsa fikir sahibi olmanızdır ancak daha ideali güvenebileceğiniz işin ehlini delege etmektir.
Çok basit örneği her sabah saat 10:00 da açılıp 22:00 de kapanan 6000 adet kasa ile para toplayan Migros ya kasada çalışanlar bizi kandırırsa diye düşünse :))
Selamlar
-
İşte bi kısır döngü daha,
Denizci nedir , nasıl olmalıdır.
Bu da kişilere göer değişiyor.
Can hoca mükemmelliyetçi ve tekne hayatının odağı, bilgi, birikim, teknik , duayen seviyesinde. Tüm denizcilerin kendisi gibi olmasını arzu ediyor. Haklı.
Ben bu seviyeye ermeden denizci olamam mı , Kaan resisin dediği gibi bal gibi olurum.
Zamanı ve paramı istediğim gibi kullanıp, canımın istediği kadar öğrenip, denizci olamam mı ?
Az bildiği için kandırılan ve hatta enayi olan denizci olamaz mı ?
Sadece dümen tutmayı, yelken ve motor manevralarını, hava durumunu, ... gibi seyir işlerini biliyorsam adım denizci değil kaptan ossun. Sıkıntı yok bence.
Sadece tekne işinde mi kandırılıyoruz, Can hocamı tekne ile alakalı kandıramayız , anladım. Ya başka konularda. Mesela tıp, bence kandırırız.
O zaman onu da öğrenelim.
Sonu yok gibi.
-
Bu konuda Oktay ve Ali reisler gibi düşünüyorum. Kişilerin zevk, beklenti ve bütçelerine göre edindiği tekneler kesinlikle kendileri için en iyisidir. Doğru seçimdir.
Bence de tüm yorumlar “bence” ile başlamalı.
Neden herşeyi çok iyi bilmemiz gerekiyor? Ya da çok iyi denizci olmamız gerekiyor? Ben mesala averaj bir denizci olsam bana yeter. Yanımdakilerin, kendimin ve teknemin güvenliğini sağladıktan sonra benim için en önemlisi keyif alabilmek...
Ne yaparsanız yapın sizden biraz daha iyi bilen birileri mutlaka çıkacaktır. O zaman ne olacak?
Zaten tekneme ayırabildiğim zaman o kadar kısıtlı ki? tekne işlerini çok sevmeme rağmen bu kısıtlı vakti keyfini çıkarmak için kullanmayı tercih ediyorum.
Eskiden otomobiller daha sağlamdı. Saçları daha kalındı. Tank gibiydi. Kazada araç çok hasar almazdı. Ama içindekilerin maruz kaldığı atalet kuvveti nedeniyle ölüm oranları çok fazlaydı. Günümüzde araçlar kaza anında kelimenin tam anlamıyla çarpışma enerjisini sönümlemek için parça parça oluyor. Bu ne demek? Günümüz araçları kalitesiz mi? Yoksa daha teknolojik ve güvenli mi? Bu da bir bakış açısı.
-
Arkadaşlar karıştırmayın lütfen.
Ben tamiratları bileceksiniz ve yapacaksınız demiyorum ki.
Malzeme bilgisinin olması gerektiğini söylüyorum.
Gidip sıfır seri üretim bir tekne alanlara da sözüm yok.
Teknelerinin keyfini çıkarsınlar.
Siz sadece malzeme bilgisi az olursa kandırılma kısmına takılmışsınız.
İşin önemli olduğu konu.
- Tekne yaptıracak olanlar
-Teknesine refit yaptıracak olanlar
-İkinci el tekne almak isteyenler.
Bu grupta iseniz malzeme bilgisi olmadan olmaz diyorum.
Yoksa Ali bey ve Oktay bey gibi sıfır tekne alıp ufak ufak o koy benim,
bu koy senin tarzında dolanan amatör denizcilere değil lafımız.
E zaten o zaman adı üzerinde amatör denizci olunuyor.
Denizci ile profesyonel denizciyi de karıştırmayın.
Kaptan olursunuz derken kastım zaten profesyonel denizciler idi.
Profesyonel denizci branşı neyse o konuda bilgili olmak durumunda.
Güverte ise güverte, makine ise makine.
Kastım,
hani teknede halatları çözüp uzaklara gidecek teknede yaşayıp
yedi denize dolanma amacında ki denizciler.
-
İşin önemli olduğu konu.
-İkinci el tekne almak isteyenler.
Bu grupta iseniz malzeme bilgisi olmadan olmaz diyorum.
Abi buda çok önemli değil. Ya adamın senin tarzında bir tanıdığı varsa? Bakınız Asterix in alınışı.Hiç fiber nedir bilmeyen adam kayık alabiliyor ve hata da yapmıyor.
-
İşin önemli olduğu konu.
- Tekne yaptıracak olanlar
-Teknesine refit yaptıracak olanlar
-İkinci el tekne almak isteyenler.
Bu grupta iseniz malzeme bilgisi olmadan olmaz diyorum.
Sıkıntı bu olsun abi ;
-Tekne yaptıracak kadar gönlüne güvenen adam, 30 yıl öncesine dönüp sabah akşam dersini çalışacak kadar maçasına da güvenir. Bknz, Ersin Böke ;D
-Şayet değer bir markaya refit yaptıracaksa, zaten o tekneyi ve kullanılan malzemeyi çok iyi biliyordur, en azından orjinaline uyması için zaten uzun bir araştırma işine girip öğrenmiştir. Çok bulunur bir tekne ise, zaten etrafında sorup öğrenebileceği onlarca kişi vardır. Orjinalinden kaçınarak da olsa, bir yol rahatça bulunur, uygun fiyatlı ve doğru malzemede bulunur.
-İkinci el tekne alacak kişi de, bir zahmet onbinlerce € para bayılıyor ve tanımadığı birinden, bilinmeyen bir tekneyi alıyorsa, kendisi yapamıyor, tanıdığı biriside yoksa, 750 € sörvey parası da versin, uluslararası bir sörveyörden kapı gibi raporu alsın. Her halükarda, daha garanti olacaktır. Sonrasında tanımaya devam eder. İçi rahat bir şekilde.
Son tahlilde, hepsi yapılabilecek, çaresi olabilecek, en önemlisi ise, bir kaç kazıktan sonra en iyisini öğrenip, tecrübelenecektir.
Zaten o kadar uzun yola çıkacak birisi, teknesine bağlı birisi, teknesini tanımadan, ıncık çıncık her bir yerini ellemeden, gerekli şeyleri kurcalayıp öğrenmeden o yola çıkmaz.
Dediklerin yanlış demiyorum abi, sadece denizcilikle alakalı ilk şart değildir diyorum.
Ve elbet, yine ve tekrar, büyük istek üzerine, "bence" diyorum.
Sonuçta sadece fikirlerimizi konuşuyoruz. Herkesin doğrusu farklı.
-
Ahmet senin gönlün iyi olduğu için karşına iyi bir tekne çıktı.
Her ikinci el tekne alacak kişi aynı imkanı bulamayabilir.
Malum camiada sörvey yapıyorum diye ortaya çıkıp,
sintineyi ve salma bağlantılarını bile kontrol etmeyenler var.
Yeni alınmış ikinci el tekneyi iyice kontrol etmeden,
transferini üstlenip tekneyi darmadağın edenler var.
Transfer ettiği teknenin telsizi çalışıyor mu bakmadan,
dahası seyirde telsizi dinlemediği için telsizle gelen uyarıları duymayıp,
transfer ettiği tekneyi Deniz Kurdu atışlı tatbikatın içine sokanlar var.
Yine malzemeyi ve tekneyi tanımadığı için deposu kaç litredir bakmadan yola çıkıp,
yakıt bittiğinde zor zahmet bir barınağa girip gece vakti taksiyle,
benzin istasyonundan yakıt almaya gidenler var.
Bu nedenle malzeme bilgisi BENCE gereklidir diye düşünüyorum.
-
Alabilene, o tekneler uzakta ama varlar, alamayanlarda ya diğerlerine mahkum yada uzaklardan gelmiş yabancı misafirlerin, hastalanmasını, ölmesini, yorulmasını, yaşlanmasını bekliyoruz ki, üzerinde bir ömür yaşanmış teknelerde, 5-10 yılda biz dolaşalım diye.
Bu satırlar beni teknemi aldığım günlere götürdü. ;)
Kafaya moody takmışım ve de central cocikpit olacak,ve de cocikpiti geniş olacak deyu. ;D
Marmariste bir Alman bayraklı 78 moody 33 cc bulmuşum. :)xx :)xx
Gino marine alacağım diyorum.Yok alamazsın tekne Alaman bayraklı,al yanına bir Alaman arkadaş ortak falan ayağına alın diyor.Türk bir delikanlı o zamanlar yabancı bayraklı tekneyi yalnız başına alamıyormuş. :'(
Dalevera alevere henüz gündeme gelmemiş zahir.
Yelken dünyasında bir ilan görüyor TC bayraklı 33 cc diyor ve atlıyorum üzerine.Hanımın emekli ikramiyesi elimde.Adama ortak olalım diyorum.5 yıl sonra ben de emekli olunca geri parasını da veririm,sen 11 ay kullan ben 1 diyorum.Her türlü bakım masrafı benim diyorum.Amcam olur falan diyor önceleri.Sonradan çok sevdiği bir doktor arkadaşı tamamını verecekmiş oluyor ve iş yatıyor.5 yıl geçiyor ve bir ilan görüp arıyorum bizim amca çıkıyor telefona hasta imiş satması gerekiyormuş.Emekliliğime 6-7 ay var ve atlıyorum üzerine yine uzun görüşmeler falan.2 ay kalmış emekliliğime ve yarısı peşin yarısı 3 ay sonra diyorum,bu sefer olur diyor.Gidilip tekne görülüyor.Çok bakımsız ama amcam zehirli guatr imiş ve tekneye yaklaşamıyormuş deniz havası,yani iyotlu hava sakatmış.Tamam diyoruz ben elden geleni yapar cillop gibi ederim bu yaşlı kızı diye kabul ediyorum.Ama bu arada amcam arıyor ve bir doktor arkadaş tekneyi o an tamamını peşin vererek alacakmış(bu nedenle gıcığım doktorlara).Diğer yarı borç harç bulunuyor ve yaşlı kzı amcadan kurtarılıyor. C:-)
Ben de bu şekilde her türlü kerizliğime rağmen eski ama sağlam gönlümdeki yaşlı kıza sahip oluyorum. :)
Sonralarda amerikada dalevere diye bir yer keşvedilince garibanlar da yaşlı yabancıların eskileri peşine düşüyor.
Teknemi değiştirmek istediğim Sirius 32 var şu an aklımda.
Not:Pantolon yürütür,para konuşturur.
-
Can hocanın örnekleri bir yere kadar (başkasına(*) veya çevreye zarar vermediyse) "kendi normali" sayılabilir..
ama bir de bunu bir "kahramanlık" diye anlatarak aklınca hava atan da var..
bilmediğini bilmemek fena..
yanlış/hatalı olduğunu bildiği şeyi yaymak/övmek ise artık kötülüktür.
(*) başkasına zarar sadece fiziksel zarar değil o kişi(lerin) gelişimini, öğrenmesini, kültürünü, düşüncesini de kötü etkilemek dahildir.
-
Can hocam
Ufak ufak o koy senin bu koy benim gezenler zaten Amatör Denizci tanımınız tam bana uymuş rütbe artırımı olmuş, ;) benim hoşuma gitti Ali Reisi bilmem.
O zaman Aali reis , Mehmet Atay reis Cem reis ,Mehmet Erem ve daha niceleri ile ben aynı klasmanda olacağız.Adamlar en az 20 senedir tekneci ,onlara haksızlık olur çünkü onlarada profesyonel denilemez.Çünkü profesyonel başka birtanım bu işi kazanç için yapana deniyor ve ayrı sertifikalar ve eğitim gerekiyor.
Tecrübe ile desteklenmemiş teorik bilgi hiç bir işe yaramaz kuramı sadece Denizcilikte gecerli değil tabikide
Bence Uygulama yapmadan tecrübe kazanmadan Doktor Pilot Garson Tezgahtar ayakabı boyacısı olunamayacağı gibi elbette Denizcide olunamaz,Tan reisimin belirtiği gibi bu tecrübelerin denizde yaşayarak kazanılmasından başka bir yol yok.
Yani tekne sahibi olmuş adam gidip tekne tamircisinde iki yıl çıraklık yapmayacaksa öğrenmesinin başka yolu yok.Yaşım uygun olsa ben düşünürüm bu obsiyonu :)
Selamlar
-
Can hocam , hani Ali den beyi kaldırmıştınız?
Geri koymuşsunuz.
-
Alışkanlık Ali affola,
tamam bir daha bey'li konuşmam.
-
Ahmet senin gönlün iyi olduğu için karşına iyi bir tekne çıktı.
durup dururken çıkmadı tabi.. :)
Kaan cidden üniversitede bu kadar ders çalışmamıştım.. Daha çok yol var.. Şu 2.30 luk patalyada bile ne detaylar çıktı.. WBF de birisi yazdıydı sen bir patalya yap, sonra tekne yapmaya karar ver demişti. Ben yapmadım ama yapmış kadar oldum.
Kararım patalya yapmak bu kadar zevkli ise , tekne yapmak kim bilir nasıldır.. ?
-
Merhaba,
Ben tekne ararken Bodrumlu bir Denizci, Bodrumda restaurant sahibi, sıkı yelkenci bir abimiz (Yaşı sanırsam 5 sene önce 64 idi ama 30 yaşındaki kişiler de ona hep abi derdi); hiç unutmadığım bir cümle söylemişti:
- Teknenin eskisi veya yenisi olmaz. Olursa "bakımlısı" ve "bakımsızı" olur. 30 yaşında pırıl pırıl teknelerin olduğu gibi, iki yaşında yazık olmuş tekne çoktur ne yazık ki... Araba gibi düşünme bunları sakın... demişti.
O günden bugüne onu haklı çıkarır çok örneğe rastladım... O yüzden üreticiler kadar sahipleri de çok önemli bu yüzer evlerimizin...
-
Bu arada denizci olmak için önce denize çıkmış olmak lazım tabi😀😀
-
Bu arada denizci olmak için önce denize çıkmış olmak lazım tabi😀😀
aha lafa bak :) :) :) :)
kavgada söylenmez ;D ;D ;D
0/_/ 0/_/ 0/_/ 0/_/
-
dur sana özel bir lafım var.. Ne oldu bizim flamalar :)
-
dur sana özel bir lafım var.. Ne oldu bizim flamalar :)
FLAMA ‘Lardan haberim yok
FORS ‘ ları sorarsan eğer baskıları bitti , dikiş işi var , Nisan ayında herkesin
HEYOMOLA HEY forsu olur
-
FORS ‘ ları sorarsan eğer baskıları bitti , dikiş işi var , Nisan ayında herkesin
HEYOMOLA HEY forsu olur
Son kontroller yapıldı değil mi ?
HEYOMOLA ise fazla genç işi olmaz mı ? :P
;D ;D ;D ;D ;D
( Kusura bakmayın dayanamadım)
-
FORS ‘ ları sorarsan eğer baskıları bitti , dikiş işi var , Nisan ayında herkesin
HEYOMOLA HEY forsu olur
Son kontroller yapıldı değil mi ?
HEYOMOLA ise fazla genç işi olmaz mı ? :P
;D ;D ;D ;D ;D
( Kusura bakmayın dayanamadım)
Kahkaha ile güldüm
Sen çok yaşa Tan Reisim
Heyomolo da olabilirdi bunada şükür 🙏
-
offf hala gülüyorum..Çok iyiydi valla..
Kaç tane yaptırdık.. ?
-
300 adet bastırdık
Fakat sınavı test üsulü mü yapalım yoksa ucu açık soru şeklindeki daha belli değil
Toplam 50 soru
20 tane tekne elektriği
10 tane galvanik korozyon
10 tane ais radar
10 tane Tayo Mar ın patalyası tarihinden
10 tanede muhtelif forum adetlerinden soru çıkacak
Kazanan Denizcilere HEYOMOLO forslar yollanacak :) :)
-
Olmaz hile var bu işte..
50 soru diyorsunuz 60 soru var, üstelik 30 adeti elenktrink.
Hiiiç şansımız yok... O Heyomolo (yanar döner isim, yine değişti) koleksiyonluk olur üstelik.
;D ;D ;D
-
Yok bildiğiniz 50 taneyi yapacaksınız yeni moda sınavlar böyle
Seçmeli
Bir tek Tayo Marın patalyası tarihi konusunda seçme hakkınız yok
Lütfen çalışın gelin
Vize final YOk tek sınav
Heyomalo yı yanlış yazmamışız bayraklara şimdi baktım
Zor olurdu tekrar bastırmak
-
Oktay reis çok güldürdün bu akşam.. Allah ta seni güldürsün.. İhracat rekorları kırdırsın.. :)
-
Hepiniz çok yaşayın
Ağzımızın tadı bozulmasın
Ziya Reisin imzası gibi hep
“Dostlukla “ kalalım .....
-
300 adet bastırdık
Fakat sınavı test üsulü mü yapalım yoksa ucu açık soru şeklindeki daha belli değil
Toplam 50 soru
20 tane tekne elektriği
10 tane galvanik korozyon
10 tane ais radar
10 tane Tayo Mar ın patalyası tarihinden
10 tanede muhtelif forum adetlerinden soru çıkacak
Kazanan Denizcilere HEYOMOLO forslar yollanacak :) :)
Bana beleş sözün var unutmada :)
-
300 adet bastırdık
Fakat sınavı test üsulü mü yapalım yoksa ucu açık soru şeklindeki daha belli değil
Toplam 50 soru
20 tane tekne elektriği
10 tane galvanik korozyon
10 tane ais radar
10 tane Tayo Mar ın patalyası tarihinden
10 tanede muhtelif forum adetlerinden soru çıkacak
Kazanan Denizcilere HEYOMOLO forslar yollanacak :) :)
Bana beleş sözün var unutmada :)
Soruları mı istiyorsun ?
Sorular bende değil canım ben imalat kısmındayım...
Hakan Tiryaki hazırlıyormuş soruları öyle duydum ...
-
300 adet bastırdık
Fakat sınavı test üsulü mü yapalım yoksa ucu açık soru şeklindeki daha belli değil
Toplam 50 soru
20 tane tekne elektriği
10 tane galvanik korozyon
10 tane ais radar
10 tane Tayo Mar ın patalyası tarihinden
10 tanede muhtelif forum adetlerinden soru çıkacak
Kazanan Denizcilere HEYOMOLO forslar yollanacak :) :)
Bana beleş sözün var unutmada :)
Soruları mı istiyorsun ?
Sorular bende değil canım ben imalat kısmındayım...
Hakan Tiryaki hazırlıyormuş soruları öyle duydum ...
Hayır soruları istemiyorum,bana verdiğin sözü hatırlatayım dedim :)
-
Yıllar boyunca artan yat turizimi ile birlikte büyük filolara sahip charter firmalarının alımları seri üretim yapan tekne imalatçılarının úretimlerine yön verecek kapasitede mi diye merak ederim. Eğer böyle bir etki varsa eski ile yeni üretim tekne arasındaki fark piyasa koşulları ile daha iyi açıklanabilir.
-
Bence evet, çünkü pek çok Sunsail için üretilmiş, rengi de, üzerindeki tekne logosu da Sunsail olan tekne gördüm.
Sunsail 40,Sunsail 36 gibi
-
Bence gözden kaçan önemli bir detay.. Benim tercihlerim malum.. Ama diyelim ailem ile birlikte tatil yapmak için tekne kiralamaya karar verdik. Benim kiralayacağım tekne kesinlikle Duffor Grand large 34 olurdu. İki nedene..
Gerçekten tam tatil için tasarlanmış. Üstelik boyu kısa olduğu için fiyatı da uygun. Göcekte koy koy dolaşır , hafif rüzgarda çocuklarıma yelkeni sevdirebilirim.
Resmen otel odası kıvamında.
İlk başlarda fuarda tekne bakarken , charter e kiralıyalım diye de düşünmüştük. Beğendiğimiz tekneyi charter firmasının yetkilisi beğenmedi ! :)
Şu anda üretilen tekneler tatil yapmaya yönelik. Çünkü piyasanın talebi bu yönde..
eski tekneler daha mı sağlamdı. ? sanmıyorum.. eski tekneler belkide gereksiz sağlam ve ağırdı. Şimdikiler ince ve hafif.
İki arabam var.. birisi 91 ford Taurus. Bana daha çok güven veriyor. Tamponları bile saç. ama gel gör ki işin aslı öyle değil. Yeni arabalar sürücüyü korumaya odaklı olduğundan belki darmadağın oluyorlar ancak sürücüyü koruyan yapı önemli.
esas sıkıntı piyasanın bu yönde gelişmesi, malum dünya düzeni , çok değerli , binlerce yılın tecrübesinden geçmiş , süzülmüş denizcilik bilgilerinin kaybolmasına neden oluyor.
-
Teknoloji vs malzeme
https://www.youtube.com/watch?v=1_ptUrQOMPs&feature=share
-
İnsan muhakemesi o kadar çok deneyim yaşadı ve bu nedenle o kadar gelişti ki, ne yapar eder, gereksinim duyduğu takdirde tabii, o tozlanmış bilgiyi yeniden cilalar, geliştirir, kullanılır hale getirir Ersinim.
O nedenle hiç dert etme.
esas sıkıntı piyasanın bu yönde gelişmesi, malum dünya düzeni , çok değerli , binlerce yılın tecrübesinden geçmiş , süzülmüş denizcilik bilgilerinin kaybolmasına neden oluyor.
-
Tekne ve araba karşılıştırmasının doğru olduğunu düşünmüyorum. Farklı amaçla yapılan tasarımlar.
Araba tamamen kaza anında insanın can güvenliğini sağlıyor, üstelik bundan çıkar da sağlıyor çünkü ufacık bir kazada onlarca parça değişterecek hale geliyor.
Oysa tekneler, kaza anında mümkün olduğunca hasar almamak, alsa bile mümkün olduğunca batmamak (yada geç batmak) ve bir şekilde su üstünde uzun süre kalabilmesi hedeflenerek yapılıyor. Su geçirmez bölmeler yapan markalar var. Amel buna güzel bir örnek. Etap tekneleri de vardı sanırım.
-
Yeni Tekne eski tekne geyiği hiç bitmez...
Yeni eski mukayesesinde genel eleştri
** Kabuk ince
** İkea mobilya gibi mobilya var içinde , ucuz ve kalitesiz gösteriyor
*Kabuk ince yersiz ve geçersiz bir argüman çünkü belli bir standartı geçebilecek gibi yapılıyor ve her türlü testten geçiyor.Çünkü en büyük alıcı Amerika ve İmalatçılar Fransa ve Almanya'da .....
**Diğer eleştri içerisindeki İkea benzeri mobilya'ya en şaşırdığım konuda bu.
İkea tarzı mobilya sanki çok kötü bir şey gibi bir algı yaratılıyor.
