Aşağı git Skip to main content

Gönderen Konu: EJDERHALARDAN NEDEN KORKARIZ?

  • *
  • İleti: 151
  • Keşke insanyürüyüşünü dünya ile bütünleştirebilsek
    • Kapina
EJDERHALARDAN NEDEN KORKARIZ?
OP: 19 Ocak 2019, 21:36:54


Ejderhalardan Neden Korkarız?

Bu yazımda, Ursula le Guin’in 1974 yılında yaptığı “Amerikalılar Ejderhalardan Neden Korkar?”adlı konuşmasından yola çıklıarak hazırlanan bir makaleyi özetlemeye, izlenimlerimi aktarmaya çalışacağım.

Ana konusu fantazi olan yazının girişinde, Amerika’da bir şehirdeki kütüphaneye gidip, görevliye Tolkien’in “Hobit” adlı kitabını soran bir dostunun anlattıklarından söz eden Le Guin, kütüphanecinin ona; “Hobit”i yetişkinler bölümünde tuttuklarını, neden olarak da; gerçeklerden kaçışın çocuklar için iyi olmadığı düşüncesinde olduklarını söylediğini belirterek, bu duyarlı bir insanın tüylerini diken diken edecek yaklaşımın nedenini de, temel kaynağının korkuya dayalı olduğu bir toplumun, fanteziyi tasvip etmeyen bir ahlâkının, saldırganca reddedişinin ürünü oluşuna dayandırır.

Sonrasında da can alıcı soruyu sorar:

“O halde: Amerikalılar ejderhalardan neden korkar? S:24”

Tabi ki burada “ejderhalar”ın simgelediği fantezi, kurmaca, imgelem ürünü bir yazın. Yazar bunun sadece Amerika’lılara özgü bir şey olmadığını; bütün gelişmiş, teknolojik açıdan ileri tüm toplumların, imgelem, fantezi üzerine kurulmuş her şeyden az veya çok korktuklarını, yetişkinler için hiçbir fantezi geleneğine yer vermeyen ulusal edebiyatlarının olduğunu belirtiyor.

Birer okur olarak günlük yaşantımızda, etrafımızda buna benzer yaklaşımındaki kişilerle her zaman karşılaşmıyor muyuz? Ben okuma yazma öğrendiğimden bu yana, ne zaman elime çocukken bir çizgi roman, yaşım ilerlediğinde bir öykü, bir masal kitabı. bir roman, hatta türü ne olursa olsun, bir kitap alsam, en yakınlarım, beni en çok sevenler başta olmak üzere, zamanımı boşa harcadığımı, bunun yerine daha dünyasal, gerçekçi şeyler yapmamın gerektiğini düşündüklerini gerek sözleri gerek davranışlarıyla hep hissettirdiler bana.
Yaşamın gerçeklerini algılamak, bilmek adı altında, toplum ve sistem her türlü fantastik ve kurmacaya karşı çıkıyor.

“Peri masalları çocuk işidir. Benim vaktim yok”

Konuşan kim? Kim büyük bir öz güvenle, Savaş ve Bariş’ı, Zaman Makinesi’ni, Bir Yaz Gecesi Rüyası’nı kapı dışarı ediyor? Korkarım sokaktaki adam – çalışan, otuzun üstündeki Amerikalı erkek- ülkeyi yönetenler yani.

Bütün bir kurmaca sanatını böyle reddetmek birçok Amerikan özelliğiyle bağıntılıdır; Puritenlik, çalışma ahlakımız, her şeyden kar etme zihniyetimiz, hatta cinsel değerlerimiz.

Savaş ve Bariş’ı veya Yüzüklerin Efendisini okumak “iş” değildir – sadece zevk için yapılabilir bu. Eğer buna bir ‘eğitim’ ya da ‘kendini geliştirme ‘ değeri de yakıştırılamıyorsa, o zaman Puriten değerler sisteminde, bu olsa olsa kendi içine kapanma ya da kaçıştır. Çünkü Puriten için zevk bir değer değildir, tam tersine günahtır. S:25

Başarının, iktidarın ve paranın kutsandığı, kabul edilebilir tek büyünün, paranın büyüsü olduğu dünyalardır bunlar. Hepimizin yaşadığı, kıyısından köşesinden dolanamadığımız, kaçıp gidemediğimiz, içinde yaşamak zorunda olduğumuz dünyalar.