Tüm dünyada satış grafiklerini her sene patlatan , tüm dünyanın algısını değiştiren bir mobilya türü Tekneye uygulanınca tüü kaka oluveriyor.
Yeni jenerasyon teknelerde kullanılan ucuz ,hafif ve uygulama kolaylığı olan malzeme üzerinden yanlış bir düşünce yerleşiyor.
Halbuki bu malzemelerin kalitesi İkeada satılanlardan çok daha iyi,İşçilikleri de yüksek kaliteli çünkü hepsi bilgisayar destekli makineler tarafından 0 hata ile kesiliyor .
Bir başka avantajıda yaraladığınız kırdığınız parçayı sipariş ediyor yerine takıyorsunuz.
Bu fabrikasyon tersanelerin yaptığı tekneler zaten ucuz tekneler.
33 -35 feet olanları 60.000 -75.000 Euro bantındalar bize pahalı geliyor Kurdan ve memleketimizin genel gelir seviyesinden ötürü.
Benim bir müşterim yeni aldı ayda 1100 Euro Taksitle.
Avrupalı'ya Amerikalı'ya çok ama çok ucuz zaten peynir ekmek gibi satıyor adamlar.
Ne yapsalardı içine FATİH KIRAL tarzı masif ,maun mobilya mı koysalardı.
-
Test videosu denilince akla ilk gelen "budur" ;D ;D ;D
Oktay reisim, problem şu ki, o standartlar belki sağlamlığı sağlıyor olabilir ama aynı konforu ve deniz üzerinde ki aynı davranışları sağlamıyor diye düşünüyorum. Elbet tasarımlarında etkisi var.
-
Amel buna güzel bir örnek. Etap tekneleri de vardı sanırım.
Annem sen de hep yüksekten uçuyon be ya... HC, HR, Amel... Az bi dur :)
-
Merhaba,
İkea benzetmesini yapanlardan biri de benim.
O yüzden kendi adıma düşen nedenini paylaşmak isterim.
Teşbihte hata olmaz, o yüzden başka bir benzetme yapayım. İkea kesinlikle kalitesiz demiyorum, lakin kendisi bir fast-food; kesinlikle bir ala carte yemeği değil ne yazık ki.
Son senelerde bizim fuarlarda olan hangi marka teknenin içine girdiysem, ne yazık ki bu izlenimi edindim.
Keşke bir zaman makinesi ile 1990'larda fabrikadan yeni çıkmış bir tekneyi günümüze getirebilsek ve karşılaştırabilsek, hem de bahsettiğimiz markaların...
Ya da o zaman makinesine binsek; bugün üretilen bir teknenin 20 yıl sonraki haline binsek ve baksak... Böyle canlandırabildiniz mi gözlerinizde?
Bu benim kendi yorumum, ispatlanması gereken bir tez kesinlikle değil; bir temenni olmasını istediğim. Ve biliyorum ki tekne değiştirirken yine bu markalardan tekne alıyor olacağım. Şu anda bir Beneteau Oceanis sahibi olduğum gibi...
Not: Köşeli mobilyaya halen tamamen karşıyım, bu bence düzeltilmesi gereken bir üretim hatası
-
Amel buna güzel bir örnek. Etap tekneleri de vardı sanırım.
Annem sen de hep yüksekten uçuyon be ya... HC, HR, Amel... Az bi dur :)
;D ;D ;D
Denizciler için yapılan tekneler, Tatilciler için değil ya, ondandır :P
-
Teknenin içinde şahsen beklentim, bana sıcak ve gerçek tekne hissi vermesi. Elbet benim zevkim, herkesin zevkine saygı duyarım o ayrı.
Bu yeni, o ikea tarzı dediğimiz tekne içi. Şu sıralar, neredeyse, tüm tekneler buna benzer iç tasarım ve mobilya kullanıyor. Benim rezidans gibi dediğim. Şahsen sevmiyorum ama dediğim gibi bu benim zevkim.
(https://i.hizliresim.com/Rnzgr6.jpg) (https://hizliresim.com/Rnzgr6)
Bu da eski tarz. Buna yorum yapmayacağım.
(https://i.hizliresim.com/p6J5bm.jpg) (https://hizliresim.com/p6J5bm)
-
Oktay reisim, problem şu ki, o standartlar belki sağlamlığı sağlıyor olabilir ama aynı konforu ve deniz üzerinde ki aynı davranışları sağlamıyor diye düşünüyorum. Elbet tasarımlarında etkisi var.
[/quote]
Katılırım
Ancak Tüm dünyada her türlü tasarım ve dolayısı ile üretim Tüketici arzu ve istekleri atlanarak yapılamaz.
Ne üretirseniz üretin Beyaz eşya, Otomobil , Kazak , Tekne , Konut veya herhangi bir Hizmet Tüketici arzusunun ve isteklerini göz ardı ederek bir şey üretemezsiniz.
Tüketici arzusunu ve isteklerinide trend yönlendirmeleri ve algı yönetimleri ile yönlendirebilirsiniz. Ama bir yere kadar ihtiyaç ne ise o üretilir ise başarı sağlanır.
Buna en basit örnek 1+1 evler.
20 yıl evvel 1+1 ev çizen mimarı ve yapan mütahit firma yönetimini Psikiyatriste götürürlerdi herhalde...
Bu her sektörde genel olarak böyledir.
Eminim Ütü şeklinde üretilen Tekneler genel tüketici isteği ve arzuları araştırılarak prototipler hazırlanıp yedi düvelde Tekne dergilerinde reklam desteği ile yazılar yazdırılarak , fuarlara katılarak tüketici algısı değiştirilip piyasaya sürülmüştür.
fabrikasyon tekne imalatçıları başta Artık kimsenin o eski formda tekne yapıp satma imkanı kalmayacaktır.
Göreceksiniz AMEL , HR vs dahil o forma doğru yavaş yavaş yönelecektir.Hatta iddia ederek söylüyorum bu butik tersaneler ucuz tekne imal etmenin yolunu bulacak ve markalarını kullanarak ucuz tekne yapıp satacaktır yoksa birer birer kapanıp tarih olacaklar.
20 sene evvel Kim derdi BMW , Mercedes , Jaguar ucuz otomobil yapsın ?
Zaten son 20 senedir tüm sanayi üretimi hızlı tüketim modelinde geçmiştir.
Eskiden eve çamaşır makinesi alınırdı 15 sene 20 sene kullanılırdı Babamın evinde böyle idi. Dayanıklı sağlam ama çok pahalı çamaşır makineleri yerini ucuz dayanıksız 5 sene içerisinde pert olan makinelere bıraktı .
Çünkü artık ekonomilerin tamamı tüketim üzerine kurulu
O çamaşır makinesini üreten fabrika çok satacak ki ayakta kalabilsin insanları istihdam edebilsin ki O işçide yan fabrikada üretilen ucuz Otomobili alabilsin.
15 sene dayanan çamaşır makinesi artık kimsenin işine gelmiyor var ama çok pahalı .
-
Tüketici istekleri konusuna kesinlikle katılıyorum.
Aslında arada hep konuştuğumuz yada konuşamadığımız, "denizcilik kültürü", "denizlerde çoğalmalı mıyız?" gibi konuların, beklentiler ve sonuçları ile bağlantılı olduğunu düşünüyorum.
-
Hava muhalefeti yüzünden kayığı Güllükten Örene götürmek 3 gün alıp bir de sağda solda internetsiz kalınca konuyu takip edememiştim, epey ilerlemiş.
Once doğrudan bana sorulan sorulara cevap vereyim.Can hocam; Bavaria'ya gittiğim sene motoryatlar dahil 3000 tekne imal ettiklerini söylediklerini hatırlıyorum...Ama hafızamdan emin değilim, fakat bu sayı 2000den de az değildir.
Ali beyin sorusuna gelince ; adımı çoğu klavyede doğru yazamadığımdan, inceltme ( veya uzatma miydi? ) işaretli A yerine sanal ortamlarda Aa yaptım. Aali diye yazıyorum. Gerçi artık adımdan da emin değilim. Ismimin doğru yazılmış olduğu bir kaç nüfus kağıdı değiştirdikten sonra Tuzla nüfus dairesinde 20 yaşında olmayan kalın kafalı bir kızcağıza derdimi anlatamadım , yeni nüfus kağıdım Ali diye çıktı...Artık isteyen bana istediği isimle hitap edebilir, dediğim gibi ben bile ismimden tam emin değilim.
Başka ne diyeceydim ? Unuttum...
Ha, bi de Matay beyefendinin yorumlarına boş verin. Pek zevk sahibi sayılmaz kendisi ;D
-
Kaan,
Hani bir aralar orantısız güç / zeka deyimi sıkça kullanılıyordu ya.
( Karşı tarafın durumunu bakmadan ortaya konan muhteşem, güç/zeka/estetik/güzellik anlamında )
Senin koyduğun ikinci resimde orantısız estetik ve orantısız güzellik var.
Birinci resimde ki 1+1 daireyi pardon tekneyi fena eziklemişsin.
-
Kötü bir niyetim yoktu, aynı boy, yaklaşık aynı fiyat olan iki tekne arasında ki kıyaslama sadece ::) Sadce aynı yaş değil ;D
-
Ben yazarken 1+1 benzetmesini Oktay bey de yapmış pişti olmuşuz.
Bu arada yanıtını bildiğim halde resimleri hatuna gösterdim, hangisi güzel diyerekten.
Beklediğim gibi 1+1 daire görünümlü tekneyi bağendi.
Hanımlara göre tekne tasarlandığı savı çok doğru aslında.
-
Hürgeneral olmanın verdiği hafifliği bir kez daha hissettim ;D
-
Koyduğun ikinci tekneye binilmez bence Kaan, en azından ben binemem.
Büfeye koyarım ya da sarıp sarmalar sandığa.
O ahşabın güzelliğine kıyamam kullanmaktan korkarım valla.
Hele güvertesine bir karga konsa mitralyöz ile kovalarım Alim Allah.
-
Hürgeneral olmanın verdiği hafifliği bir kez daha hissettim ;D
Hatun istediğini beğenmekte özgür,
sonuçta benim yaptığım/yapacağım tekneye binecek.
Bu kadar güzel bir ahşap işçiliğini becermek kolay değil.
Ancak teknenim içi, ikinci resimde ki benim beğendiğim tekne renginde olacak
-
biraz yaşanmışlıkla da ilgili... düşşünün ki 20 li yaşlardaki bir genç sizin ikea tarzı möbleli teknelrde çok zaman bulunsa ve moda
tekrar ağdalı möble tarzına tekneler onlarda ikea tarzını arayabilir.yıllar önce siz bu ikea tarzı teknelerde bulunsanız şimdi kaplamalı möble olsa belki bende ikea tarzını secebilirdim....bu biraz chooper sınıfı motorla race sınıfını karsılastırma gibi...karsilaştırılmamalı farklı katogoriler...kendi içlerinde karşılastırma olursa sonuç neticelenir.yoksa her zaman eskı tarz yeni tarz hep muhabbeti olur sanırsam.....nostaljıde yasamayı sevenlerle zaaamanı yasamayı sevenler gibi...keske benim evimde nişantasındakı evler gibi 4m tavanlı olsa ...asansörleri açık olsa..parkeler yururken ses çıkarsa maalesef olmuyor..
-
Teknenin içinde şahsen beklentim, bana sıcak ve gerçek tekne hissi vermesi. Elbet benim zevkim, herkesin zevkine saygı duyarım o ayrı.
Bu yeni, o ikea tarzı dediğimiz tekne içi. Şu sıralar, neredeyse, tüm tekneler buna benzer iç tasarım ve mobilya kullanıyor. Benim rezidans gibi dediğim. Şahsen sevmiyorum ama dediğim gibi bu benim zevkim.
(https://i.hizliresim.com/Rnzgr6.jpg) (https://hizliresim.com/Rnzgr6)
Bu da eski tarz. Buna yorum yapmayacağım.
(https://i.hizliresim.com/p6J5bm.jpg) (https://hizliresim.com/p6J5bm)
Tan Reisim
Bu iki resimden hangisi güzel diye bir oylama yapılsa
20-40 arası başka 41+ için başka sonuçlar alırız.
Sonuçta bu zevk meselesi.....
Ben Tüketici eğilimleri ölçülmeden hiç bir üretici radikal değişime cesaret edemez diyorum.
Eğer Fabrikasyon mobilya tekne alıcıları tarafından kabul görmese tekne üreticileri bunu yapamazlardı zaten.
Bu Fatih Kıral tarzı mobilyayı çok seven ve parasıda yeten insanlar zaten gidip swan alıyor,CNB veya AMEL alıyor.
Bizim teknelerimizin genel adı litaratürde SAIL BOAT zaten , diğerleri SAIL YATCH
Jenneau da Sail Yatch sınıfıda var 51,54,58 ve 64 Sail yatch sınıfı
Sail Boat sınıfından
Mobilyası,Dolap Kulpları , Tavan döşemesi Varvela materyali Krom kalitesi herşeyi farklı ama arasında korkunç fiyat farkı var.
-
Bu arada camiada lamine ahşap yapılmış bir tekne var.
Sahibi direk başı donanımlarını takmak için benden rica etmişti yardımcı olabilirmisiniz diye.
Dolayısı ile teknenin içini de çok iyi biliyorum.
Her şey mükemmel idi teknik olarak.
Ancak mobilyalarında bildiğin formika görünümlü,
aynı birinci resimde ki bir artı bir daire görünümlü teknede ki bir kaplama vardı.
Her zevk farklı saygı duyarım.
Ancak o tekneyi ben alsam,
ki teknik donam ve yapı tekniği olarak muhteşem bir tekne düşünmeden alınır bir tekne yani,
ancak daha 3-5 yaşında olmasına rağmen iç mobilyalarını ve farş tahtalarını baştan başa değişirim.
-
https://goo.gl/images/izqUBK
Taraf tutuyorum galiba. :)
-
Bir de, yeni standart teknelerin biz ( standart ) denizcilerin konfor ve güvenlik ihtiyacına aslında %100 cevap verdiğinde galiba neredeyse %99 mutabıkız ?
Evet seneler içinde çarmık ayağı kopup direği kırılan, salması kopan...filan falan hadiseler yaşandı. Ama bu büyük bir global pazarda ( herhalde senede 50.000 yelkenli üretiliyordur dünyada, belki daha da fazla ? ) istatistiki gözle bakarsanız ; hiç bir şey ( kazanın başına geldiği talihsiz tekneci hariç ! ).
Gelelim pahalı teknelere...Aynı boy ve ende olup benzer donatılmış teknelerden üç misli pahalı olan ; her açıdan ( güvenlik, sağlamlık, donanım çeşitliliği ve kalitesi, konforu ve estetiği ) diğerinden üc kez daha mı iyidir ? Değildir...Kimi kriterde hatta aynıdır, kimi kriterde belki % 50 iyidir, kimi kriterde % şu kadar üstündür. Bu markaları pahalı yapan ( marka imajı ve ondan dibine kadar faydalanma isteği dışında ) kimi ufak veya büyük farklılıkların yarattığı maliyettir ve bunun çoğunluğu da mesela satın alınan malzemelerden değil ; el emeğinden ve saat ücretinden gelir.
Diyelim ki vakum tekniği ile hızlı ( ve gayet akılcı ) gövdeleri Fas kökenli işçisiyle üreten Fransızla, gövdesini 35 senedir o firmada çalışan 60 yaşındaki ustaya el yatırması imal ettiren Iskandinav arasinda belki nihai ürunde bir kalite farkı oluşmasa dahi, büyük maliyet farkları oluşacaktır. Ya HR'da ya Najad'da 37 senedir teknelerin teak güvertelerini yapan bir ustayla yapılmış bir söyleşi okumuştum bir dergide...Adamı, uzmanlığını, yöntemlerini yere göğe koyamamışlardı, şimdi bir bu adamın yaptiğını almak var, bir de artık üretim bandında hangi tekneye hangi usta denk gelmişse kimi tecrübeli, kimi tecrübesiz, kimi bugün var yarın yok işçilerin ürettiği bir malı.
Ama bu her sektörde böyle olmalı...Kaliteyi belli bir oranda yükseltmek için bazen oransız maliyet mümkün. Bildiğim kadarıyla standart araba üreticileri motor dökümlerini dışarda uzman döküm fabrikalarına yaptirip yüzbinlercesini stoklar ; sonra bunları toplar arabalara takar. Bazen gider başka bir firmanın bitmiş motorunu alır, sadece sübap kapağının üzerine kendi markasını yazar...Ferrari ise siparişi takiben motoru kendi fabrikasında kendi döker, hazırlar eder...Bir Ferrari motoru belki bir düzine standart araba motoru fiyatıdır ; eh 12 kere daha mı iyidir ? Değildir...ama en iyisidir !
Bu nedenle cebinde parası varsa ; gidip şu anlı şanlı, namlı firmalardan tekne alanları yadırgamam. Hatta içimden " helal olsun adama " dediğim de vakidir.
-
Aslında eski tekne ve yeni tekne tercihlerinde bu söyledikleriniz çok önemli.
Şöyle ki, aynı fiyata, aynı boylarda lakin 15 hatta 30 yaş daha eski ama bakımlı bir tekne alınır mı ? sorusunun cevabına işte başlıktaki soruların cevabı ile gidilebiliyor.
Bülent'in kulakları çınlasın, yine uçayım, 2000-2003 model bir Amel süper maramu 200,000€ 52ft. Aynı boy bir beno, jeno vs. mi tercih edilesi yoksa bu mu ?
İşte burada sağlamlık, daha iyi olması vs tercihler devreye girmiyorsa, tercih nedenleri nedir ?
Sadece, ikinci el değeri, yeni olması, trendlere uyuyor olması, hanımların isteği, kolay satılması vs. ise, denizciliği bunların neresine koyuyoruz ?
Ha derseniz ki 52 ft. beno, jeno vs teknelerde aynı kalitede, onun için bir şey diyemem elbet.
-
https://goo.gl/images/izqUBK
Taraf tutuyorum galiba. :)
Haklı olarak ;D
-
https://goo.gl/images/izqUBK
Taraf tutuyorum galiba. :)
E bu tarafı tutmaktan dolayı kimse sizi suçlayamaz Mustafa bey.
(https://www.spinsheet.com/images/baba30.JPG)
-
Mustafa beyin verdiği linkte ki ikinci sırada ki resime tıklayınca yeni stil eski stil mobilyalı tekneler karşılaştırması gibi bir site ortaya çıktı.
şu resimde karar kıldık hatunla.
Hatun bile beğendiğine göre iyi bir şey herhalde.
(http://idolza.com/a/f/h/hunt-nears-completion-yachts_yacht-island-design_floor-plans-for-houses-architect-designed-homes-house-interior-design-courses-university-decoration-in-architecture-home-find-dec.jpg)
-
İnşaat ve mimari işlerle uğraştığım için; benim gördüğüm, elleyip, kokladığım:
Yeni teknelerde (bilinen ve fazla üretilen markalarda) iç dizayn gelişiyor, ergonomi artıyor ama bitiş malzeme kaliteleri çok kötü. Özellikle ahşap işleri. 20 liralık laminant malzemeyle kaplıyorlar tekneyi. Zemin parke kaplamaları keza. Bi dünya para verip, bu malzemeyi hak etmiyoruz. Toplam 200 m2 malzeme gitse (attım) iyi malzeme kötü malzeme farkı biri tl biri euro desek , 3200 euro fark eder maliyette. (Masif değil de ,üst 3-5 mm doğal , altı endüstriyel ahşap lamine)
Nerede eski maun kaplamalar, nerede beneteau da kullanılan kırmızı , acayip çirkin, kötü kalite kaplama. Sırf bu yüzden çok sevmesem de alpi açık meşeye geçtim. en azından kalite ve görsel hissi az daha iyi.
Bu ikea mobilya işini tekrar gündeme getireceğim, yukardaki paragrafı yazmıştım ama pek yorum gelmedi. Tekrar yazmak istedim. En azından laminant değil de lamine malzeme kullanılsa, yukarıda yazdığım gibi maliyetlerinde 3000 euro fark oluşur. 150-250 000 euro satış değerinde bir teknenin toplam maliyetinde önemli bir unsur olduğunu düşünmüyorum. Malzeme işleme, işçilik özelliklerinde bir fark yok. Fakat kalite algısında ciddi fark var. Tabiiki masif değil (masifinde şu anki alıcı portföyü için ağır bir tasarım algısı var, hoşa gitmeyecektir mevcut alıcı portföyü için) , fakat kaplaması doğal olan bir malzeme ve modern bitişle beraber kalite de sağlanıyor.
Neden kullanılmadığını çok merak ediyorum gerçekten.
Bu arada Kaan resisin birinci resim benim teknenin içi. ;D ;D ;D
-
Ancak Tüm dünyada her türlü tasarım ve dolayısı ile üretim Tüketici arzu ve istekleri atlanarak yapılamaz.
Ne üretirseniz üretin Beyaz eşya, Otomobil , Kazak , Tekne , Konut veya herhangi bir Hizmet Tüketici arzusunun ve isteklerini göz ardı ederek bir şey üretemezsiniz.
Tüketici arzusunu ve isteklerinide trend yönlendirmeleri ve algı yönetimleri ile yönlendirebilirsiniz. Ama bir yere kadar ihtiyaç ne ise o üretilir ise başarı sağlanır.
Oktay, aşağıdaki paragraf yukarıdaki 2 paragraf ile çelişkili.
Eminim Ütü şeklinde üretilen Tekneler genel tüketici isteği ve arzuları araştırılarak prototipler hazırlanıp yedi düvelde Tekne dergilerinde reklam desteği ile yazılar yazdırılarak , fuarlara katılarak tüketici algısı değiştirilip piyasaya sürülmüştür.
fabrikasyon tekne imalatçıları başta Artık kimsenin o eski formda tekne yapıp satma imkanı kalmayacaktır.
Bunu zaman gösterecek . Kalite bedeli ödenmek şartı ile "aranan" ve "istenen" bir değerdir.
Zaten son 20 senedir tüm sanayi üretimi hızlı tüketim modelinde geçmiştir.
Öyle görülüyor ki bu tartışma başka bir mecraya evriliyor. Güncel harcı alem teknelerin temelinde yatan üretim prensibi hızlı, kolay, ucuz özetle fabrikasyon üretim. Fakat işin kötüsü, Oktay, çok yerinde bir tespit ile yukarıda verdiğin ütü teknelerin "yedi düvelde Tekne dergilerinde reklam desteği ile yazılar yazdırılarak , fuarlara katılarak tüketici algısı değiştirilip piyasaya sürülmüş" olması ... Kısaca "vasat olanı trend haline getirme çabası ve başarısı.
Aynı çaba yelken teknelerinde yok mu?
Artık herşey "vasat" ortak paydasında bir araya geliyor. Durumun iyi mi? kötü mü? tartışması ise abesle iştigal.
Yine de ölçeği minicik olsa da bu vasatta bütünleşme konusuna örnek vermek istiyorum. Erman isteseydi bir "marangöz"e gidip sıradan bir yeke yaptırıp Kri Kri'ye takar işini de fazlasıyla görürdü. Oysa Ersin "emek yoğun" yeni, Erman'ın teknesine yakışacak bir yeke yaptı. Yapmadan önce düşündü, programladı, estetik kaygısı ile ortaya "güzel" - "sıra dışı" - vasat olmayan bir yeke koydu.
Sıradan, hant hunt yapılmış bir yeke mi daha değerli yoksa emek verilerek yapılmış olan mı? Daha önemlisi hangisi Kri-Kri'ye estetik değer katıyor?
Ben konuya bu açıdan, bu gözlükle baktığımda her konuda "vasat"ın bana dayattıklarından kaçmaya, uzak durmaya, kendimi korumaya çalışıyorum. Haklı olmayabilirim. Ama seçimlerimde mutluyum. :)
-
Ancak Tüm dünyada her türlü tasarım ve dolayısı ile üretim Tüketici arzu ve istekleri atlanarak yapılamaz.
Ne üretirseniz üretin Beyaz eşya, Otomobil , Kazak , Tekne , Konut veya herhangi bir Hizmet Tüketici arzusunun ve isteklerini göz ardı ederek bir şey üretemezsiniz.
Tüketici arzusunu ve isteklerinide trend yönlendirmeleri ve algı yönetimleri ile yönlendirebilirsiniz. Ama bir yere kadar ihtiyaç ne ise o üretilir ise başarı sağlanır.
Oktay, aşağıdaki paragraf yukarıdaki 2 paragraf ile çelişkili.
Eminim Ütü şeklinde üretilen Tekneler genel tüketici isteği ve arzuları araştırılarak prototipler hazırlanıp yedi düvelde Tekne dergilerinde reklam desteği ile yazılar yazdırılarak , fuarlara katılarak tüketici algısı değiştirilip piyasaya sürülmüştür.
fabrikasyon tekne imalatçıları başta Artık kimsenin o eski formda tekne yapıp satma imkanı kalmayacaktır.
Bunu zaman gösterecek . Kalite bedeli ödenmek şartı ile "aranan" ve "istenen" bir değerdir.
Zaten son 20 senedir tüm sanayi üretimi hızlı tüketim modelinde geçmiştir.
Öyle görülüyor ki bu tartışma başka bir mecraya evriliyor. Güncel harcı alem teknelerin temelinde yatan üretim prensibi hızlı, kolay, ucuz özetle fabrikasyon üretim. Fakat işin kötüsü, Oktay, çok yerinde bir tespit ile yukarıda verdiğin ütü teknelerin "yedi düvelde Tekne dergilerinde reklam desteği ile yazılar yazdırılarak , fuarlara katılarak tüketici algısı değiştirilip piyasaya sürülmüş" olması ... Kısaca "vasat olanı trend haline getirme çabası ve başarısı.
Aynı çaba yelken teknelerinde yok mu?
Artık herşey "vasat" ortak paydasında bir araya geliyor. Durumun iyi mi? kötü mü? tartışması ise abesle iştigal.
Yine de ölçeği minicik olsa da bu vasatta bütünleşme konusuna örnek vermek istiyorum. Erman isteseydi bir "marangöz"e gidip sıradan bir yeke yaptırıp Kri Kri'ye takar işini de fazlasıyla görürdü. Oysa Ersin "emek yoğun" yeni, Erman'ın teknesine yakışacak bir yeke yaptı. Yapmadan önce düşündü, programladı, estetik kaygısı ile ortaya "güzel" - "sıra dışı" - vasat olmayan bir yeke koydu.
Sıradan, hant hunt yapılmış bir yeke mi daha değerli yoksa emek verilerek yapılmış olan mı? Daha önemlisi hangisi Kri-Kri'ye estetik değer katıyor?
Ben konuya bu açıdan, bu gözlükle baktığımda her konuda "vasat"ın bana dayattıklarından kaçmaya, uzak durmaya, kendimi korumaya çalışıyorum. Haklı olmayabilirim. Ama seçimlerimde mutluyum. :)
Doğrudur Cem Abi
Asolan İnsanın tercihidir.
1934 model Klasik otomobile 1 Milyon Euro para ödeyen adama sorulacak en abes soru " buna bukadar para verilirmi ? " deyip arkasından birde üstüne
"Bu paraya Rolse Royse Phantom alırdın" diye akıl vermektir.
Onun için herkesin doğrusu , iyisi farklı ve tam bu yüzden bu konular "BENCE " başlığı atılmadan konuşulmamalı.
Fatih KIRAL dan mobilya alanında , İkea dan evini döşeyeninde eleştirilecek, yadırganacak bir durumu yok.
Başta dediğimiz gibi İyi Tekne , Kötü Tekne - Eski tekne , yeni Tekne yok Sahibini mutlu eden veya mutsuz eden tekne var.
Ben her aldığım arabadan 3 ay içerisinde mutsuz oldum.
Bunu niye aldım ki , ne luzumu vardı ki ,eski arabam daha iyiydi niye değiştirdim ki diye kendimi yedim bitirdim.
Ama ilk teknemi aldım bir sene oldu bir saniye bile pişman olmadım, olmayacağımdanda eminim.
Sabah 9 akşam 10 çalışmak zorundayım iş yerinde çalışırken insanlarla uğraşırken yüzümü tek gülümseten sey hafta sonu teknede olma ihtimalim.
-
Onun için herkesin doğrusu , iyisi farklı ve tam bu yüzden bu konular "BENCE " başlığı atılmadan konuşulmamalı.
Katılıyorum Oktay Reisim. Konuştuğumuz konuların tümü aslında göreceli yorum... :)xx
Sabah 9 akşam 10 çalışmak zorundayım iş yerinde çalışırken insanlarla uğraşırken yüzümü tek gülümseten sey hafta sonu teknede olma ihtimalim.
Doğru :D Aynen
-
Ne reklam oldu bee... ?0-?
IKEA, FATİH KIRAL, JAGUAR, Rolls Royce, Mercedes, BMW... :P
Hepsinden alasım geldi.
Ersin reis benim tekneyi söylemiş Dufour 335 Grand Large... C:-)
Opps yine reklam oldu... !O__
;D ;D ;D ;D
-
BENCE ile başlamak doğru ama genel geçer bir doğru. Öte yanda kimi kategorik doğrular var.
Burada üstatların anlattığı tekne formu, Oktay'ın dediği gibi tüketici eğilimleri nedeni ile değişse de, bu değişime uğramış tekneler, eski üslupla yapılan tekneler kadar açık denizlerde seyir konforu vermiyor. Muhtemel daha yavaş oluyorlar, muhtemel iç mekan-kıç mekan tasarımları daha dar. MUhtemel koyda tıkış tepişsiniz. Ama işte denize daha uygunlar.
Evet, fiber incelse de mukavemetinden bir şey kaybetmedi. Ama öte yandan ağır denizlerde çamaşır makinesine dönmeye yüz tuttu tekneler.
Bu çağın bu güne kadar hiç görülmedik bir hızla günleri/birikimleri/kültürü öğüttüğü gerçeği karşısında yapacak pek az şey var. Yapılabileceklerin en önde geleni, bu çağa ayak uydursak da, çağın bize sunduklarının bu güne kadar sunulanların en iyisi olmadığını bilmektir, diye düşünüyorum.
-
https://goo.gl/images/izqUBK
Taraf tutuyorum galiba. :)
kesinlikle taraf tutmalısın abi, yalnız değilsin. Bu yüzden konuya yorum bile yapamıyorum.
-
BENCE ile başlamak doğru ama genel geçer bir doğru. Öte yanda kimi kategorik doğrular var.
Burada üstatların anlattığı tekne formu, Oktay'ın dediği gibi tüketici eğilimleri nedeni ile değişse de, bu değişime uğramış tekneler, eski üslupla yapılan tekneler kadar açık denizlerde seyir konforu vermiyor. Muhtemel daha yavaş oluyorlar, muhtemel iç mekan-kıç mekan tasarımları daha dar. MUhtemel koyda tıkış tepişsiniz. Ama işte denize daha uygunlar.
Evet, fiber incelse de mukavemetinden bir şey kaybetmedi. Ama öte yandan ağır denizlerde çamaşır makinesine dönmeye yüz tuttu tekneler.
Bu çağın bu güne kadar hiç görülmedik bir hızla günleri/birikimleri/kültürü öğüttüğü gerçeği karşısında yapacak pek az şey var. Yapılabileceklerin en önde geleni, bu çağa ayak uydursak da, çağın bize sunduklarının bu güne kadar sunulanların en iyisi olmadığını bilmektir, diye düşünüyorum.
Hep tercih Bülentciğim
Adam bir tek hafta sonu teknesinde olabiliyorsa o koy senin bu koy benim dolaşıyor ise,Dünyayı dolaşacağım, Atlantiği geçicem diye iddiası yok ise , Göcekten Rodos'a gitmek için bile Kuş gibi Arkadaşlarının bir organize olabilmesini bekliyor ise fabrikasyon kıçı Ütü gibi tekne alır.(Gerçi benim teknenin kıçı ütü gibi değil )
Bakar hava raporuna boyunu aşan bir durum varsa oturur oturduğu yerde.
Ama milyar kere geçilmiş Atlantiği milyar +1 geçen olacağım , her denizde her koşulda gidecem, 9 Bofourda direkte parende atacağım ,Alex Thomson gibi olacağım diyorsa bir başka tekne tercih eder.
Her ikiside tercihtir ve sahibi için muteberdir.
Tartışılmamalıdır
Bu arada bu denizcilik tarihinin en densiz sorusu , Ukalalığı ve akıl öğretme rekoru herhalde bana aittir.
Bizim marinada 40 metrelik motor yat sahibine abi bu çok yakıyor mu , keşke yelkenli alsaydınız dedim.
Dondu kaldı adam
Gülsün mü ,Ağlasın mı şaşırdı...
dahasıda var yüzyüze anlatırım ....
-
:)
Tabii ki tercih. Tercihlere saygı göstermek zorundayız elbette.
Yalnız şahaneymişsin.
-
Ne reklam oldu bee... ?0-?
IKEA, FATİH KIRAL, JAGUAR, Rolls Royce, Mercedes, BMW... :P
Hepsinden alasım geldi.
Ersin reis benim tekneyi söylemiş Dufour 335 Grand Large... C:-)
Opps yine reklam oldu... !O__
;D ;D ;D ;D
Evet reklam oldu Niyazi Reis :) :)
Bu arada bilmediğimden soruyorum
Bu forumlarda şöyle komik bir olay oluyor...
Reklam olmasın diye bazı insanlar aşağıdaki kodlarla veya benzer şekilde yazıyorlar.
Malum sitede ilan var (Sahibinden Com)
Üç harfli araba
Çift V li araba (herhalde buda BMW )
Yıldızlı araba markası (Buda mercedes olmalı)
Malum Fransız tekne markası (bu muğlak hepsi olabilir)
Benim şahsi düşüncem hiçbir şekilde reklam'a girmez.
zaten bu markaların burada yapılan reklama ihtiyacı olmaz.
Burada doğru olmak kaydı ile herhangi bir markanın bir mamulunun kötü bir tecrübesi var ise onunda yazılmasının herhangi bir sıkıntısı olmaz.
Ancak bunlar benim fikirlerim eğer bu konuda Forumun genel bir kuralı var ise bilelim ona uyalım.
Bu forumun idarecilerinin taktirinde olan bir konudur.
Yazmayın marka kardeşim derler ise uymak bizim borcumuzdur elbette
Bu forum yönetimi tarafından açıklanırsa bizde bilir kendimizi ayarlarız
-
.....
Ama ilk teknemi aldım bir sene oldu bir saniye bile pişman olmadım, olmayacağımdanda eminim.
.....
Aldığım her şeyde ne gerek vardı dediğim oldu benim de
Ama, en kazık (kelimenin gerçek anlamıyla) yediğim teknelerimde bile bunu demedim nedense
-
Çift V li araba volkswagen bence.
:D :D :D
-
Malum Oktay reisle başka bir başık altında bir şey konuşulurken ayrı bir başlık için devam edelim ve sohbeti genişletelim diye bu başlığı açtım.
Eski yapım ve yeni yapım tekneler konuşulurken bir yandan da sürekli aklımı kurcalayan ve her fırsatta tabiri caizse, gıdım gıdım her sohbetten birşeyler koparıp toplamaya çalışıyorum.
Amacım küçük sektör topluluklarında tercihlerin temelleri ve getirileri, götürüleri. Bunları anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyorum.
Öncelikle bunca sohbete hiç üşenmeden laf yetiştiren herkese teşekkür ederim.
Bir de zaten her seferinde belirtmeye gerek olmadığını düşündüğüm, "bence" kısmı. Çünkü zaten en baştan belirttiğimiz üzere "bencelerimizi" konuşuyoruz. Tercihlerimizi ve sebeplerini konuşuyoruz, kimseye akıl vermeye çalışmıyoruz, diğerlerinin tercihlerinin altında yatan sebebleri değerlendiriyoruz sadece.
Ayrıca bir konunun altını özellikle çizmek istiyorum. Verdiğim örnekler hep belli markalar, çünkü kendini kanıtlamış tekneler olduğunu düşünüyorum. Lakin bunları örneklerken zannetmeyin ki milyon dolarlık modellerinden bahsediyorum. Konuyla paralel olarak eskilerinden bahsediyorum sebebini ise aşağıda anlatacağım.
Hani bir aralar internette çok dolaşırdı, "A4 dendiğinde aklına kağıt geliyorsa fakirsin kardeşim, aklına Audi gelenlerle aşık atma" diye...Heh işte ben kağıtçılardanım yani. ;D
HR örnek verirken 500,00€ luk olan değil HR 35 1985 geliyor mesela yada Amel derken Maramu 46 1983, Santorin 1995 geliyor. Yani fabrikasyon teknelerden daha ucuz ama konu başlığında sorulan, "daha mı iyi" kısmı yani ;)
Efendim gelelim özüne, eski yapım tekne yeni yapım tekne tercihlerinin, bir alt başılığında yatan sebep.
Bu da bizi konunun farklı bir alanına götürüyor, yine işi tercihlere getiriyor. Diğer ana başlık hakkında tercihler doğrultusunda bir çok şey söyledik, birazda işin bu tarafı hakkında tercihlerimizi, düüşüncelerimizi, fikirlerimizi belirtelim istedim müsadenizle.
Örneklendirme yaparak anlatayım ;
Denize ve teknelere aşık neredeyse herkesin hayalidir, uzaklara gitmek, bütün Akdenizi dolaşmak, mümkünse dünya turu atmak. Lakin şartlar el vermez. İşte bu şartlar hakkında bugüne kadar konuştuğum, hani gıdım gıdım topladığım dedim ya, işte onlardan aldığım bilgilerin en temel olanları genellikle şöyle,
Emeklilik bekleniyor,
Seyahate uygun tekne için birikim yapılıyor,
Diğer kısımları hiç karıştırmadan sırf bu ikisi üzerinden gideceğim.
Seyahate uygun bir tekne denildiğinde akıllara ilk gelen yüzbinlerce euro dğerinde ki tekneler. Biriktirmek ve sahip olabilmek için resmen bir ömür harcanıyor.
Emeklilik deseniz, kişi emekli oluyor, cebinde 5 kutu ilaç, tansiyon, kalp vs..yaşın getirdiği rahatsızlıklar.
Şöyle düşünelim, kişi dünya turuna çıkacak. Standart rota ve zaman. Yani 2,5 yıl gibi bir süre. Bu süre içinde en az iki kez kasırga sezonu geçirecek, 6 aydan bir yılı gitti. Yani toplamda tekneyle deniz üzerinde 1,5 yıl kalacak.
1,5 yıl. Bunun için bir ömür harcanıyor. Yüzbinlerce euro sırf yeni olsun diye mi ? O tekneye verilecek paranın çok çok daha azı ile kendini kanıtlamış ama eski yapım bir tekneyi oysa hemen alabilirsiniz. Üstelik yeni ama fabrikasyon teknesi olanlar bile çooook memnunken seyahet söz konusu olduğunda ilk düşündüğü şey, "uygun" bir tekne almak oluyor. Bir de zaten bütçem yetmiyor denilir ya, hah işte burada yine aynı şey, çok daha "iyi"? ve "sağlam"? olanlar aynı bütçe ile alınabiliyor.
Emeklilik ? neden? Zaten bu işe kalkışanların büyük çoğunluğu işçi, memur değil ki. Sadece 1,5 yıl ara verebilirsin işine, mesleğine. İş sahibi isen, kimseye, sadece 1,5 yııllığına emanet edemiyor musun yada uzaktan takip edemiyor musun ? Hastalıklar gelmeden, sabah kalktığında tansiyon ilacını içmeden kahveni yudumlayabilirken gidememenin nedeni, illa ki yeni yapım tekne giderleri toplamak için mi ? Biliyorum yapanlar var. Kimse kusura bakmasın, tanıdıklarım var, birikimleri 10 aileyi bir ömür krallar gibi yaşatabilecek güçteyken, tercihleri daha fazlası oluyor.
Konuştuğum kişilerden, bu hayalinden vazgeçenlerin en büyük sebepleri bunlardı. Yeni bir tekne ve emekliliği bekleme/ yaşlanma.
Anlatmaya çalıştığım, hayallerimize bizi ulaştırabilecek yollar mevcutken, tercihlerimizin hep daha iyisi ile olma zorunluluğu.
Kişilerin tercihleri, hayali olduğunu söylediği şeyi yaparken nelerden vazgeçebildiği ve neler yapabildiği ?
İnsanlar hayallerine gerçekten ulaşmak istiyor mu ? Yoksa sadece hayal olarak kalması onları daha mı mutlu ediyor ?
-
Hayal kurmanın içinde düş vardır, imksansız şeyler vardır. Bunlar iyidir, insanı besler, dinç tutar, yaşama bağlar. O nedenle yakında gerçekleştirebileceğimiz bir şeyi hayal etmezsek iyi olur.
Hemen, bir- iki yıl içinde gerçekleştireceğimiz şey, daha çok kararlarımızdır sanki.
"58 yaşındayım ve seneye emekli olup Bodrum'a yerleşeceğim, bütün yazımı teknede geçireceğim". Çok işe yarıyor mu, yeni boyut kazandırıyor mu insana, bilmiyorum.
Bu gün de gıcığım sanki, hep ters cevap veresim mi var ne?
Kusura bakma Kaan, denk geldin işte :)
-
Malum Oktay reisle başka bir başık altında bir şey konuşulurken ayrı bir başlık için devam edelim ve sohbeti genişletelim diye bu başlığı açtım.
Eski yapım ve yeni yapım tekneler konuşulurken bir yandan da sürekli aklımı kurcalayan ve her fırsatta tabiri caizse, gıdım gıdım her sohbetten birşeyler koparıp toplamaya çalışıyorum.
Amacım küçük sektör topluluklarında tercihlerin temelleri ve getirileri, götürüleri. Bunları anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyorum.
Öncelikle bunca sohbete hiç üşenmeden laf yetiştiren herkese teşekkür ederim.
Bir de zaten her seferinde belirtmeye gerek olmadığını düşündüğüm, "bence" kısmı. Çünkü zaten en baştan belirttiğimiz üzere "bencelerimizi" konuşuyoruz. Tercihlerimizi ve sebeplerini konuşuyoruz, kimseye akıl vermeye çalışmıyoruz, diğerlerinin tercihlerinin altında yatan sebebleri değerlendiriyoruz sadece.
Ayrıca bir konunun altını özellikle çizmek istiyorum. Verdiğim örnekler hep belli markalar, çünkü kendini kanıtlamış tekneler olduğunu düşünüyorum. Lakin bunları örneklerken zannetmeyin ki milyon dolarlık modellerinden bahsediyorum. Konuyla paralel olarak eskilerinden bahsediyorum sebebini ise aşağıda anlatacağım.
Hani bir aralar internette çok dolaşırdı, "A4 dendiğinde aklına kağıt geliyorsa fakirsin kardeşim, aklına Audi gelenlerle aşık atma" diye...Heh işte ben kağıtçılardanım yani. ;D
HR örnek verirken 500,00€ luk olan değil HR 35 1985 geliyor mesela yada Amel derken Maramu 46 1983, Santorin 1995 geliyor. Yani fabrikasyon teknelerden daha ucuz ama konu başlığında sorulan, "daha mı iyi" kısmı yani ;)
Efendim gelelim özüne, eski yapım tekne yeni yapım tekne tercihlerinin, bir alt başılığında yatan sebep.
Bu da bizi konunun farklı bir alanına götürüyor, yine işi tercihlere getiriyor. Diğer ana başlık hakkında tercihler doğrultusunda bir çok şey söyledik, birazda işin bu tarafı hakkında tercihlerimizi, düüşüncelerimizi, fikirlerimizi belirtelim istedim müsadenizle.
Örneklendirme yaparak anlatayım ;
Denize ve teknelere aşık neredeyse herkesin hayalidir, uzaklara gitmek, bütün Akdenizi dolaşmak, mümkünse dünya turu atmak. Lakin şartlar el vermez. İşte bu şartlar hakkında bugüne kadar konuştuğum, hani gıdım gıdım topladığım dedim ya, işte onlardan aldığım bilgilerin en temel olanları genellikle şöyle,
Emeklilik bekleniyor,
Seyahate uygun tekne için birikim yapılıyor,
Diğer kısımları hiç karıştırmadan sırf bu ikisi üzerinden gideceğim.
Seyahate uygun bir tekne denildiğinde akıllara ilk gelen yüzbinlerce euro dğerinde ki tekneler. Biriktirmek ve sahip olabilmek için resmen bir ömür harcanıyor.
Emeklilik deseniz, kişi emekli oluyor, cebinde 5 kutu ilaç, tansiyon, kalp vs..yaşın getirdiği rahatsızlıklar.
Şöyle düşünelim, kişi dünya turuna çıkacak. Standart rota ve zaman. Yani 2,5 yıl gibi bir süre. Bu süre içinde en az iki kez kasırga sezonu geçirecek, 6 aydan bir yılı gitti. Yani toplamda tekneyle deniz üzerinde 1,5 yıl kalacak.
1,5 yıl. Bunun için bir ömür harcanıyor. Yüzbinlerce euro sırf yeni olsun diye mi ? O tekneye verilecek paranın çok çok daha azı ile kendini kanıtlamış ama eski yapım bir tekneyi oysa hemen alabilirsiniz. Üstelik yeni ama fabrikasyon teknesi olanlar bile çooook memnunken seyahet söz konusu olduğunda ilk düşündüğü şey, "uygun" bir tekne almak oluyor. Bir de zaten bütçem yetmiyor denilir ya, hah işte burada yine aynı şey, çok daha "iyi"? ve "sağlam"? olanlar aynı bütçe ile alınabiliyor.