“Sonuncu öğe, yani cinsel değerler meselesi daha karmaşıktır. Bizim kültürümüzde kurmaca sanatlara karşı tutmun temelde erkeklere özgü olduğunu söylersem, umarım cinsiyetçi olarak değerlendirilmem. Amerika’da yaygın olarak erkek çocuk ve erkek, kendi erkekliğini tanımlarken bazı eğilimleri, toplumumuzda “kadınca” veya “çocukça” olarak görülen bazı insani yetileri ve potansiyelleri reddetmeye zorlanır. Bu eğilimlerden veya potansiyellerden biri de, en gerçek ifedesiyle, insanın tamamiyle temel özelliklerinden biri olan hayal gücüdür.” S:26

Oxford Sözlüğü’ndeki; Hayal gücü: 1. Hayal etme eylemi, veya gerçekte duyularla algılanamayan şeylerle ilgili bir zihinsel tasarım oluşturmak; 2. Henüz var olmayan eylemlerin veya olayların zihinsel değerlendirmesi, tanımıyla süren makale, Le Guin’in kendi anladığı hayal gücünün tanımını, hem entelektüel hem de duyumsal anlamda, zihnin özgürce oyun oynaması olarak belirtir.

“Oyun”la da yenilenmeyi, yeniden yaratmayı, bilinenle yeni olanın yeni bir şekilde bir araya getirilmesini kastediyorum. “Özgür” ile kastım, doğrudan bir kar hedefi gütmeden, kendiliğinden hareket edilmesi. Ancak bu, zihnin özgür oyununun ardında bir amaç, bir hedef olmadığı anlamına gelmez; üstelik bu hedef çok ciddi deolabilir. Çocukların hayal gücüyle yarattıkları oyunlar, açıkça yetişkinlere özgü edimlerin ve duyguların provasıdır; oyun oynamayan çocuk olgunlaşamaz. Yetişkin zihnin özgür oyunu ise Savaş ve Barış veya Görecelik Kuramı’yla sonuçlanabilir.” S:26

Özgür olmanın disiplinsiz olmak olarak algılanamayacağını, hayal gücünün geliştirilmesinin, düzenlenmesinin hem sanatın hem de bilimin temel yöntemi olduğuna değinir yazar. Bunu karıştıranın, disiplini baskı ve ceza olarak algılayan tutucu ahlak kuralları olduğunu, kelimenin gerçek anlamıyla disiplin altına sokmanın, onu baskı altında tutmak değil, eğitmek, gelişmesi, verimli olması için teşvik etmek demek olduğunu vurgular.

Toplumsal ve ekonomik dayatmaların hayal gücünü baskı altına almaya dönük olduğunu, insandaki bozulmamış, çocuksu yanlarının hiç de karlı olmadığını, sadece bu nedenle de kabul edilemez ve bir yönüyle günah olduğunu var saymıyor mu? Korkular, toplumun, paranın, kar etmek üzerine kurulmuş düzenin dayatmalarının, inançların, umutların hayallerin üzerini bir örtü gibi örttüğü, onu boğup yok ettiği bir dünyada yaşıyoruz.

“Hayal gücünün bastırılabileceğinden emin değilim. Eğer çocuktaki hayal gücünün kökünü gerçekten kazıyabilirseniz, o çocuk büyüyünce bir patetes olur.” S:26

Yazar; hayal gücünün reddedilişinin, toplum ve eğemen değer yargılarınca yok edilmeye çalışılmasının, edebiyatı, roman okumayı reddeden, küçümseyen yaklaşımın sonuçlarının, dinsel tutuculuklara, bağnazlıklara açılan yollara, televizyonlardaki değersiz, kanlı görüntülerle zaman öldürmelere, cinsel sapmalara, pornografiye götürdüğüne dikkat çeker.

“Onu böyle şeyler (dinsel bağnazlık, aşırı şiddet, fanatizm, pornografi) yapmaya iten neden, açlıktan kuduran, beslenmeye muhtaç hayal gücüdür. Ama o böyle bir eğlenceyi, gerçekçi olduğunu söyleyerek gerekçelendirebilir; eninde sonunda cinsellik var olan bir şeydir, caniler vardır, beyzbol oyuncuları vardır, bir zamanlar kovboylar vardı.” S:27

“Sahte gerçekçilik zamanımızın kaçış edebiyatıdır. Bunun en aşırı örneği de, bütünüyle gerçekdışı şaheseri, günlük borsa raporlarını okumaktır.” S:27


“Peki, nedir hayal gücünün yararları?

Şimdi burada korkunç bir durum ile karşı karşıyayız bence: Çalışkan, düzgün, sorumlu bir yurttaş, eğitim görmüş, olgun bir kişi, bakıyorsunuz ejderhalardan korkuyor, hobitlerden korkuyor, perilerden ödü patlıyor. Bu çok komik, ama aynı zamanda korkunç. Bir şeyler fena halde ters gitmiş. Bu konuda ne yapılabileceğini bilmiyorum; sadece bu kişinin sorularını dürüstçe cevaplamaya çalışabilirim, tavrı çoğunlukla saldırgan ve kibirli olsa da. “Bütün bunların ne yararı var?” diyor. “Ejderhalar, hobitler ve küçük yeşil adamlar – bütün bunların yararı ne?”