Emeklilik ? neden? Zaten bu işe kalkışanların büyük çoğunluğu işçi, memur değil ki. Sadece 1,5 yıl ara verebilirsin işine, mesleğine. İş sahibi isen, kimseye, sadece 1,5 yııllığına emanet edemiyor musun yada uzaktan takip edemiyor musun ? Hastalıklar gelmeden, sabah kalktığında tansiyon ilacını içmeden kahveni yudumlayabilirken gidememenin nedeni, illa ki yeni yapım tekne giderleri toplamak için mi ? Biliyorum yapanlar var. Kimse kusura bakmasın, tanıdıklarım var, birikimleri 10 aileyi bir ömür krallar gibi yaşatabilecek güçteyken, tercihleri daha fazlası oluyor.
Konuştuğum kişilerden, bu hayalinden vazgeçenlerin en büyük sebepleri bunlardı. Yeni bir tekne ve emekliliği bekleme/ yaşlanma.
Anlatmaya çalıştığım, hayallerimize bizi ulaştırabilecek yollar mevcutken, tercihlerimizin hep daha iyisi ile olma zorunluluğu.
Kişilerin tercihleri, hayali olduğunu söylediği şeyi yaparken nelerden vazgeçebildiği ve neler yapabildiği ?
İnsanlar hayallerine gerçekten ulaşmak istiyor mu ? Yoksa sadece hayal olarak kalması onları daha mı mutlu ediyor ?
Gönülden katılıyorum çok doğru tespit
İnsanlar hayallerine gerçekten ulaşmak istiyor mu ? Yoksa sadece hayal olarak kalması onları daha mı mutlu ediyor ?
Bu cümle hayatımızın KİLİT noktası benim çevremde her iki türden adam var. Hepimizin vardır zaten çevresinde .....
Bazıları fantezi olsun diye hayal kuruyor....
O hayal için hiç bir şey yapmıyor .....
Olmadı diye hayata küsüyor.....
Adama sormazlar mı Hayalin için ne yaptın hayatta
Daha geçen gün Çocukluk arkadaşımla konuştuk .....
Hayali Doktor olmaktı adamın .....
o da bizim gibi orta zeka bir adamdı (mahalledekileri ve kendimi kast ediyorum aman ha kimseye orta zeka falan demiyorum malum adım çıkmış, aman ha )
Lisede kıçını yırtı Tıp fakültesini kazandı....
Biz hepimiz vayyy be demiştik kıskançlıktan çatladık hepimiz....
Okumadı adam 2. sınıftan bıraktı bir kız yüzünden çekti gitti Amerika'ya
Şimdi mutsuz ben Doktor olmalıymışım deyip duruyor
Eeeee Olsaydın bu evren sana bu şansı vermiş , sen ne yaptın arkadaş ...
-
Hayal kurmanın içinde düş vardır, imksansız şeyler vardır. Bunlar iyidir, insanı besler, dinç tutar, yaşama bağlar. O nedenle yakında gerçekleştirebileceğimiz bir şeyi hayal etmezsek iyi olur.
Hemen, bir- iki yıl içinde gerçekleştireceğimiz şey, daha çok kararlarımızdır sanki.
"58 yaşındayım ve seneye emekli olup Bodrum'a yerleşeceğim, bütün yazımı teknede geçireceğim". Çok işe yarıyor mu, yeni boyut kazandırıyor mu insana, bilmiyorum.
Bu gün de gıcığım sanki, hep ters cevap veresim mi var ne?
Kusura bakma Kaan, denk geldin işte :)
Malum Bahar geldi ya ondandır.... :) :) :) :)
-
Her cevap değerli, her cevap bir tercih ve düşüncenin ürünü.
Üstelik benim hayallerimin içine de imkansız olabilecek şeyler katarım.
Mesela, dünya gezine çıkabilirim bir şekilde ama Meksika körfezinde yada Alaska'da demirdeyken, sabah kalkıp elimde kahvem, havuzluğu çıktığımda silme yanaşmış bir balinayı uyurken görmek istiyorum.
Kararlarım, hayallerime ulaşmak için var yani. ;D
-
Çift V li araba volkswagen bence.
:D :D :D
Ali
:) :) :)
Doğrudur VV için Wolksvagen daha mantıklı ....
-
Ne reklam oldu bee... ?0-?
IKEA, FATİH KIRAL, JAGUAR, Rolls Royce, Mercedes, BMW... :P
Hepsinden alasım geldi.
Ersin reis benim tekneyi söylemiş Dufour 335 Grand Large... C:-)
Opps yine reklam oldu... !O__
;D ;D ;D ;D
Evet reklam oldu Niyazi Reis :) :)
Bu arada bilmediğimden soruyorum
Bu forumlarda şöyle komik bir olay oluyor...
Reklam olmasın diye bazı insanlar aşağıdaki kodlarla veya benzer şekilde yazıyorlar.
Malum sitede ilan var (Sahibinden Com)
Üç harfli araba
Çift V li araba (herhalde buda BMW )
Yıldızlı araba markası (Buda mercedes olmalı)
Malum Fransız tekne markası (bu muğlak hepsi olabilir)
Benim şahsi düşüncem hiçbir şekilde reklam'a girmez.
zaten bu markaların burada yapılan reklama ihtiyacı olmaz.
Burada doğru olmak kaydı ile herhangi bir markanın bir mamulunun kötü bir tecrübesi var ise onunda yazılmasının herhangi bir sıkıntısı olmaz.
Ancak bunlar benim fikirlerim eğer bu konuda Forumun genel bir kuralı var ise bilelim ona uyalım.
Bu forumun idarecilerinin taktirinde olan bir konudur.
Yazmayın marka kardeşim derler ise uymak bizim borcumuzdur elbette
Bu forum yönetimi tarafından açıklanırsa bizde bilir kendimizi ayarlarız
Bence de reklama girmez Oktay Reisim...
Soluklanalım diye yazdım... ;)
Viya böyle...
-
Ne reklam oldu bee... ?0-?
IKEA, FATİH KIRAL, JAGUAR, Rolls Royce, Mercedes, BMW... :P
Hepsinden alasım geldi.
Ersin reis benim tekneyi söylemiş Dufour 335 Grand Large... C:-)
Opps yine reklam oldu... !O__
;D ;D ;D ;D
Evet reklam oldu Niyazi Reis :) :)
Bu arada bilmediğimden soruyorum
Bu forumlarda şöyle komik bir olay oluyor...
Reklam olmasın diye bazı insanlar aşağıdaki kodlarla veya benzer şekilde yazıyorlar.
Malum sitede ilan var (Sahibinden Com)
Üç harfli araba
Çift V li araba (herhalde buda BMW )
Yıldızlı araba markası (Buda mercedes olmalı)
Malum Fransız tekne markası (bu muğlak hepsi olabilir)
Benim şahsi düşüncem hiçbir şekilde reklam'a girmez.
zaten bu markaların burada yapılan reklama ihtiyacı olmaz.
Burada doğru olmak kaydı ile herhangi bir markanın bir mamulunun kötü bir tecrübesi var ise onunda yazılmasının herhangi bir sıkıntısı olmaz.
Ancak bunlar benim fikirlerim eğer bu konuda Forumun genel bir kuralı var ise bilelim ona uyalım.
Bu forumun idarecilerinin taktirinde olan bir konudur.
Yazmayın marka kardeşim derler ise uymak bizim borcumuzdur elbette
Bu forum yönetimi tarafından açıklanırsa bizde bilir kendimizi ayarlarız
Bence de reklama girmez Oktay Reisim...
Soluklanalım diye yazdım... ;)
Viya böyle...
Bu arada ne zaman görüşeceğiz ??
Göcek çetesini kuralım artık.
Sen
Burak
Hakan
Murat var birde Bu forum camiasından
Bu Rodos işinden ses seda çıkmıyor olmadı biz gideriz.
Benim forum dışından 6-7 arkadaşım var İstanbullu ama Göcekte teknesi olan üç tanesi pek bir hevesli Filotilla kurulursa gelecekler.
-
Bu arada Kaan resisin birinci resim benim teknenin içi. ;D ;D ;D
Oops ;D ;D ;D
Aslında iyi denk gelmiş.
Malum şu sıralar neredeyse tüm teknelerin içleri birbiri gibi ama eğer size bir opsiyon verselerdi ve aynı teknenin içi olarak eklediğim iki iç resimden birini tercih etmenizi isteselerdi tercihiniz ne olurdu ?
Elbette, zevk ve tercih meselesi ancak alternatif karşısında ki tercih değişkenliği için merak ettim.
-
Malzeme, işçilik, bitiş, görsel kesinlikle 2. yi seçerdim.
Renk olarak 1. ilk tercihim olmasa bile onu seçerdim, bu american sherry, maun gibi kırmızıya çalan koyu renkler bana ağır ve kasvetli geliyor.
Kendi evimde ve yaptığımız işlerde de tercih etmem.
-
Teşekkürler.
Sanıyorum ki aynı tercih hakkı yeni tekne alacaklara verilse ortaya çok daha memnun bir müşteri kitlesi çıkacak.
Bu önemli çünkü,
Tercihleri aslında bizim yapmadığımızı, sadece bize verilenler arasında seçmek zorunda kaldığımızı, müşterici tercihi, çoğunluk istediği diye aslında kendi yapım/maliyet bazlı uygulamalarını bize yenilik diye sundukları bile ortaya çıkabilir.
-
Tamamıyla katılıyorum.
Bu tamamen ticari ve hatta maliyet bazlı olmadan ticari.
Tekne gövde standart beyaz, griye boyarsa 2235 euro daha istiyor.
Döşemeler krem, gri istersen 400 euro daha istiyor.
Laminant kaplamalar maun, açık meşe istersen 2070 euro daha istiyor.
Malzeme kalite ve cinsi aynı sadece renk değişiyor ve sırf bu tercihiniz için adam 3 kalemde 5000 euro alıyor. (opsiyon listesi de her biri için 3 tercih , 4. yok)
Yaptığı tek şey üretim hattında senin teknede kullanılacak tekstil , boya ve kaplama cinsini tarif etmek, hadi ilave 1000 euro yük getirsin. (getirmez ya)
Kusura bakmayın, denizci değil de mimar-mühendis olunca konunun bu kısmına takılabiliyoruz sadece. :D :D :D
-
Tamamıyla katılıyorum.
Bu tamamen ticari ve hatta maliyet bazlı olmadan ticari.
Tekne gövde standart beyaz, griye boyarsa 2235 euro daha istiyor.
Döşemeler krem, gri istersen 400 euro daha istiyor.
Laminant kaplamalar maun, açık meşe istersen 2070 euro daha istiyor.
Malzeme kalite ve cinsi aynı sadece renk değişiyor ve sırf bu tercihiniz için adam 3 kalemde 5000 euro alıyor. (opsiyon listesi de her biri için 3 tercih , 4. yok)
Yaptığı tek şey üretim hattında senin teknede kullanılacak tekstil , boya ve kaplama cinsini tarif etmek, hadi ilave 1000 euro yük getirsin. (getirmez ya)
Kusura bakmayın, denizci değil de mimar-mühendis olunca konunun bu kısmına takılabiliyoruz sadece. :D :D :D
Bunun mantıklı izahı var aslında,
Bu tip imalatlarda (Proseslenmiş , O stoklu yani stoksuz ) imalatlarda en ufak değişiklik üretim bantlarına korkunç yük getiriyor.
Örneğin Jeanneau standart TİK rengi mobilya kullanıyor sene başında üretim planında 300 adet SO449 üreteceğini planlamış , ve mobilya bantını hergün bir adet imal edecek şekilde proseslemiş.
Tedarikçilerine de her hafta 7 adet Hammadde teslimat için siparişini vermiş.
Sen aradan çıkıp ben TİK rengi değil GRİ istiyorum dediğin an bu üretim bantındaki kaybı , baştan sipariş edip elinde kalacak olan TİK rengi mobilya hammaddesini sana yansıtıyor.
Tıpkı otomobil fabrikalarının çalışma düzeni gibi dünyada bir çok üretim modeli artık böyle öncüsü Toyota
O gün imal edilecek olan tüm Arabaların parçaları o gün sabah fabrikaya ulaşıyor.
Mercedes , BMW ÇİFT V :) :) hep öyle çalışıyor.
Detroit usulü dedikleri üretim biçimi artık yok zaten stok maliyetine katlanacak eski karlarda yok.Rekabet ağır.
Jeanneau nasılsa yaparız deyip Raymarine'e yolla şurdan 5000 tane chartplotter 5000 de otamatik pilot demiyor.
Baştan siparişini veriyor kontratını yapıyor ama parça parça teslim alıyor.
sen yok benimki B&G olsun dediğinde tamam diyor 3000 Euro fark vereceksin yahu zaten B&G 3000 euro diyorsun kabul etmiyor.
Ben ödemişim zaten sana takacağım raymarini , B&G yi senin için alacağım diyor maksadı seni caydırmak zaten.
B&G olmazsa almam diyorsun , Alma diyor zaten baştan almış %25 peşinatını hemen charter firmasına satıyor %25 eksiği ile .....
Hacı baba işi imalat yok adamlarda bizde olsa tamam abi hallederiz der ....
Orda kim uğraşacak bu işlerle...
-
Oktay abi ,
Uzun uzun yazacaktım ama vazgeçtim. Bi araya geldiğimizde anlatırım fikrimi.
O kadar da , boyu boylu selvi boylu değil. Adamın opsiyon listesinde zaten var, bugüne kadar kaç tane, yarın hangisinden kaç tane gideceğini de biliyo (%5-10 deviasyon ile)
Tek yükü tekneyi işaretlemek. Adam zaten tekneyi her bir şeyi için zaten işaretliyor. Senede attım, 1000 tekne çıktı, 1000 i de aynı mı (aynı marka modelde) , hepsi farklı, 4 sayfa opsiyon listesi içinden seçiliyor tümü. hepsi de farklı, tamamen aynı olan 20 tekne çıkmaz 1000 tane içinden,......
Uzamasın dedim ama yine de acık uzadı.
Velhasıl öyle diil.
-
Adam zaten ucuz satıyorum diyor
Kendini Butik üretimden uzak tutuyor seni caydırıyor
Sonuç olarak bu kadar pahalı olmasının sebebi seni caydırmak
Adamın derdi seni mutlu etmek değil üretim Bantının verimliliğini korumak
30 yıldır imalat ile uğraşıyorum imalat verimliliği herşey dir
Müşteri mutlu etmeye kalksa istekler bitmez
Herkes farklı bir şey ister
-
Bi detay daha o zaman, ama bu sefer senin dediğini destekleyecek. ;D
Standart bant harici yapılacak çoğu şeyi, limanda teslimi yapacak teknik firmaya yıkmış.
Bimini-sprayhood (30 renk seçenek) , elektronikler, yelkenler, ilave donanımlar,...
Haklısın da o kadar haklı değilsin diyeyim anlaşalım.
-
Adam zaten ucuz satıyorum diyor
Kendini Butik üretimden uzak tutuyor seni caydırıyor
Sonuç olarak bu kadar pahalı olmasının sebebi seni caydırmak
Adamın derdi seni mutlu etmek değil üretim Bantının verimliliğini korumak
30 yıldır imalat ile uğraşıyorum imalat verimliliği herşey dir
Müşteri mutlu etmeye kalksa istekler bitmez
Herkes farklı bir şey ister adam ısmarlama tekne yapmıyorum diyor
-
Adam zaten ucuz satıyorum diyor
Kendini Butik üretimden uzak tutuyor seni caydırıyor
Sonuç olarak bu kadar pahalı olmasının sebebi seni caydırmak
Adamın derdi seni mutlu etmek değil üretim Bantının verimliliğini korumak
30 yıldır imalat ile uğraşıyorum imalat verimliliği herşey dir
Müşteri mutlu etmeye kalksa istekler bitmez
Herkes farklı bir şey ister adam ısmarlama tekne yapmıyorum diyor
Bi detay daha o zaman, ama bu sefer senin dediğini destekleyecek. ;D
Standart bant harici yapılacak çoğu şeyi, limanda teslimi yapacak teknik firmaya yıkmış.
Bimini-sprayhood (30 renk seçenek) , elektronikler, yelkenler, ilave donanımlar,...
Haklısın da o kadar haklı değilsin diyeyim anlaşalım.
Anlaştık 👍
-
Jeanneau günde (evet günde) 17 tekne denize indiriyor. Böyle bir üretim bandında, sarı yerine kahverengi, Raymarine yerine B&G isteyemezsin, istersen bedeli ağır olur.
Bu arada butik üretim yapan firmalar da var. Sanırm dünya dolaşmak için senede aynı modelden sadece 30 adet kadar yapan bir firma hatırlıyoerum. Ona sipariş verdiğinizde de Raymarine yerine B&G koy diyemiyorsunuz.
-
Adam zaten ucuz satıyorum diyor
Kendini Butik üretimden uzak tutuyor seni caydırıyor
Sonuç olarak bu kadar pahalı olmasının sebebi seni caydırmak
Adamın derdi seni mutlu etmek değil üretim Bantının verimliliğini korumak
30 yıldır imalat ile uğraşıyorum imalat verimliliği herşey dir
Müşteri mutlu etmeye kalksa istekler bitmez
Herkes farklı bir şey ister
Her şeyin bi şeyi var diyorsun yani..
-
Jeanneau günde (evet günde) 17 tekne denize indiriyor. Böyle bir üretim bandında, sarı yerine kahverengi, Raymarine yerine B&G isteyemezsin, istersen bedeli ağır olur.
Bu arada butik üretim yapan firmalar da var. Sanırm dünya dolaşmak için senede aynı modelden sadece 30 adet kadar yapan bir firma hatırlıyoerum. Ona sipariş verdiğinizde de Raymarine yerine B&G koy diyemiyorsunuz.
Tabiki mesele ne var canım ikea mobilyalarıda gri yapıversin , dışınıda mavi boyayıversin değil. Ben sana göre tekne yapmam benim adım hıdır yaptığım budur çok meraklı isen butik tersanem var CNB buyur seni oraya alalım diyor.
Sadece 2017 de 28 adet 64 sattı Türkiye’ye benim arkadaşıma Türkiye için 2018’in agustos ayına gün verdiler o gitti Amerikadan sipariş etti .
%60 depozito aldılar.
Vazgeçersen chartera veya bir başkasına satamayacacağı Boylarda ve kabinlerde depozitoyu çok alıyorlar.
45 feet 3 kamara için %25 istiyor ise 4 kamara için %20 istiyor iki kamara istersen %35 istiyor çünkü chartercı iki kamaralı almaz
Acaip bir düzen
-
Bunları okudukça tekrar diyorum ki, eski yapım tekne candır.
Tasarımsa tasarım, iyi ise iyi, sağlam ise sağlam, içleri görece pek güzel, "denizci" desen cuk oturuyor.
En iyisinden uygun fiyata al, yaşama uygun her donanım ve iyileştirmesi zaten yapılmıştır.
15-20 yaşında hatta 30, içine sinmediyse bir de refit. Ömür boyu kullan.
Sen sağ ben selamet.
FTS ;D
-
Ben Yeni Eski ayırmıyorum hepsini seviyorum
Yaratandan ötürü herhalde
-
(https://i.hizliresim.com/EP90p9.jpg) (https://hizliresim.com/EP90p9)
-
Bu arada ne zaman görüşeceğiz ??
Göcek çetesini kuralım artık.
Sen
Burak
Hakan
Murat var birde Bu forum camiasından
Bu Rodos işinden ses seda çıkmıyor olmadı biz gideriz.
Benim forum dışından 6-7 arkadaşım var İstanbullu ama Göcekte teknesi olan üç tanesi pek bir hevesli Filotilla kurulursa gelecekler.
Oktay Reis 23 Nisan haftası kesin oradayız. Daha sezonu açamadım. Sabırsızlıkla bekliyorum. Fırsat bulursam arada haftasonu da giderim.
BEn haftada bir bu sonbahar rallisi başlığını hortlatacağım.
Bülent reis sürece devrimci müdahale edeceğim dedi...
Bülent reis bu işi çözer...
-
Bu arada ne zaman görüşeceğiz ??
Göcek çetesini kuralım artık.
Sen
Burak
Hakan
Murat var birde Bu forum camiasından
Bu Rodos işinden ses seda çıkmıyor olmadı biz gideriz.
Benim forum dışından 6-7 arkadaşım var İstanbullu ama Göcekte teknesi olan üç tanesi pek bir hevesli Filotilla kurulursa gelecekler.
Oktay Reis 23 Nisan haftası kesin oradayız. Daha sezonu açamadım. Sabırsızlıkla bekliyorum. Fırsat bulursam arada haftasonu da giderim.
BEn haftada bir bu sonbahar rallisi başlığını hortlatacağım.
Bülent reis sürece devrimci müdahale edeceğim dedi...
Bülent reis bu işi çözer...
Birden konu 1 2 3 tıp oldu.....
En son unatma unuturma yazdım yine çıt yok....
Ersin bende geliyorum dedi ......
Sevindik konu kapandı
Keşke gitsek çok güleriz ....
-
1 haftadır havadayım, hafta sonuna kadar demir alırız.
-
Yaşşaaa Bülent reis
Seni seviyoruz
-
Burak beni ilk listede teknesinin baş kamarasına misafir yazmıştı. ;)
Abisini en az yelkenleri kadar sevdiğini düşünerek havalara uçmuştum. :)xx :)xx
2. listeye yazmayınca ''huysuz ihtiyar ile uğraşmayayım'' diye aklı başına geldi diye de üzüldüm. :'(
-
İyi/kötü - Pahalı/Ucuz tartışmasına bir örnek. Ama ne taraftan örnek bilemedim.
Benim Bavaria’da neredeyse her sene bir kapı kilit mekanizması bozuluyor. Yayı kırılıyor. Ve sistem preslenerek kapatıldığı için açıp yayı değiştirmek kolay olmuyor. Çünkü açarken kabuk deforme oluyor, sonra da kapanmıyor. Vidalı olsa, aç. İçini düzelt kapa.
Ve bu meretin tanesi 50€. Yani 250 TL.
İmalat İtalyan.
Sanmıyorum ki, üst kalite tekneler böyle sorun yaşasın.
Ama öte yandan 5€’luk malzemeden de konuşmuyoruz.
-
Söyleyin, Ersin size yeni kapılar yapıversin, kilit değiştirme derdinden kurtulun :P
-
Yok; ben 250 TL vereyim.
Sonra iş Ömer Seyfettin’in Diyet’ine döner.
-
Mehmet Reis ,
Bence İmalattta hiç bir şeyin garantisi yok .
Tekne üretiminde gözlemlediğim kadarı ile Kabuk ve Mobilya dışında tüm parçalar toplama , Aslında bu fabrika tersaneler montaj hattı. Ama Butik tersanelerde montaj hattı....Birleşenlerşn %75 ten fazlası toplama(tedarik)
* Motor
* Vinçler
* Navigasyon
* Direk
*Yelkenler
*Halatlar
*Buzdolabı
*Webasto
*Klima
*Yatak
*Pompalar
*Kablolar
*Bimini
*Sprayhood
*Dolap kilitleri
*Kapı Kolları
*Armatürler
*Vanalar
*Aküler
Ne kaldı Kabuk , Mobilyalar.......
Birde bunların montajı Arma montajını zaten deniz kenarında taşerona yaptırıyor hepsi.....
Bu durum Jeanneau,Benetau,Baveria da böylede Amelde CNB de Swanda HR vs farklımı tam tersi onların bazıları Mobilyalarınıda (Özelikle Amerikan Üretimleri) dışarda yaptırıyorlar.
Marka 'nın kısa ve öz tarifi "Aynı malı benzerlerinden farklı fiyata satabilme yetisi"
Aynı malzemeden (%100 pamuk Kazak)
15 TL yede alabilirsiniz
750 TL
7500 TL yede alabilirsiniz arasından zerre fark yok.
Bizim ana işimiz çaput işi ordan bir örnek ,
Biz İtalya'ya çok ünlü firmaya yaptığımız kazağı (200 adet) İtalyada 1400 EU satılıyor.
aynı kazağı Almanya'ya yapıyoruz (15.000 adet) 89,90 EU ya satılıyor.
İç pazarda satsak 50 TL
Malzeme aynı işçilik aynı örgüsü aynı modeli aynı.....
Etiketi farklı....
Algısı farklı.....
Bu yüzden benim bu konudaki şahşi düşüncem "İYİ TEKNE DEMEK" imkanı olanların,bu konuda bilgisi ve tecrübesi olanların kendi yaptığı/yaptırdığı Teknedir diye düşünmekteyim.
Bunun dışında 0 olanların hiçbirinin Bedelini hak etmediğini düşünmekteyim.
Avrupalılara ve Amerikalılara ucuz geliyor ama bence Dünyanın heryerinde hepsi pahalı
-
Yeni yapım tekneler için aynı şeyi söyleyememekle birlikte, eski yapım teknelerde gerçekten birbirinden yapım ve kalite olarak farklı olduklarını düşünüyorum.
Ki örneklerini çokça gördük.
-
Yeni yapım tekneler için aynı şeyi söyleyememekle birlikte, eski yapım teknelerde gerçekten birbirinden yapım ve kalite olarak farklı olduklarını düşünüyorum.
Ki örneklerini çokça gördük.
Açıkçası içine girdiğim incelediğim ne eski ne yeni tekne yok.
Bir tane var Nedim Delenin Himelaya'sı ( eski sayılırmı bilmiyorum)
Ama çok beğenmiştim hatta hayran olmuştum ,Temizliğine Bakımına söylenecek tek kelime yok.
Ama bu Nedim tekne konusunda rahatsız , titiz ..
Sanırım Eski tekne .... Yeni tekne ayrımından ziyade bakımlı bakımsız diye sınıflandırmak bir ilerisi olabilir...
Mesela bakımlı tekne nasıl olmalıdır....
Neyi ne zaman değişmelidir....
Geçen hafta Ali Baha bey (çoğunuz tanırsınız ) aylarca önce sattığım botu teslim almaya geldi Göcek'e oturduk bizim kayıkta muhabet ettik.
Laf döndü dolaştı geldi benim kabiliyetsizliğime...
Impeller değiştirme korkuma...
Hemen Ali Baha'ya göstersene bana nasıl değişiyor dedim ...
Malum Ali Baha Tamir tanrısı gibi bir şey....
Sağolsun sabırla anlattı
Ama önce motorun su alma vanasını kapatman lazım dedi....
Tamam kapatırım nerede bu vana dedik...
Ali Baha , Çocukluk Arkadaşım Ümit Sarp , Eşim ve Ben ara ara bulamadık :) :)
yer yarılmış bizim vana yok
Manueline baktım resim koymuşlar resimden anlaşılmasına imkan yok...
Bugün arayıp soracağım
Tekneyi terk ederken kapatmalımıyım ve NEREDE diye
-
"Eski tekne yoktur, bakımsız tekne vardır"
Denizci atasözü :P
;D ;D ;D
Eliniz her daim üzerinde olacak, her şeyin kaydını tutup, standart bakım tablosu oluşturmak en sağlıklısı bence.
Bir de hangi parçaların saati gelince, hangilerinin eskimesinin beklenebileceğini, aynı tabloya işlemek büyük kolaylık sağlayabilir. Zaten zamanla o tablo aklınıza kazınır ve otomatiğe bağlarsınız. Sizi her gören amaaaaan ne titiz adam, hiçte şaşmaz der ;D
-
Arıza defteri yaptım bir tane.
Havacılıkta vardır her ekip uçaktan inerken sorumlu olduğu kısmın varsa arızasını yazar.(Hem Kabin hem Kokpit ekipleri yazar)
Önemli önemsiz tüm arızalar yazılır.Bazı arızalar için ayrı prosedürler mevcut ama illa hepsi yazılır.
Arıza yapılır , yine arıza defterine kimin yaptığı ve iş emri dosya nr. yazılır.
Aslında havacılık tüm ana kurallarını Denizcilikten almasına rağmen , Denizciliği milyar kere her alanda geçmiştir.
En basit örnek Uçağa bindiğinizde dikkat edin sancak seyir ışığı Yeşil ,iskele tarafı kırmızıdır.
Trafikte TCAS (bizim ais ) de seperation kuralları aynıdır sancağa 10 derece seperasyon yapılır.
Denizcilik kuralları ve teknolojisi görebildiğim kadarı ile hem çağın hemde havacılığın milyar kere gerisinde kalmıştır.
Denizciliğin eğitimi , seyrü sefer kuralları, seyir teknolojileri çok ama çok geride....
-
Arıza defteri yaptım bir tane.
Havacılıkta vardır her ekip uçaktan inerken sorumlu olduğu kısmın varsa arızasını yazar.(Hem Kabin hem Kokpit ekipleri yazar)
Önemli önemsiz tüm arızalar yazılır.Bazı arızalar için ayrı prosedürler mevcut ama illa hepsi yazılır.
Arıza yapılır , yine arıza defterine kimin yaptığı ve iş emri dosya nr. yazılır.
Aslında havacılık tüm ana kurallarını Denizcilikten almasına rağmen , Denizciliği milyar kere her alanda geçmiştir.
En basit örnek Uçağa bindiğinizde dikkat edin sancak seyir ışığı Yeşil ,iskele tarafı kırmızıdır.
Trafikte TCAS (bizim ais ) de seperation kuralları aynıdır sancağa 10 derece seperasyon yapılır.
Denizcilik kuralları ve teknolojisi görebildiğim kadarı ile hem çağın hemde havacılığın milyar kere gerisinde kalmıştır.
Denizciliğin eğitimi , seyrü sefer kuralları, seyir teknolojileri çok ama çok geride....
Havacılığın kuralları "kanla" yazılmıştır derler.
Denizde henüz o kadar kan dökülmemiştir de ondan
-
Arıza defteri yaptım bir tane.
Havacılıkta vardır her ekip uçaktan inerken sorumlu olduğu kısmın varsa arızasını yazar.(Hem Kabin hem Kokpit ekipleri yazar)
Önemli önemsiz tüm arızalar yazılır.Bazı arızalar için ayrı prosedürler mevcut ama illa hepsi yazılır.
Arıza yapılır , yine arıza defterine kimin yaptığı ve iş emri dosya nr. yazılır.
Aslında havacılık tüm ana kurallarını Denizcilikten almasına rağmen , Denizciliği milyar kere her alanda geçmiştir.
En basit örnek Uçağa bindiğinizde dikkat edin sancak seyir ışığı Yeşil ,iskele tarafı kırmızıdır.
Trafikte TCAS (bizim ais ) de seperation kuralları aynıdır sancağa 10 derece seperasyon yapılır.
Denizcilik kuralları ve teknolojisi görebildiğim kadarı ile hem çağın hemde havacılığın milyar kere gerisinde kalmıştır.
Denizciliğin eğitimi , seyrü sefer kuralları, seyir teknolojileri çok ama çok geride....
Havacılığın kuralları "kanla" yazılmıştır derler.
Denizde henüz o kadar kan dökülmemiştir de ondan
Aslında Kayıplar önde tutulur ise tarih boyunca denizciliğin kayıpları havacılıkla mukayese edilemez.
Ama genel olarak denizcilik diğer disiplinlere göre her bakımdan layy lay lom.
Hele iş Amatör denizciliğe geldi mi çok daha beter.
Eğitiminden başlayarak hiç bir standart yok...
Telsizde Şarkı Türkü den tutun , seyrü sefer kuralları bile net değil....
Saldım çayıra mevlam kayıra şeklinde her şey
Keza teknoloji kullanma ve uygulama konuları öyle.
Kurallar asla yeni çağa uydurulmamış halde....
Şimdi kıyamet kopar ama stobe kullanımı bile eleştiriliyor eski denizciler tarafından , ben kurralara ısrarla uymamanın kişilik ve tavır problemi olduğuna inandığımdan kullanmıyorum ve eleştirileri anlayabiliyorum ancak denizde çok işe yarayacak olan bir ışık sistemidir. Bugün kural değişse (aslında kullanılamaz denmiyor ) Derhal alır ve kullanırım herkesede tavsiye ederim.
Kesin ispatlanmıştır ve tüm havacılık unsurları kendini belli etmek için kullanır.
En basiti Gece karaya yakın olduğunuzda veya kıyı seyri yaparken sahildeki ışık karmaşasından sizi derhal ayırır.
Karada Strobe kullanılmaz çünkü....
Denizci çakar lamba kullanmaz diye dünya kadar yazı okudum......
sebeb diye sorduğunuzda
net cevabını hiç alamadım
kullanmaz işte....
Eskiden çakar mı vardı .....
Ona bakarsan Viking liler silyon lambasımı kullanıyor du diye sormak hep içimden geldi de sormadım...
Aslında bu konuda yazacak çok şey var....
-
Çok basit bir yanıtı var söylediklerinin Oktaycim. Cakar gözümü alır ve seni tanımlamaz. Ya herkes çakar kullanacak ya da düz lamba. Ikincisi hava tam doğaya meydan okumaktır deniz ise doğaya uyumdur.
-
hava tam doğaya meydan okumaktır deniz ise doğaya uyumdur.
Bu söz bence kesin markof nikofa aittir. ;D
-
Çakar niye kullanılmaz hakkında sanırım gayet açık ve gerek tüzük gerek diğer şartları anlatan bir yazı.
Sorunuza cevap olacaktır.
http://tayfuntimocin.blogspot.com.tr/2017/11/yelkenli-tekne-ve-motoryat-cakarla.html
-
Tayfun beye ve fikirlerine saygılıyım.
Ama; okuduklarımda çakar ile yasalarca kullanılmaz denilmediği sonucuna vardım.
Çakarı şunlar şunlar takar denilen yerlerde hızlarından ötürü çakar takma zorunlulukları olduğu sonucuna vardım.
Gelelim şimdi benim kişisel yorumuma;söz konusu yasalar çıkarıldıkları tarih itibari ile çakar ışığın sistem olarak oldukça pahalı ve belki de komplike olduğu zamanlarda yazıldıklarından ve de asgari olması gerekli ekipmanları içerdiklerinden sadece yüksek hızlı araçlara mecbur tutulmuş olamaz mı?
Şu an çakar lambalar çok ucuz ve insanın teknesinin görülmesini istemesi çok mu denizciliğe mugayyir bir durum tezahür ettiriyor. ;D
Bir koyda gökyüzünü seyrederken yüzünüzü başka tarafa döndürünce çakarı görmezsiniz. ???
Ama magandanın sonuna kadar açtığı müziği kulağınızı nereye döndürürseniz döndürün duyarsınız. :-\
Hastayım bir de şu ''eski denizciler'' lafına.Ne kadar eski, Nuh kaptanın son zamanlarına yetişsem de kendisi ile tanışamamış biri olarak vikingler yeni denizci mi sayılmalı? ;)
Oktay kaptanım eski tekne görmedim demişsiniz, Ümit Sarp ile çocukluk arkadaşı olup da eski tekne görmedim derken Ümit'in tekne akla gelir de üzülür diye mi böyle yazdınız anlayamadım. :P
Bu arada yolunuz Teos'a düşerse buyurun size 40 yaşında bir çıtırı tanıştırayım. :D
-
Ben Tayfun beyin bu yazısını okudum.
Stobe 'nin görünürlüğü ve dikkat çekmesi diğer tüm ışıklardan kat be kat fazladır.
Bence koyda normal şartlarda gereksiz ve rahatsız edici olabilir ancak sis , pus olursa direk üstündeki demir feneri yetersiz kalır. Doğru ve kaliteli strobe çok faydalı olur.
Ama seyir sırasında ve özelikle gece seyirinde Kıyıdaki (Karadaki) ışıklardan tekneleri ayıracak tek yöntem budur demekteyim.
Bu imkan var iken bunun kullandırılmaması teknolojik eksikliktir.
Çağın gerisinde kalmak kuralları günceleyememektir.
Ben çok iyi hatırlıyorum 18-25 yaşlarında farlarım açık diye çok ceza yemişliğim var bizim Kadıköyde ...
Ne oldu sonra Gündüz gece farlar açık
Neden mesela her türlü deniz aracı seyire başladığı anda seyir fenerlerini yakmaz artı baş tarafa bir parlık ışık koymaz denizin üzerinde görünübilirliği artırır.
Okuduğum duyduğum dinlediğim Her denizde, her havada collision sıklıkla olmakta
Sene 2018 olmuş hala AİS lazım mı değil mi
Radar lazım mı değil mi tartışması yapılıyor .
Hala internetten hava durumuna bakılıyor , hepsi ayrı telden hava durumu halbuki havacılıkta metroloji bilgisayarları kullanılmakta adam her oturduğu yerden Bulut Tabanını,Bulut tavanını, türbalans alanlarını görmekte yaklaşan fırtınayı iki saat evvelden monitör etmekte....
Telsiz kullanımı ayrı bir komedi ya telsiz var sadece marinaya gittim geldim ...
palamar gelsin palamar gitsin .....
Denizde hiçbir noktada Common point yok...
Çizilmiş onaylanmış rota yok .
Olsa herkes için rahatlık kolaylık ......
(Common point daha evvel belirlenmiş işaretlenmiş noktalarda rapor zorunluluğudur. )
-
Ama; okuduklarımda çakar ile yasalarca kullanılmaz denilmediği sonucuna vardım.
Çakarı şunlar şunlar takar denilen yerlerde hızlarından ötürü çakar takma zorunlulukları olduğu sonucuna vardım.
Dedecim,
şu araclar kullanır dedikten sonra şunlar kullanamaz diye yazacak halleri yok. Kullanan belli, diğerleri hariç işte.
Ayrıca diyelim ki, yasalar çıktıktan sonra herşey değişti. Peki yasa değişti mi...Hayır. Yani beğenilse de beğenilmese de tüzük bunu söylüyor.
İyi de söylüyor bence, bir koyda, fazladan yakılan her ışık fazladan her ses, insanda sadece nefret uyandırıyor.
Ha, bir de şu yelkenci camiası gerçekten çok kibar. Birazcık kibarlıktan ödün verseler bir çok sorun ortadan kalkacak aslında. ;D
-
Tayfun beye ve fikirlerine saygılıyım.
Ama; okuduklarımda çakar ile yasalarca kullanılmaz denilmediği sonucuna vardım.
Çakarı şunlar şunlar takar denilen yerlerde hızlarından ötürü çakar takma zorunlulukları olduğu sonucuna vardım.
Gelelim şimdi benim kişisel yorumuma;söz konusu yasalar çıkarıldıkları tarih itibari ile çakar ışığın sistem olarak oldukça pahalı ve belki de komplike olduğu zamanlarda yazıldıklarından ve de asgari olması gerekli ekipmanları içerdiklerinden sadece yüksek hızlı araçlara mecbur tutulmuş olamaz mı?
Şu an çakar lambalar çok ucuz ve insanın teknesinin görülmesini istemesi çok mu denizciliğe mugayyir bir durum tezahür ettiriyor. ;D
Bir koyda gökyüzünü seyrederken yüzünüzü başka tarafa döndürünce çakarı görmezsiniz. ???
Ama magandanın sonuna kadar açtığı müziği kulağınızı nereye döndürürseniz döndürün duyarsınız. :-\
Hastayım bir de şu ''eski denizciler'' lafına.Ne kadar eski, Nuh kaptanın son zamanlarına yetişsem de kendisi ile tanışamamış biri olarak vikingler yeni denizci mi sayılmalı? ;)
Oktay kaptanım eski tekne görmedim demişsiniz, Ümit Sarp ile çocukluk arkadaşı olup da eski tekne görmedim derken Ümit'in tekne akla gelir de üzülür diye mi böyle yazdınız anlayamadım. :P
Bu arada yolunuz Teos'a düşerse buyurun size 40 yaşında bir çıtırı tanıştırayım. :D
Utku Reisim
Çok isterim çok memnun olurum davetiniz için teşekür ederim .
Ümit Sarp benim 10 yaşından beri arkadaşımdır ama 18 yaşından beri ilk defa Ali Baha'nın yanında geçen Pazar günü gördüm.
Hayatta çok değer verdiğim can arkadaşımdır.
Ama teknesini görmedim onlar bizim oraya geldi bende ilk fırsatta Köyceğize Ümitin yanına gideceğim.
-
Bir de motorla seyir yaparken silyon feneri ile beraber direk üzerindeki demirleme fenerini de yakan çok...
Bu da görünürlükten çok kafa karışıklığı yaratıyor.
Görünür olalım, şu ışığı da yakalım derken asıl kazaya davetiye çıkarılabilir.
Görünür olacağız deyip 150 metre uzunluğundaki gemilerde her 10 metreye bir bordasına ışık takarsa ne yapacağız?
Koy içine gece giren kaptan da bir zahmet 2-3 mil yol ile ilerlesin, teknede hiç ışık olmasa da karartısı en az 50 metreden görülüyor...
-
Ama; okuduklarımda çakar ile yasalarca kullanılmaz denilmediği sonucuna vardım.
Çakarı şunlar şunlar takar denilen yerlerde hızlarından ötürü çakar takma zorunlulukları olduğu sonucuna vardım.
Dedecim,
şu araclar kullanır dedikten sonra şunlar kullanamaz diye yazacak halleri yok. Kullanan belli, diğerleri hariç işte.
Ayrıca diyelim ki, yasalar çıktıktan sonra herşey değişti. Peki yasa değişti mi...Hayır. Yani beğenilse de beğenilmese de tüzük bunu söylüyor.
İyi de söylüyor bence, bir koyda, fazladan yakılan her ışık fazladan her ses, insanda sadece nefret uyandırıyor.
Ha, bir de şu yelkenci camiası gerçekten çok kibar. Birazcık kibarlıktan ödün verseler bir çok sorun ortadan kalkacak aslında. ;D
Tan kaptanım maalesef yasalarda kullanılması sakıncalı olan cihaz ve benzerleri kullanılamaz diye yazılıyor.Zaman zaman kanunlarada ekler ve güncellemeler de yapılıyor diye biliyorum. :-\
Kibarlık konusunu anlayamadım ama altında bir hinlik olduğunu düşünüyorum. :o
-
Tüm havacılıkta 40 yıldan fazladır Strobe kullanılr nerede ise bulut içinde bile kendini belli eder.
Boinglerde Sancaktaki önce İskeledeki iskeledeki 1 saniye sonra çakar. Airbus ta ikisi aynı anda çakar, Bazı teyyarelede ikisi çift çakar bazısında sancaktaki çift iskeledeki tek çakar.
Uzaktan bakan adam neyin geldiğini anlar.....
Denizdeki Seyirde collision riskini azaltır....
hayat kurtarır ....
Gece seyirinde tüm amerikan tekneleri kullanır....
Tayfun Timuçin hocanın her çıkan kitabını okuyor ve saygı duyuyorum ancak her konuda olduğu gibi yüzlerce yıllık ananeler,töreler adetler insan hayatı söz konusu olduğunda güncellenmeli ve bu işlerde otorite sayılanlarda bu ilerlemenin öncüsü olmalıdır.....
eski (statüko yu ) olanı savunmak ,olanı korumak kolay yenilikçi olmak zordur...
eski üzerinden bin yazı yazabilirsiniz ama sadece bilinenleri tekrar etmiş olursunuz ama bir tane yenilikçi yazı yazarsınız bin sene insanlar faydasını görür (amanınnn lafa bak)
offf amma çenem düştü dünden beri
herkesten özür dilerim
1 2 3 TIPPP
-
Tayfun beye ve fikirlerine saygılıyım.
Ama; okuduklarımda çakar ile yasalarca kullanılmaz denilmediği sonucuna vardım.
Çakarı şunlar şunlar takar denilen yerlerde hızlarından ötürü çakar takma zorunlulukları olduğu sonucuna vardım.
Gelelim şimdi benim kişisel yorumuma;söz konusu yasalar çıkarıldıkları tarih itibari ile çakar ışığın sistem olarak oldukça pahalı ve belki de komplike olduğu zamanlarda yazıldıklarından ve de asgari olması gerekli ekipmanları içerdiklerinden sadece yüksek hızlı araçlara mecbur tutulmuş olamaz mı?
Şu an çakar lambalar çok ucuz ve insanın teknesinin görülmesini istemesi çok mu denizciliğe mugayyir bir durum tezahür ettiriyor. ;D
Bir koyda gökyüzünü seyrederken yüzünüzü başka tarafa döndürünce çakarı görmezsiniz. ???
Ama magandanın sonuna kadar açtığı müziği kulağınızı nereye döndürürseniz döndürün duyarsınız. :-\
Hastayım bir de şu ''eski denizciler'' lafına.Ne kadar eski, Nuh kaptanın son zamanlarına yetişsem de kendisi ile tanışamamış biri olarak vikingler yeni denizci mi sayılmalı? ;)
Oktay kaptanım eski tekne görmedim demişsiniz, Ümit Sarp ile çocukluk arkadaşı olup da eski tekne görmedim derken Ümit'in tekne akla gelir de üzülür diye mi böyle yazdınız anlayamadım. :P
Bu arada yolunuz Teos'a düşerse buyurun size 40 yaşında bir çıtırı tanıştırayım. :D
Utku Reisim
Çok isterim çok memnun olurum davetiniz için teşekür ederim .
Ümit Sarp benim 10 yaşından beri arkadaşımdır ama 18 yaşından beri ilk defa Ali Baha'nın yanında geçen Pazar günü gördüm.
Hayatta çok değer verdiğim can arkadaşımdır.
Ama teknesini görmedim onlar bizim oraya geldi bende ilk fırsatta Köyceğize Ümitin yanına gideceğim.
Ümit kaptanımın yanılmıyorsam benim kızdan biraz daha genç çok güzel bir Jeannau'su var.
Yine yanılmıyorsam salması da katlanır idi ve de neden Köyceğiz gölüne,evinin önüne koymaz?
Sevgilerimi ve özlemlerimi iletin lütfen. ;)
-
Tayfun beye ve fikirlerine saygılıyım.
Ama; okuduklarımda çakar ile yasalarca kullanılmaz denilmediği sonucuna vardım.
Çakarı şunlar şunlar takar denilen yerlerde hızlarından ötürü çakar takma zorunlulukları olduğu sonucuna vardım.