Ne yazık ki en gerçek cevabı dinlemeyecek bile. Duymayacak. En gerçek cevap şu: “Bunun yararı sana zevk ve haz vermesidir.” S:27-28
Teknolojinin, uygarlığın gelişimi, aynı zamanda günlük hayatın akışını, zamanın görece hızını da değiştirdi. İnsan odaklı bir anlayıştan, sorumlulukların, yapılması gerekenlerin, işin, gücün, paranın odaklandığı, tüm haz ve mutluluk kavramlarının bunlara uzandığı günümüze ulaşıldı. İnsanın, kendisini mutlu edecek, haz verecek bir şey için kendisine ayırabileceği zamanının da olmaması çok doğal görülüyor artık.

“O zaman gerçeğe en yakın ikinci cevabı deneyelim. Bu da daha iyi sonuç vermeyecek muhtemelen, ama söylenmesi gerek: “Hayal gücüyle yaratılmış kurmacanın yararı dünyayı, çevrendeki kişileri, kendi duygularını ve kaderini daha derinlemesine anlamanı sağlamaktır.”

Korkarım buna da sert bir karşılk verecek:
“Bak, geçen yıl maaşım arttı, aileme her şeyin en iyisini veriyorum, iki arabamız ve renkli televizyonumuz var. Dünyayı yeterince anlıyorum ben.” S:28

Makalenin sonuç bölümünde Le Guin; Kendince olgunluğun kabuk değiştirmek değil, serpilip gelişmek olduğunu, olgun bir insanda bulunması gereken tüm yetenek ve duyarlılığın çocukta zaten var olduğunu, bu yeteneklerin daha sonraki gençlikte teşvik edilip geliştirilirse, insanların yetişkinliklerinde daha iyi bir noktada olacaklarını belirtir. Çocuklukta bastırılan bu yeteneklerin yetişkin kişiliği körelttiğini, insani yetenekler içerisinde en ona özgü olanının hayal gücü olduğuna inandığını, öğretmenler, ebeveynler, yazarlar olarak bize düşen görevin olabildiğince en iyi, en saf besinleri vererek bu yeteneğin çocukta gelişimini sağlamak olduğunu önemle vurgular. Belki de sonuç bölümünün en çarpıcı vurgularından birisidir şu cümle bence;

“Yetişkin bir insan ölü bir çocuk değil, yaşamayı başarmış bir çocuktur.” S:28-28

Sözü çok uzattığımın farkındayım. Son bir alıntı ila noktalamak istiyorum özetimi.

“Çünkü fantazi elbette hakikidir. Olgulara dayanmaz, ama hakikidir. Çocuklar bilir bunu. Yetişkinler de bilir, zaten çoğu bu yüzden fanteziden korkar. Fantazideki hakikatin, yaşamaya mecbur edildikleri ve kabullendikleri hayatın sahteliğine, kofluğuna, gereksizliğine, sıradanlığına karşı meydan okuma, hatta tehdit oluşturduğunu bilirler. Ejderhalardan korkarlar, çünkü özgürlükten korkarlar. Sayfa:29

Alıntılar: Le Guin,Ursula K. Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar, (Çev:Meltem Ahıska), İstanbul, Metis Yayınları, 2006: 24-29.

  • IP logged

  • *
  • İleti: 1547
    • Classicboats Turkiye
Ynt: EJDERHALARDAN NEDEN KORKARIZ?
#1: 19 Ocak 2019, 22:12:33
Çok amiyane bir tabir olacak ama ..... Damardan giriyorsun.
Angelopoulos, Le Guin.... peşlerinden kim veya kimler gelecek merek ediyorum.

  • IP logged
“İçinde ütopya olmayan bir dünya haritasına bakmaya bile değmez… İlerleme dediğin, ütopyaların gerçekleşmesidir” diyordu Oscar Wilde.

  • *
  • İleti: 151
  • Keşke insanyürüyüşünü dünya ile bütünleştirebilsek
    • Kapina
Ynt: EJDERHALARDAN NEDEN KORKARIZ?
#2: 19 Ocak 2019, 22:22:14
"Damardan giriyorsun.
Angelopoulos, Le Guin.... peşlerinden kim veya kimler gelecek merek ediyorum."

İki yazı da eski yazdıklarımdan. Angelopoulos öldüğü sıralarda yazıldı. Etkilenmiştim. Son yıllardaki her filmini sabırsızlıkla bekliyordum.

İlk tanışmam Eternity and Day - Sonsuzluk ve Bir Gün ile olmuştu. Neydi beni bu yönetmenin takipçisi yapan, derseniz, ilk aklıma gelenler, tüm filmlerindeki bulutlu, melankolik doğa, güncelin ince bir şiirsellikle-bazen de katı bir gerçeklikle anlatımı, film müzikleri, oyuncu seçimi, balkan temaları, vb.

  • IP logged

 
Yukarı git