Gelelim şimdi benim kişisel yorumuma;söz konusu yasalar çıkarıldıkları tarih itibari ile çakar ışığın sistem olarak oldukça pahalı ve belki de komplike olduğu zamanlarda yazıldıklarından ve de asgari olması gerekli ekipmanları içerdiklerinden sadece yüksek hızlı araçlara mecbur tutulmuş olamaz mı?
Şu an çakar lambalar çok ucuz ve insanın teknesinin görülmesini istemesi çok mu denizciliğe mugayyir bir durum tezahür ettiriyor. ;D
Bir koyda gökyüzünü seyrederken yüzünüzü başka tarafa döndürünce çakarı görmezsiniz. ???
Ama magandanın sonuna kadar açtığı müziği kulağınızı nereye döndürürseniz döndürün duyarsınız. :-\
Hastayım bir de şu ''eski denizciler'' lafına.Ne kadar eski, Nuh kaptanın son zamanlarına yetişsem de kendisi ile tanışamamış biri olarak vikingler yeni denizci mi sayılmalı? ;)
Oktay kaptanım eski tekne görmedim demişsiniz, Ümit Sarp ile çocukluk arkadaşı olup da eski tekne görmedim derken Ümit'in tekne akla gelir de üzülür diye mi böyle yazdınız anlayamadım. :P
Bu arada yolunuz Teos'a düşerse buyurun size 40 yaşında bir çıtırı tanıştırayım. :D
Utku Reisim
Çok isterim çok memnun olurum davetiniz için teşekür ederim .
Ümit Sarp benim 10 yaşından beri arkadaşımdır ama 18 yaşından beri ilk defa Ali Baha'nın yanında geçen Pazar günü gördüm.
Hayatta çok değer verdiğim can arkadaşımdır.
Ama teknesini görmedim onlar bizim oraya geldi bende ilk fırsatta Köyceğize Ümitin yanına gideceğim.
Ümit kaptanımın yanılmıyorsam benim kızdan biraz daha genç çok güzel bir Jeannau'su var.
Yine yanılmıyorsam salması da katlanır idi ve de neden Köyceğiz gölüne,evinin önüne koymaz?
Sevgilerimi ve özlemlerimi iletin lütfen. ;)
Başüstüne
Biliyorsunuz O Deniz Albayı :))
(emekli)
Çok komiktir ...
Biz bir araya geldiğimizde gülmekten konuşmayız ...
-
Doğrusu, çakar kullanmanın yenilikçilik olduğunu düşünmüyorum.
Özellikle koylarda haddinden fazla rahatsızlık veriyor.
Hava trafiği açısından anlayabiliyorum lakin deniz için kesinlikle gereksiz olduğunu düşünüyorum.
Genel kanının ne olduğunu basit bir anketle öğrenebiliriz aslında. 8) ;D
Dedecim, kibarlıktan kastım şu ;
Birisi ile konuşuyorsunuz, koyda fazla sesle açılan müzikten çok rahatsız olmuş, her yerde anlatıyor. Peki ne yaptın diyorsunuz, sesten uyuyamadım diyor. ;D Rahatsızlığını siz ve oradaki tekneler belli etmek için ne yaptınız diyorsunuz, söylendik havuzlukta diyor.
İskeleye bağlanır, garip bir görevlinin gereksiz tavırlarıyla karşılaşır, fazla para istenir, su vardır vermez vs. Her yerde anlatır, ne yaptın denilince, uzaklaştım der, ekler, salak diye de bağırdım. ;D
Bunun gibi bir çok örnek var.
Teknecilerle uğraşan herkes öğrenmiş, bunlar kibar adamlar, zarar gelmez, en fazla kibarca trip atar.
Demem o ki, bazı şeyler var, sadece başımıza bu kibarlıktan geliyor. Kimse hakkını aramıyor ve hak, bazen hak edene kaba kuvvetle anlatılır.
-
TAN REİSİM,
Anket sonucu zaten belli kesinlikle Kullanılmasın çıkar ,belki tek ben bile kullanılmalı diyebilirm amacım bir iddiaya körü körüne bağlanıp laf yetiştirmek değil zaten anlamışsınızdır, ama şöyle yapsak daha doğru olmaz mı.
İstanbulda teknesi olan arkadaşlarımızdan rica etsek..
Çok yoğun sis olduğunda bir tekne normal ışıklarını yaksa, hemen yanındaki tekneyede benim vereceğim stobe yi taksak.
Bir botla açılarak hangisinin yoğun siste görünürlüğüne baksak...
100 m
200 m
300 m
400 m
500 m
Her ikisine de baksak acaba hangisi kaç metreden görünüyor diye....
Emin olun bu sonuçlarıda burda açıklasak herkes bir storobe edinir :) :)
Anket sonucuda değişir :)))
Koyda kullanılmasının rahatsız edeceği fikrine katılırım , ama Utku reisin Müzik konusundaki fikrine daha çok katılırım...
Gezi teknelerinin gece Çin Pavyonu( pavyon değil başka bir şey ama söylenmez ) gibi Işıklandırılmasından
Teknelerin altının led ışıklarla aydınlatılmasından da rahatsız oluyorum ben.
Bir de bu yelkensiz teknelerinin Jenaratöründen ve Havuzluktaki koca ekranlı TV setlerinden bıkmış durumdayım
bunların yanında eğer güvenlik amacı ile kullanılıyor ise Stobe çok cılız kalıyor...
-
Neden olmasın elbette yapılabilir.
Sis için sesli uyarı işaretleri ve belirlenmiş sayıları var tabii onları ayrı değerlendirmek lazım.
Yoğun sis şartlarını bir sezonda kaç defa yaşandığını belirlemek lazım.
Yoğun siste kullanılacaksa, neden sadece yğou sis ortamında kullanılsa iyi olur yerine sürekli kullnılmak isteniyor belirlemek lazım, açık havada niye kullanılmak isteniyor onu da belirlemek lazım, örneğin gece bir Ege koyunda video'ya almak lazım, görünürlük için gerçekten gerekli mi diye belirlemek lazım, bir de çakarlı teknelerin ne kadar göz alıp kafa karıştırdığınıda belirlemek lazım.
;D ;D ;D
Elbette, bir çok deney yapılabilir. En azından gerçekten ihtiyaç var mıdır yok mudur, kamuoyu oluşturulur ve sonuca gidilebilinir.
Ama biliyorum ki ne kadar mantıklı sonuçlar çıkarsa çıksın aksini iddaa edecek ve hatta "özgürlüğüme karışılıyor" diyenlerde çıkacaktır.
-
Denizde cakarlarin kullanilmasinin sakincasi acaba samandiralar ile karistirmamak icin olabilir mi?
-
Son paragrafınızla ilgili, hem fikir olmakla beraber, denizde çoğalmanın doğal sonuçlarından biri olarak görüyorum. Deniz kültürünün tanımını daha yapamamızdan kaynaklanıyor diye düşünüyorum.
-
Son paragrafınızla ilgili, hem fikir olmakla beraber, denizde çoğalmanın doğal sonuçlarından biri olarak görüyorum. Deniz kültürünün tanımını daha yapamamızdan kaynaklanıyor diye düşünüyorum.
Tan kaptanım, beni maruz görün ama hani ''hastayım şu cümlelere'' topiği benzeri bir durum oluştu birden ;D
Ne demek denizlerde çoğalmak,bizlerde tek hücreli canlılarmıyız ki denizlerde çoğalıyoruz?
Siz ki rakamlarla ve kaynaklarla yazmayı çok seven bir arkadaşımızsınız.
Türkiye Fransa ile karşılaştırılırsa denizlerde son 10 yılda ne kadar çoğalmış acaba.
Şu hepimizin dilinden düşmeyen (başta ben) dalavre olayı olmasa tekne sayısını şu an ne olurdu acaba. :(
Buraya kadar geldik ise yine bozuk saatin bile günde iki kez doğruyu göstermesi sayesinde geldik.
Yazılarım sana değil bilesin,coştum bu akşam.Sana söylüyorum misali yazdım. ;)
Seni tanıtım yazından ötürü çok seven dede.
-
Bu söz bence kesin markof nikofa aittir. ;D
O da güzel bir kardeşimizdir.
-
;D ;D ;D
Dedecim,
Malum daha önce bu konuyu açar gibi olduk ama açamadık bir türlü.
Denizlerde çoğalmak kibarca bir söylem işte. Slogan gibi ama aksini düşünen kişi sayısı az değil.
Açıkcası, her önüne gelen, her tekne alabilecek güce kavuşan, denizden anlamayan, denizcilikten anlamayan, sırf parası ve kendilerince statü merakında olan insanların teşvik edilip edilmemesi diyebiliriz sanırım. Enazından bir parçasının tanımı bu olabilir.
Nicelik mi nitelik mi sorusunun cevabını bulmak gerekiyor yani.
-
Bu söz bence kesin markof nikofa aittir. ;D
O da güzel bir kardeşimizdir.
;D ;D hala gülüyorum.Çok sevdiğimiz bir doktor abimizi hatırlattı ;D ;D
-
Denizlerde çoğalmak kibarca bir söylem işte. Slogan gibi ama aksini düşünen kişi sayısı az değil.
Açıkcası, her önüne gelen, her tekne alabilecek güce kavuşan, denizden anlamayan, denizcilikten anlamayan, sırf parası ve kendilerince statü merakında olan insanların teşvik edilip edilmemesi diyebiliriz sanırım. Enazından bir parçasının tanımı bu olabilir.
Nicelik mi nitelik mi sorusunun cevabını bulmak gerekiyor yani.
Çok güzel konu.. Çok değerli bilgiler, fikirler var.
Ama sanırım dönüp dolaşıp aşamadığımız bazı sorunlar var onlara geliyoruz.
Bunların başında da "denizle ilişki"nin mahiyeti geliyor. Para elbette önemli ama mümkün olduğunca "paradan azade" düşünmeye çalışmak en iyisi..
Misal ben, yelkenli olmayan ve 1 metre 1,5 metre dalga bırakarak boğaz ve koyları "şenlendiren" yurttaşlarımızı amatör denizci sayamıyorum. (Görüldüğü gibi pek "paradan azade" de olunamıyor)
İkincisi siz tekne aldınız diye "beni gezdir" diyen, denizle ilişkisi yaygın tatil anlayışı ile sınırlı dostlarımı da "amatör denizci" sayamıyorum. Hele küçük kayıkta rüzgar altındaki tarafta kaldığında ona "bu tarafa geç" dediğinizde, böyle iyi ben rahatım" cevabı veren dostlarımı denize atasım geliyor.
"Bence de eski tekneler" diyeceğim ama geçen zamandaki özellikle iç mekan mimarisi nedeniyle diyemiyorum..
Bir şeyi diyebiliyorum. Hem amatör denizci hem motoryat olmuyor (istisnalar kaideyi bozmaz). Amatör denizciliğin alfabesi yelken kürek.. Bir yazı yazacaksanız o "alfabe"nin harfleri ile yazacaksınız. "İş teknesi" genelde dar bir tanımda kullanılıyor. Daha çok buhar ve erken dizel devrinde kıyı ile gemi arasında iş yapan veya balıkçı tekneleri.. Bu zamanda "iş teknesi" daha geniş kapsamlı bir tanımı hak ediyor.. İster deniz taksi, ister ring motoru, ister "angara'nın bağları" eşliğinde tur teknesi isterseniz başka iş.. Sonuçta "iş" yapılan, iş yapılmaya aracılık etme işlevi olan tekneler.. Az biraz "tenezzüh" içermesine takılmamamk gerekiyor.
Niceliğin niteliğe katkısı, niteliğin niceliği dönüştürmesi süreklilik arz eden bir süreç.. Arada bir "Oooopppssssss!" iye gelir diye düşünüyorum.
Bu tema da zaman zaman "Oppssss!" içeriyor.
Güzel konu..
"Yelken kürek"i unutmadan, yelken kürekten vaz geçmeden, ama yelken kürekle de sınırlanmadan yol almak gerekiyor.
Sağlam bir duruş olursa, banknot yüzdürenler de kısa zamanda kendilerine uygun hobi bulacaklardır..
"Eski", "yeni"den ziyade amatör ile deniz arasında ilişki kuracak, belki yelken kürek bir kayık, belki dıştan-içten takma motorlu yelkenli 15-17-19-22 feet "mini cruiser", belki biraz daha hallice, akdeniz çanağını dolaşacaksanız biraz daha farklı, dünyayı dolaşacaksanız uygun donanımlı bir tekne..
Denizde çoğalalım.. Denizde güzel güzel çoğalalım..
-
Denizlerde çoğalmak kibarca bir söylem işte. Slogan gibi ama aksini düşünen kişi sayısı az değil.
Açıkcası, her önüne gelen, her tekne alabilecek güce kavuşan, denizden anlamayan, denizcilikten anlamayan, sırf parası ve kendilerince statü merakında olan insanların teşvik edilip edilmemesi diyebiliriz sanırım. Enazından bir parçasının tanımı bu olabilir.
Nicelik mi nitelik mi sorusunun cevabını bulmak gerekiyor yani.
Tan kaptanım ;)
Hani '' hastayım şu cümlelere'' başlığı var ya,aklıma denizlerde çoğalma deyince amipler geliyor gerçekten.Bir de deniz içinde,hele derin ise böyle bir işin ne şekilde olacağı. ;D
Ama olaya son zamanlarda çok paraya sahip olan kesimin genel profili açısından bakınca keşke çoğalmasak diyorum.Olay tam bir kroyum ama para da bende var durumu. :'(
Bu arada doktorlara da gıcığım anlamı çıkmasın sakın.Tam tersi denizlerde tanıdığım en kültürlü ve düzgün denizciler.Yoğun çalışma hayatının onları mororsiklet ve deniz gibi özgür hissedebilecekleri ortamlara yönelmelerini kültürlerinin doğal bir sonucu olduğunu düşünüyorum.
Sana ve tüm doktor arkadaşlarıma sevgilerimi yolluyorum. :)
-
Dostlar, motoryatçılara da çok yüklenmeyin...
Ne olacağımız belli değil : - ya da aslında belli - : gençleşmiyoruz, yaşlanıyoruz. Bir gün yelkenli tekne zor gelmeye başlayacak ( isim vermiyeyim, aramızda henüz 50'sinde olup, olum bana şöyle ağır giden, ekonomik, rahat motoryat tasarımı bulsana ! diyenler de var ). :D
Kendi (yelkenli) teknesini kendi yapan dünya gezgini rahmetli Eralp Akkoyunlu Yosun'u Tokol'lara devrettikten sonra kendine yaşamak için bir çelik motoryat yapmıştı. Almanyanın hem gezileriyle, hem özel yapım yelkenli teknelerinin klas ve güzelliği ile meşhur yaşlı bir denizci çıfti o tekneyi satıp bir motoryat alıp Ispanyaya koydular ve şimdi Alman yatçılık dergilerinde onların motoryat gezileri anlatılıyor.
Motoryatıyla Egede ve Yunan adalarında gezen bir arkadaşım var : " - Yahu bu yelkenli sahiplerin bizden nefreti yanaştığımız her yerde gözlerinden okunuyor ? " dedi bana geçenlerde, utandım, cevap da veremedim.
Ortak uğraş ve hobi ve yaşamın paylaşıldığı her alanda ; apartman sakinleri, trafikteki sürücüler gibi amatör denizciler arasında da iyisi ve kötüsü var...
Yıllar evvel son katıldığım rallide bir yelken kulübünün önüne 15-16 tekne sırayla yanaşırken botla teknelere yardım eden yelken eğitmeni hoca bizim halatımızı alıp , karaya bağlamaya giderken ( en geç her iki senede bir değiştirdikleri ) bizden sonra yanaşıp, yeni teknelerinin ön güvertesinden cazgır cazgır : " Onların halatını bırak, önce bizimkini al ! " diye çemkiren , uluslar arası bir şirketin bilmem ne direktörü olan bir kadın denizci gördüm ben. Çocukta ilk şaşkınlıkla bizim halatı tam bırakacakken kendini toparlayıp : " Hanım, hanım ben palamar değilim, yelken hocasıyım ! " dediydi buna. Kocası da başka bir limanda 5-6 reis birlikte bir balıkçı tezgahının önüne birlikte gidip balık bakarken, tezgahtaki tüm balıkları ( zaten 10- 12 tane balık vardı...) kapattıydı... Oha ulan ! diyemediğimizden 2 kişi o kadar balığı ne yapacaksınız diyebilmiştik. Enayi ucuza veriyor, hepsini teknede dondurur, evde yeriz dediydi. Biz geri kalan reisler boş tezgaha bakakaldıydık.
O tarihten sonra da, çok sevmemize rağmen, bir daha hiç bir ralli organizasyonuna katılmadık.
Yani anladınız siz ; salt yelkenli tekneye binmekle de kadın/adam iyi amatör denizci olmuyor.
-
Hiç tanımadığım bir motoryatçının hoşgörüsü-iyiliği sayesinde halen denizlerdeyim.
-
Ben sabah okudum 3 kere yazdım 3 kere sildim.
Yanlış anlamışımdır veya Tan reis yanlış ifade etmiştir dedim.
Başka konuda Bülent'e yazdım
Açıkcası, her önüne gelen, her tekne alabilecek güce kavuşan, denizden anlamayan, denizcilikten anlamayan, sırf parası ve kendilerince statü merakında olan insanların teşvik edilip edilmemesi diyebiliriz sanırım. Enazından bir parçasının tanımı bu olabilir.
Tanıdığım , Canciğer Arkadaşlarım var .
Onlar hak etmese Ailesi Eşi Çocukları Denizde olmayı hakeder.
Çocukları iyi denizci olsalar bize kazanç olmaz mı ?
Her önüne gelen Keşke Denizci olabilse yüzecek bir şey alabilse , hatta hiç anlamadan Denizcilikten , teknecilikten , denizden ....
Deniz onlara öğretmez mi ? :) :) :)
Aali bu lafını çerçeveleteceğim çok yaşa sen :)
Yani anladınız siz ; salt yelkenli tekneye binmekle de kadın/adam iyi amatör denizci olmuyor.
Selamlar
-
Nesini yanlış anladınız, anlamadım ? ;D
O yazdığım cümleler, her dost meclisinde bu konular konuşulurken sarfedilen cümlelerdir.
Aslında son derece açıktır.
Denizi aslında sevmeyen, sadece parası olduğu için ve bunun bir statü olduğunu düşünen, denizcilikle ilgilenmeyen, öğrenmek istemeyen, bunun sadece teknelerde sabahlara kadar böğüre böğüre şarkı söylerken, herkesin duyduğundan emin olmaya çalışan, saygısız, düşüncesiz, yardımseverlikten uzak, ....diye uzatabiliriz.
Her yerde denizi övmenin, koyların güzelliğinden bahsetmenin ve bir anlamda haketmediği düşünülen bir kalabalığın, denizlere davetkâr olarak çağrılmamasını düşünenlerin az olmadığı bir durumu anlatıyor.
Denizlerde çoğalalım/çoğalmayalım düşüncesinin altndaki görüşlerin bir kısmı bunlar yani.
Elbette, ayrıntıya girmeden, denizler herkesindir, kim ne karışır, beğenmiyorsanız, alın demirinizi bir sonraki koya gidin diyenlerin de az olmadığı gibi.
-
Nesini yanlış anladınız, anlamadım ? ;D
O yazdığım cümleler, her dost meclisinde bu konular konuşulurken sarfedilen cümlelerdir.
Aslında son derece açıktır.
Denizi aslında sevmeyen, sadece parası olduğu için ve bunun bir statü olduğunu düşünen, denizcilikle ilgilenmeyen, öğrenmek istemeyen, bunun sadece teknelerde sabahlara kadar böğüre böğüre şarkı söylerken, herkesin duyduğundan emin olmaya çalışan, saygısız, düşüncesiz, yardımseverlikten uzak, ....diye uzatabiliriz.
Her yerde denizi övmenin, koyların güzelliğinden bahsetmenin ve bir anlamda haketmediği düşünülen bir kalabalığın, denizlere davetkâr olarak çağrılmamasını düşünenlerin az olmadığı bir durumu anlatıyor.
Denizlerde çoğalalım/çoğalmayalım düşüncesinin altndaki görüşlerin bir kısmı bunlar yani.
Elbette, ayrıntıya girmeden, denizler herkesindir, kim ne karışır, beğenmiyorsanız, alın demirinizi bir sonraki koya gidin diyenlerin de az olmadığı gibi.
Şimdi anladım bu hafta ikinci oldu ....
Siz beni affedin ..
Aslında ama sizin genel tarz ve üslübunuzu bildiğimden böyle bir şey söylemeyeceğinizden emin dim. Bu yüzden yanlış anlamışımdır veya Tan reis yanlış ifade etmiştir yazmıştım bir evelki mesajımda
Yazdığınızdan denizi ve denizciliği bilmeyen denizden anlamayan her önüne gelen Tekne almasın anlamı çıkıyor.
Tekrar selemlar :) :)
-
Olurmu öyle şey.
Ben eksik ifade etmişimdir. Bu konunun biraz hasas olmasının bir nedeni de bu aslında. Yazarken çok net ifade edilemiyor ve yanlış anlaşılan yada farklı noktalara giden ifadeler olabiliyor.
-
Olurmu öyle şey.
Ben eksik ifade etmişimdir. Bu konunun biraz hasas olmasının bir nedeni de bu aslında. Yazarken çok net ifade edilemiyor ve yanlış anlaşılan yada farklı noktalara giden ifadeler olabiliyor.
Siz çok yaşayın ....
Evet biraz açıklamaya ihtiyaç duyar gibi olmuş...
Tekrar olacak ama ben ve diğer herkes sizin üslüb ve tarzınızı bildiğinden zaten bunu kast etmediğiniz net bir şekilde anlaşılmıştır.
Ben hertürlü fikri her ortamda ve her dozda dinler ve anlamaya çalışırım,asla kızmam sinirlenmem .
Anlamadığımıda hiç utanmadan anlamadım derim ,yanlış anladı isem kendimi affetirene kadar özür dilerim ...
Bunların hiç birinden utanmam
Sorun yok yani
Selamlar
-
./....
Güzel konu..
"Yelken kürek"i unutmadan, yelken kürekten vaz geçmeden, ama yelken kürekle de sınırlanmadan yol almak gerekiyor.
Sağlam bir duruş olursa, banknot yüzdürenler de kısa zamanda kendilerine uygun hobi bulacaklardır..
"Eski", "yeni"den ziyade amatör ile deniz arasında ilişki kuracak, belki yelken kürek bir kayık, belki dıştan-içten takma motorlu yelkenli 15-17-19-22 feet "mini cruiser", belki biraz daha hallice, akdeniz çanağını dolaşacaksanız biraz daha farklı, dünyayı dolaşacaksanız uygun donanımlı bir tekne..
Denizde çoğalalım.. Denizde güzel güzel çoğalalım..
Recep Bey,
Günümüzde konu "paradan azâde" düşünülemez.Bu çok iyi niyetli bir yaklaşım.
Boyu posu ne olursa olsun bir tekne sahibi olmak (motorlu-yelkenli) sosyal katmanda basamak çıkartan bir statü olarak değerlendirildiği sürece motoryat lehine ve yelken aleyhine ve hep "daha da, daha da büyüğü" istenerek kontrolsüzce çoğalacaktır.
Sizin sözünü ettiğiniz benim yıllarımı verdiğim deniz ve denizcilik kültürünün, disiplininin amentüsü yelken&kürektir iman formülü ne yazıktır ki yerini "param var, büyüğünü alırım"a - "el alem ne der?"e 1990ların başında bıraktı.
" "Eski", "yeni"den ziyade amatör ile deniz arasında ilişki kuracak, belki yelken kürek bir kayık, belki dıştan-içten takma motorlu yelkenli 15-17-19-22 feet "mini cruiser", belki biraz daha hallice, akdeniz çanağını dolaşacaksanız biraz daha farklı, dünyayı dolaşacaksanız uygun donanımlı bir tekne.. " önermemiz ise neredeyse bir "geçmiş çağ" düşüncesi haline geldi.
İçinde bulunduğumuz bir avuç deniz/tekne sever bile tekne edinmek ciddiyete bindiğinde ana akımı izlemeyi yeğliyor. Ahşap tekneye aşık olduklarını söyleyenler satmaya niyetlendiklerinde para etsin diye gidip polyester tekne alıyorlar.
"Sağlam duruş" ancak devletin eğitim politikaları olur. Hep örneğini verdiğim gibi Fransa'da sadece deniz kıyısındaki kentlerde değil, denize uzak, kuzey ve doğudaki dağlık bölgelerde de ilk öğretimden başlayarak deniz kültürü ve denizcilik eğitimleri müfredetın parçası olursa sağlam duruş yeni nesillere imanı aşılayabilir.
O zaman artizanal üretim yeniden canlanır, tarihi mirasın bir anlamı olur, küçük üreticiler para kazanır, insanlar servet ödemeden de daha kolay denize ulaşabilirler, bağlama/koruma sorun olmaktan çıkıp olmazsa olmaz alt yapı oluşur, daha çok sporcumuz dünya arenasında varlık gösterir. Deniz insanları aynı zamanda "dünya vatandaşı"da olduklarının bilincine varırlar vs vs vs...
Şimdilerde havanda su dövdüğümüzü söylemiyorum. Ama yolumuz uzun şartlar çetin.
-
Ya gerçekten yeni uyandım.
Neden bu forumlardaki herkes yelkenli tekne sahibi veya yelkenci, kayıkçı ?
Motoryatçılar nerde? Yelkeni ve küreği olmayan tekneciler, denizci değil mi? Hadi kendileri değil, kaptan ve mürettebat varsa , onlar da mı değil?
beygirleri fazla olanlar denizci olamaz mı ?
Tan Kaan reis onları, onlar da Tan Kaan reisle bir araya gelmek istemiyor gibi.
Sıkıntı yok o zaman. Aali hocamın dediği gibi onlara sallamanın pek anlamı yok.
-
Deniz ile iliskilendirilmedigimiz icin sadece yazilanlari okuyorum. Zaten cok fazla yazmayi beceremiyorum.
-
Kuralların biraz çağ dışı kaldığı konusuna katılıyorum. Örneğin yelkenli teknenin geçiş üstünlüğü vardır. Olmalı mıdır? Bana göre artık olmamalıdır. Yelkenli tekneler artık sadece keyif için kullanılıyor, bazı maceracılar hariç hepsinde motor var. Bazı yarış durumlarını hariç tuttuğumuzda çatışma riski varsa kural yelkenliye yol vereceksin diyor. İyi güzel de bu kural daha yelkenli teknelerin ticari olarak kullanıldığı çağda yazılmış. Sadece keyif için kullandığın bir vasıtada hem de motoru varken ve bir anahtarı çevirip çalıştırmak kadar kolayken, bir kaç yüz metrelik gemiyi manevra yaptırıp, yelkenli diye yol vereceksin. Açıkçası eleştirilebilir bir kural ama kural kuraldır. Değişinceye kadar uymak zorundayız.
-
Deniz ile iliskilendirilmedigimiz icin sadece yazilanlari okuyorum. Zaten cok fazla yazmayi beceremiyorum.
Biladerim senin motor yatın yerli yapım olduğu için seni tenzih ediyoruz. ;)
Şu an adını hatırlayamadım çok güzel bir motor yat var ve amcam flybridgede oturmuş gayet efendi giriş çıkış yapar ve koca teknede yalnızdır.Olay kişiliktir bence, hoyvan dediğimiz bazı oluşumlar yelkenli ile de tam gaz gitmeyi bir hüner sayıyor.Hatta otopilot kullanarak size çarpınca da ''nasıl oldu yaa otopilot yaptı'' diyebilecek kadar da angutlar ;D
Yarın hocanın sunumunda görüşecek miyiz?
-
Kuralların biraz çağ dışı kaldığı konusuna katılıyorum. Örneğin yelkenli teknenin geçiş üstünlüğü vardır. Olmalı mıdır? Bana göre artık olmamalıdır. Yelkenli tekneler artık sadece keyif için kullanılıyor, bazı maceracılar hariç hepsinde motor var. Bazı yarış durumlarını hariç tuttuğumuzda çatışma riski varsa kural yelkenliye yol vereceksin diyor. İyi güzel de bu kural daha yelkenli teknelerin ticari olarak kullanıldığı çağda yazılmış. Sadece keyif için kullandığın bir vasıtada hem de motoru varken ve bir anahtarı çevirip çalıştırmak kadar kolayken, bir kaç yüz metrelik gemiyi manevra yaptırıp, yelkenli diye yol vereceksin. Açıkçası eleştirilebilir bir kural ama kural kuraldır. Değişinceye kadar uymak zorundayız.
Ahmet reis
Denizciliğin çağın çook gerisnde kaldığını ben ilk temasımdan itibaren iddia etmekteyim.
Stotüko hep geleneğe göreneğe örfe adete yaslar sırtını.
Yüzyıllar boyunca süze süze biriktirdiğini şişeleyip mahzene kaldırmış.
Dünyada sigortacılık dahi denizcilik sayesinde icad edilmiştir,Uluslararası ticaretin nerede ise tüm kuralları deyimleri Deniz ticaretinden gelmektedir.
Havacılığın nerede ise tüm baz kuralları deniz kökenlidir.
Sancağı yeşil İskelesi kırmızıdır.
Hal böyle iken Kural bütünlüğü ,teknoloji kullanımı ve seyir güvenliği açısından BENCE diğer bütünün çok gerisindedir.
Bunun sebebinin bence Dünyada çekip çevirici çatı örgüt bulunmayışı veya olanın görevini düzgün yapamıyor , yaptırılmıyor olması...
Örnek olarak Havacılık organizasyonları nerede ise Dünyada tek bir örgüt tarafından yönlendirilir. Hava taşıtlarının Akreditasyonları ,uluslar arası uçuş kuralları ,hava taşıtlarının asgari avionic techizatı nerede ise tek elden yapılır (amerika ve avrupa ayrı ayrı ancak biri diğerininkini geçerli sayar çoğu hallerde)
Örnek olarak Yolcu teyyaresi yaptı iseniz Transponder olacak (bizim AİS). Bu genel Instrument tir.
Zimbabwe havayolunda uçak alırken üreticiye iç hatta uçuyorum bana gerek yok transponder bana koyma diyemez Zimbabwe
(adamların günahını aldık affetsinler)
Denizcilikte hala gereklimi gereksiz mi o konuşuluyor.
Sandal dahil tüm yüzen araçlarda olmalı diyecek buna otorite olmazsa denize açılamazsın bahçene koy çoluk cocuk oynasın diyecek.
Hatta bugünkü AİS bile yetersizdir transponder ile karşılaştırıldığında çünkü transponder squawk kodu girilir.
Normal zamanda ATC den alınır 4 digittir. Bu numara sizi tüm radarlarda tanımlar.
Radar identifikasyonu sağlar.
Bir tehdit ,bir arıza anında cinsine göre önce belirlenmiş kodlar transpondera girilir tüm unsurlar teyyarenin o anki şartlarını monite ederler.
Uçak kaçırılma girişimi.var ve telsiz haberleşme imkanı yok ise tranpondera ilgili kod girersiniz.Tüm unsurlara anında haber verirsiniz.
Buna benzer milyon teknoloji kullanıyor diğer taşıt araçları bizde hala Gemi bizi görürmü görmez mi düdükmü çalsak siste acaba ıslık mı :)
Telsizden Fıkra mı ? Sarkı mı ?
Yol benim mi senin mi ?
-
Konu için "güzel konu" demiştim. Hala da öyle. Ama ne söylesek gidiyor olduğundan değil..
İkincisi eleştiri iyi bir şeydir. Durumu daha iyi kavramamıza ve konu üstünde daha derinlikli düşünmemize katkı sağlar..
Üçüncü olarak forumda mesleği denizcilik olanlar olsa da forumun odaklandığı alan amatör denizciliktir. Denizin kapsayıcılığı gereği su sporu yapan arkadaşlarımız da var. Yaz aylarında Ege adalarını dolaşıp sonbaharda teknesini bir yere bağlayıp yaza kadar uğrayamayan da..
Tema amatör denizcilik de olsa bazı arkadaşlarımız kendilerini "gezi yelkenciliği" gibi bir kategoride değerlendirebiliyor. Bir tür deniz seyyahlığı diyebileceğimiz bu form da amatör denizcilik içinde..
Denizden geçinen, ekmeğini denizden çıkaran arkadaşlarımız da var. Esas denizci onlar. İster uzak yol kaptanı olsun, ister gemi adamı, isterse küçük tekne çalışanı. Bu yanıyla da bir meslek olduğundan elbette kendi içinde çeşitli kategorileri var. En azından ben "deniz", "denizciliğimiz" gibi cümleler kurduğumda genelde amatör denizciliği kast ediyorum. Denizle profesyonelce olmayan bir ilişki bu. Sadun Boro da bahseder "cemiyet hayatının hırslarından" filan.. Bunlardan kaçınan insanlar olduğumuzu var sayıyorum.
Ama toplum hayatına ve ilişkilerine mesafeli durduğumuz iddiası içimizde olsa da bir araya geldiğimizde yine bir toplum oluşturduğumuzu akıldan çıkarmamak gerekiyor. Böyle durumlarda da (yani çoğu zaman) toplumsal kodlarımız bilincinde olmadan devreye giriyor ve yapıyor yapacağını.. :)
Denizcilik çok geniş bir alan. İçinde yüzlerce mesleği, uğraş alanını barındırıyor. Amatör denizcilikse oldukça sınırlı bir etkinlik alanı. Daha çok da bir hobi alanı. Hobi olunca da kişiye göre zamana göre kendi içinde farklılıları olabiliyor. Biri çıkıp, "hadi canım dünyayı dolaşmayandan amatör denizci mi olur?" veya "üç tarafı denizlerle çevrili ülkede tüm kıyı şehirlerini denizden görme iddiası taşımıyorsanız siz nasıl amatör denizcisiniz?" dese ne diyeceksiniz?
Amatör denizcilik denizle bir ilişki kurma şekli. Profesyonellerle farkı bu ilişkide yatıyor. Hobi uğraş olması nedeniyle de ayırabildiğimiz bütçe ve denizle ilgili bagajımızda olan şeyler bizi ve denizle ilişkimizi belirliyor. Çoğu zaman da sınırlıyor. Bunları aramızda tartışıyoruz. Konuşuyoruz.
"Eski Tekne-Yeni tekne / İyi ve daha iyi mi ? İyi ve daha az iyi mi ?" konusu da bu tartışma başlıklarından biri. Yine tartışırken öğreniyoruz. Öğrendiklerimiz ve bagajımızdakileri birleştirip buraya döküyoruz. Bunlar bazen diğerleri ile karışıyor uyum içinde oluyor. Bazen de ayrık otu gibi kalabiliyor.
Geçen yıl yaz başında Facebook'ta "Dalyan boğazından 1-1.5 metre dalga kaldırararak girip çıkanlar amatör denizci mi yoksa başka bir tür mü?" diye yazdığımda kıyamet kopmuştu. Sonrasında o hareketin ciddi azaldığına tanık oldum. Denizler herkesin, herkes bir şekilde denizle ilişki kurabilir. Bu bizimkiyle aynı olması gereken bir şey değil. Ama hem amatör denizcilik diyorsanız hem de yüzen saraylarla denizde dolaşıyorsanız bu başka bir şeydir. Tekneniz de amatör denizci teknesi değil, bildiğiniz "iş teknesi"dir. Oradan şirketinizi yönetirsiniz, çalışanlarınıza talimat verirsiniz, misafirlerinizi ağırlayıp iş bağlantıları kurarsınız vs vs vs..
Yine kıyılarda denize girilecek yer bırakılmadığı için mütevazı teknenize binip bir kaç mil açıkta bir yerde denize girip dönüyorsanız, zaman zaman balığa çıkıyorsanız, bir yerlerde birkaç gece konaklıyorsanız bu elbette profesyonel bir uğraş değil. Amatör denizci olma veya olmama hali kayığın mutlaka yelkenli olmasından ziyade denizle kurulan ilişkinin ruhunda ve mahiyetinde yatıyor.
Denizde kurallara gelince, kimse merak etmesin, yazılı olandan değil de yürürlükte olan kara kurallarından hiç farkı yok. Orada da orman kanunu geçerli maalesef. Ayrıca zaten o kurallar amatör denizciler için değil, profesyonel denizcilerin profesyonelliklerini daha sorunsuz sürdürsünler diye var. O nedenle konmuş kurallar. Suda seyir yapıyorsanız o kurallar bağlayıcıdır. Ama orman kanununu da unutmayın! Orman kanunun mağduru önce amatör denizciler.
İster kapitalizm deyin, ister modern uygarlık deyin, adını ne koyarsanız koyun genel olarak doğayla ilişkimizdeki çarpıklık denizlerde de görülüyor. Tahribat sadece kara alanlarda değil, denizde de en azından o kadar var. Belki daha fazlası.
Denizi sevmek, denizde olmak, denizle ilişkili olarak yaşamak bir seçim. Benzer şey küçük bir toprak parçasından çeşitli sebzeler, meyveler yetiştirmek için de düşünülebilir. Toprağı sevmek, ona bakmak, onu avuçlamak, onunla uğraşmak da insanı mutlu edebilir. Biz burada denizi sevenler olarak bulunuyoruz. Sohbet ve tartışma konularımız da bununla alakalı.
Denizde bulunmanın mümkün aracı da tekneler. Amatörlüğü yitirmeden, piyasaların profesyonel baskılarını bertaraf ederek, moda akımlara çok da aldırmadan denizle ilişkimizi sürdürebiliyor muyuz? Ya da ne kadar sürdürebiliyoruz? Soru bu.
Eskisine yenisine aldırmadan, başkalarının ve kendimizin can güvenliğini tehlikeye atmadan içinde zaman geçirebildiğimiz, mutlu olduğumuz tekne en doğru tekne.
Deniz bilgimiz arttıkça da denize ilgimizin ufuk genişlemesi göstermesi işin doğası..
Selametle...
-
Çok içten ve çok güzel yazı olmuş çok yaşayın
Teşekkürler
-
:-[ :-[ :-[ :-[
Oktay reisim ben teşekkür ederim.
Siz sağolun..
-
Amatörler açısından yelkenli-motoryat sahipliğinin parayla pek ilgisi yok artık.
1,5milyon yuroluk yelkenliyle gezen var. Hızı dışında motoryattan farkı yok.
Fark, "sahip olma amacı" ndan kaynaklanıyor.
öZgür (tapatalk)
-
Tan Kaan reis onları, onlar da Tan Kaan reisle bir araya gelmek istemiyor gibi.
Bu izlenime nereden kapıldınız anlamadım ? Bir yerde bu anlama gelecek bir şey mi yazmışım ?
-
Nesini yanlış anladınız, anlamadım ? ;D
O yazdığım cümleler, her dost meclisinde bu konular konuşulurken sarfedilen cümlelerdir.
Aslında son derece açıktır.
Denizi aslında sevmeyen, sadece parası olduğu için ve bunun bir statü olduğunu düşünen, denizcilikle ilgilenmeyen, öğrenmek istemeyen, bunun sadece teknelerde sabahlara kadar böğüre böğüre şarkı söylerken, herkesin duyduğundan emin olmaya çalışan, saygısız, düşüncesiz, yardımseverlikten uzak, ....diye uzatabiliriz.
Her yerde denizi övmenin, koyların güzelliğinden bahsetmenin ve bir anlamda haketmediği düşünülen bir kalabalığın, denizlere davetkâr olarak çağrılmamasını düşünenlerin az olmadığı bir durumu anlatıyor.
Denizlerde çoğalalım/çoğalmayalım düşüncesinin altndaki görüşlerin bir kısmı bunlar yani.
Elbette, ayrıntıya girmeden, denizler herkesindir, kim ne karışır, beğenmiyorsanız, alın demirinizi bir sonraki koya gidin diyenlerin de az olmadığı gibi.
Bu yazıyıyla ilgiliydi. "Siz onlarla bir araya gelmek istemiyorsunuz" kısmı buradan çıktı.
"Onlar da sizinle beraber olmak istemiyorlar kısmı" forumlara üye olan motoryat kullanıcılarının yüzdesel miktarı ile ilgiliydi. (genel)
Polemik yaratmak için yazmadım, biraz takılayım dedim. ;D ;D ;D
-
Amatörler açısından yelkenli-motoryat sahipliğinin parayla pek ilgisi yok artık.
1,5milyon yuroluk yelkenliyle gezen var. Hızı dışında motoryattan farkı yok.
Fark, "sahip olma amacı" ndan kaynaklanıyor.
öZgür
Kuşkusuz, onlar da "amatör denizci" ama biz (en azından ben) çoğumuz, onlar gibi değiliz. O yüzden de ısrarla "paradan azade" düşünmek diyorum. Yani parası olanın parasında gözümüz yok, kimseye "niye o kadar para verdin buna?" diyecek halimiz de yok. Para olsai muhtemelen olsa ben de veririm :)
Ama tam tarif edemeyeceğim bir şeyler var işte.. Ben kürek çekerek yol alan sandalı, bir yerlerden bulduğu eski püskü yelkeni uydurduğu derme-çatma direğine takarak denizde dolaşanı kendime daha yakın hissediyorum. Yine sağolsunlar 20-30 metre yelkenliler de yanımdan geçerken selam veriyorlar, selam alıyorlar..
Ama motoryatlar şallak mallak edip geçiyorlar.. (Bir defa çaydanlığı ocağın üstünde bırakmışım o bile yere patladı). Boğazda rastladığımda hemen telefonu çıkarıp görüntü kaydetmeye başlayınca hız kesiliyor, kibar kibar, telefonları ile konuşarak ama bir merhaba demeden geçip gidiyorlar.. Sonra hızlanıyorlar..
Kimse kusura bakmasın, kimse de bana selam vermek zorunda filan da değil, ama asgari adab-ı muaşeret'e uymuyorsa nasıl saygı duyabilirim? Ayrıca nefret filan da etmiyorum. Sadece E-5 trafiği üslubunu denize taşımış kişiler olarak görüyorum..
2 sezon orta büyüklükte (15 metre civarı) motoryat ile komşuluk ettim. Gayet de güzel diyaloğumuz oldu. Telefonlarımızı birbirimize verdik bağlanma yerinde bir sorun olduğunda haberleşmek için. Boğazda veya açık denizde her karşılaşmamızda da selamlaştık. Hiçbir sıkıntı, sorun da yaşamadık..
Boğaz dışında, açık denizde bildikleri gibi gidebilirler elbette. Kimsenin sözü olamaz. Ama açıkta bata-çıka giden küçük yelkenliye yaklaşırken SG botu bile hız azaltıp sonra artırıyorsa, benim gibi denizle ilişkisi amatör olan biri de bunu yapmıyorsa bu fark giderek basmakalıp bir kategoriye dönüşür.
Motoryatçı!
Tüm basmakalıp kategoriler gibi asla tam gerçeği ifade etmez. Belki sadece bir durumu ifade eder..
Tekrar konuyu "paradan azade" düşünmek gerekir fikrindeyim. 1.5 milyon euroluk yelkenli tekne sahibi ile 1.5 milyon euroluk motoryat sahibi denizde, seyirde üslup birliği taşıyorlarsa amatör denizci olduklarına dair bir sorun da olmaz..
Ama E-5 trafiğini denize taşıyorlarsa sıkıntı sürer..
-
Amatörler açısından yelkenli-motoryat sahipliğinin parayla pek ilgisi yok artık.
1,5milyon yuroluk yelkenliyle gezen var. Hızı dışında motoryattan farkı yok.
Fark, "sahip olma amacı" ndan kaynaklanıyor.
öZgür
Kuşkusuz, onlar da "amatör denizci" ama biz (en azından ben) çoğumuz, onlar gibi değiliz. O yüzden de ısrarla "paradan azade" düşünmek diyorum. Yani parası olanın parasında gözümüz yok, kimseye "niye o kadar para verdin buna?" diyecek halimiz de yok. Para olsai muhtemelen olsa ben de veririm :)
Ama tam tarif edemeyeceğim bir şeyler var işte.. Ben kürek çekerek yol alan sandalı, bir yerlerden bulduğu eski püskü yelkeni uydurduğu derme-çatma direğine takarak denizde dolaşanı kendime daha yakın hissediyorum. Yine sağolsunlar 20-30 metre yelkenliler de yanımdan geçerken selam veriyorlar, selam alıyorlar..
Ama motoryatlar şallak mallak edip geçiyorlar.. (Bir defa çaydanlığı ocağın üstünde bırakmışım o bile yere patladı). Boğazda rastladığımda hemen telefonu çıkarıp görüntü kaydetmeye başlayınca hız kesiliyor, kibar kibar, telefonları ile konuşarak ama bir merhaba demeden geçip gidiyorlar.. Sonra hızlanıyorlar..
Kimse kusura bakmasın, kimse de bana selam vermek zorunda filan da değil, ama asgari adab-ı muaşeret'e uymuyorsa nasıl saygı duyabilirim? Ayrıca nefret filan da etmiyorum. Sadece E-5 trafiği üslubunu denize taşımış kişiler olarak görüyorum..
2 sezon orta büyüklükte (15 metre civarı) motoryat ile komşuluk ettim. Gayet de güzel diyaloğumuz oldu. Telefonlarımızı birbirimize verdik bağlanma yerinde bir sorun olduğunda haberleşmek için. Boğazda veya açık denizde her karşılaşmamızda da selamlaştık. Hiçbir sıkıntı, sorun da yaşamadık..
Boğaz dışında, açık denizde bildikleri gibi gidebilirler elbette. Kimsenin sözü olamaz. Ama açıkta bata-çıka giden küçük yelkenliye yaklaşırken SG botu bile hız azaltıp sonra artırıyorsa, benim gibi denizle ilişkisi amatör olan biri de bunu yapmıyorsa bu fark giderek basmakalıp bir kategoriye dönüşür.
Motoryatçı!
Tüm basmakalıp kategoriler gibi asla tam gerçeği ifade etmez. Belki sadece bir durumu ifade eder..
Tekrar konuyu "paradan azade" düşünmek gerekir fikrindeyim. 1.5 milyon euroluk yelkenli tekne sahibi ile 1.5 milyon euroluk motoryat sahibi denizde, seyirde üslup birliği taşıyorlarsa amatör denizci olduklarına dair bir sorun da olmaz..
Ama E-5 trafiğini denize taşıyorlarsa sıkıntı sürer..
Recep reis yazdıklarınız ne kadar sıcak, gerçekten tam içinizdekini yansıtıyor gibi geliyor bana her yazdığınız...
Selamlar
-
Bu yazıyı Gezgin korsan'da paylaşmıştım.Burada da paylaşayım. Motoryat kullanan yelken kullanan arası fark pek yok.Önemli olan kimin kullandığı.Motor yatın müthiş motor gücü ve sürati daha dikkatli olmayı gerektiriyor.Ama kullanan belki bilgisiz belki vurdumduymaz belki dikkatsiz ama verebileceği zararlar dalgasıyla sizi yalpaya düşürmekten öldürmeye kadar çıkabiliyor.
İki yıl önceydi.Bodrum Turgut Reis marinadan sabah Didim'e doğru yola çıktık.Marina dışı sabah olmasına rağmen dalgalı ve rüzgarda kuzeyli idi.Yelken açmadan motorumuzu da fazla zorlamadan sallan yuvarlan yukarı çıkmaya çalışıyoruz.
Eşim ''Mustafa şu tekne bize doğru mu geliyor?'' dedi.Baktığımda iskelemizde yaklaşık 1 mil mesafede aynı yönde yukarı çıkan 20 m. civarı bir motoryat kaptırmış gidiyor.''Aynı yöne gidiyoruz,aramızda çok mesafe var.Merak etme.''dedim.
Birkaç dakika sonra eşim telaşla Mustafa bu bize doğru geliyor diye tekrar uyardı.Gerçekten motoryat müthiş bir süratle bize yaklaşıyordu.Ben hala iyi niyetli bizi merak etti herhalde yakınımızdan geçmek istiyordur diye düşünüyor telaş etmiyorum ama aradaki mesafede hızla kapanıyor.Hanım korkuyla bana bakıyor ben ayağa kalkmış motoryatın flybridgesinde kullanan kaptanı görmeye, işaret vermeye çalışıyorum. Manevra ile sıyırma imkanımız kalmamış,ne yaparsak sıyırırız aşaması geçmiş sıkı tutunun diye bağırıyorum diğer yandan gözüm motoryatın üzerinde öylece çaresiz bakıyorum.aramızda çok az mesafe kaldı çarpışma kaçınılmaz gibi gözünüyor 20mil süratle yaklaşan bize göre dev gibi tekne üzerimize geliyor.
Son anda sanki eğilmişte yerden birşey alıp kalkıyormuş gibi bir kafa göründü motoryatın en üstünde süratle sancağa kırarak 15-20 m.yakınımızdan geçti.geçtiği gibi kafasını anlık çevirip çarpmadığını kontrol etti ve yoluna devam etti.Öylece kalakaldığımız için teknenin görüntüsü aklımda ama ismini alamadım.Bu esnada yarattığı ani dalganın etkisiyle teknemiz lumbozlarından su alacak kadar defalarca yalpaladı.
Şİmdi TIR kamyonlarının kullandığı yüksek desibel ses üreten korna takıyorum.işe yarar mı bilmem?Bir ara ses bombası gibi çözümler bile düşündüm ama tehlikeli olabileceği için vazgeçtim.
-
Bu yazıyı Gezgin korsan'da paylaşmıştım.Burada da paylaşayım. Motoryat kullanan yelken kullanan arası fark pek yok.Önemli olan kimin kullandığı.Motor yatın müthiş motor gücü ve sürati daha dikkatli olmayı gerektiriyor.Ama kullanan belki bilgisiz belki vurdumduymaz belki dikkatsiz ama verebileceği zararlar dalgasıyla sizi yalpaya düşürmekten öldürmeye kadar çıkabiliyor.
İki yıl önceydi.Bodrum Turgut Reis marinadan sabah Didim'e doğru yola çıktık.Marina dışı sabah olmasına rağmen dalgalı ve rüzgarda kuzeyli idi.Yelken açmadan motorumuzu da fazla zorlamadan sallan yuvarlan yukarı çıkmaya çalışıyoruz.
Eşim ''Mustafa şu tekne bize doğru mu geliyor?'' dedi.Baktığımda iskelemizde yaklaşık 1 mil mesafede aynı yönde yukarı çıkan 20 m. civarı bir motoryat kaptırmış gidiyor.''Aynı yöne gidiyoruz,aramızda çok mesafe var.Merak etme.''dedim.
Birkaç dakika sonra eşim telaşla Mustafa bu bize doğru geliyor diye tekrar uyardı.Gerçekten motoryat müthiş bir süratle bize yaklaşıyordu.Ben hala iyi niyetli bizi merak etti herhalde yakınımızdan geçmek istiyordur diye düşünüyor telaş etmiyorum ama aradaki mesafede hızla kapanıyor.Hanım korkuyla bana bakıyor ben ayağa kalkmış motoryatın flybridgesinde kullanan kaptanı görmeye, işaret vermeye çalışıyorum. Manevra ile sıyırma imkanımız kalmamış,ne yaparsak sıyırırız aşaması geçmiş sıkı tutunun diye bağırıyorum diğer yandan gözüm motoryatın üzerinde öylece çaresiz bakıyorum.aramızda çok az mesafe kaldı çarpışma kaçınılmaz gibi gözünüyor 20mil süratle yaklaşan bize göre dev gibi tekne üzerimize geliyor.
Son anda sanki eğilmişte yerden birşey alıp kalkıyormuş gibi bir kafa göründü motoryatın en üstünde süratle sancağa kırarak 15-20 m.yakınımızdan geçti.geçtiği gibi kafasını anlık çevirip çarpmadığını kontrol etti ve yoluna devam etti.Öylece kalakaldığımız için teknenin görüntüsü aklımda ama ismini alamadım.Bu esnada yarattığı ani dalganın etkisiyle teknemiz lumbozlarından su alacak kadar defalarca yalpaladı.
Şİmdi TIR kamyonlarının kullandığı yüksek desibel ses üreten korna takıyorum.işe yarar mı bilmem?Bir ara ses bombası gibi çözümler bile düşündüm ama tehlikeli olabileceği için vazgeçtim.
Mustafa reis
Büyük geçmiş olsun,en korktuğum durum...
Çaresizce beklemek durumunda kalmışsınız
Korna iyi fikir gibi geldi banada
-
Mustafa beyin örneğindeki motoryatta hiç olmazsa dümende biri varmış aslen de, bir sebepten yere yatmış, meşgulmüş dümen başında.
Gecen yaz başı Turgutreis marinadan Gökovaya giderken Karaadanın burnunun ucuna otopilotu kurdum gidiyorum. Karşıdan bordasına boydan boya ismi pek afili yazılmış, adını yayınlanan çeşitli yarış sonuçlarından bildiğim 45 feet cıvarı bir yakışıklı yelkenli belirdi. O da motorla gidiyor, ben de. Baktım doğrudan üzerie geliyor , tekneyi 3-5 derece sancağa açtım. Berikinde hiç bir hareket yok. Rota filan düzeltmiyor, bir kaç derece daha açtım ( ben de inatçıyım ya, zaten anca 5- 5,5 mille suyu kazıyoruz, rotamı fazla bozmak istemiyorum ). Baktım yine de durum sakat ya da çok yakın geçeceğiz, bir 10 derece daha sancağa verip devam ettim. 15m kadar yanımdan geçti...Baktım dümende kimse yok. Biraz daha gittim, durma ardından bakıyorum ; kamaradan biri çıkıp dümene yerleşti. Ne kadar yakın geçtiğimizin farkına bile varmadı, arkasında kalmış olan beni de hiç görmedi, yoluna devam etti.
Şimdi bu zatı bulsanız size ne yelken, ne yarış, ne denizcilik hikayeleri anlatacak bir muhteremdir kesin. Evinde de kupalarını koyacak yer bulamıyordur artık muhtemelen...
-
Ben kürek çekerek yol alan sandalı, bir yerlerden bulduğu eski püskü yelkeni uydurduğu derme-çatma direğine takarak denizde dolaşanı kendime daha yakın hissediyorum.
Belki bunlara denizde pozitif ayrımcılık yapmamız (yapılması) gerekiyor.
Bence de paranın gücüyle değil kalbinin, ruhunun, tutkunun gücü ile suda olmak daha değerli.
öZgür (tapatalk)
-
Aali Reisinde başından böyle bir şey geçmiş
Şu kısacık denizcilik tarihimde bu tarz hikayeleri o kadar çok okudum ve dinledim açıkçası Eşim ve benim en büyük korkum.
Hiç denize çıkmadan aldığımız teorik dersler ve okuduğumuz eğitim kitaplarının etkisi ile DENİZE ADAM düşmesinden korkuyorduk.Birde akü bitmesinden :) :)
Her okuduğumuz kitapta ,hikayede illa denize adam düşüyor, Direk kırılıyor, heçler açık kalıp tekne su alıyordu.
Okudukça yahu biz ne yaptık diye hanımla karalar bağladığımız çok oldu.
Neyse tekneyi teslim aldık kulladıkça korkularımız bitti.
Bunların tamamen seyir güvenliği dikkat ciddiyet ile en aza indirilecek noktalar olduğunu anladık.
Fakat denizde zaman geçirdikçe başka korkularımız oldu
En baştada Mustafa ve Aali reisin aktardığı kazadan kıl payı sıyırma hikayeleri.
Biz hala teknemizi Otomobil gibi kullanıyoruz yani üzerinde yol var iken Bir saniye dümenin başından ayrılamıyoruz korkuyoruz açıkçası bu konuda birazda dalga geçiliyoruz ancak yanımızdan geçen karşımızdan gelen tekneler ayırmıyorum (yelkenlisi - yelkensizi ) hayalet modunda gidiyor.
Chartplotter ve diğer seyir aletlerinin aşağıda olduğu tekneler var.
Bunun doğrusu nedir ?
Dümen bırakılır mı
Aşağı inip yatılır mı (bunu yaptığını söyleyen çok)
-
Bu biraz bulunuln yer ile alakalı.
Benim Marmara dışı seyirlerimin ilki, Didim - Samos - Sığacık bölgesindeki alanda, yunan adalarında oldu.
Uyumak tabii ki çok abartı ama otopilottayken, rahatça içeri girip tuvalet ihtiyacımya d mutfakt bir şeyler hazırlamakla ilgilenebilirdim. Çünkü tüm ufuk hattında çok az tekne görürdük.
Ama Hisarönü’nde, eğilip chartplotterda bir şeyler yapsam, kafamı kaldırdığımda etraf değişmiş oluyor. Çünkü kapalı koyda heryönden her yöne çeşit çeşit tekne geçiveriyor. Uzaktayken seçemediğiniz 2 metrelik botta balık tutan çıkıveriyor.
Bu açıdan benim de huzurum kaçtı Hisarönü’nde
-
Aali Reis sizin yerinizde olsaydım.O meşhur yelkenliyi arar bulur gerekli uyarıyı yapardım.Terslerse ,diklenirse her yerde,her mecrada bahseder akıllanmasını sağlardım.Ben korku ve şaşkınlıktan adını alamadım.Belki Didim marinadadır diye benzeyen bütün tekneleri dolaştım.Bulamadım.Bulsaydım enaz ikiçift lafım olurdu.
Bazen otopilota takıp ben de kamaraya birşeyler almaya iniyorum.Tek başına seyirde mecburiyet.Ama insan bir etrafına bakar.Otopilota taktığım zaman chartplotterdeki waypointe git komutunu verince bazen rotayı buluncaya kadar +/- 5° gidip sonra toparlıyor .Bu durumu dahi konrol edip kamarayainip hızla çıkıyorum.
-
Oktay Reis bence sizinle beraber tekneye gelen ,seyir yapan eşinizi, her sıkıntılı durumu okuyup,anlatıp korkutmayın.Sonra ya tekneyi satarsınız.Ya da tek başına seyirde uzmanlaşırsınız.
-
Oktay Reis bence sizinle beraber tekneye gelen ,seyir yapan eşinizi, her sıkıntılı durumu okuyup,anlatıp korkutmayın.Sonra ya tekneyi satarsınız.Ya da tek başına seyirde uzmanlaşırsınız.
Süper 👍
Doğru tespit
Baştan yaptık hatayı IYT eğitimine beraber gittik
Hoca hoşgeldiniz deme
Denize adam düştü ne yaparız yazarmısınız dedi
Kaldık öylece
Ben havlu veririz , su soguk mu diye sorarız falan diye geveledim ama hanım uyandı işe
Ordan öyle başladık
Şimdi iyiyiz...
Bir tekne çok yatınca problem çıkıyor
:)
-
Seyirde insan gözü ile izlemek esastır. Açık denizde, yani seyir yönünüzü (iskele sancak feneri açısı kadar) her iki yöne 112.5 derece kontrol ettikten sonra siz aşağı inip yukarı çıkana kadar bir tehlike olmayacaksa sorun yoktur. Açık deniz alabildiğine açık deniz olmak zorunda değildir. Sizin ufkunuzun açık olması yeterlidir.
-
Görüşün en max olduğu zanan insan gözü kaç nm görür ?
Daha doğrusu fark eder üzerine geldiğini acaba ?
-
Otopilota güvenip ben de bazen aşağıya iniyorum. 7-8 saat tek başıma yol gideceksem bundan kaçış yok. Ama önce etrafımı iyice kontrol ediyorum. Yine de kendime bir poşet çay yapmak için bile kamaraya girmişsem ocağın başından en az bir kere ayrilip havuzluğa çıkıp tekrar etrafımı kolaçan etmezsem rahat etmiyorum.
Benim bildiğim deniz seviyesinde insan gözünün ( 2 m göz yüksekliğinde ) yaklaşık 5,5 km uzaktaki bir nesneyi görebileceği. Ama bu bilgi de çok kabaca bir varsayım. Kişinin görme kabiliyeti haricinde elbette bir de göreceği nesnenin büyüklüğü de önemli. Bir dağ silsilesini 40 km uzaktan da görebilirim de, bir konteyner gemisini ya da 10 metrelik bir tekneyi hangi mesafeden görebilirim ?
-
Sanırım bu, sorunuzun cevabı olabilir.
Her iki yönlü hesaplanması fayda sağlıyor.
https://dizzib.github.io/earth/curve-calc/?d0=10&h0=2&unit=metric
-
Teknede radar olması ve alarmının güvenli manevra yapılabilek bir çapa ayarlanması işe yarar mı , radar küçük bir balıkçı kayığı veya 2 m.lik bir botu bile görüp , alarm verebilir mi ?
-
Cevap verecek uygunluk ve nitelikte reis bulunamamıştır. (8 saat içinde)
-
E hadi ben yanıt vereyim, bari.
Radarı maden arama detektörü gibi düşünün bir an.
üstelik dipsel değil genel olarak deniz yüzeyinden belirli bir yükseklikte paralel arama yapan bir detektör.
Nasıl maden detektörü yer altında ki patatesi, turpu, ŞEKER pancarını göremez hissedemez ise,
radarda; Şişme bot, içinde gerekli yansıtıcı olmayan metalden ari fiber balıkçı kayığını da seçemez.
Ticari gemilerde ki Radar iki konumlu arama tarama yapar bildiğim kadarı ile,
Uzak arama ve yakın tarama (arpa deniyor galiba)
Radarda görünebilmek üzere, gelen sinyali çok zayıflatmadan karşı tarafa aktaracak geometrik şekillere sahip bir aktarıcı ya da aktif radar reflektörü yok ise,
radar ekranında belirli iz oluşmaz.
Devamını ve kapsamlısını özgür geldiğinde açıklar sanırım.
-
Hocam teşekkürler,
Devamını bekliyorum
-
Yine bi çok kişiye sevimsiz gelecek ama, radarım varsa benden daha büyük olan metal kütleyi görebileceğim, güççük plastik şeyleri göremiyeceğim.
Fiberlerin durumu nasıl ?
-
Biz bazı bulutsuz, aysız,ve dalgasız gece seyirlerinde denizde yeşil lazer ışığı ile tarama denemesi yapmıştık.
Radarda görünmeyen duba, ufak balıkçı sandalı, hatta telsiz irtibatı kurmakta bile zorlandığınız önde giden arkadaşımızın yelkenlerini yine bu yeşil lazer ile görebilmiştik.
Gökyüzüne özellikle uçaklara tutulmaması kaydıyla denizde zor anlarda oldukça işe yarıyor.
Pilot arkadaşlarımın aktardığı;
Oldukça yüksekte uçarlarken yeşil lazer izlerinin korkunç boyutlarda uzağa gidebildiğini tesbit ettikleri idi.
-
Denizde iseniz ve oldukça küçük bir tekneniz varsa,
-Bana ne yavvv, onla beni görüversin.
Deme lüksünüzün olmadığı aşikar.
Bize zarar verebilecek tekneleri bizlerin gözlemlemesi gerekliliği,
maalesef doğa kanununun denize uyarlanmış hali.
30 - 40 feet aralığında ki tekneler ticari gemileri gözlemleyip kendilerini göstermek durumunda,
ufak kayıklarda 30-40 feet aralığında ki tekneleri gözlemleyip kendini göstermek durumunda.
Haklı bir ölü olmak,
ya da haklı ama bir batık tekne sahibi olmayı kimse istemez/istememeli.
Yıllar önce diğer bir forumda ticari gemi kaptanı bir arkadaş anlatmıştı.
Bazı dostlar hatırlar o yazıları.
Ticari gemi kaptanı arkadaş bize görünmek için imkanlarınızı kullanın,
biz sizi gördüğümüzde sizi kollarız.
Ancak son dakika manevraları yapmayın, duramam ezer geçerim sizi dediğinde,
vay efendim bunlar nasıl ifadeler diye arkadaşı linç edeceklerdi.
Oysa kaptan doğru söylüyordu,
çok yakınımda aykırı bir manevranız nedeniyle sizi çarpmak istemesem de duramam ,
diyerek açıklamaya çalıştı ama ipe çekmişlerdi adamı.
-
Hocam tüm kalbim ve mantığımla size katılıyoturm.
Benim de yeğenim şimdi 1. Kapptan oldu. ((okullu) Adam felaket. Nasıl seyir tuttuklarını burada yazsam ciddi skıntı olur.
Sizde benden fazlası vardır zaten
-
Teknede radar olması ve alarmının güvenli manevra yapılabilek bir çapa ayarlanması işe yarar mı , radar küçük bir balıkçı kayığı veya 2 m.lik bir botu bile görüp , alarm verebilir mi ?
RADAR'ın bir hedefi ekranda size gösterebilmesi (eko) ve üstüne onun hareketli bir obje olduğunu anlayıp (mARPA, büyük gemilerde ARPA (automatic radar plotting aid) fonksiyonu) takip etmeye başlaması ve çatışma/yakınlaşma durumunda alarm vermesi (CPA/TCPA) için karşıdaki cisimin (gemi, bot, şamandıra, kayalık vb.) RADAR'ın kendisine gönderdiği elektromanyetik dalgayı "yeterli miktarda" geri yansıtmasına bağlıdır.
Ne yazık ki fiber, pvc, nylon, ahşap, kontralpak vb gibi malzemeler "yeter" miktarda yansıtma yapmaz. Bu malzemelerden mamül tekneler RADAR'da görünür olmak için "RADAR reflektörü" taşımaları gerekir.
Ne yazık ki ucuz reflektörler (küçük, tüp/boru şekilliler) de yeterli yansıtma sağlamaz.
Ticari gemiler özellikle sakin trafikli açık denizde gözcülükten çok ARPA RADAR ve AIS'e güvenerek (ve bu sırada bin tane angarya evrak işi ile uğraştıklarından)
seyir yaptıklarından fiber teknelerde kaliteli bir reflektör (veya AIS Transponder) yoksa çatışma tehlikesi artar.
6-35m boy arası her tip tekneyle binlerce mil yol yaptım, hiçbir ticari geminin DÇÖT'e uymadığını görmedim, yol sizdeyse yeter ki düz bir rotada gidin, adamın kafasını karıştırmayın.
Ama açıkdenizde üzerime süren, dümeninde kimse olmayan, masustan rota değiştirip 30kn ile yakınımdan geçen motoryata, DÇÖT'ün D'sinden habersiz yelkenlilere çok denk geldim.
öZgür (tapatalk)
-
Büyük gemilerin nasıl seyir tuttuğunu yaszam sıkıntı olur yazmıştım.
Belki negatif anlaşılmıştır, Öyle değil, pozitif anlamda yazmıştım.
Bana göre denizde , profesyonel bi denizci ile çatışma olasılığımız, amatör denizci ile çatışma olasışığımızdan daha düşüktür.
Çok ciddi sistem ve prosedürleri var. Ben detayını yazamam , Özgür hocam tüm detayıyla yazar.
-
Özellikle haftasonları gündüz ve gece Mersin sahilleri yüzlerce 3-4 metrelik küçük amatör balıkçı kayığı ve denize serilmiş kilometrelerce ağlarla doludur. Kayıkların neredeyse tamamı fiberdir ve üzerlerinde bırakın radar reflektörünü bir ışık dahi göremezsiniz. Gece seyirlerinde o sizi görürse ya kafa lambasını yakar o da yoksa sizin hatırınıza bir sigara yakar ki her sigara çekişinde görebilesiniz diye. İnanın bu durum abartı değil yıllarca o kayıklarda balık tuttum. Böyle bir ortamda radar sanırım hiçbir işe yaramayacaktır
Gündüz bu kayıkları takribi 30-40 dakika önceden görebiliyorum. Daha öncesinde görünse de tanımlamak zor olabiliyor, belli belirsiz oluyor. Hızımın saatte 5.5-6 mil olduğunu varsayarsak mesafe takribi 3-4 mil. Gece seyrinde ise bu süre balıkçı kayığında ışık yoksa 5 dakikalara kadar iniyor. Çoğu av yerini geçerken dümeni bırakıp baş tarafta çevreyi dikkatlice kolaçan ettiğim olur. Seyirlerimizde içeri girdiğimde muhakkak eşimi gözcü yapıyorum. Bu konudaki tecrübelerimi aktardım sağolsun ben dümendeyken arada kitabını bırakıp çevreye o da bakar. Seyirlerimizde şayet kıyı seyri yapıyorsam (0-6 mil) içeri girerken en az 10-15 dakika beni rahat ettirecek şekilde çevreyi gözler, eşimi tembihler öyler inerim.
Tek başıma seyirlerde zaten dümeni uzun süre yalnız bırakmaya gelmediğinden (işin ucundan tutan bir otopilotumuz yok) 3-5 dakikada bir çıkar bakarım...
SM-G920F cihazımdan Tapatalk kullanılarak gönderildi